GenelYazarlardanYazılar

Âdetten Töreye, Örften Ma’ğrufa

2017 Kasım sayısı

İnsanı diğer varlıklardan ayıran en bariz özelliği kendini geliştiriyor olmasıdır. İnsan dışındaki bütün varlıklar türlerini devam ettirebilmeleri için hep aynı şeyleri yapar aynı düzlemde kalırlar. Sadece doğduğunda yavrudur, fidandır veya filizdir. Büyüdüğünde atası (türü) gibi olur. Hayatı bu anlamda sınırlıdır; kendisine “ takdir” edilenin dışına çıkamaz. Anne-Babası (tohumu ve türü) ne ise kendisi de odur. İradesiz varlıklar için bu yadırganacak bir şey değildir. Bunlar yapıp ettiklerinden sorumlu da değildirler.

Bu insanın bir yönüyle “beşer” yönüne tekabül eder. Ama “beşer” “insan” olmak için yaratılmıştır. İnsan olmasının gereği; eşyayı betimleyecek, olguları anlamaya çalışacak ve onlar hakkında hüküm verecek ‘fikir’ edinecek. Bu birikim zaman içerisinde toplumun örfü olacak, örf töreye dönüşecek ve töre adet haline gelecek. İnsan bu noktadan sonra ebeveyniyle ya uyuşacak ya da yolları ayıracaktır. Çünkü insan sosyal bir varlıktır dolaysıyla toplumuyla/eşya ile ilişkisini hayatında nirengi edindiği normlar belirleyecektir.

Adet sözlükte; geri çevirmek, bir şeyi tekrarlamak, üst üste yaparak alışkanlık haline getirmek ve üzerinde tefekkür edilmeden tekrar tekrar yapılan şey… anlamına gelirken Adet; İslam hukukunda insanlar tarafından alışkanlıkla yapılan şeylerdir. Bu âdeti fazlaca yapar ve âdetin mutlaka iyi veya güzel olması gerekmez. Buna göre adet ikiye ayırarak tanımlanabilir: iyi âdet ve kötü âdet. Âdete, teâmül de denir.(Vikipedia)

Töre; bir toplumda yazılı olmayan, gelenekleşmiş kanun ve kurallar.

Töre sözcüğü Eski Türkçede türetilmek, yaratılmak ve düzenlemek anlamlarına gelen törü filinden gelir. Türkçedeki en eski yazılı örneğine 735 yılında ‘örü şeklinde (“Kanun, örf düzen” anlamında) rastlanır. Moğolcada özellikle “Cengiz Han kanunları”, anlamında töre diye kullanılan sözcük Moğolcanın etkisiyle 13. Yüzyılda ‘törü’ den ‘töre’ye dönüşmüş olabilir denilmektedir. (“töre.” Güncel Türkçe Sözlük. Türk Dil Kurumu. Erişim: 21 Ocak 2013, “töre.”] Nişanyan Sözlük. Erişim: 21 Ocak 2013.)

Töre kelimesinin “türemek” fiilinden gelmiş olabileceğini söyler. ( H. Ziya Ülken).

Örf ise, sözlük anlamında, “tanımak, duygulardan biri vasıtasıyla bilmek, eser ve izlerini düşünerek kavramak” manasına gelir. Bu nedenle örf selim akıl sahipleri tarafından kötü kabul edilmeyen ve ret edilmeyen davranış, fiil ve söz anlamlarına gelmektedir. Bu durumda âdet, akıl ve iradeden kaynaklanan, hem fertlere ve hem de topluma ait olay, hal ve davranışları içine almakta, örf ise âdetlerin akıl ve iradeye dayalı söz ve fiil halindeki kısmı olmaktadır. Her örf âdettir ancak her âdet örf değildir.

Örf; yazılı olmayan kurallardır diye de tarif edilir.

Maruf, güzelliği akıl ve nakille bilinen her fiilin adıdır. Zıddı ise münkerdir. Yine herkesçe bilinen tanınan, belli olan, meşhur ve ünlü olan veya şeriatin güzel görüp emrettiği şey manasına da gelmektedir.

Ayrıca maruf, aklı selim olanlar tarafından bulunan ve tasvip edilen fiil ve kıstaslar (ölçüler-kriterler) manasında da kullanılır.

Bu kavramlar bilerek veya bilmeyerek birbiri yerine de kullanılmaktadır. bunlara benzeyen bunların yerine (bilerek veya bilmeyerek) kullanılan kavramlar da vardır. Mesela; gelenek, görenek, kültür… gibi. Her ne şekilde kullanılırsa kullanılsın bunların tamamını ‘ ÖRF ‘kavramının şemsiyesi altında değerlendirmek mümkündür. Örf; insanoğlunun binlerce yıllar tecrübe edip süren geleneği, birikimidir. Bunu yok saymak insanlığın hafızasını silmektir.

Marxizim,” örfü insanlığın uydurması” diye tarif eder ve tamamen reddeder.

