GenelYazarlardanYazılar

Tenzili Ayetlerin Penceresinden Tekvini Ayetleri Görmek

Ayet kelimesi Kur’an da tekil ve çoğul olmak üzere iki şekilde kullanılmaktadır.  Tekil olarak kullanıldığı zaman ‘AYET’  kelimesi, “mucize” “kitap” “şeriat” anlamlarına gelmektedir. Bu ifade değişik ayetlerde 21 yerde geçmektedir. Kur’an da yazılı olan ayetlerden bahsedildiği yerlerde ise çoğul olarak “âyât” ayetler/ deliller şeklinde ifade edilmektedir ve bu haliyle de değişik ayetlerde 28 yerde geçer.

“Ayet” kelimesi tekil olarak kullanıldığı yerlerde ayetin siyak ve sibakına uygun olarak; kitap, şeriat ve mucize anlamında kullanılmıştır:

“Biz, bir ayetin/ ŞERİATIN hükmünü yürürlükten kaldırır veya onu unutturursak/ neshedersek mutlaka daha iyisini veya benzerini getiririz. Bilmez misin ki Allah her şeye kadirdir.” (Bakara 2/106)

“Andolsun senden önce de peygamberler gönderdik ve onlara da eşler ve çocuklar verdik. Allah’ın izni olmadan hiçbir peygamberin MUCİZE, kitap, şeriat getirme imkânı yoktur. Her ecelin / zamanın yazıldığı bir kitap vardır.” (Rad 13/38)

Bizim burada üzerinde durmak istediğimiz konu, Rabbimizin afakta ve enfüste yaratmış olduğu ve elçisine vahyetmiş olduğu ayetler üzerinde düşünmeye ve anlamaya çalışmak olacaktır.

“Ey Muhammed! De ki: «Ne dersiniz, o Kur’ân Allah tarafından gelmiş olup da sonra siz onu inkâr etmişseniz, o takdirde Hak’tan uzak bir ayrılığa düşenden daha sapık kim olabilir?” (Fussılet 41/52)

“Biz onlara hem afakta/ ufuklarda ve hem kendi nefislerinde delillerimizi göstereceğiz ki, Kur’an’ın hak olduğu kendilerine açıkça belli olsun. Senin Rabbinin her şeye şahit olması kâfi değil mi?” (Fussılet 41/53)

Söz Kur’an’ın hakikat olduğunun anlaşılması üzerinde düğümlenmektedir. O hakikat olarak kabul edilirse, onun anlattığı her şey hakikat olarak kabul görecektir. Onun hakikat olduğuna Allah şahadet etmektedir. Enfüs de/ İnsanın kendi nefsinde onun her hücresi şahadet etmektedir. Afakta yaratılmış olan tüm âlem ve eşya şahadet etmektedir. Nasıl mı? Bu gün yaşayan yedi milyar insanın birinin DNA sı diğerinden ayrı asla bir birine uymuyor. Bir insanın parmak izi başka bir insanın parmak izine uymuyor. Bir insanın saçının bir tek teli onun kime ait olduğunu gösteriyor ise;  bu muazzam düzeni bizim fıtratımıza kim yerleştirdi? İnsanlık tarihi boyunca devam eden bu “sünnetin” bu yöntemin, bu ilkenin sahibi kimdir dersiniz? Bir çiçeğin bir böceğin her bir türündeki özellikleri hiç değiştirmeden şekliyle, rengiyle, kokusuyla aynen devam ettiren kimdir dersiniz? Eşyanın her bir türüne bunca değişik özellikleri veren, her birini ilk günden beri hiç değiştirmeden devam ettiren kimdir dersiniz? Elbette her şeyi yapan, şekil veren, yaratıp yaşatan, besleyip büyüten, öldürüp çürüten, günü gelince yeniden diriltip hesaba çekecek olan külli şey’in kadir Allah’tan başkası olabilir mi? İşte bu ilah’ın, kadiri mutlak olan Allah’ın kitabı afaktaki ayetlerden de bir misal veriyor. İnsana yaşadığı ortamda hazır bulup istifade ettiği bal arısına vermiş olduğu fıtrata işaret ederek şöyle buyuruyor:

“Senin Rabbin bal arısına şöyle vahyetti: Dağlardan, ağaçlardan ve insanların kuracakları kovanlardan kendine evler edin.” ( Nahl16/68)

“Sonra meyvelerin hepsinden ye de, Rabbinin (sana) kolay kıldığı yollara gir diye vahyetti. Onların karınlarından renkleri çeşitli bir bal çıkar ki, onda insanlar için şifa vardır. Şüphesiz ki bunda düşünen bir millet için, büyük bir ibret/alınacak dersler vardır.” (Nahl16/69)

Bu ayette ifade edilen “biz bal arısına vahyettik” deki ‘vahiy’ her hangi bir varlığa verilen özellik /fıtrat anlamında olduğunu anlıyoruz. Allah Teâlâ bal arısına bal yapmayı vahyettiği gibi tavuğa yumurta, elma ağacına elma, zeytin ağacına da zeytin, ineğe de süt yapmayı vahyetmiştir. Ancak bunlar içinde sadece” bal arısına vahyettik” buyurmasının ardından; “Şüphesiz ki bunda düşünen bir millet için, büyük bir ibret/alınacak dersler vardır” buyrulmuş olmasının üzerinde düşünülmesinin gerekli olduğuna inanıyoruz.  Bunun için arıların dünyasına bir göz atmamız kaçınılmaz olacaktır. Buradaki ayetlerin insanlık tarafından bilinmesi çok şeyi değiştirecektir.

Öncelikle gelişimini tamamlamış bir kovan içinde kurulu bir düzen vardır. Normal bir kovanda 50 ile 100 bin arasında değişen sayıda işçi arı bulunur. Kovan içindeki düzeni sağlayan kraliçe veya bey arı denilen tek bir arı sağlar.  Bunun iki tane olmasına asla musade edilmez. Sadece yeni koloni üretmek istediği zaman müstesna. Yeni oluşan koloni içinde onlarca bey arı olur koloni yeni yuvasına yerleşir yerleşmez, fazlalık olan kraliçeleri derhal yumak olup öldürürler. Tek bir tanesini kovanın kraliçesi olarak bırakırlar. Kovanda arı ailesinin devamını sağlayan kraliçedir. Yumurtayı yapan, ne kadar yumurta yapacağına karar veren odur. Bunu ezbere yapmaz, doğanın nektar durumuna göre ayarlar. Balı getiren peteği ören, çıkacak yeni yavruları besleyen, yumurtalar bir haftalık olunca yiyeceklerini yanlarına koyup ağızlarını kapatan, ısıtmak için üzerinde yatarak yumurtanın ısınmasını sağlayan işçi arılardır. Bu arılardan Temmuz Haziran aylarında doğanlarının ömrü 50-60 gündür. Sonra ölürler yerlerini yeni doğan yavrular doldurur. Yani yaklaşık bir ay sonra ölecek olan arılar gündüz tarladan bal taşırken, gece boyunca da boş durmaz kanat çırparak kovanın sıcaklığını ayarlamaya çalışırlar. Balın içindeki suyu buharlaştırmak için kovanın adeta arı sesinden inlediğini duyarsınız. Yumurtadan çıkan işçi arılar ise 20 gün tarlaya gitmez kovan içinde hizmet görürler. Yavruların bakımı, salkım olup mum örme, kraliçenin ağzına arı sütü ve taze bal vererek besleme, masajını ve temizliğini yapma, petek gözlerini temizleyip yumurta koyacak hale getirme, yumurtaların yanına arı sütü bal ve polenden oluşan karışımı hazırlayıp koyma, onların petek gözünde kurumamaları için kovan içi nem oranını sabit tutma, bir haftayı dolduran yumurtaların ağzını kapatma, üzerlerinde durarak üşümelerini önleme gibi işlerin hepsini bunlar yaparlar. Kovana gelen günlük balın yarısı su olduğu için onun suyunu buharlaştırma yöntemi ile çıkartıp olgunlaştırma işlemini de hep birlikte yaparlar. Erkek arılar ise hiçbir şey yapmazlar sadece hazır balı yer ve beslenirler. Oğul mevsiminde çıkan kraliçe arıları dölleme işine yararlar. Oğul mevsimi bitince erkek arıları kovana almazlar ve ölüme terk ederler. Kovanın korunması, propolis gibi koruyucu maddelerin getirilip gerekli yerlerin sıvanması, nektar ve su taşımak için buraların keşfi ve diğerlerine göstermek için aralarındaki iletişim ve koordinatlar ile uçmaları gibi bir dizi işlemlerin her birinde insanların alacağı çok büyük ibretler vardır. Ayrıca arının bizzat kendisinin yaratılışında var olan özelliklerin keşfedilmesi ayrı bir konudur. Daha bunun gibi alınacak nice dersler ve ibreler vardır:

“Göklerde ve yerde nice ayetler/deliller vardır ki, onlar bu ayetlerden yüzlerini çevirip geçerler.” (Yusuf 12/105)

