GenelKavram

Ramazan Ayı ve Savm

Ramazan, kameri takvime göre yılın dokuzuncu ayının adıdır. Allah kâinatı yarattığı günden beri ayların sayısının on iki olduğunu bildirmiştir. (Tövbe 9/36)

Ramazan kelimesinin anlamı: Güneşin şiddetli ışınları altında kalan toprak parçasının yanacak derecede ısınmasına Arap “Ardun ramidâtün” demektedir. Ramazan  kelimesi de ışığın şiddetle arza vurması anlamındaki “Ramdun” sözcüğünden gelmektedir. Bizim dilimizde güneşin şiddetle ısısını hissettirdiği zaman şu ifade kullanılır: “yumurtayı diksen pişirir” buradan da hareketle güneşin arzı yakıp pişirdiği gibi ramazan da insanı pişiren, olgunlaştıran ve kulluk bilincine erdiren demek olarak aldığımızda daha çok isabet edeceğimize inanıyoruz.

Bu mana bakara suresinin 183. Ayetinin vermiş olduğu mesajda da içkindir. Zira bizden öncekilere farz kılınan bir ibadet, bizi takvaya eriştirmek, olgunlaştırmak, pişirmek için farz kılınmış olduğu vurgulanmaktadır. İnsanın soğukta ve sıcakta temel ihtiyaçları olan yeme ve içme gibi özelliklerini bırakarak gizli açık Rabbine olan itaatinin gereğini yerine getirmesi ve günün her saniyesi bu bilinç ve şuurla devam etmesi, kulu pişirip olgunlaştırmaktadır.  Konuyla ilgili ayetlerde yapılan vurgu da bu minval üzeredir.

“Ey iman edenler! Oruç (savm –sıyam) sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.” (Bakara 2/183)

Bu ayette geçen ve dilimizde oruç olarak tercüme edilen kelime “sıyam” kelimesidir. Kelimenin kökü; ‘sa.ve.me’ dir. Anlamı ise: yeme, içme, yürüme türünden olan bir fiilden, işten kendini alıkoymak demektir. Bundan dolayı yürümekten yemek ve içmekten geri duran ata da “saimun”denir. (Müfredat s.v.m. maddesi)

Şer’i dilde ise “Savmun” sözcüğü; bir mükellefin niyet ederek beyaz iplikten (fecirin beyazlığından), siyah ipliğe (güneşin batışından sonra batıdaki ufukta olaşacak siyahlığa) kadar; yemekten, içmekten, cimadan, istimnadan kendini tutması geri durması demektir. Bu tür davranışlardan uzak durularak yapılan ibadettir.

Aynı zamanda bir kimsenin konuşmaktan kendini men etmesine de “savm” denir. Meryem suresi 26. Ayetinde şöyle dile getirilmiştir:

“…Artık ye iç gözün aydın olsun! Eğer insanlardan birini görürsen de ki: ben, çok merhametli olan Allah’a oruç adadım “nezertü lirrahmani savmen”; artık bugün hiçbir insanla konuşmayacağım.” (Meryem 19/26)

Savm kökünden kelimeler Kur’an’ı kerimde 14 yerde geçmektedir. İbadet türlerinden biri olan dilimizdeki oruç ile ilgili olarak; yesum, essaimun, essaimetü ve savm şeklinde kullanılmış olduğunu görüyoruz.

Halkımız arasındaki teamüle göre; fecirle (şafakla) başlayıp güneşin batmasına kadar yemekten, içmekten ve bedeni arzulardan uzak durarak yapılan ibadetin adıdır. Yediden yetmişe tüm halkımızın bildiği bir ibadettir.

Bu ibadetin zamanı konusunda ise şöyle buyrulmaktadır:

“Ramazan ayı; öyle bir aydır ki, insanlara doğru yolu gösteren, hak ile batılı ayıran Kur’an, o ayda indirilmiştir. Sizden her kim o aya şahit olursa onda oruç tutsun (Fel yesumhu). Kim de hasta olur veya seferde bulunursa, diğer günlerde o kadar oruç tutsun. Allah, sizin için kolaylık ister, güçlük istemez. Bu sayıyı tamamlamanız; size hidayet ihsan etmiş olduğundan dolayı Allah’ı tekbir ile yüceltmeniz içindir. Umulur ki şükredersiniz. ” (Bakara 2/185

Bu ayetin beyanıyla Ramazan ayında rabbimiz tarafından sunulan hediye sadece oruç değil, aynı zamanda insanlara doğru yolu gösteren, hak ile batılı ayıran Kur’an’ da bu ayda insanlığa sunulmuştur.  Bu kitap insanlığı dalaletten hidayete, karanlıktan nura, küfürden imana kavuşturacaktır.  Ancak onun insanlığa yol göstermesi için, insanlığın da onu rehber edinmesi gerekmektedir. Elde olmayan dilde, dilde olmayan da gönüllerde olmayacaktır. Medine’nin ikinci yılından itibaren Ramazan orucu farz kılınmıştı. Oruçla birlikte Müslümanlar, Kur’an ayında Kur’an okumayı sünnet edinmişlerdi. Bu sünneti halkımız da “mukabele” adıyla ramazan ayı boyunca hafızlar tarafından okunmasını sağlayarak aynen devam ettirmektedirler.

