GenelYazarlardanYazılar

Enformasyon ve Toplum İlişkisi Üzerine Bir Deneme

Enformasyon, kelime itibariyle bilgilendirme demektir. İnsan yaratılış itibariyle çevresine karşı ilgi duyan merak eden öğrenme ihtiyacındaki bir varlıktır. Yaratılışıyla birlikte merakı da yaratılmıştır. Yaratılan şeylerin gerçek bilgisi de Hz. Ademe verilmiştir.

Araf sureside “Ve ey Adem sen ve eşin cennette yerleş ikiniz de dilediğiniz yerden yiyin. Ve bu ağaca yaklaşmayın o zaman zulmedenlerden olursunuz” buyurularak Allah Hz. Adem’i çevresi ve şeyler konusunda bilgilendirmiştir. Ama İblis insandaki merak tutkusunu öğrenme isteğini bildiğinden onlara yaklaşmış ve “Rabbinizin sizi bu ağaçtan alıkoyması melek olmamanız yahut (cennette) ebediyyen kalmamanız içindir. Şüphesiz ki ben size öğüt verenlerdenim.” diyerek onları vesveseye düşürmüş ve cennetten kovulmalarını sağlamıştır.

İnsanın bundan sonraki serüveninde olay özünde değişmemiştir. Cennette olduğu gibi dünyada da gerçek bir tanedir ve orada olduğu gibi burada da insan atasının yolunda, çevresinde olup bitene karşı merak içindedir. Sürekli araştırıp öğrenme yeni şeyler yakalama peşindedir. Bu çabasında kendinden önceki tecrübeleri hazır olarak almakta, süzülüp gelen geleceğin etkilerini fiili olarak yaşamaktadır. Değişim insanın nitel şartlarında değil nicel şartlarda gerçekleşmektedir. İşte insan; nicel şartların değiştiği, çevrenin değiştiği, geliştiği bir ortamda nitel şartlarını koruyabiliyorsa buradaki değişim pozitiftir. Buradaki nitel şart insanın eşrefi mahlukat olarak yaradılışına bağlı kalma şartıdır. Bu bağlamda insanın yaratılışından günümüze kadar nitelik kalite anlamında değerler sistemi değişmemiştir. Bu dengeleme çabası içinde enformasyon çok özel bir öneme sahiptir.

Enformasyonun hedefi toplumdur. Toplum ise “Kitlelerin Ayaklanması” kitabının yazarı Ortega Y. Passcte göre iki bileşenden oluşur.

Birincisi, başkalarına göre kendinden daha çok şey isteyen, bu yüksek istekleri karşılayamasa bile vazgeçmeyen, güçlük ve görevler yüklenen kişiler (azınlıklar). İkincisi ise, dalgalar üzerinde sallanıp duran şamandıra örneği kişiler (sıradan insanlar). Wright Mills ise ‘İktidar seçkinleri’nde daha genel bir tanımla ile toplumu “kamu ve kitleler toplumu” diye ikiye ayırır.

Kamuoyu açık tartışmalarla oluşturulur. Toplumun o anki otorite sistemine aykırı düşse bile resmi makamlar kamuoyu üzerinde örtülü yollardan önceden tasarlanmış yöntemlerle nüfuz kurmaya kalkmaz. İşte bu toplum kamu toplumudur. Kitle toplumunda ise başkalarının fikir düşünce ve kanaatlerini dinleyenler pek çok, buna karşılık kendi düşünce ve kanaatlerini ifade edebilenler çok azdır.

Mills’e göre bu ayırımda bir başka kıstas da ‘haber’dir. Sanayi devriminden sonra iletişim araçlarının gelişimi çok bariz olarak toplumu “kitle toplumu” haline getirmiştir. Russel “Bilimin Toplum Üzerine, etkileri” adlı kitabında, eski İmparatorluklar zamanında taşra valileri isyan edebiliyorlar ve merkezi hükümetin bu olayın haberini almasından çok önce de hendeklerini kazmış bulunuyorlardı. 1812’den sonra Telgrafın bulunması merkezi hükümetin gücünün artmasına ve taşradaki kişilerin şahsi emellerinin etkisiz kılınmasına neden olduğu da bilinen bir gerçektir. Telgrafın bulunuşu belki direkt olarak fertleri etkilememiştir ama merkezi hükümetin gücünü tartışmasız arttırmış nabız tutma işini kolaylaştırmıştır.

