GenelYazarlardanYazılar

Ateş Karşılığı Ayetleri Satmak

“Ayetleri satmak” ifadesi, belirli bir menfaat karşılığında hakikatten vaz geçmek, hak ve hakikati kişilere göre eğip bükmek, bilgiyi dünyevi çıkarlara dönüştürmek, siyasetin ve gücün karşısında doğruyu söylememek için kullanılan bir deyimdir. (Dr. Mehmet Sürmeli)

Allah, dininin nasıl ve ne şekilde tebliğ/anlatılması gerektiğini kitabı kerimde resul, nebiler ve onlara iman eden sadıklar üzerinden örneklendirilerek anlatılır. Onlar Allah’ın ayetlerini insanlara anlatmak/ulaştırmak için bu uğurda hayatlarını vakfetmiş önemli şahsiyetlerdir. Bunu yaparken de başlarına gelen bela ve musibetlere; öldürülmeleri, yaşadıkları yerleri terk etmek zorunda kalmaları (Hicret), maddi manevi uğradıkları zorluklara, eziyet ve işkencelere rağmen, yılmadan, usanmadan bu şerefli görevi yerine getirmiş, malını ve canını bu uğurda seve seve vermişlerdir…

“Mümin olanlar, ancak o kimselerdir ki, onlar, Allah’a ve Resulüne iman ettiler, sonra hiçbir kuşkuya kapılmadan Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla mücadele ettiler. İşte onlar, sadık (doğru) olanların ta kendileridir.” (Hucurat 15)

Mal ve canı Allah için harcamak. Bu tür ayetlerde şu hep dikkat çekmekte; mal, candan önce zikredilmekte, demek ki malı Allah için vermekte şüpheye düşen, sıra cana geldiğinde, onu hele hiç veremez. Tersinden okuyarak şöylede diyebiliriz, maldan geçen candan da geçer. Canı ve malı Allah yolunda vermenin esas anlamı; ben iman ediyorum ve bu mücadelede varım demenin sadakati, emaneti sahibine teslim etmenin göstergesidir. Bu, iman iddiasında bulunan her müminin yapması gereken farzdır. Canını ve malını Allah yoluna adamak, cennet bedelidir.

“Allah, müminlerden canlarını ve mallarını cennet karşılığında satın almıştır. (onlar) Allah yolunda savaşarak öldürürler ve öldürülürler. Bu, Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da verilen gerçek bir vaaddir. Verdiği sözü Allah’tan daha çok tutan kim vardır? Öyleyse O’nunla yaptığınız alış verişe sevinin. Bu en büyük başarıdır.” (Tevbe 111)

Yukarıdaki ayette de görüldüğü gibi, Allah yolunda mücadele edenler, O’nun dininin sırtından geçinmek şöyle dursun, onu insanlara ulaştırmak/haberdar etmek için asla onlardan maddi bir talepte bulunmaz, onların ceplerine gözlerini dikmezler, yapıp ettiklerinin karşılığını sadece Allah’tan beklemek zorundadır. Allah bizim için örnek olan, elçilerine bu mücadelede nasıl davranmamız gerektiğini onların diliyle; “Ey kavmim, ben bunun karşılığında sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim, beni yaratandan başkasına ait değildir. Akıl erdirmeyecek misiniz?” (Hud  51) “Benim ecrim/ücretim Allah’a aittir.” Bu ifade Kur’an da dokuz ayette geçer.

Tarihi bir gerçek olarak, Allah elçilerinin ve onlara iman edenlerin her birinin bir mesleği olduğunu biliyoruz; Kimi marangoz, terzi, tacir, demirci, çoban… Bu müminler başkalarına yük olan değil başkalarının yükünü hafifletendir. En zor zamanlarda bile maişetlerini çalışarak kazanırlar, kazandıklarından kendi ihtiyaçlarını karşılar, arta kalanla da, İslam’ı hakim kılmak için harcanması gereken yere harcarlar.

