
Arz Talep İlişkisi ve Virüs Meselesi
Oldum olası bir köpeğin bir insanı ısırmasından çok, bir insanın köpeği ısırması şeklinde tasvir edilen olay türleri insanların ilgisini çekmiştir. Biri sıradan diğeri sıra dışı olan iki haber/olay arasında her zaman sıra dışı olan ilgi görür, müşteri bulur. Öyle ki çoğu zaman gerçekliği bile sorgulanmaz çünkü o hali ile çekicidir, güzeldir. Talebe göre arz oluşturmak, insana köpeği ısırtmaktan geçer. Bu talep böyle devam ettiği sürece insanlar köpekleri ısırmaya(!) mecburdur.
Dünyanın neresine giderseniz gidin, insanoğlu aynı malzemeden yaratılmasından mütevellit olsa gerek, genel olarak (eğer özel bir müdahale yoksa) aynı şekilde tepki verip, aynı şeylerden korkup aynı şeyleri sevmiştir. Hatta refleks olarak değerlendirebileceğimiz yanlışta ısrar halleri bile ortak tepki, ortak zaaftır. Bazen yalan-yanlış veya gereksiz olduğu aşikâr olan konulara yaklaşımlarımız dahi ortak refleks ya dacazibe kaynağı bile olabilmektedir. Akletmenin akla gelmediği sürü mantığında yaşayan insan yığınları için,kaçınılmaz bir sonuçtur bu hal.
Son zamanlarda iyice nükseden bu rahatsızlık zaten sorunlu olan zihin yapılarını hepten bozmakta, işlevsiz hale getirmektedir. Küresel manada oluşturulan korku dalgalarının yukarıda bahsi geçen insan yığınlarını önüne katıp oradan oraya savurmakta olduğunu acı bir şekilde tecrübe ediyoruz.Güncel olması hasebi ile örnek verecek olursak Çin’den tüm dünyaya yayılan virüs sebebiyle bir kez daha gördük ki geçmişten ve hatalardan hiç ders almıyor ve olayları değerlendirirken aklımızı korkularımıza teslim ediyoruz. Gerçeğin değil de duymak istediklerimizin peşinden koşuyor daha ileri gidiyor asparagas haberlerin müşterisi oluyoruz. Normal bir gribin bile, bir yılda sebep olduğu ölüm sayısının ne denli yüksek oluğunu duyduğumuz halde, (henüz) daha az tehlikeli bu virüsten anormal bir şekilde korkuyoruz. ‘‘Aslında vaka sayısı çok daha fazlaymış ama devlet gizliyormuş’’, ‘‘söylemiyorlar ama bizim burada da virüs görülmüş, hastanede çalışan arkadaşım söyledi’’ gibi sözler tevatüren yayılmakta. Mantık ile açıklanamayan ancak girişte de değindiğimiz sebeplerden dolayı bizi korkutacak, zihinsel kaosa ve beklide toplumsal kargaşaya sebep olacak haberlerin/olayların üzerine atlıyoruz adeta. Bu gibi konularda an itibarı ile talep patlaması her zamankinden daha fazla, e hal böyle iken arz(servis/hizmet/ürün) sahipleri de piyasaya sürdükleri malzemeye olan talebi memnuniyetle karşılıyor ve işlerine daha bir şevk ile sarılıyorlar. Hep böyle değil midir zaten arz-talep ilişkisi.
Bu arz-talep konusu aklıma başka bir meseleyi yani Müslümanlar olarak neye ve nasıl talip olduğumuz ya da olamadığımız konusunu getirdi. Ve itiraf edeyim ki aslında yukarıda yazılanlar da sırf talep konusundaki acınası durumumuzu gözden geçirebilmek adına yazıldı.
Evet, ey Müslümanlar beklentilerimiz, taleplerimiz nedir? Neyin müşterisiyiz!
Duymak istediklerimiz, yapmak istediklerimiz neler ya da zaman ve emek verip, para harcadığımız şeyler geçmişteki iddialarımızla ne kadar uyumlu. Sahi biz neyin talep edeni/müşterisiyiz sorgulamayacak mıyız, hala daha zamanı gelmedi mi?
