GenelYazarlardanYazılar

Tarihsel Olduğu İddia Edilen Ayetler Üzerine (2)

(Yazının birinci bölümü http://www.iktibascizgisi.com/tarihsel-oldugu-iddia-edilen-ayetler-uzerine-1)

“Ey kitap ehli! İbrahim konusunda ne diye tartışıyorsunuz? Tevrat da, İncil de ondan sonra indirilmiştir. Hiç aklınızı kullanmıyor musunuz?” (Al-i İmran/65)

“Kitap ehlinden öyleleri vardır ki, yüklerle emanet etsen onu sana geri verir; onlardan öylesi de vardır ki, ona bir dinar emanet etsen, sen onun tepesine dikilip durmadıkça onu sana ödemez. Bu onların “Ümmiler konusunda üzerimizde bir sorumluluk yoktur.” demelerindendir. Onlar, bile bile Allah hakkında yalan söylerler.” (Al-i İmran/75)

“Onların hepsi bir değildir. Kitap ehlinden, istikametli bir ümmet vardır ki Allah’ın ayetlerini okuyarak gece vakitlerinde secdeye kapanırlar. Allah’a ve ahiret gününe inanırlar, mârufu emreder, münkerden menederler ve hayırlarda yarışırlar. İşte onlar salihlerdendir.” (Al-i İmran/113)

“Kitap ehlinden Allah’a, size indirilene ve kendilerine indirilene huşu duyarak inananlar vardır. Onlar Allah’ın ayetlerini az bir değere satmazlar. İşte bunların mükâfatları Rableri katındadır. Allah hesabı çok çabuk görendir.” (Al-i İmran/199)

Dört ayette Hz. Peygamber döneminde yaşamış bir takım kitap ehlinin davranışından bahsedilmektedir. Dolayısıyla günümüze dair bir şey ifade etmiyor ve söylemiyor diye ayetler tarihsel olarak kabul edilmektedir.

Bu ayetlerde bir topluluğun, bir milletin veya bir ülkenin bütün bireylerinin hepsinin kötü veya hepsinin iyi olmadığı gerçeğinin altı çizilmektedir. Bir topluluğun içindeki kötü bir insanın bulunması o topluluğu kötü yapmaz. Ya da iyi bir topluluğun içindeki kötü bir insan, o topluluk iyi diye o kötü insan da iyi sayılmaz. “…Hiç kimse başkasının sorumluluğunu yüklenmez…” (7/164, 17/15, 35/18, 39/7, 53/38). Yukarıdaki ayetler bu ayetteki ilke üzerinden değerlendirilmelidir. Bu ayette ilke yukarıdaki dört ayette de örnekler ortaya konulmuştur.

“Eğer yetim kızlar konusunda adaleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız, bu durumda, uygun gördüğünüz kadınlardan iki, üç ve dörde kadar nikâhlayın. Şayet aralarında adaleti sağlayamayacağınızdan korkarsanız, o zaman bir eşle; yani, (nikah yoluyla) meşru olarak sahip olduklarınızla yetinin.  Bu adaletten ayrılmamanız için daha uygundur.” (Nisa/3)

 “İçinizden hür mü’min kadınları nikâhlamaya güç yetiremeyenler, o zaman sağ ellerinizin malik olduğu mü’min kızlarınızdan alsın. Allah sizin imanınızı daha iyi bilendir. Sonuçta mü’min olarak hepiniz birbirinizdensiniz. Öyleyse iffetli yaşamaları, fuhuşta bulunmamaları ve gizli dost edinmemeleri şartıyla ailelerinin izniyle onları nikâhlayın. Onlara mehirlerini mâruf bir şekilde verin. Evlendikten sonra, fuhuş yapacak olurlarsa, özgür kadınlar üzerindeki cezanın yarısını uygulayın. Bu, sizden sıkıntıya düşmekten endişe edip korkanlar içindir. Sabrederseniz sizin için daha hayırlıdır. Allah bağışlayıcıdır, merhametlidir.” (Nisa/25)

 “Allah’a kulluk edin, hiçbir şeyi O’na ortak koşmayın. Anne babaya güzellikle davranın. Yakın akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa ve gücünüz altındakilere de güzellikle davranın. Allah büyüklük taslayıp böbürlenenleri sevmez.” (Nisa/36)

 Bu üç ayetteki “ma meleket eymanukum / ellerinizin altında bulunanlar” ifadesi tefsir ve meallerde yanlış olarak cariye diye çevrilmektedir.