Mekke döneminde, Resülullaha vahyin geldiği zaman diliminde ticaretle uğraşan, mali durumu gayet iyi olan biriydi. Vahyin gelmesiyle birlikte birkaç sene içerisinde tüm varlığını Allah yolunda harcamış, boykot yıllarında ise açlıktan karnına taş bağlayacak hale gelmişti. Kendisine iman eden yakın arkadaşları da aynı durumu yaşıyorlardı. Diğer yandan iman eden Mekke’nin kimsesizleri de vardı. Ebuzer, Süheyl, Bilal, Enes… ve Habbab bin Eret de bunlardan biriydi; köle pazarından Ümm-i Enmar tarafından satın alınmış, kılıç yapma sanatını öğrenmesi için bir demircinin yanına verilmiş, kısa zamanda kılıç ustası olarak Mekke’de meşhur olmuştu. İman ettikten sonra Mekke’nin azılı müşriklerinden olan, As bin Vail’in isteği üzerine ona bir kılıç yapmıştı. Parasını almak üzere gittiğinde, ‘Muhammed’i inkar etmediğin sürece paranı vermeyeceğim’ dedi. O’ da “Vallahi sen ölünceye hatta diriltilinceye kadar da olsa her şeyden vazgeçerim de Muhammed’i inkar etmem diye cevap verdi. As bin Vail alay ederek “Öldükten sonra dirilecek miyiz? O zaman malım, evladım olur, sana olan borcumu o vakit öderim” dedi. (Bu yiğit ‘rol model’ insan ve diğer kimsesizler daha bir çok işkencelere maruz kalmıştır. Merak edenler İslam tarihini veya Mekke dönemini anlatan bir kitap okusalar mutlaka bu yiğitlerle karşılaşırlar. Müşrikler tarafından çok ağır işkencelere tabiî tutulmuş, dayanılması zor acılara sabretmiş ve imanından zerre kadar taviz vermemiş cefakar, yiğit kahramanlardan sadece biriydi Habbab) İşte mümin, işte mümin ahlakı; çıkarı karşısında eğilmeyen, yalakalık yapmayan, dünya için dinini satmayan, hakkı ve hakikati zalimin yüzüne haykıran Allah eri.

Ey inananlar, size bir alışveriş haber vereyim mi ki acıklı azaptan kurtarsın sizi. Allah’a ve Resulüne inanır ve Allah yolunda malınız ve canınızla gayret gösterirsiniz. Bu sizin için en iyi olan harekettir, keşke bilseydiniz.” (Saff 10-11)

Bizi azaptan kurtaracak olan, kazandıklarımızı Allah yolunda harcayarak mücadele etmekle olacaktır. Bu dini tebliğ ederek, yaptıkları bu işten kazanç elde edenler, ayetlerin bir kısmını ketmedenler bilsinler ki, kendilerini çok ucuza satmaktalar ve karınlarına ateş doldurmaktadırlar.

“Allah’ın indirdiği kitaptan, bir şeyi gizleyip, onu az bir pahaya satanlar, işte onlar, karınlarına ateşten başka bir şey doldurmuyorlar. Kıyamet günü Allah, onlarla konuşmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır. Onlar için acı bir azap vardır.” (Bakara 174)

Bazıları, bu tür ayetleri gördüklerinde hemen şunu söylemektedirler; ‘bu ayetler Yahudiler hakkında inmiştir.’ Ben on iki ilmi bilmiyor olabilirim ama Allah’ın bir kulu olarak, O’nun bana verdiği akıl sayesinde bu ayeti şöyle anlıyorum; ‘Her kim Allah’tan kullarına elçileri vasıtasıyla gelen vahiy den bir şeyi gizler ve Onun ayetlerini dünyalık herhangi bir şey karşılığında satar ise, satın alıp yediği şey ateştir. Yani cehennemdir.’ Diğer yandan eğer bazı ayetler birilerine hamledecek olur isek, bize hitap eden çok az ayet kalır; ‘bu münafıklar hakkında, şu müşrikler hakkında, şu da ehli kitap hakkında… Kur’an’ın tüm ayetleri, direk veya dolaylı olarak bize hitap etmektedir. Çünkü O’nun mesajı evrenseldir.

