Başımıza gelen hadiseler öncede tayin edilmiş midir?
SORU : Kur’an’ın bize açıkladığı bilgilerde her canın bir eceli vardır, vakitleri geldiklerinde ne ileriye ne de geriye alınabilir. Yâda başınıza gelen hiçbir musibet yoktur ki biz onu acık bir kitapta yazmış olmayalım diye yazıyor. Örnek: Benim yürürken tökezlememi Allah mı murad etti?
CEVAP: İnsan için tayin edilen ecel ve musibetlerin gelişi gibi konular, tabiatı gereği bizim için gaybi konulardır. Bu konulardaki temel referansımız ise Kur’an’dır. Konuyla ilgili ayetlere baktığımızda, kader konusunda olduğu gibi bu konuda da, iki hususun öne çıktığını görüyoruz.
Birinci husus, kulun hiçbir dahli olmaksızın Allah Teâlâ’nın insan için koymuş olduğu kanuniyetin gereği olarak insana isabet ettirdiği musibetler. Ölüm, doğum, ölüm sebebi, yeri ve zamanı, insanın cinsiyeti, baba ve annesi, dili ve ırkı gibi konularda kulun herhangi bir dahli olmadığı halde kulun başına gelen olaylar / musibetlerdir.
“Sizi çamurdan yaratan, sonra size bir ecel takdir eden O’dur. Tayin edilen bir ecel de (kıyamet zamanı) O’nun katındadır. Sonra bir de şüphe ediyorsunuz.” (Enam 6/2)
“Her ümmetin bir eceli vardır. O ecel geldiğinde, ne bir an erteleyebilirler, ne de öne alabilirler.” (Araf 7/34)
Bu tür musibetlere karşı göstermemiz gereken tavrımızla alakalı olarak Lokman (as)’ın oğluna vermiş olduğu nasihatte şöyle açıklanıyor:
“Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye çalış, başına gelenlere sabret. Doğrusu bunlar, azmedilmeye değer işlerdir.” (Lokman 31/17)
Ayrıca Bakara suresinin 152. Ayetinden 157. Ayetine kadar verilen mesaj, durumu bütün ayrıntılarıyla ortaya koymaktadır.
“Muhakkak sizi biraz korku, biraz açlık ve mallardan, canlardan, ürünlerden biraz eksiltmekle deneriz, sabredenleri müjdele.” Ki onlara bir musibet geldiği zaman; biz Allah içiniz ve yine O’na döneceğiz, derler. (Bakara 2/155-1560)
Bunlar Rabbimizin kullarını imtihan etmesi için vermiş olduğu musibetlerdir. Kulun herhangi bir dahli olması söz konusu değildir. Ancak bu olaylar karşısında vereceği tepkiye göre lehine veya aleyhine olacak bir sonuç doğuracak olan musibetlerdir.
İkincisi de insanın kendi eliyle yapıp ettikleri sebebiyle insana veya insanlığa isabet eden musibetlerdir:
Vermiş olduğunuz örneği düşünürseniz, size yürüme özelliğini veren Allah, yürüyeceğiniz yere bakma, ayağınızı sağlam basma, dikkat etme özelliklerini de vermiştir. Dikkat etmezseniz bunun sonucu olarak tökezleyip düşme özelliğini de vermiştir. İşte buradaki başınıza gelen olay Allah’ın bu özelliği verdiğinden dolayı değil; sizin dikkatsizliğinizin sonucu olarak başınıza gelmektedir. Bu minval üzere kendi yapıp ettiklerimizle alakalı olan tüm ibadet ve kabahatlerde böyledir. Abdest alırken elimizi kolumuzu nasıl kimsenin dahli olmadan kullanıyorsak; içki içerken de aynı serbestlikle kullanıyoruz. İbadete giderken kullandığımız ayaklarımızı, yine meyhaneye, hırsızlığa, zinaya v.b… her iş içinde aynı rahatlık ve serbestlik içerisinde kullanıyoruz. Bu nedenle icraattan ve sonuçlarından biz sorumlu tutuluyoruz.
“Başınıza gelen herhangi bir musibet kendi ellerinizle kazandıklarınız yüzündendir. Bununla beraber Allah yine de çoğunu affeder.” (Şura 42/30) ayetiyle anlatılmak istenen işte bu minval üzere yapıp ettiklerimizin sonucu başımıza gelen hadiselerdir. Önüne bakmazsan düşersin, trafikte yola bakmazsan, kırmızıda geçmeye kalkarsan başına gelecekler senin dikkatsizliğinin sonucudur. Adamın ilahına söz edersen, o da senin ilahına söz eder ve sonuç kavgayla biter. Bu da senin yanlış davranışının sonucudur. Elinle yaptığın işlerdir. Ve bir dizi bu minval üzere olan işleri düşündüğümüzde; hepsinin isteyeni, icra edeni kendimizden başkası değildir. İşte Allah bizi bu özelliklerde yaratmış bizler de var olan özelliklerimizi dilediğimiz gibi kullanıyoruz. Sebep biziz, sonuçta bize dönmektedir.
Bu konu sadece ferdi olarak nefsi davranışlarımızla ilgili olduğu gibi toplumsal olaylar konularında da aynıdır:
“Bizzat kendi yaptıklarından dolayı başlarına bir musibet geldiğinde: “Rabbimiz! Ne olurdu bize bir peygamber gönderseydin de, ayetlerine uysak ve müminlerden olsaydık” diyecek olmasalardı (seni göndermezdik).” (Kasas 28/47)
“Kendi işledikleri yüzünden başlarına bir musibet geldiğinde, nasıl hemen sana geldiler de; gayemiz sadece bir iyilik etmek ve ara bulmaktan ibaret idi, diye yemin ediyorlar.” (Nisa 4/62)
“Aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet. Onların keyiflerine uyma. Allah’ın sana indirdiğinin bir kısmından seni saptırmalarından sakın. Eğer Allah’ın hükmünden yüz çevirirlerse, bil ki Allah, bir kısım günahları sebebiyle onları musibete uğratmak istiyor. Muhakkak ki insanların çoğu yoldan çıkanlardır.” (Maide 5/49)
. İnsanların başına gelecek olan bir musibet, ancak Allah’ın takdir ve dilemesiyle olmaktadır: (Bunun sebebini ise Bakara 2/ 155-156. ve Hadid 57/22-23. Ayetlerinde açıklamıştı.)
“ Başa gelen hiçbir musibet Allah’ın izni olmaksızın olamaz. Kim Allah’a inanırsa Allah, onun gönlünü doğruya yöneltir. Allah her şeyi bilendir.”(Tegabün 64/11)
“Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah’a göre kolaydır.” (Hadid 57/22)
“(Allah bunu) elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve Allah’ın size verdiği nimetlerle de şımarmayasınız diye açıklamaktadır. Çünkü Allah, kendini beğenip böbürlenen kimseleri sevmez.” (Hadid 57/23)
Böyle bir musibetin başımıza gelmesi, Allah’ın onu yazmış olması sebebiyle değil, her şeyi ezelden ebede kadar bilen Allah, bizim de ne zaman nasıl bir tavır ve davranış göstereceğimizi bildiği içindir. Başından sonuna kadar dünya ve ahiret hayatını, kimin ne yapıp yapmayacağını ve kime ne karşılık vereceğini bütün ayrıntılarıyla bilmek Allah için çok kolaydır. Sonuçta böyle bir olayla karşılaşınca ne şımarın ne de üzülün, sabredip katlanın. Bilin ki, bizim her şeyden haberimiz vardır. Her hal ve karda sığınılacak olan tek merci sadece Allah Teladır denilmektedir.