Mukabelenin anlamı: karşılaşmak, yüz yüze olmak, karşılıklı okuyup tatbik etmek anlamına gelmektedir. Burada resulün gününde okunan mukabele ile bu gün okunan arasında elbette büyük bir fark vardır. Burada dikkat etmemiz gereken husus şudur:  O gün bu okumada okuyan ne okuduğunu bildiği anladığı gibi; dinleyen de ne dinlediğini anlıyor ve biliyordu. Çünkü Kur’an onların dili üzere indirilmişti. Bu kitabı okumak demek onun bize ne söylediğini anlamak, öğrenmek ve öğrendiğimiz bilgiler doğrultusunda bir hayatı yaşamak demektir. Ancak Kur’an’dan öğrenilen bilgilerle yaşanan hayattan Allah razı olacak ve ona ecir verecektir. İşin doğrusu bu iken, bizler sadece görüntüye uyarak anlamadan okuyor anlamadan dinliyoruz. Bu halimizle bizler de onların yaptığına benziyoruz. Ancak bir kelimesini anlamadığımız için onları değiştiren Kur’an bizleri değiştirmiyor. Onları yaşayan Kur’an haline getiren okuma, bizi hiç etkilemiyor. Çünkü okunan ayetlerin bize ne dediğini anlamıyoruz. İnsan anlamadığı bir sözden nasıl etkilenir? Belki bir an okuyanın tegannisinden etkileniriz gözlerimiz de yaşara bilir, ama bir bilgi ve bilinç oluşturmadığı için kısa bir zaman sonra bu hava yok olup gider. Müslümanların başta “hafızları” olmak üzere bunca Kur’an okuyan, hatim yapan insanların yaşayan Kur’an olamayışının sebebi budur. İnsan ancak anlamak için can kulağı ile dinlediği bir şeyi anlar ve tepkisini de ona göre koyar. İnsanın tabiatı budur. Bunun içindir ki Allah Teâlâ, onu okuma talimatını şöyle veriyor:

“İnkâr edenler: “Kur’an ona bir defada topluca indirilmeli değil miydi” dediler. Biz onu senin kalbine iyice yerleştirmek için böyle yaptık (parça parça indirdik) ve onu tane tane okuduk.” (Furkan 25/32)

“Biz onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik ki, aklınızı kullanıp anlayasınız diye.”(Yusuf 12/2)

Bunun anlamı şudur, bizler de kalbimize yerleştirmek istiyorsak, aynı şekilde ayet ayet,  üzerinde anlamak için anladığımız dilden düşüne düşüne okumalıyız. Bir an önce bitirelim, hatim yapalım, her harfine şu kadar sevap alalım anlayışı ile yüz yıl okusak bile bu okuyuş, bizim bir tek yanlışımızı düzeltmez ve bize bir doğruyu öğretmez. Böyle bir okuma biçimi dünyada sadece Müslümanlara mahsus bir okuma biçimidir. Çünkü tüm dünyada insanlar bir şeyi öğrenmek için okurlar. Müslümanlar ise Allah’ın kitabını sadece okumak için öğrenirler ve bir ömür de sadece okumak için okurlar, ama bu okuyuştan hiç bir şey öğrenmeden!.. Böyle bir okuma, ne Allah’ın kullarından istediği bir okuma biçimidir, ne de peygamber’imizin ve arkadaşlarının okuduğu bir okuma biçimidir. Bu okuma biçimi bir ömür Kur’an’ı anlamamak için pasif bir direnmeden başka bir şey değildir. Kur’an’ı artık tecvidiyle de okuyorum diyen bir kimseye; bir kez de mealinden okuyun. O ayetlerde Allah bizlerden ne yapmamızı istediğini görmüş öğrenmiş olursun denilen kimsenin cevabı aynen şöyle idi: “Onu okumaya vaktim yok.”

Çünkü bu insanların adeta beyinleri yıkanmıştı. Bir ömür hatırı sayılır “hoca efendilerden”(!) meal okumanın sevap olmadığını dinlemişlerdir. İnsanlar Kur’an’ın mealini okuyup Allah’ın ne dediğini anlayacak olurlarsa belki, kendi imparatorluklarının temelleri sarsılacak, âlimliklerine zarar gelecek!.. Hal bu ki düşünmeli değil miyiz? Allah bu kitabı sade okunmak için mi gönderdi? Yoksa başka bir amacı mı var? Hal bu ki okuduğumuz ayetlerde yüzlerce defa “ hala düşünmeyecek misiniz? Hala aklet meyecek misiniz? Biz düşünen bir kavim için ayetlerimizi böyle açıklıyoruz” buyrulmaktadır. Söylenilen sözün anlamını bilmiyor anlamıyor iseniz neyi düşünecek neyi anlayacaksınız?! İnsan kendisine ne söylendiğini anlamadığı bir konuda o söze uygun bir tepkiyi verebilir mi? O sözle kendisinden istenen davranışta buluna bilir mi? Bu garip durumu bizler bir ömür yaşayıp duruyoruz ve hayatımızda hiçbir şey değişmiyor. Bizim için rabbimizin şöyle buyurduğunu bile bilmeden saf saf bakıp duruyoruz:

“Düşünüp anlayasınız diye gerçekten Biz, onu Arapça bir Kur’an kılmışızdır.” (Zuhruf 43/3)

Bu söz, Arap için böyle söylenmişse, diğer dilleri konuşan insanlar da anlamaları için kendi dillerinden okumaları gerekir şeklinde  anlamaları gerekmez mi!?

“Biz, her peygamberi kendi milletinin diliyle gönderdik ki; onlara, apaçık anlatsın. Bundan sonra Allah; dilediğini (dileyeni) saptırır, dilediğini (dileyeni) de doğru yola iletir. Ve O; Aziz’dir, Hâkim’dir.” (İbrahim 14/4)

“Bu ayetlerle birlikte daha onlarca ayette Allah, kitabının anlaşılmasını ve üzerinde düşünülmesini istiyor. Kur’an ayı olan bu ramazanda, Kur’an’ı anladığımız dilden ve ayetleri üzerinde düşüne düşüne okumaya çalışalım. Bir de böyle “hatim” yapalım. Sonra durup düşünelim şimdiye kadar habersiz kaldığımız ve bu hakikatlerden habersiz yaşamanın bizde meydana getirdiği erozyona, eksikliğe garipliğe bakalım. O zaman iki halimiz arasındaki farkı çok acı, ama derinden hissedeceğimize inanıyoruz.

Ramazanla birlikte gelen bir başka şey ise oruç tutmanın sevap ve faziletleri, ramazanda yapılan ibadetlerin faziletleri ve onun içinde gizlenmiş olan kadir gecesiyle ilgili anlatılanların durumuyla alakalıdır. Bunları anlatanlar o kadar ölçüsüz ifadeler kullanmışladır ki, Kur’an’ı okuyan kurtuldu, orucu tutan kurtuldu, teravihi kılan kurtuldu… ila ahir. Bunların aklıselim ile düşünülmesi gerekir. Evet, ramazanda oruç tutmak sevaptır neticede Allah’ın emrine uyarak oruç tutuyorsun Allah ecrini verecektir. Kur’an okuyorsan ecrini verecektir. Nafile teravih kılıyorsan ecrini verecektir… İla ahir.

Ancak bu amelleri sadece ramazanda yapmakla insan kurtulabilir mi?  İslam, yaşamın tamamını kuşatan bir dinidir ve yaşamın her safhasını içine alır. Hayat ise sadece ramazan ayından ibaret değildir. Hayat devam ettiği sürece yaşadığımız her gün ve gece iman ve onun gerektirdiği amellerden sorumlu olduğumuzu unutmayalım. Bizim hayatımız ve ölümümüz, namazımız ve bütün ibadetlerimiz her zaman ve mekânda Âlemlerin Rabbi olan Allah içindir. Bunların yerine getirilmesi ise elbette Allah’ın istediği gibi olacaktır. Bunlarla ilgili nasıl, niçin, ne kadar ve benzeri soruların cevabını Kur’an’da aramalıyız. Birilerinin insafına bırakmadan, işi kaynağından öğrenmeliyiz. Allah Teala’nın kitabını bunun için göndermiş olduğunu teslim edelim. Kitabımızı evlerimizde vitrin süsü olmaktan kurtarmanın yolu, onu başucu kitabı yapmaktan geçmekte olduğunu bilelim…

Kadir gecesiyle alakalı olarak anlatılanlar ise daha bir abartılı ve maksadını aşan ifadelerle doludur. Makul olanı nedir derseniz, örneğini Allahın elçisinden öğrenelim.

Hz. Aişe Annemiz resule sorar: Ya Resulullah bir gecenin kadir gecesi olduğunu bilsem ne yapmam gerekir?  Resulullah (as) cevap verir: “Ya Rabbi sen affedicisin affetmeyi seversin beni de affet diye dua et” buyurur. Bu makul anlayışın hiç üzerinde durulmaz. Hal bu ki bu anlayış, yılın her anını kapsayan ilahi yargıya da uygun düşmektedir. Kulların dualarının kabulü için kadir gecesini beklemeye ihtiyacı yoktur. Çünkü Allah ile kulların duası arasında hiçbir engel yoktur.

“Kullarım sana Beni sorarlarsa, bilsinler ki Ben, şüphesiz onlara yakınım. Benden isteyenin, dua ettiğinde duasını kabul ederim. Artık onlar da davetimi kabul edip Bana inansınlar ki doğru yolda yürüyenlerden olsunlar.” (Bakara 2/186) Bu nedenle duaların kabulü kadir gecesiyle sınırlı değildir. Yeter ki kul samimiyetle Rabbine yönelmiş olsun.

“O apaçık Kitap’a andolsun ki, biz onu gerçekten mübarek bir gecede indirdik. Çünkü biz onunla insanları uyarmaktayız.” (Duhan 44/2-3)

Bu ayette belirtilen “leyletin mubareketin” mubarek bir gece ifadesi, hayrı sürekli olan demektir. Hayrı sürekli olan gece mi yoksa o gecede indirilen mi kastediliyor? Gece devamlı değil sadece bir geceden ibarettir. Bu ifadenin peşinden açıklayıcı şu cümle gelmektedir: “Çünkü biz onunla insanları uyarmaktayız.”  Bu ifadeden anlaşılan hayrı sürekli olanın gece değil o gecede indirilen Kur’an olduğudur. Çünkü insanlar geceyle değil kıyamete kadar Kur’an’la uyarılmaktadırlar. Gece zarf Kur’an ise mazruftur.  Kadir Suresinde de şöyle ifade edilmektedir:

“Doğrusu Biz; onu, Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin? Kadir gecesi, bin aydan hayırlıdır. Melekler ve Ruh, o gece Rabbinin izniyle her iş için iner de iner. O gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir.”(kadir 97/1-5)

Bu surede ifade edilen “Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır.” Yine burada da keramet gecede değil o gece insanlığa gönderilmeye başlanan Kur’an’dadır.  Kur’an ise 15 asır önce Allah tarafından elçisi Muhammed (as) 23 yılda parça parça gönderilerek tamamlanmıştır. Her ramazan ayında Kur’an yeniden nazil olmuyor. İlk gönderilişin nasıllığı anlatılıyor. Çünkü o gece başlayan vahiyle yeni bir şeriatla bir peygamber gönderiliyor. Âleme ona göre nizam veriliyor. Melekler ve ruh bu amaçla yeryüzüne indiriliyor. Fecre kadar bu işlerin tanzimi devam ediyor. Dikkat edilirse bu da olup bitmiş bir olaydır. Fakat o gece indirilmeye başlayan Kitapla kıyamete kadar âleme nizam ve intizam verilmeye devam edilecektir. İşte bu kitabın geldiği zaman dilimi bin aydan yani binlerce aydan daha hayırlıdır.  Kitabın kendisi ise tüm zamanlardan daha hayırlıdır. Çünkü o, doğru yolu gösteren bir rehberdir. İyiyi kötüden, hakkı batıldan ayıran Furkan’dır. Allah’ı nasıl razı edeceğimizin rehberidir yoludur. Ona uygun yaşanmamış binlerce ayın Allah katında hiçbir değeri yoktur. Bu nedenle bin aydan hayırlı olan da yine zarf değil mazruftur, yani o gecede gelendir kur’an’dır. Şair kendine göre çok değerli olan birisiyle buluştuğu anı o kadar gözünde büyütür ki bunu şöyle ifade eder:” Öyle zaman olur ki, zikri cihanı değer.” Burada değerli olan zaman değil o zamanı değerli kılan kendisine değer verilen kimse ile buluşulmuş olmasıdır. Ondan mülhem olarak zaman zikredilmektedir ama asıl kastedilen buluşulandır. İşte bu da bir edebi ifade biçimidir.

Sözün özü Allah bir gecelik kutlamalarla asla razı edilemez. Onun emir ve yasaklarına uygun davranmak bir ömrü kapsayacak süreklilikte olmak zorundadır. Her günün ve gecenin kadrini onun istediği gibi ihya etmek, her günün ve gecenin ibadetlerini de onun istediği gibi yerine getirerek razı etmenin mümkün olacağını unutmayalım…

Bu şuurla daha nice ramazanları idrak etmek dileklerimizle tüm müminlere hayırlı ramazanlar diliyoruz…

Daha Fazla

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi Çekebilir

Kapalı