GenelYazarlardanYazılar

Türkiye’nin Sistem-İçi Çıkış Arayışında KRİTİK SEÇİMLER

Değişen dünya ve bölge şartlarının gündeme taşıdığı gelişmeler ve süreçler, Batı’nın belirleyici karakterlerinden biri olan “çifte standart”ın önemli örneklerinden birinin daha gündeme taşınmasına neden oldu. Rusya’nın Birleşmiş Milletler Genel Kurulu (BMGK) ‘nun başkanı olması üzerine, Rusya ile savaş halinde olan Ukrayna Devlet Başkanı’nın isyanına ve konuyla ilgili serzenişlerine şahit olundu. Aynı zamanda AB yetkilileri de benzer tavırları ortaya koydular. Lakin söz konusu yetkililer, I. ve II. Dünya Savaşları sonrasında kurulan düzenin bir tezahürü olarak gündeme gelen bu gelişmelere, bir şekilde, karşı çıkarlarken, şimdilerde -haklı olarak- Rusya’ya karşı ortaya koydukları tavırları ABD’ye karşı hiç bir şekilde seslendiremediler. Küresel sistemin kurucu gücü olarak görülen ABD’nin haksız uygulamalarına ve sistem içinde ayrıcalıklı bir konum ve misyona sahip gözüken İsrail’in “terör devleti” olduğuna ve bunun sayısız örneklerine ses çıkaramadılar. Bırakın şimdilerde Rusya’ya olan karşı duruşlarına, söz konusu “terör devletleri”ne destek bile verdiler. Bütün katliamlarına, cinayetlerine, suikastlerine, darbelerine destek verdiler… Küresel sistemin ayrıcalıklı bir ülke olarak gördüğü “Terör devleti İsrail”in her türlü zülmüne de destek vermeye devam etmekteler. Ve bunların arkaplanı ve sentetik gerekçelerinin gündeme gelmesini bile, bu günlere kadar, engellediler; karşı duruşu akıllarından bile geçirmediler.

ABD ve İngiltere’nin kışkırtması ve AB’nin de malum plana dahil edilmesiyle başlatılan Ukrayna Savaşı’nın birinci yılı tamamlandı. ABD Başkanı Biden’ in Ukrayna ve Polonya ‘ya yaptığı ziyaretler ve Münih Güvenlik Konferansı’ nda Batı’nın net olmayan duruşuna şahit olundu. Keza Rusya Devlet Başkanı Putin’in -kısa vadeli avantajlarının verdiği rahatlıkla- yaptığı iki konuşma gündeme geldi. Hemen ardından Çin Dışişleri Bakanı’nın, Münih Konferansı sonrası Moskova’ ya gitmesi ve Mart ayı itibarıyla da Çin Devlet Başkanı’nın Putin ile bir zirvede buluşmaları gerçekleşti… “Çok kutuplu” bir dünya düzenine doğru yol alındığı olağan dışı bir vasatta, ABD ve müttefiklerinin karşısında Rusya-Çin- İran hattı gözükmektedir. Keza değişen şartların hızla önünü açtığı Türkiye de stratejik konumu ile birlikte hızla güçlenmekte, bölgesel güç olmanın ötesinde bir yer edinmeye çalışmaktadır. Dolayısıyla Türkiye’deki seçimlerin küresel ve bölgesel değişim süreçleri açısından kritik bir önemde olduğundan şüphe yoktur…

