GenelKavram

Kelime-i Tevhid 

İslam’da “Kelime-i Tevhit” olarak bilinen bu kelime malum olduğu gibi Allah’ın bir tek olduğunu kabul eden kimse, bu kararını açıklamak için bu cümleyi ifade eder. Bununla Allah’tan başka ilah kabul etmediğini en yakınından en uzağına kadar ilan edip duyurur ki, bundan sonra kendisinin mümin olarak bilinip ona göre muamele edilsin diye. İşte bu kararın kısaca ifade biçimi “Allah’tan başka ilah yoktur. Ben bir tek ilah olarak Allah’ı kabul ediyorum demiş olmaktadır.

Bu ifadenin lügat anlamından başka birde İslam ıstılahındaki anlamı vardır. Bu ise daha kapsamlıdır. Bir insanın uzun araştırıp düşünmesinin sonucunda İnanç konusunda geldiği noktayı ilan etmek için kullanılan bir cümledir. Bu ilanı yapmakla kişi şunu demektedir:   “Bundan sonra Allah’tan başka ilah tanımayacağını,. Her konuda ona itaat edeceğini, sadece O’na kulluk edip O’ndan yardım isteyeceğini, her işini onun adına yapacağını ve bunu canı pahasına da olsa devam ettireceğini herkese deklare etmiş olmaktadır. Bundan sonra yaşadığı hayatın her safhasını bu inanç çerçevesinde devam ettirir. Kendini her hal ve karda İslam ile ifade etmekten şeref duyar.

Ancak verilen bu kararın arkasında kendisine nasıl bir mükellefiyet yüklediğinin bilincinde olup gereğini yerine getirecek insanın olması gerek.  Sözün arkasında insan olmaz ise verilen söz bir anlam ifade etmeyecektir. Dün bu kelimeyi söyleyen insan ne söylediğini biliyordu ve söylediği zaman hayatı baştan sona değişiyordu. “La ilahe illallah” sözünü söyleyen kimse Ebu Cehil’in yanından ayrılıyor, Muhammed (a.s)’ın saflarına katılıyordu.

İlk örnekleri başta Hz. Muhammed olmak üzere böyle yaptıklarından dolayı, eski dinin mensupları korkuyorlardı. “Bundan böyle dinimizi terk eden insanların sayısı çoğalırsa üzerinde bulunduğumuz sistem çökecek, düzenimiz yıkılacak bize yaşama şansı kalmayacak, taraftarlarımızı kaybediyoruz ne yapıp edip bu duruma mani olmalıyız” diyerek saldırıya geçiyorlardı. Yani o gün söylenen sözün, verilen kararın arkasında onu uygulayacağından emin olunan bir insan vardı. Bu öyle laf olsun cinsinden söylenen bir söz değildi. O gün bu sözü söylemek canını pazara çıkarmak demek olduğundan faturası ağırdı. Bu nedenle Müslüman olduğunu açıklamak öyle her yiğidin karı değildi. Bir kere de kararını verdi mi, dünyayı karşısına almanın yiğitliğini gösteriyor, müşriklerin işkencelerine “Allah bir Muhammed onun kulu ve elçisidir. Biz ona iman ettik. Bu yolda ölürüz ama asla dönmeyiz” diyorlardı.

Bu ifadelerden sonra, eski dinleriyle bütün bağlarını kopartıyor. Küfürle ilişiğini kesiyorlardı. Artık malıyla ve canıyla Allah yolunda olup, Şeytanın tarafından Allah’ın tarafına geçiyorlardı. Küfür kan kaybederken İslam güç kazanıyordu. Saflar belirgin, taraftarlar tam bir ihlâsla inançlarına sahip, dinleri her şeyin önünde, onun için her şeyi feda etmeye hazır idiler. İşini, memleketini, malını ve canını dinini yaşama uğruna terk edebiliyor; Allah baki, her şey fani; “Her şeyimiz baki olan Allah içindir” demenin hazzını yaşıyorlardı. Bu nedenle İslam’ın ilk günlerindeki mücadelenin kahramanları olan Bilallerin, Habbabların ve Yasir ailesinin verdiği mücadele hala hafızalardan silinmemiştir.