İslam’da haksız kazanç haramdır. Hangi hak ve gerekçeyle size ait olmayan bir şeyi satarak kazanç elde edebilirsiniz? Böyle yapmak büyük bir hayasızlık ve haksızlıktır. “Allah, yoksa sen onlardan bir ücret mi istiyorsun ki, haksız bir borçtan dolayı ağır bir yük altındalar?” (Tur 40) diyerek, tebliğden alınan ücretin “haksız” olduğunu bildirir. Allah elçilerinin, gelen vahyi insanlara bildirmeden önce; “Allah bana şu konuda vahyetti, eğer şu kadar ücret verirseniz size bildiririm’ dediklerini düşünebilir misiniz?

Bir tek bu konu değil, İslam’da her tür haksız kazanç haram kılınmıştır.

“Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, ancak karınlarında ateş yemiş olurlar. Yakında onlar alevli bir ateşe gireceklerdir.” (Nisa 10) Haksız yere kimim malını yersek yiyelim o bizim ateşimiz olur…

İslam’ı tebliğ her Müslümanın üzerine farz bir ibadettir. Bunu terk edemez, erteleyemez çünkü kurtuluşu buna bağlıdır. (Al-i İmran 104, 110. Hac 41. A’raf 165) Namaz kıldığımızda, oruç tutuğumuzda, hac ettiğimizde… bu ibadetleri kimin için yapıyor ve ecrini/ücretini kimden bekliyorsak. İslam’ı tebliğ ibadetini de aynı inanç ve bilinçle yapmak zorundayız ve ecrini de O’ndan beklemeliyiz. Bunu elbette herkesin aklının erdiği, gücünün yettiği kadar, karınca kaderince, bildiği doğruları insanlara ulaştırmak zorunluluğu vardır. Bunu yaparken de, hele hele ‘muhkem’ (hükmü açık) ayetleri gizleyemez, satamaz, çarpıtamaz, hevasına/ hevesine/gurubuna/mezhebine/meşrebine… göre yorumlayamaz. Dolaysıyla yapılan ibadetler Allah için olmaz ise, Allah katında bir karşılığı yoktur. “Biz ancak sana ibadet eder. Yalnız senden yardım dileriz” (Fatiha 5) dememiz bundandır.

“Sizden ücret istemeyenlere uyun, onlar hidayet bulmuş kimselerdir.” (Yasin 21)

İnsanlar için hangisi daha güvenilirdir? bir bedel karşılığında dinden bir şey öğreten mi, yoksa ben buna karşılık sizden hiçbir talepte bulunmuyorum, ecrimi Allah’tan bekliyorum diyen mi? Fıtratı ve vicdanı deformasyona uğramamış olan elbet de ikinciyi seçer. Onun için Allah ‘sizden ücret talep etmeyenlere uyun’ demektedir. Bunlar hidayet (hadi) üzere olduklarından dolayı sizi doğru yola iletirler.

Dinin sırtından en çok ‘din adamı’ denilen zümre geçinmektedir. ‘Din adamı’ deyimi esas itibariyle İslam’a ait bir kavram değildir. İslam’da herkes ‘dininin adamıdır’ veya öyle olmak zorundadır. Bu kavram Ehli kitaptan ödünç alınmıştır. Din adamlığını Kur’an hep olumsuz manada kullanır: Onların ayetleri gizlediğini, deforme ettiğini, kelime/kavramları yerlerinden oynattığını, kitabı arkalarına attıklarını, halkın cebine göz diktiklerini ve ayetleri sattıklarını… bildirir.

