Genelİz Bırakanlar

Hasan El – Benna(1906-1949)

Hasan el-Benna’yı değerlendirirken yaşadığı zamanın özelliklerinin yanı sıra dönemsel tercihleri ve öncelikleri dikkate alınırken titiz davranılmalıdır. Aksi takdirde Benna’nın dönemsel tercihleri ve önceliklerinin çizgisine etkisini doğru tespit etmemiz zorlaşacaktır. Böylelikle ya eleştiriler haksız boyutlara ulaşır ya da ilkesel yanlışlarını meşrulaştırıcı gerekçeler bulma çabasına dönüşür.

Bilindiği üzere Benna, Müslümanların yaşadığı coğrafyada tam anlamıyla kültürel ve siyasal çöküşün yaşandığı bir dönemde hayat sınavını vermiştir. Adeta Müslümanların “Kurtlar sofrası”nda bulunduğu tarihi bir kırılma zamanında. Dolayısıyla dikkatli bir analiz ile Benna hakkında çok şey söylenebilir. Ama bunlar onun bir dava adamı olduğunu, davası için her türlü fedakarlığı yapmaktan çekinmeyen, her türlü mücadeleyi veren bir önemli şahsiyet olduğu gerçekliğini değiştirmeyecektir.

Benna, Ortaokul yıllarında arkadaşlarıyla birlikte “Ahlak ve Edep Cemiyeti”ni, daha sonrada “Haramların İşlenmesini Önleme Cemiyeti”ni kurar; bu onun ilk teşkilatçılık deneyimleridir. Söz konusu dönemde Benna’nın sömürgeci İngilizler ve onların işbirlikçilerine karşı Milliyetçi unsurların başlattığı isyana destek verdiği de unutulmamalıdır. 1928 yılında da Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin) Teşkilatı’nı kurar Benna. Müslüman Kardeşler Teşkilatı, başlangıçta siyasal boyutuyla ön plana çıkmayan Batılılaşma/Modernleşme süreci yaşayan Mısır toplumundaki İslâm dışı bazı hususların öncelikle düzeltilmesine yönelik faaliyetlerde bulunan bir örgüt görümündeydi. Ne var ki Mısır’daki hızlı gelişmeler kaçınılmaz olarak teşkilatı siyasal konularla daha yoğun ilgilenmeye zorladı. Tabii bu durum kurulu düzenin malum birimlerini rahatsız etti. Bu arada İhvan seçimlere katılarak “sistem-içi” bir mücadeleyle bazı sonuçları elde etmek istediyse de bu girişimi başarısız oldu. Buna karşın islah çabaları bağlamındaki çalışmalarını aralıksız sürdürdü. Bu çerçevede Benna, Kral ve Sıtkı Paşa’ya gönderdiği mektuplarda gelişmelerden duyduğu rahatsızlığı dile getirdi; İngilizlerle ilişkinin kesilmesini, boykot uygulanmasını talep etti. Kral ise tam tersine, istifa eden hükümetin yerine kabineyi oluşturmak üzere İngiliz yanlısı Nukraşi Paşa’ya görev verdi. Bir süre sonra Nukraşi Paşa’nın bir suikast sonucu öldürülmesiyle örgüt ile kurulu düzen arasındaki ilişkiler çok daha gergin bir zemine taşındı…

Müslümanların yaşadığı coğrafyada/bölgede, Batı düşüncesinin ana eksenini oluşturan laikliğin değişik versiyonlarının hakimiyeti gündemdeydi. Bölge ya resmen işgale uğramış yada modern elitlerin hakimiyetinde yeni sömürgecilik türünün örnekleri görülmeye başlamıştı. Böyle nâmüsait şartlara rağmen Benna, örgütü ile İslâm’ı hakim kılmak amacındadır. Ancak gerek Mısır’ın kendine has şartları ve gerekse de İngiliz mandası olan Mısır’daki “Ilımlı Laik” anlayışının sinsiliği/aldatıcılığıyla sürdürülen toplumu dönüştürme çabalarının varlığı İhvan’ın çizgisini etkilemiş olduğu söylenebilir. Bu dönemde Benna’nın seçimlere katılmasının ve sistem içinde kadrolaşma çabalarının altını çizmek ve sorgulamak gerektiğinde tereddüt yoktur.