Bugünün insanı ise, sözün içerdiği manaya değil, sadece iki kelimeden oluşan lafzına bakarak kelimeleri tekrar ediyor. Ömründe bir kere de olsa “La ilahe illallah” demişse,  bu sermaye ölünceye kadar ona yeteceğine inanıyor veya inandırılıyor.  Hayat anlayışında ve yaşama biçiminde fazla bir değişiklik yapmasına gerek kalmıyor. Birde haftada bir Cuma namazına gidiyorsa daha has Müslüman’dır. Bunun yanında beş vaktini kılarsa artık kusursuz Müslüman’dır. Bu inancın hayatın tümünü ilgilendirdiğini düşünmüyor düşündürülmüyor. Hayatın bir kısmını Allah’a göre bir kısmını da diğer ilahlara göre yaşıyor ama rahatsız olmuyor. Halkımızın İslam’dan anladığı zaten şartı beşe indirgenmiş bir İslam’dır. Bireysel anlamdaki bu ibadetlerini yaptıktan sonra onun başka ne sorumluluğu olabilir ki ?! Dinin tüm hayatı kuşattığının ve her hareketini onun ilkelerine göre yapmanın, yaşamanın gerekli olduğunun bilincinde değiller.

Yıllar önce Muhammed Esed Ezher’in o günkü şeyhi olan Mustafa Meraği’ye şöyle sorar: Kur’an’ı okuduğumda gördüm ki Allah Müslümanları açıkça destekliyor, fakat halkı Müslüman olan ülkelerin hepsi başka ideolojilerin esareti altında. Bunun sebebi nedir diye merak ettiğimden; bu soruyu Kızıldeniz’den Hindi kuş dağlarına kadar gezdiğim İslam coğrafyasında önüme gelen her İslam âlimine sordum. Fakat tatmin edici bir cevap alamadım. Aynı şeyi size de soruyorum, söyler misiniz hikmeti nedir? Meraği okulun bahçesinde gezen Mollaları göstererek:

“Şu allameleri görüyor musun? İşte bunlar Hindistan’daki kutsal inekler gibi yazılı kâğıt cinsinden ne bulurlarsa yalayıp yutarlar. Okuyup ezberlerler. Ama okuduklarını düşünüp anlamaya çalışmaz,  özümsemezler. İşte sebebi budur. Okudukları Kur’an’ı anlasalardı durum hiç böyle olur muydu” der.

Bu nedenle diyoruz ki bugünün Müslümanları da “La ilahe illallah” demeyi Hz. Bilal gibi, Habbab bin Eret gibi veya Hz. Ebubekir (r.a)  gibi anlasalardı dünyanın çehresini değiştirirlerdi. Bu insanlar Allah’ın kitabını anlamak ve yaşamak için okumayı bile gerekli görmüyorlar.

“Türkçe okumanın sevabı olmaz, biz Kur’an’ı Arapça okuyarak sevap kazanmak istiyoruz” gerekçesiyle anladıkları dilden okumayı reddediyorlar. Neyi nasıl yapacağını bilmeden, ayetlerin manasını ve yaratanın ne istediğini bilmeden sevap kazanıla bilir mi?

Bu işe çanak tutanlar da yok değildir. Kitlelerin ağzına baktığı adı âlime çıkmış birçok insan: “Her okuyan Kur’an’ı anlayamaz onu ancak âlimler anlar,.  Biz O’nu sadece teberrüken okuruz” derken; birileri de: “Kur’an o kadar yüce bir kitaptır ki biz onu hayatımıza tatbik ederek kirletemeyiz. Onu sadece teberrüken okur, yüksek yerlerde muhafaza ederiz” diyorlar. Ama kurduğu holding sayesinde ve sahip olduğu görüntülü medya aracılığı ile en ünlü yıldızları bünyesinde toplayarak toplumun ahlakını, din adına yayınladığı hurafelerle de insanın inancını kirletmekte hiçbir mahzur görmüyor. Bunları görmeyenler Allah’ın kitabındaki şu ayetleri de görmüyorlar:

“Anlayasınız diye biz onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik.”(Yusuf 12/2)

“Andolsun ki biz Kur’an’ı düşünüp öğüt alasınız diye kolaylaştırdık, öğüt alan yok mudur?”(Kamer 54/17, 22, 32, 40)

Müslümanların bugünkü halini İmam Gazali de şöyle anlatıyor:

“Dünyanın her yerinde insanlar bir şeyi veya bir kitabı öğrenmek için okurlar, Müslümanlar ise Kur’an’ı sadece okumak için öğrenirler”. Öğrenmek için okumazlar!.. İşte toplumun üzerinde bulunduğu anlayış budur. Sadece okumak için okunan kitap onlara din öğretir mi? Kitap bir şey öğrenmek için okunur. Onun kelimelerini seslendirmek için okumak asla okumak değildir. Her gece Kur’an’ı baştan sona okumaya çalışan Abdullah b. Ömer’i Peygamberimiz uyarıyor ve şöyle buyuruyor. “Kim üç günden kısa bir zamanda Kur’an’ı baştan sona okursa Kur’an okumuş olmaz”. Çünkü Rabbi ona şöyle öğüt veriyor:

