
Allah’ın Elçilerinden Başkası Gaybı Bilir Mi?
Bahse konu olan Hz. Musa ve İsa (a.s)’ın annelerine verilen bilgi ‘vahyetmek’ifadesiyle bildirilmektedir. Bu nedenle Kur’an’da vahiy kelimesinin hangi anlamlarda kullanıldığına ve kimlere vahyedildiğine bakmamız gerekir:
1- Nahl suresinin 68 ve 69. ayetlerinde bahsedilen “Rabbın bal arısına vahyetti” ifadesindeki “vahy” Allah’ın eşyaya verdiği özellik, sevk-i tabii veya içgüdü anlamındadır. Allah bal arısına bal yapmayı vahyettiği gibi kuşlara ve tavuklara da yumurta yapmayı, elma ağacı- na da elma yapmayı vahyetmiştir. Bu yaratılmışlara verilen özellik ve sevk-i tabii anlamında kullanılan bir ifadedir.
2- Şahsa özel gönderilen vahiy: Bu vahiy sadece gönderildiği şahsı ilgilendiren ve bilgilendiren bir vahiydir ve başkasını ilgilendirmediği gibi bu vahyin kendisine verildiği kişi, tebliğ ile de yükümlü değildir. Bununla ilgili vahiyler Kur’an’da 28/7’de Musa (a.s)’ın annesine yapılan vahiy ile 16/17-21, 24-26, İsa (a.s)’ın annesine yapılan vahiylerdir. Allah Kur’an’da bu insanlara da vahyettiğini bildiriyor. Ancak gelen vahy, mahiyeti itibariyle sadece gönderilen şahsı ilgilendirdiğinden bu vahyin tebliğ edilmek gibi bir sorumluluğu yoktur. İlahi iradenin gerçekleşmesi için ilgili şahsı bilgilendirmek, onu teskin ve teselli etmeye yönelik yapılan vahiy ve ilhamdır.
3- Allah’ın elçilerine gönderdiği vahiyler: Vahyin bu türü ilk peygamberden son peygambere kadar gelip geçen tüm elçilerine gönderdiği vahiylerdir. Bu vahiylerle Allah dinini insanlara takdim etmekte ve bütün bir dünya görüşünün ilkelerini ve değer yargılarını ortaya koymaktadır. Bu vahyi alan asla gizleyemez ve hiçbir şeyi kendine saklayamaz. Gelen vahiyler kendi aleyhine bile olsa onları açıklamak zorundadır (66/1-5, 33/28-34, 33/37).
Hiçbirini gizlemesi, kendine saklaması mümkün değildir. Tebliğ sıfatının gereği olarak Allah’tan gelen vahiyleri ümmetine tebliğle yükümlüdür. Böylece görüyoruz ki, Kur’an’da birbirinden farklı üç tür vahiyden bahsedilmektedir. Yaratılmışlara verilen özellikler anlamında, şahsın özel durumuyla alakalı olarak ilahi iradenin tecellisiyle ilgili bilgilendirme ve teskin etme, ona sabır ve sebat verme ile ilgili; bir de dini ilahinin insanlara tebliğ edilmesi için seçilen elçilere yapılan vahiyler. Dikkat edilirse ilk iki vahiy de, elçilere yapılan vahyin içinde insanlara takdim ediliyor. Bu olayı elçi olmayan herhangi bir insana bildirmeyip sadece elçisi aracılı- ğı ile insanlara tebliğ ediyor. Bununla bu sayılan şahısların dışında herhangi bir insana vahyetmediğini ve peygamberlere öykünerek: “bana da vahiy ve ilham geliyor” sözüyle insanları aldatan sahtekarların ipliğini pazara çıkartıyor. İşte bu noktada Cin suresi 26 ve 27. ayetlerini okuduğumuzda anlatılmak istenen mesajı anlamamız mümkün oluyor. “Gaybı bilen Allah, gaybına kimseyi muttali etmez. Ancak peygamberlerinden bildirmek istediği bunun dışındadır.” Biz bu ayetten anlıyoruz ki Allah gaybi bilgileri ancak peygamberlere vahyederek bildirir, peygamber de ümmetlerine tebliğ eder. 28/7’de anlatılan Musa (a.s)’ın annesine vahyedileni de biz peygambere gelen vahiyden (Kur’an, İncil, Tevrat)’tan öğreniyoruz. Bu şahıslar “Allah bize böyle vahyetti” demiyor. Biz bu haberi Allah’ın elçisinden öğreniyoruz. Kur’an’da anlatılan bu ve benzeri bir çok olayı bu yolla öğrendiğimiz gibi. Aynı zamanda peygamberler de bu kanalla öğreniyorlar. Bu tür haberlerin ya başında ya da sonunda “işte bu sana anlattığımız gayb haberlerdendir…”(12/102) buyuruluyor. Peygamber annelerine vahyedilmesi tebliğ niteliği olmayan sadece kendileriyle alakalı bilgilendirmedir. Bu iş onların istemesiyle değil üzerlerine tahmil edilen bir yüktür. İşte bu yükün taşınabilmesi için Allah kendi iradesiyle onlara sabır ve sebat veriyor. Bunu onların mutmain olup, katlanacakları bir yolla yapıyor ve bunu da ‘vahyettik’ifadesiyle bildiriyor. Bu nedenle “Gaybı bilen Allah gaybına kimseyi muttali etmez. Ancak peygamberlerden bildirmek istediği bunun dışındadır” hükmüyle bu ayetlerin çelişen bir tarafı olmadığını görüyoruz. Cin suresi 26-28 ile Ali İmran suresi 179. ayetlerinde bahsedilen gayb Allah’ın elçilerine tebliğ edilmek üzere indirdiği vahiylerdir. İşte bunu Allah elçilerden başkasına indirmeyeceğini bildiriyor. Bu konuda kimi elçi seçti ise ancak O’na dilediği şeyleri dilediği kadar bildireceğini ifade ediyor. Allah ne indireceği ve ne hüküm koyacağı konusundaki bilgileri peygamber dışında hiç kimseye vermediğini tüm insanlığa ilan ediyor. Böylece Allah’ın elçileri dışında, gayptan haber veren, kalplerden geçeni bildiğini söyleyen kimselerin bütün tezlerini çürütüyor. Sinelerin gizlediğini ve gözlerin hain bakışlarını ancak Allah’ın bildiğini ve bildirdiğini ilan ediyor. Bunu da elçilerin diliyle yapıyor. Söylenmek istenen budur. Birini elçi olarak seçmesinin anlamı da budur. Allah Muhammed (a.s)’ı elçi seçip, bazı vahiyleri de yakın arkadaşlarına göndermemiştir. Toplumu ilgilendiren herhangi bir konudaki bir haberi, elçi seçilenin dışında kimseye vermediğini hatırlatıyor.
Durum bundan ibarettir diyoruz.