“Sağ elinin sahip olduğu”, deyimi “antlaşma yoluyla sahip olunan” demektir. El, “güç” demektir. Bu deyim; güç yolu ile üzerinde tasarruf etme hakkına sahip olduğunuz, antlaşma yoluyla sahip olunanlar, sorumluluğu üstlenilenler, bakmakla yükümlü olunanlar, meşru şekilde sahip olunanlar, himayeniz altında olan, sorumluluğunu üstlendiğiniz gibi anlamlara gelmektedir.[1]

Kölelik (boyunduruk altında olma) Kur’an’ın nüzul ortamında toplumsal bir vaka idi. Kur’an zihar ve adam öldürme gibi durumlarda kefaret olarak bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmayı emretmektedir. Hz. Peygamber hayatta iken Kur’an ile faiz, zina, içki, kumar, boşama, insan öldürme, hırsızlık, kölelik gibi ahkâma dair ve namaz, oruç, hac, umre gibi ibadetlere dair meseleleri çözmüştür. Ancak Emevi iktidarının Kur’an’a parçacı ve pragmatik yaklaşımı sonucu sonradan gelenler kölelik Kur’an’ın bir emriymiş gibi devam ettirme gayreti içinde olmuşlardır. Üstelik tarihi bilgilere bakıldığında Hz. Peygamberin vefatından sonra “Falan sahabenin veya alimin şu kadar kölesi vardı. Onlardan şu kadarını azad etti.” tibi tezat oluşturan anlatımlarda cömertlik adı altında anlatılmaktadır.

“Erkekler kadınları gözetirler. Zira Allah’ın birini diğerine tercih etmesi, erkeklerin mallarından harcaması nedeniyledir.  Saliha kadınlar, gönülden itaat edenler, Allah’ın korumasını emrettiği mahremiyetlerini koruyanlardır. Nüşuzundan korktuğunuz kadınlara öğüt verin, yataklarda yalnız bırakın, bir süreliğine ayrılın. Size itaat ederlerse aleyhlerinde bir yol aramayın.  Allah yücedir, büyüktür.” (Nisa/34)

 Ayetteki “qavvamûn” kelimesine tefsir ve meallerde erkeğin aile reisi olduğu, dolayısıyla bu ayetin indiği toplumdaki erkeğin ailenin geçiminde sorumlu olduğu için sosyal yapıyı ve paradigmayı ortaya koyduğu, günümüzde ise kadının da aile bütçesine katkıda bulunmasından dolayı bunun söz konusu olmadığı iddia edilerek ayet tarihsel kabul edilmektedir.

Ayete erkeğin aile reisliğinden bahsedilmemektedir. Ailenin yönetimi eşler arsındaki anlaşmaya bağlıdır. Bu anlayış, erkek egemen yorumların Kur’an’ın emriymiş gibi gösterilmesi sonucudur.

“Kendilerine kitaptan bir pay verilenleri görmez misin? Onlar, cibt’e ve tağuta inanıyorlar ve inkâr edenler için,  “Bunlar, iman edenlerden daha doğru yoldadır.” diyorlar.” (Nisa/51)Günümüzde cibt ve tağuta tapan Yahudiler söz konusu olmadığı için ayetin tarihsel olduğu iddia edilmektedir.  Cibt ve tağutun cansız putlar olduğu doğru değildir. Bunlar insanı Allah’ın yolundan alıkoyan her şeydir. Bu kimi zaman put, kimi zaman bir insan, kimi zamanda bir sistem olabilir. Allah Yahudiler üzerinden bir mantığı açıklıyor. Hiçbir zaman inkar edenler, iman eden müminlerlerden tevhidi kabul etmekte doğru yolda olamazlar.

“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, resule itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de. Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, -Allah’a ve ahiret gününe de inanıyorsanız- artık onu Allah’a ve resule götürün. Bu, daha hayırlı ve sonuç bakımından da daha güzeldir.” (Nisa/59)

 Ayette “resule itaat edin” ifadesi Hz. Peygamber hayatta iken ona itaati içerdiğinden dolayı tarihsel kabul edilmektedir. Oysa ayette anlatılan Hz. Peygamber hayatta iken size bildirdiği vahye peygamber üzerinden itaattir. Bugün Müslümanlar da vahye itaat üzerinden Hz. Peygambere itaat etmektedirler.

“İçlerinde olup onları namaza kaldırdığında, onlardan bir grup, seninle birlikte kalksın ve silahlarını alsınlar, bunlar secde ettiklerinde, diğerleri arkanızda olsunlar. Namaz kılmayan diğer grup gelip seninle namaz kılsın, onlar da korunma araçlarını ve silahlarını alsınlar. İnkâr edenler, size aniden bir baskın yapabilmek için silahlarınızdan, erzak ve mühimmatınızdan ayrılmış olmanızı isterler. Yağmur dolayısıyla bir güçlüğünüz varsa veya hastaysanız, silahlarınızı bırakmanızda bir sakınca yoktur. Tedbirinizi alın. Allah kâfirler için alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.” (Nisa/102)

 Bu ayet, ayetin indiği dönemdeki savaş şartlarından bahsettiği, günümüzde bu şartlar olmadığı için tarihsel olduğu iddia edilmektedir.

Ayet her durumda namazın kılınmasına vurgu yapmaktadır. Müslümanlar Kur’an’da savaş böyle anlatılıyor diye tarih boyunca savaşta savaş düzeni,  savaş biçimi ve savaş araç gereçleri hususunda yerinde saymış değillerdir.

“Ey iman edenler! Allah’ın nişanelerine, haram aya, süslenmiş kesilecek hayvanlara, Rablerinden bir lütuf ve rıza isteyerek Beyt-i Haram’a gelenlere saygısızlık etmeyin. İhramdan çıktığınız zaman avlanabilirsiniz. Mescid-i Haram’a girmenizi engellediği için bir topluma olan kininiz, sizi aşırı gitmeye sevk etmesin. Erdem ve takvada yardımlaşın,  günah ve düşmanlıkta yardımlaşmayın. Allah’a karşı takvalı olun. Allah, cezası şiddetli olandır.” (Maide/2)

Ayette süslenmiş kesilecek hayvanlar, ihramdan sonra avlanabilirsiniz, ifadeleri vahyin nüzul ortamına ait vakıalar olduğundan dolayı tarihsel olduğu iddia edilmiştir.

Ayette Allah’ın koyduğu şeaire saygı gösterilmesi emredilmiştir.  Allah’ın koyduğu şeaire her zaman saygı gösterilmelidir. İhramdan sonra avlanabilirsiniz, ifadesi ise o zaman insanların hayatlarını devam ettirebilmesi rızıklarını avlayarak elde etmeleri bir zorunluluktu. Bugün insanlar hayatlarını devam ettirmek için avlanmaları gerekmiyor, hem de imkânsızdır, gereksizdir. Günümüzde gıda endüstrisi gelişmiştir. Hayatını avcılıkla devam ettirmek avcılık yapanlar hariç.  Ayet Mekke-Medine bulunup hac vazifesini yerine getirmek isteyenlerin ihramdan çıktıktan sonra hayatlarını devam ettirebilmek için işlerin başına dönmelerine işaret ediyor.

“Leş, kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına kesilen, boğulmuş, bir yerine vurularak öldürülmüş, düşüp ölmüş, boynuzlanmış, yırtıcı hayvanlar tarafından kısmen yenilmiş olanlar -ölmeden önce yetişip kestikleriniz hariç- ve dikili taşlar adına kesilen hayvanlar ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılınmıştır. Bunlar fısktır (:yoldan çıkma). Bugün kâfirler, sizin dininize karşı ümitlerini kesmişlerdir. Onlardan çekinmeyin, benden çekinin. Bugün dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam’a razı oldum. Kim, şiddetli açlık dolayısıyla zorda kalırsa, günaha istekle yönelmeden bu hayvanlardan yiyebilir. Allah bağışlayıcıdır, merhametlidir.” (Maide/3)

Sana, kendilerine neyin helal kılındığını soruyorlar. De ki “Temiz olanlar size helal kılınmıştır. Allah’ın size öğrettiği şekilde yetiştirdiğiniz avcı hayvanların sizin için tuttukları avlar üzerine Allah’ın adını anarak yiyin. Allah’a karşı takvalı olun. Allah hesabı çok çabuk görendir.” (Maide/4)

“O, size sadece leşi, kanı, domuz etini ve Allah’tan başkası adına kesilmiş olanı haram kıldı. Fakat kim mecbur kalırsa, haksızlığa sapmamak ve sınırı aşmamak üzere yiyebilir. Çünkü Allah bağışlayıcıdır, merhametlidir.” (Nahl/115)

Ayetlerde günümüzde gıdalarda domuz etinden başka bir yasağın geçerliği kalmamış diye tarihsel olduğu kabul edilmiştir.