Henüz corona virüsü bulaşmadı belki bize ama daha tehlikeli ve sinsi bir virüs içimizi yıllardır kemirip bitiriyor. Üstelik doğrudan insanın akidesi, inanç dünyası üzerine çalışan ve etkili olan bir virüsten /virüslerden bahsediyoruz. Bu virüsün en belirgin özelliği ise bulaştığı insanda öyle bir duygu oluşturuyor ki insan hiç hasta olduğunu fark edemiyor. Corona bulaşınca ateş, boğaz ağrısı, öksürük vs. ile kendini belli ederken, inanç(bozan) virüsü kişiye hep sağlıklı olduğu, hiç değişmediği, ‘‘hep o eski ben’’ hissi verdiği için coronadan kat be kat tehlikeli. İşte bu inanç(bozan) virüsü yüzünden taleplerimiz değişti, dolayısı ile de biz değiştik farkına varamıyoruz. Çünkü bizi biz yapan şeyler taleplerimizden müteşekkildir. Neyi talep edersek ona göre bir hayatımız olur, ona göre bir adam oluruz. Adımız ya da ağzımızdan çıkan sözlerin hiç bir önemi yok, hayatımızın şekli bizim nasıl bir adam olduğumuzu ortaya net bir şekilde koyar. Dedik ya taleplerimizden müteşekkiliz.
Yukarıda değinmiştik Corona virüsü için fısıltı gazetesinin manşetleri ‘‘Aslında vaka sayısı çok daha fazlaymış ama devlet gizliyormuş’’, ‘‘söylemiyorlar ama bizim burada da virüs görülmüş, hastanede çalışan arkadaşım söyledi’’şeklinde oluşuyordu. Ancak sakın hastalığa kapılmış olmamızı öğrenmek için ‘‘inanç(bozan) virüsüne kapılanlarının sayısı o kadar artmış ki sağlam inançlı adam bulmak oldukça zor’’gibi bir gazete manşeti beklemeyelim. O manşet hiç atılmayacak çünkü bizim bu halimiz memnuniyetle karşılanıyor, biz tamda böyle yani hastalığımızın farkına varmadan yok olup gidelim ki kimsenin tezgahı zarar görmesin.
Şüpheli durumlarda Corono virüsü tanı kiti ile kimlerin virüse yakalanıp yakalanmadığı öğrenilebiliyor. Peki, Müslümanlar inanç(bozan) virüsü diye isimlendirdiğimiz bu illette yakalandığını nasıl anlayacak. Aslında çok kolay yazının başından beri dillendirdiğimiz talep meselesi burada tanı kiti görevi üslenmektedir. Taleplerimiz bizi (bizdeki virüsü) ele verir. Bu noktada samimiyetle yapmamız gereken şey taleplerimizi gözden geçirmek olmalıdır. Hakkın mı, yoksa batılın mı peşindeyiz tamamen taleplerimizle alakalı bir durumdur.
Ne yapacağız:
Kurtulmak istiyorsak öncelikle cesaret edip virüsün varlığını kabulleneceğiz (zor olan zaten burası).Tedavi için gerekenleri kararlılıkla yerine getireceğiz. Temiz olamaya, inanç hijyeni meselesine gereken önemi vermeliyiz, inancımıza asla şirk(virüs) bulaştırmamalıyız. Malumunuz coronanın tedavisi henüz yok, ancak daha tehlikeli olduğu halde inanç(bozan) virüsünün tedavisi kesinlikle var, yeter ki yeniden hidayete talip olalım. Bize arz(servis) edilenlere değil de ihtiyacımız olan şeylere talip olalım. Oyun ve eğlenceden ibaret olan tek dünyalı hayat anlayışını terk edip, hesap günü bize faydası dokunacak işler için yolluk biriktirmeli, ona göre talepler oluşturmalıyız. Ebedi hayatımızın tarlası olan bu dünyayı insanoğlu el birliği ile yaşanmaz hale getiriyor. Kurtlar bulanık havayı severmiş, biz olabildiğince oluşturulmak istenen kaos ortamından kendimizi izole edip kendi gündemimizi, kendi taleplerimizi ve illaki kendi hayatımızı tesis etmek durumundayız. Yoksa coronadan değil belki ama inanç(bozan) virüsü bizi helak edecek. Allah bizleri tüm virüslerden muhafaza etsin.
Not: Genelleme yaparak tüm Müslümanları bozuk inançlı olmakla bir itham etmek peşinde değilim ancak yaşaya geldiğimiz hayat inanç dünyamızdan ne kadar ayrı olabilir gelin Allah rızası için bu durumu sorgulayalım derim