GenelYazarlardanYazılar

Şeytan Bile Allah’tan Korkar İken Sizler Korkmuyorsunuz!

Yüce Kuran’ın verdiği bilgiler mutlak doğru ve kesin olan bilgiler olup asla tartışılmaması gereken bir özelliğe sahiptir. İman edenlerin mutlak doğru olduğuna inanmaları gereken tek kitapta yüce Kuran’dır.  Kuran etrafında veya hakkında oluşturulacak en ufak bir şüphe veya tereddütler ortada İslam adına hiçbir şey bırakmaz. Ne yazık ki yaşadığımız şu zaman diliminde bu tür şüpheleri uyandıran gelişmelere de şahit olmaktayız. Özellikle Yüce Kuran’ın ayetlerini tarihin belirli bir dönemine hapsedip onun kıyamete kadar geçerli olan mesajını gölgelemek isteyen tarihselci anlayış bunların başında gelmektedir. Tabi burada konumuz tarihselcilik olmadığı için bu kadarıyla yetiniyoruz.

Bizden öncekilerin dinleri konusunda düşmüş olduğu aczi yeti ve bozulmayı bizlerin de yaşamamasını istemiyor isek dinin diğer bir ifadeyle İslam’ın tek ve en önemli kaynağı ve onun yaşayan veya yürüyen hali olan sünnetin uygulayıcısı olan peygamberi kesinlikle tartışma konusu yapmamalıyız yapanlara da müsaade etmemeliyiz. Böyle davranmak böyle inanmak bu kitaba iman edenler için bir keyfiyet değil adeta bir zorunluluktur.

Yaşadığımız zaman dilimi olan yirmi birinci yüz yıl anlayış olarak insanı merkeze aldı ve her şey insan içindir anlayışını yerleştirerek Allah’ı bütün bir hayatından özelliklede sosyal hayattan çıkarıp atarak kendisini ilah konumuna koyarak ilahi ve vahyi olan her şeye savaş açarak azgınlığını ve sapkınlığını sınır tanımaz boyutlara taşıdı. Aslında bunu yaparak acı sona hem bu dünyada hem de ahirette bir adım daha yaklaşmış oldu.

Yeni anlayışa göre Allah’tan kork yerine hiçbir şeyden korkma bundan sonra seni kimse durduramaz anlayışı yerleştirildi. Kendisini güç yetirilemez ve ilahi olandan müstağni ihtiyaç sız hisseden insan yapıp ettikleriyle şeytan ve taraftarlarını çoktan solladı. Zira yüce Kuran’da belirtildiğine göre şeytanın Allah’tan korktuğunu ifade eden ayetlere bakınca onun itiraflarına rastlamak mümkündür. Şöyle ki: “  Müşriklerin durumu ise tıpkı Şeytanın durumu gibidir. Çünkü şeytan insana “ İnkâr et” der; İnsan inkâr edince de, “ Şüphesiz ben senden uzağım. Zira ben âlemlerin rabbi olan Allah’tan korkarım” der. (Haşr- 16)

Dile getirip sizler ile paylaştığım bu konunun Kuran’a uygunluğunu ifade eden bir başka ayetin mealini daha vererek yazımıza devam edelim: “ Hani şeytan onlara müşriklere yaptıkları işlerini kendilerine güzel göstererek onlara dedi ki: “Bu gün sizi yenecek, mağlup edecek hiç kimse yoktur. Ben de sizlerin yanındayım.” Ancak iki taraf karşı karşıya gelince hemen dönüverdi ve dedi ki: “ Benim sizler ile en ufak bir ilgi ve alakam yok. Ben sizlerin görmediklerini görüyorum. Ayrıca ben Allah’tan korkarım. Allah azabı çok çetin olandır.” Dedi. (Enfal-48)

Bu ve buna benzer ayetlerin tamamını burada siz kardeşlerimin istifadesine sunmak malumunuz bu yazının kapsam ve kapasitesini aşar. Bizler yüce Kuran’dan şunu anlıyoruz ki, şeytan ve taraftarları sözde de olsa Allah’tan korkmaktadırlar. Ancak onların bu tür itirafları bizleri asla yanıltmamalı ve onlar ile birlikte hareket etme gibi bir yanlışa düşürmemeli. Bizler taşıdığımız düşünce ve imanımızın gereği olarak gerek cin gerek ise şeytanın bizzat yüce Allah tarafından yaratıldığına kesin olarak inanmaktayız. Bu konuda Kuran’ın şu ayeti iman esasımızı oluşturmaktadır: “Allah, insanı pişmiş çamur gibi bir balçıktan yarattı. Cin’i de yalın bir ateşten yarattı. O halde rabbinizin hangi nimetini yalanlıyorsunuz?”( Rahman-14-15-16) Son zamanların moda tabiriyle!  Ne cin ne de şeytan içimizdeki kötü dürtüler ve duygular değildir. Bundan dolayıdır ki, Allah taraftarları ile şeytanın taraftarları arasındaki hak, batıl mücadelesi son saate kadar devam edecektir.

Bu mücadelenin nasıl ve hangi şartlarda devam etmesinin esaslarını da Allah belirlemiştir. İman edenler şeytan ve taraftarları ile mücadele eder iken Allah’ın gönderdiği son vahiy olan yüce Kuran’ı ve onun yürüyen ve canlı örnekleri olan bütün elçilerin verdiği mücadeleyi kendilerine örnek almak zorundadırlar. Bu mücadelenin esas ve usullerini diğer bir ifadeyle yöntemini tevhidi ve nebevi usulleri dikkate alarak yapmak zorundayız. Bu bir keyfiyet değil tam aksine önemli bir iman esasıdır. Aksi bir tutum ve mücadele şekli bu mücadeleyi verenlerin ancak hem bu dünyada hem de ahirette hüsranlarını artırmaktan başka bir işe yaramayacaktır.

Yazı başlığımızın birinci kısmını oluşturan bölümü yani şeytan ve taraftarlarının Allah’tan korktuklarını! Ayet mealleri vererek sizler ile paylaşmış olduk. Şimdi ise insan cinsinin bir adım öne geçerek yapılan bütün uyarı ve ikazlara rağmen Allah’tan korkmadığını açıklamaya çalışacağım. Siz kardeşlerimin de bildiği gibi yaratılmışlar içerisin de farklı ve özel yaratılan bir canlı varlık vardır ki, oda insanoğludur.

Zira Allah ona diğer hiçbir yaratılmışa vermediği akıl, bilinç, şuur, seçme ve konuşma yani kendisini ifade etme özellikleriyle donatarak diğer bütün yaratılmışlardan üstün kıldığını bildirmiştir. Bütün bu özelliklere sahip olması insanın başına buyruk hareket etmesi anlamına da gelmemelidir. Sahip olduğu özellikler ona yapıp ettiklerinden hesap verme gibi bir sorumluluğu da beraberin de getirmiştir. Zira Kuran ayetlerinin bir kısmının “Ey insanlar diye söze başladığını” unutmayalım.

Allah yarattığı insanoğlunu diğer yaratılmışlardan farklı kıldığını şöyle belirtiştir: “ Nefse ve onu kusursuz biçimlendirene, sonra da ona doğru ve yanlışı ayırt etme kabiliyeti bahşedene yemin olsun ki, Allah’ın davetine iman edip sorumluluklarının gereğini yerine getirenler ve nefsini arındıranlar kurtuluşa ermişlerdir.” (Şems-7-8-9-) Yaratan Allah yarattığı insana hem Allah’tan gereği gibi korkma bilinç ve şuuru olan takvasını hem de isyan etme özelliğini de vermiştir.

Yazımıza konu olan insan tipolojisi ilahi ikaz ve uyarıları ciddiye almayan, görmemezlikten gelen, kendisini her türlü öğütten müstağni gören insanlar ki, şimdide onların ruh hallerinden bahseden ayetlerin meallerini vererek konumuza devam edelim: “ İnsanlardan öylesi de vardır ki, dünya hayatına ilişkin sözleri senin hoşuna gider. Bir de kalbindekine sözünün özüne uygunluğuna Allah’ı şahit tutar. Hâlbuki o, düşmanlıkta en amansız olandır. O, senin yanından ayrılınca yeryüzün de bozgunculuk yapmaya, ekin ve nesli yok etmeye çalışır. Allah ise bozgunculuğu sevmez. Ona “Allah’tan kork” denildiği zaman, gururu onu daha da günaha sürükler. Artık böylesinin hakkından cehennem gelir. O ne kötü yataktır.”( Bakara-204-205-206) Bu ve buna benzer özellikleri taşıyan insanlar iş başına geçince yeryüzünde kargaşa çıkarmaya yönelirler, ekini ve insan neslini mahvetmeye başlarlar yıkıcılığı ve tahrip karlığı yaygınlaştırırlar. İçini kemiren kini, kıskançlığı, şirretliği ve bozgunculuğu dışına kusarlar. İşte bütün bu melanetleri işler iken birileri ortaya çıkıp da kendisine Allah’tan, çekinmesini ondan utanmasını ve azabından sakınmasını hatırlatmak amacıyla “ Allah’tan kork” deyince böyle bir sözü işitmek bile onun hoşuna gitmez ve bundan rahatsız olur.

Takvaya yönelmeye burun kıvırır, eğri yolda olduğunu kabul ederek doğruya yönelmeyi gururuna yediremez. Buraya kadar anlattıklarımızdan hareketle bu gün dünyayı yöneten güç ve iktidar sahiplerinin aynı psikoloji ile hareket ettikleri sonucuna varmak hiç de zor olmasa gerek. Özellikle batı ve batılın temsilcilerinin dünyamızı nasılda yaşanılmaz hale getirdiklerini hassaten halkı Müslüman coğrafyada döktükleri mazlum kanlarına bakarak görmekte mümkündür.

Kuran’ın kendisine inananlardan itikatları haline getirmelerini istediği en önemli hususlardan biriside:  Her şeyin yaratıcısı, görüp gözeteni idare edeni, can vereni verdiği canı alanı, daha sonra bunları tekrar diriltip hesap görecek olanın sadece Allah olduğunu haber vermektedir. Buradan net olarak yaratan Allah’ın yarattığı her şey ile bire bir ilişkisi ve hâkimiyeti devam etmektedir. O hem güneşi, hem ayı hem de binlerce metre yerin ve denizlerin altındaki küçük veya büyük yarattığı her şeyi kâinata koymuş olduğu yasalar ile idare etmektedir.

Bu inanışın karşısında olan gerek deizm, gerek sekülarizm, gerek ise laisizm tanrı vardır o yaratandır ancak bu işlemden sonra tanrı yarattıkları ile olan ilişkisini kesmiş adeta köşesine çekilmiş emekli bir kraldır anlayışı ile adeta son iki yüz yıldır caka satmaktalar. Ancak yaşadığımız son olaylar da göstermektedir ki, Allah emekli filan değil bizzat işin içerisin de yarattıklarını görüp gözetmek kendisine asla zor gelmemektedir.

Bizden öncekilerin başlarına gelenler bizlerinde başına gelmeden bu dünyadan göçüp gitmek pek mümkün olmamaktadır. Peki, bizden öncekiler ne yapmışlardı? Böyle bir sorunun cevabını yüce Kuran’dan öğrenmek en doğru bir yol olsa gerek. Allah ilk insandan başlayarak onu vahiy ile bilgilendirerek hayatını nasıl sürdürmesi gerektiğinin yollarını da öğretmiştir. Zaman zaman kendisi gibi birer insan olan elçiler ile de ne yapması veya yapmaması gerektiğini de uygulamalı olarak göstermiştir.

Ancak insanoğlu sahip olduğu ve yukarıda vermiş olduğumuz özelliklerini devreye sokarak önce kendisini hiç yoktan var eden Allah’ı daha sonrada gönderdiği vahiy ve elçilere başkaldırıp ilahi ve vahyi olan ne varsa hepsini yok sayıp kaldırıp attı. Yaratana adeta şunu söyledi: “Sen sadece göklerin hâkimisin yeryüzünün hâkimi ise benim” dedi. Adeta Allah ile yani onun dini ile bir savaşa girişti. Artık onu kimse tutamazdı.

Çünkü korkup çekineceği hiçbir otorite yoktu. Üstelik te Allah’tan da korkmuyordu. Bu durumdan cesaret alan ve kendini güç yetirilemez gören insan önce kendi nefsine sonra diğer insanlara, canlı ve cansız ne var ise zulüm etmeye başladı. Haklı ve geçerli (savaş) olmaksızın kendi cinsini öldürmeye başlayarak kan dökmeye başladı. Kendi elleriyle yaptıkları yüzünden hem karada hem de denizlerde düzen bozuldu. Aslında vahyi terk ederek kendisi için kaçınılmaz olan acı sonunu da hazırlamış oldu.

Allah’ın koyduğu bu yasa dünde bu günde işlemeye devam etmektedir. Biz bu yasaya sunnetullah dendiğini ve asla da değişmeyeceğini ve işlemeye devam ettiğini bilmekteyiz. Sünnetullah konusu insan davranışları olan bir yasadır. Bizden öncekiler ne yaptılar da helak oldular iseler bizlerinde aynı şeyleri yapmamız halinde hela kımızı hazırlayan olaylardır. Şimdi Kuran’dan bazı örnekler vererek konumuza devam edelim: “Nice memleketleri helak ettik. Onlara azabımız gece uykusuna dalmış iken yahut gündüz istir hat halinde iken gelmiştir. Azabımız kendilerine geldiğinde, “ Biz bunu hak ettik. Gerçekten biz zalimler olmuştuk” demekten başka söyleyecekleri kalmamıştı.” ( Araf-4-5)

Başka bir ayette ise: “Firavunun kavminden ileri gelenler dediler ki: “Bizi büyülemek için her ne getirirsen getir, biz sana inanacak değiliz.” Biz de, her biri ayrı ayrı birer mucize olmak üzere başlarına tufan, çekirge, ürün güvesi haşarat, kurbağalar ve kan gönderdik. Hiç birinden ders almadılar. Büyüklük tasladılar ve suçlu bir kavim oldular.” ( Araf-132-133) Allah yaptıkları yanlışlar nedeniyle helak ettiği toplulukların bizlerden daha güçlü ve kuvvetli olduğunu söylüyor.  Bu kavimlerin kısaca isimlerini paylaşalım. Fil ashabı, Firavun ve ordusu, Hicr ashabı, İrem halkı, Medyan Eyke halkı, Res ve Sebe halkı, Sem ut kavmi şu anda yaptıkları yüzünden helak olan kavimler olarak örnek olarak verile bilinir. Yaşadıkları dönemlere damgasını vuran bu topluluklar kimi bir rüzgârla, kimi su ile kimileri kulakları sağır eden bir ses ile yok edilmişlerdir. Bu olaylarda gösteriyor ki, Allah her an devrededir.

Gelelim günümüze Allah’ın kalplerimizi pekiştirmek ve ibret almamız için bizden önceki kavimlerin hallerinden bahsetmiş olduğu kıssalar hemen hemen Kuran’ın üçte birini kapsarlar. Her halde rabbimiz bu kıssaları anlaşılmadan okunsun veya sevabını ölülere gönderin diye indirmemiştir.

Burada ki, amaç ibret alın düşünün, ders çıkarın en önemlisi de siz den öncekilerin yaptıkları hataları yapmayın. Aksi halde onları helak eden azap gelir sizi de yakalar. Önce kendime sonrada bu yazıyı okuma lütfunda bulunan kardeşlerime soruyorum. Şu an yeryüzünde işlenen günahlar, isyanlar,  yukarıda isimlerini vermiş olduğumuz toplumların yapıp ettiklerinden daha az veya hafif midir?  Cevabınız eminim onların yapıp ettiklerinden daha fazladır olacak.  O halde Allah şu anda dünyayı yaşanılmaz hale getiren bu toplulukları niçin helak etmesin? Yoksa bunlar Allah’ın sevgili kullarımı? Asla böyle bir şey söz konusu değil. Belki sadece büyük şeytan a.b.d nin! Tek başına son olarak Suriye’de öldürdüğü çocukların feryadı bile bütün bir dünyanın helak olmasına yeter. O çocuklardan birisinin sizleri Allah’a şikâyet edeceğim diye feryat ettiğini sizlerde duymuşunuzdur.

Yaptıkları zulüm ve savaşlar ile çocukları öldüren bu zalimleri Allah’ın sadece çocukları öldürmeyen Korona virüsüyle köklerini kazıması bir tesadüf olabilir mi? Bakın herkes girecek bir delik arıyor ama sonuçta muhkem kaleler içerisinde de olsalar ölüm gelip onları bulmaktadır.  Tabi ki, Müslüman veya inkâr eden ayırdımı yapmadan. Unutmayalım ki dünyadaki cezalar umumi iken ahiretteki hesap bireyseldir. Başka bir yazıda buluşmak üzere Allah’a emanet olunuz.

Daha Fazla

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir