GenelYazarlardanYazılar

Amaç/Araç/Hedef Bütünlüğü

Biz insanlar hayatlarımızı bir amaca mebni olarak yaşarız, kimimizin hayatını idealleri şekillendirirken kimimizin de toplumun değer yargıları/gelenek/örf yön verir, kimisi de ‘rüzgarın önünde yaprak’ gibidir. Her ne şekilde olursa olsun sonuç itibariyle her kesimin bir amacı, varmak istediği bir hedefi vardır. Bu amacını gerçekleştirebilmek için de bazı araçlara gereksinim duyarız. Çünkü bu hedefimize varmayı kolaylaştırır. En basit işlerin gerçekleştirilmesinden tutunda, en ala/yüce değerlerin ikamesine kadar bu böyledir. Bunu yapabilmek için, her şeyden önce kişi ne istediğini, neyi amaçladığını ve hedeflediğini bilmesi gerekir.

Amacın ve hedefin belirlenmesi çok önemlidir, bunu ciddiye alarak belirlemek her kişi ve toplumlar için o kadar da kolay değildir. Bilgi düzeyi düşük, geri kalmış kişi toplumlarda bu daha bir zordur. Bu tür toplumların içerisinde amaç ve hedefini tayin edebilenler çok nadirdir. Çünkü bu tür kişi ve toplumlar ne istediğini, nasıl yapması gerektiğini kestiremez, derinlemesine düşünemediği için amaçları ve hedefleri olmaksızın veya kendileri için bir amaç tayin etmeksizin hareket ederler ve kendi amacını belirleyememe hastalığına mahkûm olurlar. Bu tür toplum ve kişiler içgüdüleriyle hareket eden sürüler gibidirler. Dolaysıyla da güdülmeye ve yönlendirilmeye muhtaçtırlar. Bundan dolayı da bir amaca yönelmedikleri için, amaçlarla hedeflerle ilgilenme zahmetine dahi katlanmazlar.

Amacı ve hedefleri belirgin olan kişi ve toplumlumlar, bilinç düzeyi yüksek olanlardır. Ne istediğini bilen, neyi nasıl yapacağı konusunda fazla tereddütleri olmayanlardır. Bunlar araçları doğru kullanacaklarından dolayıdır ki, başarma oranları da yüksek olacaktır.

Küçükten büyüğe her ne yapmak isterseniz isteyin; idealiniz varsa, hedefiniz de var demektir. Amacınız hedefinize erişmek ise, araçları amacınıza uygun seçip doğru kullanmak mecburiyetindesinizdir.

Hayata dair sözü olan her düşüncenin bir amacı, varmak istediği hedefi vardır. Bu böyle olmakla beraber işin gereğini yapmayan düşünceler hedefine ulaşamazlar. Fakat fertlerde ve toplumda amaç ve hedef birlikteliği olduğu zaman her ne olursa olsun, bu amaç ve hedefleri gerçekleştirme yolunda sabretmek ve ciddi bir şekilde yılgınlık göstermeden, rehavete kapılmadan onların izini sürmek, kısa vadeli hedeflerimize varmak için tuttuğumuz yolu (aç karnımızı doyurmak, evimizin maişetini kazanmak ve çoluk çocuğumuzun ihtiyaçlarını gidermek için, bir yerden bir yere gitmek için yolculuğun meşakkatine vs.  Katlandıklarımızı bir düşünün!) “âli” değerlerimizi gerçekleştirmek içinde kullanır, bilinçli bir şekilde eza ve cefasına katlanır/azmeder, meşru araçları doğru kullanır isek hedefimize ulaşmamamız için hiçbir neden yoktur.

Her amaç her zaman hep kendisine uygun araçları seçer; kendisiyle uyumlu olmayan araçlar amaca doğru hizmet etmediği gibi, dışardan bakana da zaman iğreti bir görüntü oluşturur. Dolaysıyla amaca kendisiyle uyumlu araçlar hizmet eder ise meşruiyet kazanır. Burada şunu rahatlıkla söyleyebiliriz, amaç merkezi konumdadır, belirleyen odur. Dolaysıyla sorgulanması gereken araç değil amaçtır.

“Amaç araçları meşru kılar mı”?

Bu sual her zaman sorulmakta/sorulmuştur. Her düşüncenin baktığı yere göre de cevaplandırılmıştır. Amaca varmak için her araç meşru/mübah mıdır, sorusu asırlarca tartışılmıştır. Machiavel’in Prens adlı kitabı bu soruya Batı medeniyetinin cevabı mahiyetindedir. Ona göre amaca ulaşmak için her araç kullanılabilir.  ‘Amacı gerçekleştirmek için en adi hile ve kaba kuvvete dayanan araçları kullanmamızın dahi meşru olduğudur.’ Bu sebeple günlük hayatta başarıya ulaşmak, amacını gerçekleştirmek için hiçbir ahlaki kıstası kabul etmeyenlere “machiavelist” sıfatı yakıştırılması doğru bir yakıştırmadır.

İslam; ”Amaç aracı meşru kılar” ilkesini kabul etmez. Çünkü İslam bir bütündür bütünlüğü de arı durudur. Bundan dolayıdır ki, gayenin (amacı) şerefli, vesilenin (aracın) de temiz olmasını öngörür. Şerefli bir gayenin gerçekleşmesi için mutlaka mübah/temiz bir vesileye başvurulmalıdır. İslam, hakka batıl yollarla ulaşılmasına asla razı olmaz. Allah güzeldir, ancak iyi, güzel ve temiz olanı kabul eder …

“Meşru amaca ancak meşru araçlarla ulaşılır”

Bu dinin sahibi Allah (cc) neyi nasıl yapacağımızı O bize bildirmektedir. Bazen direkt (muhkemlerle). Bazen de endirekt (kıssa ve misallerle) olarak, bu bildirimleri hayata aktarırken meşru olabilmesi için O’nun razı olacağı şekilde olması gerekir. Örneğin; amacımız Allah’ın dinine hizmet için ticaret yapmak, mal kazanmak ve kazandığımızı araç olarak kullanmak niyetindeysek. Sermayemiz meşru olmak zorundadır; faize bulaşmamış, çalmamış, yetimin/miskinin hakkını gasp etmemiş, kumardan kazanılmamış… olması gerekir ki, sermaye meşru olsun, ticaret helal/meşru olsun. Ticaret yaparken de hile yapmayacağız, malımızın ayıbını gizlemeyeceğiz, yalan yere yemin etmeyeceğiz, ölçüde ve tartıda teraziyi düzgün tutacağız… ki helal kazanç olsun. Ticaret için örnek olarak verdiğimiz bu uygulamayı/metodu her tür işlerimizin meşru olması, Allah indinde onay alabilmesi için bütün bir hayata uygulamak zorunluluğumuz vardır; iktisadımızdan tutun eğitime, eğitimden tutun kamusal alana, kamusal alandan tutun devlet yönetiminize ve onu hakim kılma mücadelesi verdiğini söyleyenler! Amacımız ne kadar meşru ise araçlarınızda o kadar meşru olmak zorundadır. Çünkü müminin her yaptığı ve yapacağı şey meşruiyetini inandığı değerlerden alır/almalı. Değerleriyle çelişene ne Allah ne de kulları itibar eder. (Bakara 44, Saff 2,3)

Amaç, kendisiyle uyuşan bütün araçları meşru kılar, çünkü amacımız ne ise aracımız da o nevidendir. Amaçları meşru olanlar her hal ve şartta kendilerine meşru araçlar bulurlar, bunun aksi dahi düşünmemeliler.

Allah resulüne atfedilen bir sözde “Ameller niyetlere göredir!” der,

Müminin hedefi; Yeryüzünde din tamamen Allah’ın oluncaya kadar mücadele devam etmesidir. Amacı; her, hal ve şarta Allah’ın rızasını kazanmaktır. Araç; Allah’ın rızası/razı olduğu her şeydedir.

