GenelYazarlardanYazılar

Kitapta Olmayanı Kitaptanmış Gibi Konuşmak

Âlemlerin rabbi olan Allah yaratmış olduğu insanoğlunu kesinlikle başıboş bırakmamış. İlk insan ve ilk peygamber olan Adem aleyhi selamdan başlamak üzere onunla olan irtibatını ve ilgisini hiç kesmemiştir. Bu durum kıyamete kadarda devam edecektir.

Peki, bu ilgi ve irtibat nasıl devam edecek? Bununda nasıl olması gerektiğini rab olan Allah belirlemiştir. Önceleri bu irtibatını sizlerin de bildiği gibi yine kendileri gibi insan olan bir elçi seçerek sağlamış. Elçilerin ölümlü ve geçici olduğunu bizler bilmekteyiz. Ayrıca Kuran’ın gelmesiyle de insanlardan resul elçi gönderme dönemi sona ermiştir. Ancak bundan sonra o resulün getirdiklerine iman edecek ve onun izinden gidecek ve davaya gönül veren inanmışlar bu mesajı taşıyacaklardır. Bununla ilgili olarak yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Muhammed, sizin erkeklerinizden hiç birinin babası değildir. Fakat o, Allah’ın resulü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.” ( Ahzab  -40)Bu ayetten şunu çok net olarak anlamamız mümkündür.

Allah insandan bir elçi seçmek suretiyle vahiy etmeyecek artık bu kapı kapanmıştır. Kim bana vahye diliyor derse o Allah’a iftira atmış olur. Bununla da büyük bir günahı yüklenmiş olarak cehenneme atılanlardan olur. Aslına bakar iseniz gerçekten kitaba iman eden bir inanmışın kitapta olmayan bir şeyi kitaptanmış gibi konuşması olacak şey değildir. Bu özelliğin aslında Allah’ın gönderdiği kitaba hainlik edenlere ait bir özellik olduğunu yine bu kitap söylemektedir. “Vay, Kitap’ı elleriyle yazıp, sonrada onu az bir değere satmak için, Bu Allah katındandır (kitaptandır)” diyenlere! Vay elleriyle yazdıklarına! Vay, elleriyle kazandıklarına.” (Bakara-79)

Allah’ın gönderdiği elçiler ile karşılaşmaları mümkün olmayan günümüz insanı o elçiler adına söylenen sözleri elbette ki ne toptan kabul edecekler nede toptan inkâr edecekler. Bu sözleri ellerinde bulunan Kuran ‘ile test edip sağlamasını yapacaklar. Prensip olarak elçinin kendisini gönderen makama karşı sorumlu olduğunu onun adına hareket ettiğini onun söylemediğini söylememesi gerektiğini de peşinen kabul etmeleri gerekmektedir. Hiçbir elçi kitapta olmayan bir şeyi söyleme yetkisine sahip değildir. Dolayısıyla Allah’ın insan bir elçi ile vah yetme ve elçi gönderme dönemi fiilen sona ermiştir. Bundan sonra bir tek gerçek kalıyor ki oda: Kıyamete kadar insanların arasında tutup korumasına almış olduğu Kuran’ı kerimdir. “Şüphesiz Kuran’ı biz indirdik onu koruyacak olan da biziz.” (Hicr- 9) Diğer bir ifadeyle metin olarak Kuran kıyamete kadar varlığını sürdürecek. Ancak onun ihtiva etmiş olduğu hüküm ve kuralların uygulaması ona iman edenlerin eliyle gerçekleşecek bu önemli görevi asla Allah’tan beklememeliyiz bizler gerekli çalışma ve gayreti gösteririz sonrada Allah’tan yardım isteriz. Kuran’ı metin olarak bozamayanlar onun ihtiva ettiği açık ve anlaşılır olan ayetleri üzerinde müminler arasında anlayış farklılıklarının oluşması noktasında sürekli çalışıp çabalarlar.

Mesela Kuran’ı hayatı yönlendirip yönetme fonksiyonundan uzaklaştırarak onu sadece okunan ve okundukça da sevap kazanılan bir kitap konumuna düşürmüş olmaları. Allah’ın gönderdiği dinin tamamı son kitap olan Kuran’ın iki kapağı arasında mevcut bulunan emir ve yasaklarından ibarettir. Bunun arkasına ve önüne hiçbir insanın koyabileceği hiçbir şey yoktur. Allah adına onun dinini anlatanlar yine onun dininin mevcut olduğu Kuran’dan konuşmak zorundadırlar. Kuran’ın demediği ve bahsetmediği konuları Kuran’danmış gibi konuşmak hem kitaba hem de kitabı gönderen Allah’a iftiradır. Konuyu günümüze taşıyacak olur isek, insanlar tarafından yazılan ve konusunu dinin oluşturduğu birtakım kitaplar ki bunların başında hadis ( peygamberin söylediği zannedilen sözlerden) oluşan kitaplar gelmektedir. Bu kitaplarda yazılan ve söylenenlerin tamamı insan ürünüdür ve insana aittir. İnsan ise Allah’ın yarattığı bir kuldur. Söylediklerinin doğru olma ihtimali söz konusu olabileceği gibi yanlışta olması da mümkündür. Bunların tamamı mutlak doğrular değildir. Yine bu konuda yazılan fıkıh ve ilmihal kitaplarını da yine aynı kategoride değerlendirmek mümkündür. Bunların okunmasına karşı değiliz ancak dinin bu kitaplarda yazılan ve çizilenden ibaret olduğunu savunan anlayış ve zihniyete karşıyız.

Mesela bir takım insanların başucu kitabı haline getirmiş olduğu risalelerin Kuran’ın tamamından bahsetmediğini en iyimser rakam ile beş yüz ayeti bünyesinde barındırdığını söylemek hiç de abartı değildir. Kardeşlerimize niçin Kuran’ı okumuyorsunuz diye bir soru yönelttiğimizde bunlarda Kuran’ın aynısıdır diyerek büyük bir yanılgıya düşmektedirler. Oysa Kuran’da altı bin iki yüz küsur ayet bulunmaktadır. Bu tür parçacı ve menfaatçi yaklaşımlar İslam’ı bir bütün olarak temsil edemezler.

Bu gün İslam adına çıkıp gerek yazılı basında gerek ise televizyon kanallarında konuşan bir takım insanların birçoğu Kuran’da olmayan birtakım şeyleri Kuran’danmış gibi söylediklerine benim şahit olduğum gibi sizlerde şahit oluyorsunuzdur. Bu arada Kuran İslam’ını anlatıp bu işin hakkını veren kardeşlerimizi ayrı tuttuğumuzu hatırlatmakta fayda var. Bunlara son zamanlarda televizyon ve medya hocaları denilmektedir ki ekran karşısında veya bir türbenin etrafın da yapmış oldukları canlı yayınlarda nasılda bedava cennet dağıtıyorlar. Muhataplarına ne yaparlarsa yapsınlar Müslüman olarak kalabileceklerini söyleyerek boş ve ham hayallere dalmalarına ve avunmalarına sebep oluyorlar. Bununla da hem kendi günahlarını hem de onların günahlarını yüklenerek süratle cehenneme doğru yuvarlanmaktadırlar.

Bunların bir kısmı anlaşmış oldukları kanallardan yüklü miktarda parada almaktadırlar. Ne yazık ki dinlerini Allah’ın kitabı Kuran’dan değil de bu kanallardan öğrenen seyirci ve okuyuculara ağzınızı açıp bir ayet okuyacağınız zaman: Efendim siz böyle diyorsunuz ama TV kanalındaki hoca sizinle aynı şeyleri söylemiyor diye itiraz geliştirdiklerine sık sık rastlar olduk. Tabi ki o bahsedilen hoca bizimle aynı şeyi söylemiyor siz Allah’ın ayetinden söz ederken o bir yığın hurafe ve hikâyelerden bahsetmektedir.

Yine Cuma günleri yapılan vaaz ve okunan hutbelerin konusu ve içeriği de maalesef konularını Kuran ayetlerinin oluşturmadığı bir yığın hikâye ve hurafelerden oluşmaktadır. Birazcık Kuran’a vakıf iseniz konuşulanlardan göğsünüzün daraldığını hissedeceksiniz.

Peki; Bunların hepsini niye sizler ile paylaşıyorum? Sebebi gayet açık ve nettir kendilerini İslam’a ait görenler ne yazık ki dinlerinin kaynağı olan Kuran’ı bilmemektedirler. Bilmekten kastım ise manasına gerekli özeni göstermemeleridir.

Her Müslüman kendisine din olarak anlatılan her konuyu ve her sözü Kuran ile test etmeli ve sağlamasını yapmalıdır. Ayrıca da son elçinin salat ve selam üzerine olsun hayatında ibadet ye anlayış olarak yer almasına dikkat etmelidir. Müslümanlar bu konuda uyanık, dikkatli ve titiz olmak zorundadırlar. Zaman zaman resulün arkadaşlarının tavrından bahseder iken karşılarındaki Allah’ın elçisi olmasına rağmen: “Ey Allah’ın resulü bu söyledikleriniz vahyin eserimi yani bunları size Allah ‘mı söyletiyor? Yoksa kendi görüşünüz mü diye” sormalarını bu gün şeyhinin müsaadesi olmadan ona soru bile soramayan, ağabeyinin, üstadının, yüzüne bile  izin almaksızın bakmanın karşı tarafa eziyet olduğunu savunan görüşün Müslüman âleminin geldiği son noktayı göstermesi açısından değerlendirmesini siz kardeşlerime bırakıyorum. Soran aynı zamanda sorgulayan yeni bir anlayışa ihtiyacımız var. Ağızlarını eğip bükerek okudukları bir takım Arapça metinleri veya sözleri Kuran’dan sanmamız maksadıyla bizleri uyutan istismarcılara kesinlikle fırsat vermememiz gerekmektedir. Bu da ancak Kuran’ı iyi tanımak ve ona tam bir teslimiyetle iman etmekten geçmektedir. Allah’a emanet olunuz.

Daha Fazla

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi Çekebilir

Kapalı