GenelOkuyucu Yazıları

Karga Utandırdı İnsanı

Dr.Cahit Karaalp/Muş Alparslan Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi

Karganın insana verdiği ders: “Biz ölümüze dahi sahip çıkarız, siz insanlar ise dirinizi dahi öldürürsünüz…”

Âdem’in iki oğlunun örneği verilir Kur’an’da (Maide, 27)… İsraili kaynaklarda, isimleri Habil ve Kabil olarak geçen Âdem’in iki oğlunun hikâyesi, Kur’an’da birkaç ayette anlatılmasına rağmen tefsirlerde israili bilgilere dayanarak uzun uzun anlatılır… Çağdaş kimi düşünürler ise hiçbir delile dayanmadan Habil ve Kabil’in arasındaki anlaşmazlığı özel mülkiyete bağlarlar… Rivayet ve dirayet tefsirlerinin bir çoğunda, bu ayetin tefsiri sadedinde zikredilen, “kardeş evliliği” hikâyesinin sahih kaynaklarda geçmemesi ve israiliyat kültürünün verisi olması, bizim bu hikâyeyi reddetmemiz için yeter sebebtir…

İğrençliklerle dolu bu hikâyeye göre; Hz. Âdem’in çocukları ilk zamanlarda çoğalabilmek için birbirleri ile evleniyorlardı. İnsanlığın çoğalmasını “kardeş evliliği” formülü ile izah etmek, israiliyata çanak tutmaktır… İnsanlık âlemine gayb olan bu alanda, söylenecek her söz “recmen bil ğayb” kapsamında değerlendirilmelidir… Uydurma bir hikâye üzerinden iğrenç bir şekilde kurgulanan kardeş evliliği hikâyesini buraya taşımak edebime sığmaz… İsteyen ilgili rivayeti tefsirlerden okuyabilir…

“Neden” çoğaldığımızın cevabını Kur’an, tefsiri bir ifade ile; “li tearafu” “tanışasınız, kaynaşasınız diye sizleri çoğalttık” diye açıklarken, “nasıl” çoğaldığımızın cevabını ise vermemektedir… Bugün sorgulanması gereken asıl şey; “nasıl çoğaldığımız değil neden çoğaldığımızdır?” Çünkü neden çoğaldığımız sorusu, tarihin her döneminde sosyal bir problem oluşturmuş ve insanların hayatında kapanmaz yaralar açmıştır…

İnsanlığın çoğalma sebebi; Kur’an’dan uzak tarih dilimlerinde hep yanlış okunmuş ve “Üstünlük taslamak, birbirini öldürmek, tahakküm etmek, yok saymak vs.” sebepler insanlığın üreme sebebi olarak görülmüştür… Buna bağlı olarak toplumlar arasında savaşlar, katliamlar, tehcirler, inkârlar, ifsatlar baş göstermiştir… Nice toplumlar, insanlığın çoğalma sebebini doğru okumadığı için; milliyetçilik, devletçilik, halkçılık, ırkçılık gibi hastalıkların mübtelası olmuşlar ve tarihin şeref sayfasından silinerek sefalete sürüklenmişlerdir…

Bu kıssa, tefsirlerimizde “İnsanlık neden çoğaldı?” sorusu bağlamında okunması gerekirken maalesef, “insanlık nasıl çoğaldı?” sorusu bağlamında okunmuş ve kıssanın vermek istediği mesaj “kardeş evliliği” rivayeti ile yok edilmiştir. Bu kıssanın bağlamı, “insan neden çoğaldı” sorusuna verilmiş bir cevaptır… Bu soruya yanlış cevap veren Kabil,“insanlığın kanlı tarihini” başlatan “ilk katil” oldu… Kardeş katli yeryüzünde işlenen ilk günah olmuştu… Yeryüzünde dökülen bu ilk kan, Allah’ın yeryüzüne halife görevlendirmesi ile ilgili meleklerin; “kan dökecek, yeryüzünü fesada verecek bir halife mi kılacaksın” sözlerindeki kaygıları gerçekleşmiş oldu…

