GenelHaberlerKavram

İman

Kavram

Aslolan emin olmaktır ve hemen herkes hayatta bir şeylerden emin olmak durumundadır; bu takdirde gerçekten emin olacağı şeyleri araştırmak, bulmaya çalışmak, kendisine emin olması için arz edilenleri tahkik edip hangisinin gerçeğe uyduğunu hangisinin uymadığını araştırmak durumundadır insan.

 

Emin olma anlamına gelen iman, şüpheden, tereddütten uzak bulunma anlamını da şümulünde bulundurur. Bir bakıma şüphesiz, tereddütsüz olmayı tazammun eder. Emin olunacak konuda, tabii ki tahkike dayalı olarak şüphe bırakmamak, mütereddit olmamak, kuşkulu bulunmamak için gayret gösterilecek ve üzerinde hiçbir endişe kalmayıncaya kadar gayret sarf edilip bunlar giderilmeye çalışılacak ve sonuçta emin olunacaktır.

Emin olduğu (iman ettiği) şey hakkında aksine bir şey varit olmadıkça da imanı (güveni)nı koruyacaktır insan. Ki bu insana Mü’min denilmektedir. Kur’an’ın yüzlerce âyetinde ‘Emin Olanlar’ manasına mü’minun tabiri (müennesi ve müzekkeri ile) geçmektedir. Diğer yandan yine birçok ayet ‘Ya Eyyuhellezine Amenu…’ diye başlamaktadır. ‘Ey iman edenler! (yani Emin olanlar, endişesi bulunmayanlar demektir) kelime anlamı olarak.

İslâm (Kur’an) ıstılahında bu kelime elbette diğer başka ideolojilerde de olduğu gibi kendine mahsus bir mana kazanmaktadır. Bazı detaylar verir isek “Allah’tan başka Allah bulunmadığından, Muhammed’in O’nun kulu ve elçisi olduğundan, Meleklerin varlığından, daha önce de gönderilmiş kitaplar bulunduğundan, keza daha önce de elçiler gönderildiğinden, Ahiret gününün varlığı (geleceğinden)’ndan, ölümden sonra dirilmeden…” emin olanlar, kuşkusu bulunmayanlar manasında kullanılmaktadır. Tabiidir ki insan emin olduğu şeye inanmaktadır.

Yukarıda da değindiğimiz gibi iman belirli bir ideolojinin malı değildir. Marksizmin de, laik-demokratik ideolojinin de insanlardan emin olmasını istediği esasları vardır. Maddenin ötesinde bir varlık bulunmadığından, diyalektikten emin olmasını istemektedir, Marksizm mesela. Yine laik-demokratik dünya görüşü (ideolojisi) de insanlardan bir yaratıcının bulunup bulunmadığına, milletin ekseriyetinin (veya temsilcilerinin ekseriyetinin) doğru dediklerinin (kabul ettiklerinin) doğru olduğuna, yanlış dediklerinin de yanlış olduğuna inanmalarını asıl tabirimizle emin bulunmalarını istemektedir. Yine demokrasi kendi mü’minlerinden insanların doğuşta bir takım hürriyetlerle doğduklarından, bunları gereği gibi kullanabilmek için Devlet’in var olduğundan, hürriyetlerden daha aziz bir şey bulunmadığından, insan aklının içinde yaşadığı çevre ve olayların onu götürdüğü sonuçlarda ancak doğruları bulabileceğinden emin olmalarını istemektedir. Laik akide ise mü’minlerinden dinin hükümlerini hayatlarına karıştırmamaları gereğinden emin olmalarını talep etmektedir.

İslâm Dünya görüşü (ideolojisi) ise Marksizm ve Laik-Demokratik Dünya Görüşü gibi bir dindir ve O da mü’minlerinden yukarıda belirtmeye çalıştığımız esaslarından emin olunmasını talep etmektedir. Nasıl ki bir duruşmada davacı ve davalı tarafların her birisinin kendine mahsus delilleri ve delilleri red gerekçeleri var ise ve karar verecek durum da bulunan hakimin de bunlardan hangilerinin geçerli olduğuna karar verme yetkisi var ise durum çeşitli dinler için de aynıdır. Hakimin karşısında muhakeme olunan davalı-davacı ve müdahiller gibi ideolojiler de elbette kendi delilleri ve emin olunmasını istedikleriyle muhakeme edildiklerinde onlardan kabul olunacak veya olunmayacaklar olacaktır. Zira hiçbir davada tarafların hepsi haklı görülmemiştir. İşte bu noktada muhakeme edileceklerini kabul etsinler veya etmesinler, hakim huzuruna çıkarılacaklarına inansınlar veya inanmasınlar her mü’min (kendi ideolojisinden, dininden emin olanlar)’in muhakeme önüne çıkarılacağı bir gün (din günü) gelecek ve dinlerinden sorguya çekileceklerdir. İşte o gün yalnızca din olarak İslâm’dan emin Olanlar (İslâmın mü’minleri)’ın dinleri kabul edilecektir. Zira ‘Allah indinde din İslâmdır’.