Arılardaki diğer gamlık üzerinde düşünmeye değer bir konudur. Yaz boyu ömrünü tüketircesine çalışarak bal toplayan, petek ören yavruların her türlü yaşam ihtiyaçlarını temin eden işçilerin hepsi, topladıkları baldan istifade etmeden ölürler. Bunlardan en çok istifade edecek olan eylül ve ekim aylarında doğan yavrular olur. Çünkü normal işçinin ömrü 50-60 gün iken, onların ömrü 304 gün olduğu tespit edilmiştir. Bunlar koloniyi gelecek yavru sezonuna kadar yaşatacak olan nesildir. Buna rağmen hiç birisi başkasının işine yarayacak olan baldan bana ne deyip yazın tadını çıkarmaya bakmaz. Kendini heder edercesine çalışırlar.  Arıların çalışma sitili ve hayata bakışı Kur’an’ın; “hepiniz birden Allah’ın ipine sarılın” (Ali İmran 3/103) ayetine, birlik ve beraberlik anlayışına, birlikten güç doğar, anlayışına harfiyen uymaktadır. Müminlerin özelliklerinden olan kazancından infak etme konusuna aynen uyarlar. Bal ile doldurduğu petekleri adeta sahibine infak ederek (Bakara 2/2) yavrulu peteklerin üzerine inerler. Kovanın savunmasında göstermiş oldukları tepki; “Müşrikler sizinle topluca savaşırsa siz de topluca savaşın” (Tevbe 9/36) ayetinin uygulamasıdır. İşlerini kendi elleriyle yaparlar ve korunma konusunda asla ihmalleri olmaz. Kovan içi temizliğini bizzat yaparlar. Balda ve petekte mikrop barındırmamak için çıtaların üzerinden beri propolis ile sıvarlar peteklerdeki yavru ve bal yatağı olan gözenekleri taşıdıkları su ve propolis ile dezenfekte ederek mikroplardan arındırırlar. Dolan petek gözlerini sır ile kapatarak bozulmasını önlerler.

Kısacası birlik ve beraberlikte, diğer gamlıkta, ailesi için ortaya koydukları fedakârlıkta,  geleceğe yönelik yapmış oldukları hazırlıkta, birbirlerine olan bağlılıkta, liderlerine olan itaatlerinde,  sanatlarını icra etmedeki üstün maharetlerinde, görevlerini aksatmadan son nefeslerine kadar sürdürmelerinde, aile hayatlarındaki düzenliliğe varana dek örnek alacağımız, ibretle takip edeceğimiz birçok ayetin varlığını görüyoruz. Bilhassa nektar güneş ve kovan üçgeni arasında gözünü kullanmadan koordinatlarla uçması, bilgi çağında daha iyi anlaşılması gereken bir özelliğidir.  Bundan başka rabbimiz nice ayetler yarattığını ve istifademize sunduğunu beyan ederken; insanların bunlara itibar etmeyip kafalarını çevirip geçtiklerinden bahsetmektedir. Bir ABD li Profesörün bir sürüngen olan  Ugaana üzerinde yirmi yıl çalıştığını okuduğumda; bir toplumun niçin güçlü olduğunu daha iyi anlamıştım.  Bizim âlimliğine söz ettirmeyen “âlimlerimiz”, büyük bir millet olmasına toz kondurmayan “milletimizin”, ne tenzili ayetleri gereğince okuduğunu ne de tekvini ayetleri / yaratılmış olan kâinattaki ayetleri gereğince okuduğunu göremiyoruz. Oturduğumuz yerden kalkamadığımızın,  olmamız gereken güce erişemediğimizin,  ne geçmişimize nede bu gün olmamız gereken yere layık olamayışımızın sebebini işte burada aramalıyız. Hala değerli beyinlerimiz elimizden alınırken,  dinimiz ve değerlerimiz sekiler bir sisteme payanda yapılırken bizler seyirci kalıyorsak, hiçbir şeyden şikâyet etmeye hakkımız yoktur.  “Sahibi olmayanın batması haktır. Sen sahip olursan bu vatan/ bu millet/ bu din batmayacaktır.” İşte rabbimizin kıyamete kadar hak olan vaadi:

“Allah, sizlerden iman edip Salih amel işleyenler/ iyi davranışlarda bulunanlara, kendilerinden öncekileri sahip ve hâkim kıldığı gibi, kendilerini de yeryüzüne sahip ve hâkim kılacağını, onlar için beğenip seçtiği dini (İslâm’ı) onların iyiliğine yerleştirip koruyacağını ve geçirdikleri korku döneminden sonra, bunun yerine onlara güven sağlayacağını vadetmektedir. Çünkü onlar bana kulluk ederler. Hiçbir şeyi bana eş tutmazlar. Artık bundan sonra kim inkâr ederse, işte onlar fasıktırlar” (Nur 24/55)

Bu vaadi işitenlere, anlayanlara, iman edip gereğini yapmak için davrananlara selam olsun diyor, hepimizi Allah’a emanet ediyoruz…

 

Etiketler
Daha Fazla

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi Çekebilir

Kapalı