Maide suresinin 20-33 arası ayetlerini okuduğumuzda söz konusu ettiğimiz Habil ve Kabil kıssasının İsrailoğulları özelinde ve savaş, öldürme ve fesat bağlamında işlendiğini görürüz… Yani Kıssa, bağlamı itibarı ile insanlığın, çoğalma amacına uygun hareket etmediklerini ve sürekli kan dökücü olduklarını anlatır… Kabil’den bu güne kanın sürekli akması, insan topluluklarının birbirlerini haksız yere öldürmeleri bu tarihi olgunun devam ettiğini gösterir…

Kıssanın, İsrailoğulları özelinde zikredilmesi ve “İşte bundan dolayı İsrail oğullarına kitapta şunu bildirdik: Kim katil olmayan ve yeryüzünde fesat çıkarmayan bir kişiyi öldürürse sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir adamın hayatını kurtarırsa sanki bütün insanların hayatını kurtarmış olur…”(Maide, 32) ayeti ile son bulması; “Haksız yere kan akıtmada, İsrailoğullarının sınır tanımaz bir kavim olduklarını” göstermektedir…

Kıssada, Kabil’in Habil’i öldürme sebebi, rivayetlere ihtiyaç bırakmayacak kadar açık ve nettir… Habil ve Kabil Allah’a yakınlık belirtisi olarak Kurbanlar sunarlar… Tefsir kitaplarında sunulan kurbanların ne olduğu belirtilmiş ise de bu konuda elimizde kesin bir bilgi yoktur… Rivayetlerde Habil’in çiftçilikle, Kabil’in hayvancılıkla uğraştıkları, Kabil’in hayvanları arasında en çelimsizini, Habil’in ise en güzel başaklarını kurban olarak takdim ettikleri ve Allah’ın Habil’in Kurbanını kabul ettiği Kabil’in kurbanını reddettiği belirtilir…

Hâlbuki ayet incelendiği zaman söz konusu rivayetin tamamen uydurma olduğu görülecektir… Ayete göre Allah’ın kurbanı kabul etme sebebi takvadır… Zaten başka bir ayette de “Kurbanlarınızın ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşır. Allah’a ulaşan sadece takvanızdır” (Hac,37) denilmiyor mu? İkinci olarakta Allah ayette “birinden kabul etti, diğerini red etti” diyor ve isim belirtmiyor… Yani Kurbanı kabul edilen kişinin ismi Kabil de olabilir… Biz bu yazımızda Habil ve Kabil isimlerini, söz konusu uydurma rivayetin doğruluğuna inandığımız için değil, ümmet arasında kabul görmüş fiil- isim uyumunu bozmamak için zikrettik…

Kabil’in Habil’i öldürme sebebi, Habil’in Kabil’den daha takvalı olduğunun Allah tarafından Kurban kabulü ile belgelenmiş olmasıdır… Allah’a yakınlığı belgelenen müttaki Habil bu kurban olayından sonra artık Kabil’in hedefi olmuştur… Zaten ilgili ayette Kurbanın kabulünün hemen ardında Kabil, Habil’e; “seni kesinlikle öldüreceğim” demektedir… Âdem, nasıl ki Allah tarafından şeytana tercih edildi diye şeytanın kıskanmasının ve düşmanlığının hedefi oldu ise aynı durum Habil ve Kabil için de geçerlidir… Tarih boyunca hep öyle olmadı mı? Hep kıskançlık kıskacında yaşayanlar insanlığı kasmadı mı? Bütün zulüm ve cürümlerin sebebi, “onda var neden bende olmasın, onun olan neden benim olmasın, benden önde kimse olmasın” anlayışı değil mi? Yani “bencillik” zulümlerin ana sebebi değil mi?

Maalesef bugün insanlık vahşiliğinde ötesinde seyretmekte ve adeta ölüm makinesi gibi hareket etmektedir… Ufak bir anlaşmazlıkta tetikler çekilmekte, Allah’ın iki eli ile yarattığı insan katledilmektedir… İnsan kanı tarihin hiçbir döneminde bu kadar ucuz olmamıştı, su gibi akmamıştı… Artık “bire bir” savaşın yerini “bine bir” savaşı almıştır… Kızgınlık anında insanların dilinden ilk dökülen sözler:”Seni öldürürüm” olmaktadır…