Vahyin koyduğu bu yasaklar her zaman geçerlidir. İnsanın mecbur kaldığında sınırı aşmamak üzere bu yasaklanan şeylerden yenmesi ise istisnai durumlardır.

“Biz Hıristiyanlarız diyenlerden de misak almıştık. Onlar da kendilerine hatırlatılandan birçoğunu unuttular. Bu yüzden aralarına kıyamete kadar sürecek düşmanlık ve kin saldık. Allah işleyip durduklarını kendilerine haber verecektir.” (Maide/14)

Bu ayetteki Hıristiyanların vahyin iniş sürecindeki Hıristiyanlar olduğu ileri sürülerek ayetin tarihsel olduğu iddia edilmiştir.

Ayet Hıristiyanlar üzerinden insanın verdiği söze sadık kalması vurgulanmıştır. İnsanların verdikleri sözü yerine getirmemeleri durumunda Allah’ın bunu kendilerine haber verip hesap soracağı vurgulanmaktadır.

“Yahudiler “Allah’ın eli sıkıdır” dediler. Söylediklerinden dolayı elleri bağlandı ve lanetlendiler. Oysa Allah’ın elleri açıktır, dilediği gibi harcar. Rabbinden sana indirilenler, onların çoğunun azgınlığını ve inkârını artıracaktır. Onların arasına kıyamete kadar sürecek düşmanlık ve kin saldık. Savaş ateşini ne zaman körükleseler Allah onu söndürür. Yeryüzünde fesat çıkarırlar. Allah fesat çıkaranları sevmez.” (Maide/64)

“İman edenlere düşmanlıkta insanların en şiddetlisi olarak Yahudileri ve şirk koşanları bulursun. İman edenlere sevgice en yakın olarak da “Biz Hristiyanız.” diyenleri bulursun. Bu, onların arasında büyüklük taslamayan keşişler ve rahipler bulunmasındandır.” (Maide/82)

“Resule indirileni işittiklerinde, hakkı tanıdıklarından dolayı onların gözlerinin yaşla dolduğunu görürsün. Derler ki “Rabbimiz! İman ettik, bizi de şahitlerle beraber yaz.” (Maide/83)

“Rabbimizin bizi salihler topluluğuyla bir araya getirmesini umarken ne diye Allah’a ve bize gelen gerçeğe iman etmeyelim ki?” (Maide/84)

Maide/64 teki Yahudilerin Kur’an’ın indiği dönemdeki Yahudiler olduğu için ayetin tarihsel olduğu iddia edilmiştir.

Ayet, vahyin indirildiği dönemden sonra da değişik milletlerin Allah hakkında yakışık almayan sözlerine karşı, Kur’an bütünlüğünde cevap verilip müminlerin Allah tasavvurlarını sağlam tutmak üzere müminlere bir örnek ve sorumluluk vermektedir. Mesela Türkler, evlenen gençlere ve ebeveynlerine  “Allah utandırmasın.” demektedirler. Allah kimseyi utandırmak için insanı yanlış yapmaya zorlamamaktadır.

Maide/82 de müminlerin en azılı düşmanları olarak belirtilen Yahudiler ve müşriklerin Kur’an’ın indirildiği dönemdeki Yahudiler ve müşrikler olduğu ileri sürülerek ayetin tarihsel olduğu iddia edilmiştir.

Tarihçe sabittir ki özellikle Yahudiler ve kısmen de müşrikler sadece inananların değil bütün insanlığın başına bela olmuşlardır. Günümüzde Yahudilerin Filistin halkına yaptıkları, Osmanlı Devletini parçalamaları bunun en bariz örneklerindendir.

Maide /82. Ayetten başlayarak Hz. Peygambere gelen vahyi kabullenen Hıristiyanlardan bahsedilerek Allah’ın tevhide teslim olanları överek diğer ehli kitabı imana teşvik etmektedir. Müellefe-i kuluba sadaka verilmesini emreden ayetler de müminlere temiz fıtrat üzere olan ehl-i kitabı gözetmeleri vurgulanmıştır.


[1] Erhan AKTAŞ, Kerim Kur’an (TÜRKÇE ÇEVİRİ), Nisa/3. ayet dipnotu

Daha Fazla

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi Çekebilir

Kapalı