Modernizm ise bu konuda daha acımasız ve ‘monis’tir. Ne kadar örf ve adet var ise tamamını tedavül ve teamülden kaldırmak ister. Bunu manevi ve ahlaki özden koparıp salt kanunlar ve kurallar seviyesine indirgemek suretiyle yapar; kanun ve kurallarla yapamadıklarını da baskı politikaları ve otoriter rejimler eliyle yapmaya çalışır ki, Batı-dışı dünyanın modernleşme tarihi bunun trajik örneklerinden ibarettir. ( Ali Bulaç)

Vahiy, toplumlar için hem yeni değerler oluştururlar hem de var olan değerleri gözden geçirerek akıl ve sağduyu çizgisine çekerler. Başka bir ifadeyle adeti örfe, örfü de ma’ğrufa dönüştürürler. Böylece küllenen değerleri yeniden ateşlerler, kanı çekilen toplumun damarlara hayat verirler.

Bu bağlamda ma’ğruf örf, İslam hukukunda bağlayıcı kaynaklardan bir tanesi sayılmıştır. ( A’raf, 199)

Toplumların sürdüre geldikleri alışkanlıkları olması hasebiyle örfler, Kur’an ve Sahih sünnetin testinden geçmek zorundadır. Bu testten geçmeyen hiçbir örf ve adetin İslam nazarında kıymeti har biyesi yoktur. Çünkü öyle adetler, töreler vardır ki ; (kan davaları, beşik kertmeler, kurban kesmeler, mum yakma, berdel…) örften kopuk tek başına uygulandığında zalimane töreye de dönüşebilmektedir.

Örfler, toplumları tanıtan büyük kültürel yapılardır. Toplumların vücuda gelmesinde ana öğe olarak da vasıflandırılabilir. Toplumların oluşumunda yapıtaşı mesabesindedirler.

Bu bağlamda kümelenmiş ne kadar insan topluluğu var ise o kadar da örf vardır. Toplumlar, başka topluluklarla temas ettiğinde ister istemez bir birlerinden etkilenirler, dönüşürler.

Örf ve adetler sosyal hayatı düzenleyen yazıya geçirilmemiş kurallardır. Bu el-hak doğrudur, ama bütün hayatımızı beşeriyetin koyduğu hiçbir temel dayanağı olmayan kurallar doğrultusunda düzenlemeye kalkarsanız telafisi mümkün olmayan sonuçlarla karşılaşmanız kaçınılmaz olabilir. Bundan dolayı Allah’ın gönderdiği en son vahye (Kur’an’a) iman ediyorum diyenlerin yapması gerek şey; akla ve vahye uymayan örf ve adetlerini terk etmeleri gerekmektedir. (En’am 153)

Buraya kadar anlatmaya çalıştığımız konuya bir de başka açıdan bakmak isterim.

Vahiylerin inmeye başlamasıyla toplumlarda dönüşüm formülasyonu böyleydi; adetten töreye, örften ma’ğrufa. Bu minval üzere vahiyle dönüşen toplumlar zaman içerisinde tersine dönüşüm yaşamaya, vahye başkalaşmaya/başkalaştırmaya başladıkları, vahiyle bağları koptuklarında Allah, merhameti gereği yeniden elçiler göndermiş toplumların üzerinde bulunduğu yoldan/yaşamdan razı olmadığı ( En’am 153) yönlerini tasfiye ederek bu dönüşümün tersine olmasını istemiştir. Son elçi Muhammed (as) getirdiği ‘dini İslam toplumu’ da tersine dönüşmüş durumdadır. Şuan İslam toplumunun ibadet adına yapıp ettiklerini neden yapıyorsun? Diye bir sorsanız alacağınız cevap; annem babam, bizden öncekiler yapıyordu bende yapıyorum! olacaktır ( Bakara 170) . Neyi, niye yaptığını bilmeyen, yaptıklarını da (namazını, orucunu, haccını…) adettendir veya ‘yaşlandık ayıp olmasın’ diye yapan bir topluluk. Çocuklarına dinin emrettiği şeyleri öğretirken bile uyguladığı metot; ‘alışsın diye’ yapılan şeyin daha sonra alış- kanlıkla yapılması Allah katında ne kadar makbuldür? Kendi ellerimizle ikiyüzlü münafık çocuklar yetiştirdiğimizin farkında değil miyiz, çocuklarını camiye Kur’an’ı Arapçasından ( yüzünden) okumasını öğrenmesi için gönderirken bile ‘öldüğümde bir Fatiha okusun’ (Makyavel) mantığıyla Kur’an’ı öğrettiğini zanneden, öğrenmediğinde baskı uygulayan, baskıdan dolayı camide Müslim sokakta başka biri, etrafımızda ki bu çift kişilikli şahsiyetler nereden türedi zannediyoruz?

Kurban bayramında kurbanı, tatili, evi, arabayı faizli krediyle alan bunu da meşru imiş gibi gösteren, övünen, reklamını yapan bir topluluk.! Oysa Allah faizi haram kılmamış mıydı? (Bakara 275-280).

Vahiyle bağı kopmuş her işini/dinini bir başkasına (hocalara, şeyhlere, ağabeylere…) havale etmiş/ ısmarlamış ‘ ununu eleyip eleğini asmış ’ Ma’ğruftan örfe örften de adete dönüşmüş bir toplumla karşı karşıyayız vesselam…

Etiketler
Daha Fazla

İlgili Makaleler

Bir Yorum

  1. Allah’ın gönderdiği en son vahye (Kur’an’a) iman ediyorum diyenlerin yapması gerek şey; akla ve vahye uymayan örf ve adetlerini terk etmeleri gerekmektedir. (En’am 153)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi Çekebilir

Kapalı