Kabil, sadece Habil’in Allah’a yakınlığını kıskandı ve bunun için cinayete bulaştı… Hâlbuki isteseydi o da Allah’a yakın olabilirdi… Kabil, kurban sunmadan önce de Allah’a yakın değildi… Yine bunu kıssanın kendisinden, ”…beni öldürdüğün takdirde önceki günahlarına ilaveten beni öldürmenin günahı ile cehenneme yürümeni dilerim” (Maide,29) ayetinden öğreniyoruz…

Meallerde çeviri katline uğramış bu ayette, zannedildiği gibi “katil, kendi günahlarına ek olarak maktulün günahlarını da yüklenir değildir.” Çünkü kimse kimsenin günahını yüklenmez, sevabını da… Habil, “Beni öldürmenin günahını yükleneceksin” derken aslında Kabil’e şunu söylemek istiyordu: “ilk katli yapacağın için bundan sonra her katl işinden payını alacaksın, yani sadece beni öldürme ile bitmeyecek günahın…”

Habil’in Kabil’e; “beni öldürmek için elini uzatacak olsan yine de ben sana (kendimi mudafaa amacı dışında) seni öldürme kasdı ile elimi uzatmam. Çünkü ben âlemlerin rabbi olan Allah’tan korkarım…” sözleri miskinlik, çaresizlik, sinmişlik sözleri değil öfkeli insan psikolojisini okuyan ve onu yumuşatmaya çalışan, öfke patlamasına engel olmak isteyen, öfkeye öfke ile karşılık vermeyen bir takva adamının sözleridir… Kabil, öfkesinden “seni kesinlikle öldüreceğim” demişti… Habil’de bu öfkeyi dindirmek istemiş ve ona üç şeyi sıralamıştı: “ Ben seni öldürmeyi düşünmüyorum, ben adam öldürme hususunda Allahtan korkarım ve beni öldürürsen günahlarına günah katmış bir halde cehenneme gireceksin…”

Habil, bu sözleri Kabil’den korkusundan değil, Allah korkusundan söylüyordu… Kendisini öldürmeye geleni diriltmek istiyordu… Allahtan korktuğunu hatırlatmakla Kabil’e ve onun nesline: “Allah’tan korkanlardan emin olun. Onlar durduk yere, haksız bir şekilde adam öldürmezler.” mesajını veriyordu… Müslüman, kendisini öldürmek için silah doğrultana teslim olacak değildir… Zulme ve zalime sessiz, tepkisiz kalacak değildir…

Kabil’in Habil’i nerde ve nasıl öldürdüğünü bilmiyoruz ama kendini kardeşini öldürmeye şartlandırdığını biliyoruz… Büyük ihtimal Kabil, Habil’e suikast yapmıştır, kalleşçe öldürmüştür… Çünkü ayette maktülün cesedi için “sev’e” kelimesi kullanılmaktadır ki buda cesedin çok kötü bir durumda olduğunu göstermektedir… Çağdaş Kabiller bu sünneti ataları Kabil’den öğrendiler ve mazlumlara, iman edenlere, zulme baş eğmeyenlere hep suikastlar düzenlemiş kalleşçe şehid etmişlerdir… İnsanlık tarihi bu olay ile ilk şehidine kavuşmuş oldu…

Kabil, kardeşini öldürmenin, şiddet şehvetine yenik düşmenin acısını yaşamaya başladı… Allah ona bir karga gönderdi ve karga toprağı eşeleyip ona kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini gösteriyordu… Karga başka bir karganın cesedini toprağa gömmek için eşeliyor olmalı ki Kabil’in dilinden şu sözler döküldü: “Yazıklar olsun bana! Şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini örtemedim!” dedi ve pişman oldu(perişan oldu)” Kabil, ilk dersini kargadan aldı… Adeta karga insana: “Biz ölümüze dahi sahip çıkarız, siz insanlar ise dirinizi dahi öldürürsünüz…” mesajını verdi ve insanı utandırdı… İnsan öldürmeyi Kabil’den, ölüyü gömmeyi ise kargadan öğrendi…

Mısırda, Müslüman kardeşler, çağdaş Kabiller’e Habilce ders veriyorlar… Öldürülüyorlar ama öldürmüyorlar… Adeviyye meydanını dolduran çağdaş Habiller’e selam olsun…

Kargadan ders alsın Kabiller… Kargadan utansın çağdaş katiller…

Daha Fazla

İktibas Çizgisi

İktibas Çizgisi Yönetici

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir