GenelYazarlardanYazılar

İslam Yeniden Aramıza Döndü mü?

Malumunuz 1945 sonrası  soğuk savaş dönemi. Artık demokrasi merkezli rejimlerin sahne almaya başladığı tarihler.Yeni süreçte  Dünya artık demokratik değerlere göre dizayn edilmeye başladı. Hümanizm, rasyonalizm, pozitivizm, liberalizm ve sekülerizmi merkeze alan değerler. 1945 sonrası yeni bir siyasal aşamaya geçildi. Dünya Doğu Bloku ve Batı Bloku olarak ikiye ayrıldı. Türkiye bu bloklaşmada Batı(ABD) tarafında konum belirledi. Sonrasında tek parti dönemleri yıkılış sürecine girdi. Yıllardır kendi islami referansları ile bağları kesilmiş halkın yeni süreçlere dahil edilme zamanı gelmişti. 1945 öncesi tek parti faşizmi ile yıpranan ve  şişirilmiş bir kominizm tehlikesiyle manipülasyona tabi tutulmuş muhafazakar halk, sağ partilerin oy madeni olarak görüldü. Sistematik bir şekil uleması ve entelijansiyası sindirilmiş ve yok edilmiş halk, islami düşüncenin hakim olmadığı politik şahsiyetlerin önderliği ile tarihi seyrini devam ettirdi.

Soğuk savaş yılları Batı blokunun üstünlüğü ile son buldu. 1990’lara gelindiğinde Doğu Bloku (Varşova Paktı) dağıldı ve NATO yeni bir konsept arayışına girdi. Artık tarih bambaşka bir dizayna tabi tutulacaktı. Batı Blokunun liberal kapitalizmi, küresel ölçekte rakipsiz hale getirilmeliydi. Kapitalist sistem dünyayı ilerleme(büyüme) ve tüketim miti üzerinden açık bir pazar haline getirdi. Bu süreçte ulus devlet modeli bunun için engel teşkil ediyordu ve çözülmesi gerekiyordu. Yeni süreçte” liberal ve seküler sivil toplum” modelinin baskın olduğu yeni yönetim mekanizmaları tasarlandı. Darbe ve vesayet dönemlerinde sürekli baskılanan müslüman camialar  artık rejimin yeni modeliyle uzlaşma gayretine girdiler.

Yaşanan 28 şubat sürecinde ise islami camialar kendilerini her alanda sorgulama sürecine soktular. Büyük bir kesim bir “yenilenme” düşüncesine inandırılarak sürece dahil edildi. Ak parti ile gelinen noktalar bu sürecin sağlıklı bir şekilde devam ettiğini gösteriyor.  Yaşana siyasal ve ekonomik süreçlerin nimetlerini tadan islami camialar, gidişatı hep “olumlulama” gayretiyle götürüyorlar. Ak partinin siyaset arenasına ilk çıkışından itibaren dönüştürmeyle görevli olduğu  iki kesim görünüyordu. İslamcı kesim ve kemalist kesim. Ak parti bu ödevinde başarılı bir çizgi takip ediyor şüphesiz. Kemalist ve elitist sistemin dönüştürülmesi gayreti  islamcı camiaları umutlandırmaya devam ederken islamcıların yaşadığı savrulmaların ve çözülmelerin boyutları her geçen gün büyümeye devam ediyor.

Merhum Milli Görüş lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan hocanın ifadesiyle: ” İslami ilgisi olmayanların siyaset yapmadığı bir ülkede İslami ilgisi olmayanların hakim olması kaçınılmazdır.” yaklaşımının elbette ki haklılık payı vardır. Fakat milli görüş çizgisi de dahil, müslüman camialar siyaset üzerinde ilkeli ve ilmi düzeyde çalışmadıkları için iyi örgütlenmiş siyasi yapılar tarafından kullanılan yapılar haline gelmişlerdir. Başbakanın sıklıkla ifade ettiği “muassır medeniyet seviyesi” denilen paradigmalar, ileriki süreçte müslümanları daha ciddi sorunlara iteceğe benziyor. Sistemin müslümanların bilinçlerini dönüştürme adına yürüttüğü gayret etkisini bu günlerde daha da fazla gösteriyor. Modernizm ve demokrasi artık dini telakkilerin üzerinde bir iştiyakla toplum nezdinde karşılık buluyor.

Böyle bir atmosferde ulusal kültürün bir parçası muamelesi gören islam ise yerel savrulmalar ve gündemlerle gölgeleniyor. İslam toplumlarının yaşamakta olduğu derin trajediler önemli gündem maddeleri arasına giremiyor. İslami camialar arsında bilinçli bir kamuoyu oluşturma çabası da göze çarpmıyor. İslam adına gündem edilen içerikler, bir takım tasavvufi naiflikler ve fantezilerden öteye gidemiyor.

Merkezinde müslümanların bulunmadığı gündemlere maruz kalmaya ve başkalarının oluşturduğu gündemlerin pasif izleyicileri olmaya devam ediyoruz.

Gayr-i islami siyasi tanzimlere karşı uyanık bir bilince sahipsek yaşanan hızlı ve ciddi tüm değişimlere her fırsatta dikkat çekmek zorundayız. Müslümanlar arasında oluşan fikri çatlaklar her geçen gün büyüyor. Elde edilen bir takım kazanımlar ile islamın muhteşem bir şekilde hayata yeniden döndüğüne dair bir kanaat oluşturuluyor. Siyasal taleplerinden vazgeçmiş seküler, demokratik yaklaşımları bünyesinde tolere edebilir bir islam algısı ortaya konuluyor. Aktif islami çevreler, çok az duyarlı bir kesim hariç, sistematik bir şekilde suskunluk politikası yürütüyor. Demokrasinin bayrak cümlesi “Hakimiyetin milletin olduğu” söyleminin daha yüksek perdelerden seslendirildiği bu günlerde en zinde islamcı guruplar bile duymamazlık, görmemezlik tavırlarına bürünüyorlar.

Müslümanları, enerjilerini demokratik ideallerden çok islami hedeflere yöneltmeleri hususunda yeniden uyarmanın yerinde bir hareket olduğunu düşünüyorum.

Betimlemeye çalıştığımız fotoğraf bizleri umutsuzluğa sevk etmesin. Aksine bu günler, Allah’ın (c,c) insanlar arasında tedavül ettirdiği günlerdir. Bize düşen bilinçli ve etkili farkındalıklar oluşturmak ve zamanın ilkeli şahitleri olabilmektir.

Daha Fazla

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi Çekebilir

Kapalı