“Allah kitap verilenlerden, “kitabı insanlara muhakkak açıklayacaksınız, gizlemeyeceksiniz” diye söz almıştı da, onlar, kitabı arkalarına atıp umursamamışlar, az bir bedele karşılık değişmişlerdi, alış verişleri ne kötüdür.” (Al-i İmran 87)

Ahiret bilinci olan, bu dünyanın geçici menfaati için ahiretini berbat etmez. Ölüm gerçeği önümüzde apaçık durmaktadır, dünyaya gelen her insan sonunun da öldüğüne göre bizde öleceğiz ve hesap vereceğiz. Hesabın kolay olabilmesi için buradaki alışverişin düzgün olması gerekmektedir. Çünkü orada her şeyin içyüzünü bilen, yanılma payı sıfır olan bir terazi vardır.

Ayetlerin başka bir şekilde akademisyenler (teoloklar) eliyle satılması veya deformasyona uğraması veya buradan rant devşirilmesi de günümüz konularındandır. Bunun bir çok sebebi olabilir. Hatta düşünsel olarak buna inanmış, farkında olmadan birilerinin oyununa da gelinmiş olabileceği gibi, başkalarının dümen suyunda da dönüyor olabilirler. Bunu böyle söylememizin nedeni, bu tuzağa düşmüş/benimsemiş akademisyenlerin İslam’da olması gerekli olan şeyleri inkara yönelik tahripkar söylemlerinden çıkarımımızdır; ‘din ayrı siyaset ayrıdır, mevcut banka faizleri yasaldır/meşrudur, riba ayrı faiz ayrıdır, İslam hukuku günümüzde yeterli değildir, dünyayla bütünleşme entegre olmak zorundayız, dolaysıyla cihat dinde yoktur, varsa da savunma amaçlıdır,  ‘La-ilahe illallah,’ dedikten sonra Muhammedun Resülullah demeye gerek yoktur, bu dinler ilahidir ve İslam’a müsavidir, başörtüsü teferruattır, hatta bir çok ibadet ve hüküm tarihseldir, Kur’an’ı formatlamalı, hermeneutik okunmalı çağa uygun hale getirmeli, yeniden yorumlamalıyız, Kur’an sadece ahlak kitabıdır, hükümleri ise bu çağda geçersizdir, sünnetin zaten hiç bağlayıcılığı yoktur, Kur’an bilgi kaynağı olamaz bu çağın sorunlarını çözmede yetersizdir,’ diyerek.  Bu dini, ‘medyatik din adamlarının’ nelere kurban ettiklerinin farkında mıdırlar? Bu söylemlerin tamamı hakikat dışıdır, eğer böyle değilse ayetler başka bir biçimde satılmış veya takas edilmiş demektir.

Televizyon, youtube ve sosyal medya üzerinden din satan hocalar; en çok da dinin sırtından bunlar geçinmekte, yalan, yanlış ve ne kadar hurafe var ise bu programlar da icra edilmekte; ayetleri kullanarak bitki ve bitkisel ilaç satanlar, yanmaz kefen, nalın, seccade, kıyafet, okunmuş Yasin, kitap… satan satana. Birde televizyon programı yapan özel hoca takımı var. Bunların bir saatlik sahnesi kaç paradır bilen var mı?  Medyada çıkan haberlere bakarsanız bayağı uçuk rakamlar. ‘Her kel tavuğun bir alıcısı vardır.’ Millet bunlara rağbet ettiğinden, televizyon sahipleri de reklamlardan gelecek gelire ve bu hocaların popülitesine  bakarak fiyat belirlemekte, insanların dini duygularının kalyana geldiği, istismara açık olan özel gün ve Ramazan ayında ülkede hoca enfilasyonu yaşanıyor ve dolaysıyla meşhur olanlar yok satıyor… her kim kariyeri ve konu ne olursa olsun; Allah’ın ayetlerini satmaya hakkı yoktur.

Sonuç olarak yapılması gereken, ayetin hükmüne tam uymak ve ”Ben sizden bir ücret istemişsem, artık o sizin olsun. Benim ecrim (ücretim), yalnızca Allah’a aittir. O, herşeye şahid olandır.” (Sebe  47) demektir… Vesselam

Daha Fazla

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi Çekebilir

Kapalı