Russel şöyle açıklar: “Çabalarımızın bazıları iyi bazıları kötü sonuçlar doğurur ancak hepsi de gücümüzü gösterme açısından birbirine benzerler. Ve böylece bu tanrısız evrende tanrı biz oluruz.” İşte Sezarın hakkını Sezara tanrının hakkını tanrıya veren Batı ilerlemesinin ardındaki temel düşünce Russel’in bu sözlerinde yatmaktadır. Zannediyorum Batı’nın geliştirdiği bilim ve teknoloji biraz da bu bakış açısıyla eleştirilmeye muhtaçtır. Aldous Huxley’in şu sözlerini aktaralım. “Geçmişte yüce bir konuşmacı en çoğu birkaç bin dinleyiciye erişebilirdi. Şimdiye dek bunca çok, bunca azın elinde bulunmamıştı hiç.” Bugün dünyayı bombardıman eden bunca az kim? Şüphesiz Ajanslar. Gerek gazeteler gerek TV’leri besleyen haber ajansları. Nabi Avcının Enformatik cehaletinden öğrendiğimiz kadarıyla dünyanın en etkin dört büyük ajansı şunlardır:

AFP (Agence France-Presse) Dünyanın en eski haber ajansı AFP, 1835’te Charles-Louis Havas tarafından Fransa’da kuruldu. AFP dünya çapında faaliyet gösteren 3. büyük ajanstır.

AP (Associated Pres) 1848’de kurulan ajans, bugün en büyük haber ajanslarından biridir. Kooperatif olarak kurulan ajansın sahibi, Amerika’daki 1500 günlük gazetedir.

BBC (The British Broadcasting Company)

1927’de kurulan İngiliz ulusal yayın kanalı BBC bir kamu teşekkülüdür. BBCWorld ile uluslararası yayın yapmaktadır.

Reuters 1851’de Alman bir Yahudi olan Paul Julius Reuter tarafından Londra’da kuruldu. 1941’de özelleşti. İngiliz ulusal ve yerel basını ajansın yeni sahipleri oldu.

ITAR-TASS (Information Telegraph Agency of Russia) 1904’te Rus devleti tarafından kurulan ajansın bugün 110 ülkede bürosu bulunmaktadır.

Uluslararası haber üretim ve dağıtım hizmeti, uzun yıllar AP (Associated Press), UPI (United Press International), AFP (Agence France Presse), Reuters ve TASS’ın önderliğinde yürütülmüştür. Bu hizmet günümüzde, 1970’li yıllarda UPI’ın el değiştirerek küçülmesi, 1992’de de Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle TASS’ın (yeni adıyla Itar-Tass) etkinliğinin azalması sonucu, Amerika Birleşik Devleti (AP), Fransa (AFP) ve İngiltere (Reuters) kökenli üç ajansın etkin denetimi altındadır.

Bu haber ajanslarının çeşitli ülkelerde, 500’e yakın bürosu ya da temsilciliği bulunmaktadır. Bu ajanslara, dünya çapında abone ve müşteri olan medya kuruluşu sayısı 18.000’i aşmıştır. Günlük haber dalgalarının 2/3’ü dolaylı ya da dolaysız New York’tan gelmektedir. Uluslararası haber ajanslarının, haber seçiminde izledikleri ölçüt ise uluslararası ekonomik sistemin kaynağını bulduğu kapitalist ülkelerin çıkarları olmaktadır.

Bu beş ajans 3. dünyayla ilgili günlük olarak ortalama yüz bin kelimelik haber geçer. (bu hacim olarak ortalama büyük boy 300 sf. bir kitaba tekabül eder.) Bu ajanslar peşin parayla çalışırlar pahalı da çalıştıklarından III. dünyadaki aboneleri resmi makamlardır. Tüm enformasyon, Ajansın yorum süzgecinden süzüldükten sonra ulaşıyor. Ve olayın sunuluş şekli içinde alternatif bakış açıları beraber veriliyor. Tabi bunlar düşünmeniz istenen alternatiflerdir. Burada enformasyon araçlarının bir özelliği ortaya çıkıyor, bu araçlar idraklerimizi belli bir yöne kanalize edecek şekilde yorumlanmış rötuşlanmış bilgileri aktarıyorlar. Biz bu aktarışları doğru olarak kabul ediyor, gerçek bilginin bu olduğunu zannediyoruz. İşte iletişim araçları için başarı bu zannın yaygınlaşmasıdır. Çünkü musluğun başındaki bir avuç insan suyun nereye aktığını çok iyi bilmekte, geri kalanlar ise zannetmektedir. Tıpkı ayetin dediği gibi “Onların çoğu zandan başkasına tabi olmazlar zan ise hiç şüphesiz hak’dan hiçbir şeyin yerini tutmaz.” (Yunus-36) Enformasyon araçlarınca topluma bilgi olarak sunulan şey ansiklopedik bilgiden ibarettir. Ansiklopedik bilgi ise hiç bir zaman bilginin kendisi değil; bilginin varlığının bilgisi, yani haberidir.


Kaynakça:

  • Bulut, Mehmet Ali. “Çağımızın Güç Kaynağı Olarak Haber Ajansları”. Yeni Türkiye, 96/12.
  • Ilgaz, Ceyda. “Uluslararası Haberleşme Sistemi ve Az Gelişmiş Ülkeler”. İ. Ü. İletişim Fakültesi Dergisi, sayi 9. Istanbul, 1999.
  • Mc Pall, Thomas L. “Yeni Uluslararası Enformasyon ve İletişim Düzeni” Enformasyon Devrimi Efsanesi. Çev. ve Der. Yusuf Kaplan. Rey Yayınları. Kayseri, 1991.
Daha Fazla

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi Çekebilir

Kapalı