GenelYazarlardanYazılar

Kur’an’ın Model İnsan Tipi:Mü’minler-3

Mü’minler, Allah’ın şu yeryüzü gezegeninde insanlık için ortaya çıkarmayı hedeflediği model insan tipidir. Çünkü o, kendini yaratanın, kendisi için koyduğu sınırları bilir. O, iradesini Yaratanın iradesine ram etmiş, kendine yüklenmiş sorumluluğun bilincinde olarak hareket etmeyi hayat tarzı haline getirmiştir. Mü’minler, kişiliklerini inşa ederken içerden ve dışarıdan gelecek/gelebilecek akli ve nefsi hastalıklara karşı uyanık olmak zorundadırlar. Bu hastalıkları irdelemeye devam edelim.

MÜ’MİN KİŞİLİĞİN OLUŞUMUNU ENGELLEYEN AKLİ ve NEFSİ HASTALIKLAR

3-İslam’ı başka dinlere/ideolojilere eklemleme hastalığı: İslam, alemlerin Rabbi olan Allah’ın bütün bir insanlık için uygun gördüğü ve hayat tarzı olarak sunduğu projenin adıdır. Bu projenin sahibi onda bir çıkarma veya eklemleme yapılmasına asla razı olmaz. “Şüphesiz Allah katında din İslam’dır…” (3/19) “Kim İslam’dan başka bir din ararsa (bilsin ki o din) ondan kabul edilmeyecek ve ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır.” (3/85) Bu iki ayet gösteriyor ki, Allah biz insanlara İslam’ı seçmiş, bu dini bizler için uygun görmüştür. İslam ilahi bir dindir. Onu ancak vahyin penceresinden bakarak değerlendirebiliriz. Bu noktada yaşadığımız en önemli hastalıklardan biri, sanki Allah dinini eksik göndermiş gibi onu başka sistemlere eklemleme hastalığıdır. Bu, imanımızın zayi olmasına yol açabilecek bir tehlikedir. İslam asla yama kabul etmeyen bir dindir. Yama, eksik olan bir şeyi kapatmak/tamamlamak için yapılır. Allah dinini eksik bırakmamış ki, yamaya ihtiyacı olsun.

Müslüman dünyanın 18.yy itibariyle Batı karşısındaki yenilgisi onu psikolojik olarak sarstı. Bu sarsıntı, İslam’a karşı şüpheleri de beraberinde getirdi. Batı karşısındaki yenilmişlik ve eziklik ruh hali İslam’a Batılıların gözüyle bakmayı da beraberinde getirdi. İslam düşüncesi ve ona ait kavramlar Batı aklıyla yorumlanmaya çalışıldı. Batı hukuku karşısında İslam’ın hukuku indiği döneme dönemin insanına hasredildi. Kimi güruh İslam’a tamamen cephe alırken, kimi de İslam düşüncesiyle Batı düşünce akımlarını uyumlulaştırma/sentezleme/eklemleme yolunu kullandı. Güya bu şekilde yenilgiden bir çıkış yolu bulmuş oluyorlardı. Çok az insan İslam’ın hayatın bütününe hitap eden, başka bir düşünce sistemiyle uyum kabul etmeyeceğini haykırabildi.

Her dönemin ön plana çıkmış bir ideolojisi/düşünce biçimi olagelmiştir. Güç hiçbir zaman sabit olarak kalmamıştır. Güçlüler zayıfları kendine benzetmeye çalışırken zayıflar da güçlüleri taklit ederek içinde bulundukları halden kurtulacaklarını sanmışlardır. Halbuki bu bir yanılsamadır. Sağlam fikirler küllerinden geri doğarlar. İslam’ın gücü zayıflamış görülebilir. Fakat o kendi içinde tutarlı; insanı evreni ve hayatı bütünlüğü içinde ele alan, evrensel hukuk sistemi koyan, adaleti hayatın merkezine koyan insan merkezli bir dindir. Bu  dinde insanlar sadece Allah’n kullarıdır ve bu din  Allah’ın projesidir. İnsanları ve onlar için uygun sistemi Allah’tan başka kim belirleyebilir ki? İnsanı, hayatı ve evreni O’nun gibi kim tanıyabilir, kim uygun yasalar koyabilir? İnsan eliyle yapılan yasalar insana zulüm ve gözyaşından başka ne getirdi ki? Fakat burada önemli bir durum var, o da şu: mü’minlerin model olabilecek pratiği ortaya koyabilme sorumluluğunu yerine getirip getirememe durumu. Çünkü İslam’ın farkı kendini uygulamada gösterir ancak.

Batı karşısındaki yenilmişlik ruh haliyle bazıları İslam’la Laiklik ve Demokrasiyi, bazıları İslam’la Sosyalizmi eklemlendirmeye çalışmış, bazıları ise İslam’la tahrif olmuş dinleri uyumlulaştırma yoluna giderek Allah’ın dinine ihanet etmişlerdir. Bu durum onları öykündükleri yerlere asla yarandıramamış, hatta alay konusu olmalarına yol açmıştır.

Bilelim ki, insan dik duruşuyla değer ve itibar kazanır. Allah Resulü bunun en güzel örneği değil mi?  Onu düşmanlarının bile takdir ettiği bir şahsiyet haline getiren onun duruşuydu. O dinini asla başka yorumlarla /sistemlerle uyumlulaştırmaya çalışmadı, inancını pazarlık konusu yapmadı.