El-an itibariyle bu konuda hedeflerimizin net olmayışı, neyi nasıl yapacağımızı bilmeyişimiz bizi verimsiz kılmakta istenilen sonuç elde edilememektedir. Bir düşüncenin sonuç alabilmesi için amaçların ve hedefin belirlenmesi meşru araçların kullanılması şarttır.

‘Hedef: Yapılması tasarlanan iş, varılmak istenen yer, ulaşılacak son nokta, nişan anlamlarına gelmektedir.

Yapılan her işin bir amacı, hedefi vardır, hedefsiz insan yoktur desek abartmış olmayız. Bizim önümüze koyduğumuz, tasarladığımız, hedef olarak belirlediğimiz şeyler bizim için gerçekten hedef midir? İyi bir okuldan mezun olup diploma almak, güzel bir eve-arabaya sahip olmak, yüksek bir makam-mevkide olmak… İnsanların dünyada yaşarken önem sırasına göre kendilerine belirledikleri buna benzer daha birçok hedefler vardır, bu hedeflere kısa vadede ulaşılması da imkȃn dahilindedir. Bunlardan hiçbiri mümin için nihai hedef olamaz. Varlık gerekçesinin farkına varan mümin/insan için, kısa vadeli hedefler peşinde koşmak yerine, hayatı anlamlı kılan ve yapıp ettiklerinden huzur veren, itminana eren, yaşamı anlamlandıran bir hedefi olmalıdır. Yoksa kısa vadeli hedeflerin sonu gelmeyecektir, biri bitmeden diğeri başlayacak, ömür anlamsız hedefler uğrunda heba olup gidecek, yorgunluğu yanına kâr kalacaktır. Mü’minin hedefini belirlerken amacı ve maksadı hiçbir koşulda ve ortamda hedefini değiştirmeden Allah’ı razı etme eksenli olmalıdır.

Fitne kalmayıncaya ve din tümüyle Allah’ın oluncaya kadar onlarla mücadele/savaşın! Vazgeçerlerse kuşkusuz ki Allah, ne yaptıklarını iyice görendir.” (Enfal 39, Bakara 193)

‘Fitne yeryüzünden yok olup din (hayat şekli) Allah’ın istediği gibi oluncaya kadar mücadele edin’ emri müminlerin efendisi Allah (cc)’ya aittir bu emir! sıradan bir emir değil, çünkü emir sahibi sıradan biri değil. ‘Allah’ı gereği üzere taktir’ edenler için bu ayetin açılımı şöyle olmalı; Yeryüzünde insan denilen varlık olduğu müddetçe hak ve batıl taraftarları arasında çekişme süre gidecektir. Bu mücadele Adem aleyhisselam dan bu güne kadar böyle süre geldi bundan sonra da böyle devam edecek. Dolayısıyla mümine düşen, hak baki olana kadar bu yolda mücadeleye devam etmesi, doğru amaca hizmet etmesidir. Hakkı temsil ettiğini iddia edenlere bu yolda durmak-duraklamak yok, tatil-emeklilik yok, gevşemek-üzülmek yok, bıkmak-usanmak yok… ölüm meleği canı bu hal üzerindeyken alıncaya, kıyamet kopuncaya kadar mücadeleye devam. Çünkü hedef çok yüksek, yüksek ama erişilmez değil, bu hedefe ulaşmak biraz da hakkı temsil edenlerin çabasına, performansına, donanımına ve organize olmalarına bağlı. Yeryüzünü ıslah etmek için, onu bozan/kokuşturan/ifsat eden fesatçılarla, hedefi şaşırtanlarla mücadelede baş edebilmek, onların oyunlarını ve hilelerini bozabilecek olanlar; ancak hedef/amaç/ideal birlikteliğinde organize olmuş, bilgi, birikim ve feraset sahibi kişilerin işidir.’ Vesselam

(Hedef bölümü, ‘Müminin Hedefi’ adlı makaleden alınmadır. 6 Agustos 2018 İktibas Çizgisi)

Daha Fazla

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi Çekebilir

Kapalı