Benna’nın öncelediği husus, toplumun inançlarını sorgulamak değildir. Daha çok hareket adamı boyutuyla öne çıkan Benna “İslâm’ı iktidar etmeyi”(!) böylelikle zilletten bir an önce kurtulmaya kilitlenmiştir. Bu tercihin ciddi zaaflarının yanı sıra İhvan’ın önce Mısırda, sonrada bütün bölgede yaygınlaşmasında etkili olduğu da bir gerçektir. Zamanla tüm bölgede etkin olan İhvan’ın hızla “sistem-içi” mücadele boyutuyla öne çıkan bir örgüt haline gelmesi ise yöntem tartışmaları düzleminde ele alınması ve ciddi bir şekilde kritik edilmesi bizce bir sorumluluktur.

Hasan el Benna’nın İslâm’ı bütüncül olarak algılayan dönemin nadir şahsiyetlerinden bir olduğu ve kurduğu örgütle önemli Müslüman şahsiyetlerin yetiştirilmesinde etkili rol oynadığı öncelikle unutulmaması gerekir. İslâm’ı bir hayat nizamı olarak gören Benna; davetin, insanlara Allah’ın kitabı ve resulün sünnetinde yer alan gerçek İslâm’a dönmeleri için yapıldığına inanır. Bunun önünün açılması, dolayısıyla İslâm’ın tüm arza hakim kılınabilmesi için cihat edilmenin Müslüman’ın önemli bir vecibesi olduğunun altını çizer. Aynı zamanda Benna Müslümanların temel sorunlarının “öze dönüş” çabalarıyla çözüleceği kanaatindedir. Ancak Müslümanların birliği ve zilletten kurtulmak için Müslümanların hakim olacağı bir düzeni önceleyen Benna, bazı önemli hususlar üzerinde yeterince durmamıştır. Bu ise dönemsel şartların da etkisiyle ciddi sorunlar doğurmuştur.

Tamda bu noktada Benna’nın, özellikle siyasi duruşunun ve dolayısıyla yöntem anlayışının hatalı olduğunu tespit etmemiz gerekir. Bu durum, süreç içersinde İhvan’ın çizgisinin olumsuz yönde evrilmesine neden olan en önemli faktördür. Bu zaafın, aynı zamanda ayrışmalara, duruş faklılıklarına neden olduğu da malumdur. Öyle ki Seyyid Kutub ve benzerlerinin zamanla netleşen düşünsel ve siyasi duruşları ayrışmaları da beraberinde getirmiştir. Bu bağlamda seyyid Kutub’un “cahili toplum” içtihadi ve yöntem konusundaki Kur’an merkezli netliği süreç içersinde farklı bir çizgiyi temsil eder hale gelmiştir. Unutulmamalıdır ki Benna’nın vefatından sonra ortaya çıkan bu çok net ayrışmadan önce Seyyid Kutub’un da içinde yer aldığı İhvan’ın Arap milliyetçisi Cemal Abdülnasır ile konjonktürel ilişkisi söz konusu olmuştur. Duruş sorunlarının bir tezahürü olan bu olumsuz tecrübe sonrasında düşünsel ve siyasi olarak net bir duruşu temsil eden Seyyid Kutub’un (ki o da yanlış yorumlanarak tekfirci anlayışla beraber anılır olmuştur, maalesef) İhvan içinde farklı bir yere oturtulması gerekir. Dolayısıyla “sistem-içi” mücadele çizgisini süreç içersinde içselleştirmiş İhvan ile Seyyid Kutub’u aynı karede göstermek büyük bir hata ve haksızlıktır.

Geleneğe eleştirisi net olmayan, modernitenin temel kavramları bağlamında “savunmacı” anlayışla paralel görüşleri de mevcut olan Benna’nın İslâmi hareketle yöntem konusunda temel yanlışları olduğundan hiç şüphe yoktur. Ancak, bütüncül bir İslâm anlayışına sahip bir dava adamı olan Benna’nın mücadelesine haksızlık etmeden önemli yanlışlarını kritik etmekte Müslüman için kaçınamayacağı bir görevdir.

Daha Fazla

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi Çekebilir

Kapalı