21.yy müslümanlarının da benzer saygınlığı kazanmaları İslam’ı asla pazarlık konusu yapmadan Allah’ın uygun gördüğü şekilde yaşamaları ve İslam’ı başka din  ve ideolojilere eklemleme hastalığından kurtulmalarıyla mümkün olacaktır. Unutmayalım ki, beşer aklının ürünü olan anlayışlar dönemlikken, İslam insanlık için kıyamete kadar baki kalacak yegane dindir.

4-Siyasi bilinç yetersizliği: Bilgi bilinci, bilinç siyasi aklı doğurur. Bilinci hikmet sahibi olarak ele alabiliriz. Allah, Resulüne Kur’an’la birlikte hikmeti verdiğini ifade ediyor. Kur’an kendi bütünlüğü içerisinde okunduğunda, anlaşıldığında ve yaşandığında mü’mine kendine özgü bakış açısı da kazandırır. Kur’an’la inşa olmuş bir şahsiyet, ilk günden itibaren bir duruşun, bir anlayışın ve bir yaşantının sahibi olur. Siyasi bilinç bizi hayata ve olaylara bakışta uyanık kılar. Bugünkü halimizin en önemli sebebinin siyasi bilinç yetersizliği olduğunu söylersek yanlış söylemiş olmayız. Küfür sistemleri ortaya koydukları çirkin senaryolarla bizlere oyun oynarken, Müslüman olduğu iddiasında olanlar oyunu fark edemez durumdalar. Bu da her seferinde oyuna gelmemize/getirilmemize yol açabilmektedir.

Müslümanlar olarak siyasi bilinç yetersizliğinin faturasını her gün acı ödüyoruz. Kendimize özgü bir fikir, bir hayat tarzı, bir ilişki biçimi ve küfür karşısında bir ahlaki duruş üretemediğimizden sürekli oyunlara geliyoruz. Halbuki Kur’an bize küfür ehliyle nasıl ilişki kuracağımızı, onların bizler için neler düşündüğünü, ne gibi hesaplar yaptıklarını bildirdiği halde Kur’ani siyasi bilinçten yoksun oluşumuz sebebiyle dünya üzerinde olup bitenleri anlayamıyor; sadece duygusal tepkiselliklerle kendimizi rahatlatıyoruz. Bunun sonucunda da rahatça manipüle ediliyor, aldatılıyoruz.

Şu ayetler bizlerin siyasi bilinç sahibi olmasının önemini ortaya koyuyor:5/51. “ Ey inananlar! Yahudi ve hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse, kuşkusuz o da onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu doğruya iletmez.”

2/120. Sen dinlerine uymadıkça, ne Yahudiler ve ne de Hıristiyanlar asla senden razı olmazlar. De ki: “Allah’ın yolu asıl doğru yoldur.” Sana gelen ilimden sonra, eğer onların arzu ve keyiflerine

uyacak olursan, bilmiş ol ki, Allah’tan sana ne birdost, ne bir yardımcı vardır.

3/118. Ey iman edenler! Sizden olmayanlardan hiçbir sırdaş edinmeyin. Onlar size fenalık etmekten asla geri kalmazlar. Hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Onların kinleri konuşmalarından

apaçık ortaya çıkmıştır. Kalplerinde gizledikleri ise daha büyüktür. Eğer düşünürseniz size âyetleri açıkladık.

3/119. İşte siz öyle kimselersiniz ki, onları seversiniz; onlar ise, bütün kitaplara iman ettiğiniz hâlde, sizi sevmezler. Onlar sizinle karşılaştıkları zaman “inandık” derler. Ama kendi başlarına

kaldıklarında, size karşı kinlerinden dolayı parmaklarını ısırırlar. De ki: “Öfkenizden ölün!” Şüphesiz Allah, göğüslerin özünü (kalplerde olanı) bilir.

3/120. Size bir iyilik dokunursa, bu onları üzer. Başınıza bir kötülük gelse, ona sevinirler. Eğer siz sabırlı olur, Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız, onların hileleri size hiçbir zarar vermez. Çünkü Allah onların işlediklerini kuşatmıştır.

2/14. İman edenlerle karşılaştıkları zaman, “İnandık” derler. Fakat şeytanlarıyla (münafık dostlarıyla) yalnız kaldıkları zaman, “Şüphesiz, biz sizinle beraberiz. Biz ancak onlarla alay ediyoruz” derler.

Mü’min mü’mince bir duruşun sahibi insandır. Duruş sahibi olmak siyasi bilinç taşımayı da zorunlu kılar.  Bu bilinç ona hem içerdeki hem de dışardaki düşmanlara, düşmanların oyun ve desiselerine karşı nasıl bir tutum sergilemesi gerektiğini fark ettirir. Hem uzak tarih hem de yakın tarih İslam düşmanlarını dost edinenlerin nasıl rezil olduklarına şahitlik etmiştir. İslam düşmanlarını dost İslam’la ve mü’minlerle bir işi olamaz. Düşman uyanık, çünkü uyumuyor; gece gündüz demeden planlar yapıyor, projeler hazırlıyor. Bizlerin siyasi bilinçten yoksun oluşumuz onların işlerini kolaylaştırıyor. Çünkü siyasi bilinç yetersizliği rahat güdülmenin/güdülenmenin bir başka adıdır.İslam bütünlüğü içinde ele alındığında onun ibadetlerinin bile siyasi bilinç kazandırdığı görülecektir. Hayatımızı bu bilinçle düzenlediğimizde yeniden ayağa kalkışımız mümkün olacaktır.

Daha Fazla

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi Çekebilir

Kapalı