“Ey örtünüp bürünen Muhammed!  Birazı hariç, geceleri kalk namaz kıl. Yahut bunu biraz azalt, ya da çoğalt ve Kur’an’ı tane tane oku. Doğrusu biz sana (taşıması) ağır bir söz vahyedeceğiz. Şüphesiz gece kalkışı daha tesirli ve o zaman okumak daha elverişlidir.”(Müzzemmil 73/1- 6)

Okumak yazılanı anlamak içindir. Anlamak, Akletmek içindir. Akletmek ise gereğini yapmak içindir. Kur’an’ın ısrarla üzerinde durduğu konulardan biri akletmektir. “Hala akletmeyecek misiniz”, “Hala düşünmeyecek misiniz”, “Akletmeyenler davarlar gibidir” ifadeleriyle akletmenin önemini belirtmektedir. Akletmek, insanımızın o kadar muhtaç olduğu bir konudur ki, hava ve su gibidir. Bu iki şey olmadan fiziksel varlığımızın devamına imkân olmadığı gibi; akletme olmadan da dini hayatımızın devamına imkân yoktur. İnsanın en kıymetli eşyası elinden gitmiş olsa, aklederek onu yeniden kazanabilir. Fakat bir insan aklını kaybederse onu geri getirecek hiçbir şey olmadığından her şeyini kaybetmiş demektir. Akletmemek de, aklı geçici olarak devre dışı bırakmakta aklını kaybetmemek gibi bir sonuç doğurmaktadır. Sonuç olarak ikisi de aynı kapıya çıkıyor. Bu nedenle en değerli hazineniz elinizden çıkmış olduğu halde onu geri getiremiyorsunuz. Elinizin altında bulunan hazinenizden de istifade edemiyorsunuz. Kur’an insanlığın en değerli hazinesi olmasına rağmen kaç kişi bundan aklederek istifade edebiliyor?

“Ey insanlar! Rabbinizden size bir öğüt, gönüllerde olana bir şifa, inananlara bir rehber ve rahmet gelmiştir. De ki! Bunlar Allah’ın bol nimeti ve rahmetiyledir. Buna sevinsinler. Bu onların topladıklarından daha hayırlıdır.”(Yunus 10/57, 58)

“Ey Muhammed! “Biz düşünüp öğüt alasınız diye Kur’an’ı senin dilinde kolaylaştırdık. Sen bekle onlar da beklemektedirler.”(Duhan 44/58, 59), (Casiye 45/20), (Enam 6/55), (İsra 17/9, 10)

“De ki: Hak geldi batıl yok oldu. Zaten batıl yok olucudur. Biz Kur’an’ı inananlara şifa ve rahmet olarak indiriyoruz. O haksızlık yapanların sadece hüsranını / kaybını artırır.”(İsra 17/81, 82)

“Hala Kur’an üzerinde gerektiği gibi düşünmeyecekler mi? Eğer o Allah’tan başkası tarafından gelmiş olsaydı onda birçok tutarsızlık bulunurdu.”(Nisa 4/82), (Bakara 2/164), (Ali İmran 3/118), (Ali İmran 3/85)

İnsan hangi asırda yaşarsa yaşasın hata ile mualleldir. Kusurlardan kurtulmanın yolu Kur’an’ile hatalarımızı düzeltmek, cehaletimizi gidermekle mümkündür. Değer yargılarımızı Kur’an’dan alarak hayata bakmak bizleri doğru bir yargıya ulaştıracaktır. Özüyle ve görüntüsüyle Kur’anî olmayan düşünce ve davranışların Müslüman’a hiçbir getirisinin olmayacağını bilmek zorundayız.

“Kim İslam’dan başka bir din ararsa bilsin ki o şey kendisinden asla kabul edilmeyecek ve o ahirette kaybedenlerden olacaktır”(Ali İmran 3/85)

Allah indinde din İslam’dır. Müslüman olmak için bilinmesi gerekli olan kitap Kur’an’dır. Müslümanlar Kur’an’ı anlayıp, Kelime-i Tevhidi söylemenin ne anlama geldiğini fark ettikleri zaman, dün olduğu gibi bugünün dünyasında da Müslümanlar fark edilecek varlıkları hesaba katılacak bir duruma yükseleceklerdir.

Daha Fazla

İlgili Makaleler

Bir Yorum

Ahmet için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi Çekebilir

Kapalı