Açıklamaya çalıştığımız gibi madem ki aslolan emin olmaktır ve hemen herkes hayatta bir şeylerden emin olmak durumundadır; bu takdirde gerçekten emin olacağı şeyleri araştırmak, bulmaya çalışmak, kendisine emin olması için arz edilenleri tahkik edip hangisinin gerçeğe uyduğunu hangisinin uymadığını araştırmak durumundadır insan.

Başından beri Allah insanlara emin olabilmelerini kolaylaştırıcı delillerle Zatından haberlerle göndermiştir. Gerek Kur’an, gerekse daha önce gönderilenlere verilenler bunu göstermektedir. İnsanın fıtratı ‘güven’ duymaya müsait şekildedir. Emin olmasıyladır ki ancak istikrarlı ve huzurlu olarak bir hayatı dosdoğru yaşayabilir. Öyle ise emin olmaya muhtaçtır insan, yaratılışı itibariyle. Yine yaratılışındaki eksikliğin sonucu olarak çoğu zaman emin olması gereken şeyden bütün delillerine rağmen şüphe etmekte, doğru olandan yüz çevirmekte ve nankörlük edebilmektedir.

Emin olmak delil ile olur. Delil, vakıanın tezahürü olarak ortaya çıkar. Mesela yapılırken görülmese bile bir eserin filan tarafından yapıldığı iddiası, gerek eserin, gerekse eserin müessirinin tanınması sonucu ispatlanabilir. Örneğin insandaki aklın, insan tarafından yaratılmadığı, kendi kendine olabilen bir şey bulunmadığından varlığının vacib (spontane) de olmadığı ispatlandığına göre insanı yaratanın aklı, yarattığı insana verdiğine delildir.

Emin olmak (iman etmek) için akıl lazım ve yeterlidir. Akıl, kendisine sunulanın doğru olup olmadığına akide düzeyinde karar verebilecek tek yetkili organdır, insanın kendisi açısından. Zira aklı bulunmayanın kendisine sunulan bir şeyden emin olmasını beklemek abestir. Emin olmak, aklı olandan umulan beklenen bir fikri ameliyyedir. Aklı olmayan için inanmak veya inanmamak bir şey ifade etmediği gibi aklı olanlar açısından da aklı olmayanın inanmaması yine bir şey ifade etmemektedir. Zaten teklif (yük)de aklı olanlara yüklenmektedir.

İnsandan emin olması (iman etmesi) istenmektedir. Elbette ki emin olunmaya müstehak şeylerden emin olunması tabi olanıdır. Buna rağmen insan, emin olunamayacak şeylerden de emin olabilmekte, hatta emin olduğu şeyleri emin olmadıklarıyla değiştirebilmektedir. “Kim imanı (emin olduğunu) küfürle (emin olmadığıyla) değiştirirse, şüphesiz dümdüz yolu kaybetmiştir.”(l). Gerçekten de öyle değil midir? Diyelim ki İstanbul’a gidecek bir insan İstanbul’un yolunun filan filan yerlerden geçerek oraya varan yol olduğunu bildiği halde, bu yoldan çıkar ve bir başka tarafa yönelirse elbette ki İstanbul Yolu’ndan çıkmış olacaktır. İnsan için de tek doğru (dümdüz) yol Allah’ın kendisini yaratanın gösterdiği) Yol’u olduğuna göre elbette ki bu yolu bırakan, da başka hangi yola girerse girsin bellidir ki Doğru Yol’da olmayacaktır.

Her büyük kendisinden küçük olanlardan, kendisinin yolunda yürümeyi talep etmektedir. Örneğin devlet vatandaşlarından büyüktür ve istemektedir ki vatandaşları koyduğu yasalara uysun. Nasıl devlet vatandaşlarından büyükse ve böyle bir talebi varsa vatandaşlarından, daha büyük bir devlet de daha küçük devletlerden aynı nitelikli taleplerde bulunmaktadır. Bugün Amerika’nın, Sovyetler’in kendisine diğer devletleri tabi kılmaya çalıştıkları ve onları kendi çizdikleri yoldan yürütmeye uğraştıklarını görüyoruz. Mesela şu havaalanını bize tahsis etmezsen, ordunu kurduğumuz paktın emrine vermezsen ben de senin işlerini zorlaştırırım, yardımı keserim, silahlarını yenilemem vs. gibi ve hatta daha fazla korkutucularla korkuttuğunu görüyor, biliyoruz.

İşte burada demek istiyoruz ki Allah devletten de, o devletten büyük olan devletlerden de Büyüktür. Ve elbette bu büyüklüğü Kendisine, yarattıklarının kendi emirlerinden emin olmasını, emirlerine uymazlarsa cezalandırılacaklarını, uyarlarsa mükafatlandırılacaklarını bildirme ve isteme hakkı vermektedir. Nasıl bir devlet tebaasından birine kendi koyduğu kanuna rağmen bir başka kanun koyma yetkisi vermiyor ise, Allah da keza büyüklüğünün sonucu yarattıklarının Kendi kanunlarına rağmen kanun koymaları yetkisini vermemektedir. Nasıl devlet böyle yapanları yakaladığında hesap soruyor ise Allah da verdiği mühlet sona erdiğinde böyle yapanlardan hesap soracaktır. Bundan tabii bir şey olamaz elbette. Devletin yaptıklarının tabiiliği vatandaşlarının her birinden büyük oluşundan hasıl oluyorsa Allah’ın isteklerinin, yaptıklarının ve yapmamızı istediklerinin tabiiliği de keza hem insanlardan, hem devletten, hem de bütün devletlerden büyük oluşundan dolayı tabiidir. Biz bu sebepledir ki Allah’ın hükmediciliğinden eminiz (ona inanıyoruz). Biz bu sebepledir ki O’nun söylediklerine göre ferdi ve toplum hayatımızı O’nun koyduğu yasalara göre düzenleyip düzenlememekten dolayı hesaba çekileceğimizden eminiz. Ve yine eminiz ki O’nun rızasını kazanmak başka insanların da, devletin de rızasını kazanmaktan daha sağlam ve iyi bir kazançtır, bundan eminiz.

Evet biz Müslümanlar (Allah’a ve O’nun hükümlerine teslim olanlar) yalnız Müslüman olmakla kalmayıp mü’miniz (Allah’ın bütün söylediklerinden) de eminiz. O söylediklerini yapıcıdır. Bütün güç O’nundur zira. Biz bu sebeple Kitab’ın bir kısmına inanıp bir kısmına inanmayanlardan değiliz. Biz bu sebeple korkudan da eminiz. Zira gerçek korkulacak olanı razı etmeye çalışıyoruz. Bu yüzden O’nun azabından eminiz (inanıyoruz).

Müslümanlar bu yüzden emin insandırlar. İnsanlar, kendilerinden emindirler. Emanetlere riayet edenler de, yeminlerine (temin ettiklerine) riayet edenler de Müslümanlardır. Zira Müslüman mü’mindir, mü’min olmalıdır. Mü’min ise kendisinden emin olunan ve kendisinin de emin olduğu kişidir. Ki ondan kimse zarar görmez. Emin oluşu yüzünden Müslüman çevresine huzur verir. Zira ona komşu olanlar ondan emindirler. Ona arkadaş olan, onunla alış-veriş eden ondan emindir. Onunla evlenen, ona malını emanet eden de ondan emindir. Ona yönetimini veren, onun yönetimine giren de ondan emindir. Güvenilir mü’mine… Zira Mü’min emindir Allah’tan ve yalnız O’na güvenmektedir. Emin bir dünya, emin bir düzen yalnız Allah’a iman edenler (Allah’tan emin olanlar) için olabilir. Zira varlığının sona ermeyeceğinden emin olduğumuz yalnız O vardır. Elbette O’nun koyduğu düzen insanlara emniyet verebilir.

O’na itikad etmek, O’nun söylediklerinin doğruluğundan emin olmak, işlememizi emrettiklerini işlemek ve kaçınmamızı istediklerinden kaçınmakla bu dünyanın ve ahiretin azabından korunmaktan emin olabiliriz. Zira O, yarattıklarının hepsinden yücedir. Bu sebeble de El-Emin’dir. O’nun verdiği emn(güven)’i, O’ndan daha büyük bulunmadığından elbette ki kimse veremez. Bu sebepledir ki, biz O’ndan eminiz (iman ediyoruz O’na). Ve O’nun azabından da emin olmanın yolunun tutulmasını diliyoruz. İnsanlar işin İslâmdan emin bir yol bilmiyoruz. Bir insanın diğerine teslim olmasından, insanların devlete teslim olmasından daha güven verici bir teslimiyet mutlaka Allah’a teslimiyettir. Allah’ın hükümlerine teslim olan devlete teslim olmak güven vericidir. Zira o devlet El-Emin’e teslim olmuştur. İnsanların Allah’a teslim olmuşuna teslim olmak (itaat etmek) elbette güven vericidir. Zira o kimse Allah’a teslim olmuş ve diğer insanların da böyle yapmasını istemektedir.

Elindeki tek sermayesi aklı olan insan, bu sebeple diğer yaratıklardan üstündür. Bu akıl ona en güçlüye teslim olmasını öğütlemiyorsa, en büyüğe iman etmesini (O’ndan emin olmasını) söylemiyorsa, O’nun koyduğu düzene tabi olmasıyla her şeyden emin olabileceğinden emin olmasına götürmüyorsa o akıl, işlevini yerine getirmiyor demektir. İşlevini yerine getirmeyen bir şey ise mutlaka insan için sıkıntıdır, beladır. Akıl gibi bir varlığın belalaşması, insanın hilkatine aykırı düşmesidir. Hiçbir varlığın varlık sebebinin tersine bir işlev üstlenmesi insan için güvence verici olamaz.

Emin olunacak şeyden emin olmaya, delil ve hüccetlere itibar etmeye yatkın yaratılan insan ancak gerçeğe iman etmekle mü’min olur ve kendisine güvenilir hale gelir. Bu sebeple biz insanların tek emin olabilecekleri dinin İslâm olduğundan eminiz. Düşündükleri, akıllarına gerçek işlevini yaptırdıkları taktirde düşünenlerin aklederek yalnız İslâmdan emin olacaklarına, O’na iman edeceklerine güveniyoruz.

 

*Ercümend ÖZKAN İnanmak ve Yaşamak sayfa 95

Etiketler
Daha Fazla

İktibas Çizgisi

İktibas Çizgisi Yönetici

İlgili Makaleler

2 Yorum

  1. İslâm Dünya görüşü (ideolojisi) ise Marksizm ve Laik-Demokratik Dünya Görüşü gibi bir dindir ve O da mü’minlerinden yukarıda belirtmeye çalıştığımız esaslarından emin olunmasını talep etmektedir. Nasıl ki bir duruşmada davacı ve davalı tarafların her birisinin kendine mahsus delilleri ve delilleri red gerekçeleri var ise ve karar verecek durum da bulunan hakimin de bunlardan hangilerinin geçerli olduğuna karar verme yetkisi var ise durum çeşitli dinler için de aynıdır. Hakimin karşısında muhakeme olunan davalı-davacı ve müdahiller gibi ideolojiler de elbette kendi delilleri ve emin olunmasını istedikleriyle muhakeme edildiklerinde onlardan kabul olunacak veya olunmayacaklar olacaktır. Zira hiçbir davada tarafların hepsi haklı görülmemiştir. İşte bu noktada muhakeme edileceklerini kabul etsinler veya etmesinler, hakim huzuruna çıkarılacaklarına inansınlar veya inanmasınlar her mü’min (kendi ideolojisinden, dininden emin olanlar)’in muhakeme önüne çıkarılacağı bir gün (din günü) gelecek ve dinlerinden sorguya çekileceklerdir. İşte o gün yalnızca din olarak İslâm’dan emin Olanlar (İslâmın mü’minleri)’ın dinleri kabul edilecektir. Zira ‘Allah indinde din İslâmdır’.
    Açıklamaya çalıştığımız gibi madem ki aslolan emin olmaktır ve hemen herkes hayatta bir şeylerden emin olmak durumundadır; bu takdirde gerçekten emin olacağı şeyleri araştırmak, bulmaya çalışmak, kendisine emin olması için arz edilenleri tahkik edip hangisinin gerçeğe uyduğunu hangisinin uymadığını araştırmak durumundadır insan.
    *********************
    AKİDE, İDEOLOJİ VE KİTLELEŞME BAĞLAMINDA İSLÂM

  2. Emin olmak delil ile olur. Delil, vakıanın tezahürü olarak ortaya çıkar. Mesela yapılırken görülmese bile bir eserin filan tarafından yapıldığı iddiası, gerek eserin, gerekse eserin müessirinin tanınması sonucu ispatlanabilir. Örneğin insandaki aklın, insan tarafından yaratılmadığı, kendi kendine olabilen bir şey bulunmadığından varlığının vacib (spontane) de olmadığı ispatlandığına göre insanı yaratanın aklı, yarattığı insana verdiğine delildir.
    Emin olmak (iman etmek) için akıl lazım ve yeterlidir. Akıl, kendisine sunulanın doğru olup olmadığına akide düzeyinde karar verebilecek tek yetkili organdır, insanın kendisi açısından. Zira aklı bulunmayanın kendisine sunulan bir şeyden emin olmasını beklemek abestir. Emin olmak, aklı olandan umulan beklenen bir fikri ameliyyedir.
    ***************************
    Kesin delil kesin tastik.
    Asıl olan. vakanın eşyadaki özellikleri ile olan ilişkileridir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi Çekebilir

Kapalı