Yeni konumu ve misyonuyla sistem-içi çıkış arayışındaki Türkiye, küresel güçlerle yaşadığı ilişkilerin ikinci döneminde, malum odaklarca, köşeye sıkıştırılmaya çalışılırken, çevrelenmek istenen bir ülke olarak görülürken bile her halükarda güçlenen bir ülke görüntüsü vermektedir. Uzun bir süredir, ABD tarafından, terör örgütleri marifetiyle kontrol altında tutulmaya devam edilen bir ülke olmasına rağmen Türkiye, terörle mücadele hususunda ciddi mesafeler almış durumdadır. Ve gelinen aşamada, sözde müttefik ülkeleri, açık ve net bir şekilde, uyaracak duruma gelmiş bulunmaktadır. Bölgemizdeki son yaşananlar da ABD-Türkiye ilişkilerinde gelinen son aşamayı net olarak ortaya koymaktadır. PKK/PYD’ye yönelik sevkiyatlarına devam eden ABD ve müttefikleri, söz konusu sevkiyatları Suriye üzerinden yapmaktaydılar. Değişik nedenlerle, son zamanlarda ise sevkiyatlar Süleymaniye üzerinden yapılmaktadır ;Talabani’nin hakim olduğu Süleymaniye’den… Malum gelişmelere paralel olarak Türkiye’nin hava sahasını askeri ve sivil uçaklara kapatmasıyla bölgeye uçuşlar zorlaştı. Talabani’nin kontrolündeki bölgeye yönelik bu tedbir, bölgedeki bir çok ilişkiyi doğrudan etkilemektedir. Özellikle de PKK/PYD ‘ye yönelik sevkiyatların, ciddi düzeyde etkilenmesinin yanında sivil faaliyetleri de etkilemiş durumdadır.

Bilindiği üzere Irak Bölgesel Kürt Yönetimi (IBKY), iki kesimden oluşmaktadır. Birincisi, Erbil merkezli,ikincisi ise Süleymaniye… Erbil yönetimi -istisnai durumlar hariç- Türkiye ile birlikte PKK’ya karşı mücadele vermektedir. ABD’nin koordinasyonuyla ise Süleymaniye ile Suriye’deki YPG arasındaki işbirliğini güçlendirecek gelişmeler yaşanmaktadır. Ancak Türkiye`nin bölgeye yönelik faaliyetlerinin etkili olduğu da bilinmektedir. Buna karşın PKK, Süleymaniye’de KYB(Kürdistan Yurtseverler Birliğ)-Talabani yönetiminin desteği ile önemli faaliyetler yürütebilmektedir. Ve bu faaliyetlerde de daha çok Süleymaniye hava yollarının kullanılması söz konusuydu. Dolayısıyla Türkiye’nin hava sahasını kapatma kararı önemli bir gelişme olarak değerlendirilmektedir. Hiç şüphesiz hava sahasının kapatılmasından Süleymaniye halkının da etkilenmesi ve bundan Talabani yönetimini sorumlu görmelerinden söz edilebilir. Dolayısıyla Süleymaniye’ye inen uçakların, Erbil’e inmesi zorunlu hale gelecektir…

 (14 MAYIS) SEÇİMLERE DOĞRU…

Normal şartlarda partilerin “seçim beyanname”leri, seçimi kazanmalar halinde neler yapacaklarını ve geleceğe yönelik öngörülerini ortaya koydukları belgelerdir. Ve bu belgelerin muhatabı olan “sistem-içi” duruşa sahip toplum kesimlerinin de söz konusu partilerin, programlarına, geçmişteki yerel ve ulusal yönetimlerde neler yaptıklarına, yapacaklarına bakarak değerlendirme yaptıkları varsayılır. Kaçınılmaz olarak partilerin liderleri ve kadroları da seçmen tercihlerinde etkili olacaktır. Tabii ki normal şartlarda… Ama Türkiye’nin, bir süredir yaşadığı, değişim ve dönüşüm süreçleri, -özellikle de bu süreçlerin ikinci dönemi- ile birlikte gündeme gelen tartışmalar bu seçimde öne çıkmaktadır. “Sistem-içi” partiler, bahse konu tartışmalar düzleminde iki ana ittifakta bir araya gelmişlerdir. İttifaklardan birincisi, hizmet ve proje üzerinde politika yapmanın ötesinde, 15 Temmuz 2016 darbe girişimiyle birlikte giderek güçlenen “ulusal strateji” ve “ulusal bağımsızlık” eksenine ağırlık vermektedir. İkincisi ise “Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi”/Başkanlık Sistemi karşıtlığı ve “Parlamenter Sistem”e dönüşün öne çıkarıldığı bir eksende, özellikle Türkiye’nin, son dönemdeki dış politikasına karşı bir duruşta bir araya geldiler. Ki bu muhalefet/millet ittifakı “Pandemi, küresel enerji ve gıda krizi ve ABD’nin Türkiye’yi hizaya getirme operasyonlarının ortaya çıkardığı mali krizi de (dolarizasyonun sonuçlarını) kullanarak yoğun bir “Algı yönetimi ve manipülasyon” çalışmaları yapmayı öncelemişti. Bilhassa, Irak- Suriye eksenindeki gelişmeler başta olmak üzere Kafkaslar’daki (Karabağ Operasyonu), Afrika’daki (Libya…) ve Doğu Akdeniz’deki (Stratejik bir hamle olan “Mavi Deniz”…) hükümet politikalarının neredeyse tamamında karşısında yer aldı, “muhalefet bloku”… ABD’nin vesayetindeki Türkiye’nin malum bir proje dahilindeki yeni konumu ve misyonunun açtığı alanda hareketlenen “sistem içi” çıkış arayışının küresel güçlerin strateji değiştirmesiyle birlikte yeni bir döneme girmiş olması, ABD-Türkiye ilişkilerini esastan etkiledi. Dolayısıyla başlangıçta “Bir ABD Projesi” olarak gündeme gelen “yeni Türkiye”yi destekleyenler, “ABD Projesi’ne” dönüşen “Muhalefet bloğu” /”eski Türkiye”yi desteklemeyi strateji değişiklerinin zorunlu bir gereği olarak değerlendirmişlerdir. Özellikle Biden yönetimiyle birlikte yoğunlaşan ABD’nin, “yeni Türkiye” karşıtlığı ve “eski Türkiye” ile birlikte hareket etme kararı gündemi belirlemeye başladı. Ve bu durum, küresel güçlerin kontrolündeki medyanın güçlü desteği ile algı yönetimi ve manipülasyon ile desteklenmiştir. Toplum, medyanın yanı sıra, “Batı ajanı” entelektüeller, aydınlar, akademisyenler ve bilim adamlarının bir kısmının da hatalı duruşları nedeniyle, yaşanılan süreci doğru okumadı. Üstelik bunlara, -15 Temmuz sonrası- pozisyon değiştiren Ak Parti’liler, MHP’liler de dahil oldu. Adeta Ak Parti /Recep Tayyip Erdoğan karşıtlığında birleştiler. Aynı zamanda ABD, AB ülkeleri ve dolayısıyla NFETÖ, HDP /PKK-PYD, DHKPC merkezli sol grupların da desteğini aldı, “Millet İttifakı”… Tüm bu gelişmelerle toplum nezdinde,konjonktürel olarak itibar kaybeden “Cumhur İttifakı”, kriz yönetimi konusundaki adımları, savunma sanayindeki başarısı, TOGG’u üretim bandından indirmesi ve birçok stratejik projeyi bir bir devreye sokmasıyla tekrar eski gücüne yakın bir pozisyona gelmiş oldu. Aynı zamanda seçim süreciyle birlikte,”Millet İttifakı” nın, özellikle HDP/PKK-PYD ile yakın ilişkisi, NFETÖ ‘nün elemanlarının baş göstermesiyle toplum nezdindeki duruşların netleşmesi de “Cumhur İttifakı”na yaramış gözükmektedir. Öyle ki “ulusalcı”ların büyük bir kısmı bile CHP’ den kopma emareleri gösterdi. İYİ Parti ‘nin hızla güç kaybetmesi de yeni bir eğilime alan açmış gözükmektedir…

Ezcümle, değişen dünya ve bölge şartlarında (Ilımlı) Laik – Demokrat/Batı referanslı Türkiye’nin sistem içindeki çıkış arayışının geldiği aşama gerçekten dikkatle okunması gereken reel-politik bir gerçeklik olarak karşımızda durmaktadır. “Sistem-içi” partilerin seçim beyannamelerinin bir araya getirdiği iki blok /ittifak ‘ın, -Muasır medeniyetler seviyesine çıkma hedefinden sapmadan – Türkiye’yi sistem içinde iki ayrı düzleme taşımak istemeleri bizce manidardır. Tıpkı Cumhuriyet’in kuruluş aşamasındaki Cumhuriyet Halk Fırkası ile Terakki perver Cumhuriyet Fırkası’nın  farklılıkları gibi…

Prof. Dr. Şerif Mardin’ in, – içinde bulunduğu mahalledeki fanatik baskıya karşı- ortaya koyduğu şu tespit, bu bağlamda, bizce çok manidar: “AK Parti iktidarı Kemalizm’in bir başarısıdır!” Vesselam!..

Daha Fazla

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi Çekebilir

Kapalı