
Bid’at nedir?
SORU: Bid’at nedir? Bid’at’ın iyisi / güzeli olur mu?
CEVAP: Bid’at: Dinin sahibi tarafından konulmadığı halde dine sonradan yapılan ilavelerdir. İmam Şatibi bid’atı şöyle tanımlamaktadır: Bid’at ‘sonradan ortaya çıkan dinî görünümlü yol. Şatibi’nin bu tanımına göre, Bid’at bir davranış olmaktan öte bir usul, yöntem veya anlayış tarzı olarak anlaşılmaya daha uygun düşmektedir. Dinin sahibi onu ikmal edip kemale erdirdiğini beyan etmesine rağmen(Maide 5/3) Allah’ın ibadet olarak koymadığı bir takım davranış biçimlerini ona yaklaşma adına ihdas ederek, kendine özgü anlayış ve icra biçimleriyle ortaya konulan şeylerdir. Tasavvuf felsefesinin üzerine oturduğu kaide tam da bu tanıma uygun düşmektedir. Tam anlamıyla dinden olmayan fakat din adına Allah’a yaklaşmak maksadıyla icat edilmiş dini görünümlü yol. İşte bid’at bu ve benzeri şeylerdir. Bu felsefede insana verilen sıfatları islamın onaylaması mümkün değildir. Adeta şeyh sıfatı verilen insan, kendisine verilen insan üstü sıfatlar ile ilahlaştırılmaktadır. Allah’ın Elçilerine vermediği özellikleri bunlara yakıştırarak, onu insanüstü bir varlık durumuna getirmektedirler. Bu anlayışın İslam’dan onay alması mümkün değilken, daima dini kullanarak insanları din ile, Allah ile, ona ibadet ediyoruz anlayışı ile aldatmaktadırlar. İşte dini görünümlü yol budur. Bid‘at budur. Bu anlamda her bidat sapıklıktır. Allah kendi yolunda ibadetin nasıl yapılacağını, rızasının nasıl kazanılacağını, dost ve düşmanlarıyla ilişkilerin nasıl düzenleneceğini, hayatın ve mematın gayesini Elçisinin eliyle ve diliyle icra ederek göstermiştir. Bu sahada bundan ötesinin ise batıl olduğunu bildirmiştir. Bidat olan şeyler gündeme getirildiği zaman Hz. Ömer‘in hilafet yıllarında kılınmaya başlayan teravih namazı gündeme getirilerek “güzel bir bid’at oldu” dediği nakledilmektedir. Doğrusunu Allah bilir ama Hz. Ömer bunu bid’at olarak görseydi asla böyle bir şeye izin vermezdi. Gündem olan konu teravih namazıdır. Teravihi peygamberimiz bizzat hem kılmış hem de kıldırmıştır. Aynı zamanda herkesin evlerinde kılmasını da tavsiye etmiştir. Buna rağmen vahyin devam ettiği ortamda bundan dolayı bir uyarı da almamıştır. Peygamberimizin iki kez kıldırdığı bu namazı onun vefatından sonra mescitte cemaatle kılma isteklerini onaylamıştır. Bu nafile bir ibadet olarak peygamberimizin bizzat kılmış ve kıldırmış olması ve anlayışta bir değişiklik olmaması nedeniyle bid’at olarak görülmesi doğru değildir. Sadece peygamberimiz rekat olarak sekiz kılmasına ve kıldırmasına rağmen (her rekatta bir sayfa kur’an okuyarak bir ayda Kur’an’ı hatmetmek için ) rekat sayısını artırarak yirmiye çıkarmışlardır. Hükmü nafile olan bir namazı kişi dilediği kadar kılabileceği için de bir sakınca görülmemiştir. Çünkü Müslüman Namaz, oruç, hac, zekât, sadaka ve infak cinsinden nafile olarak dilediği kadar yapabilir. Ancak farz olanların vaktiyle ve rekât sayısı ile ilgili bir değişiklik yapamaz. Akşam namazını daha sevap olsun düşüncesiyle dört rekât kılamadığı gibi, öğle namazını da işim acele diye ikiye indiremez. Kıraatini kısa tutar ama rekât sayısını tam yapmak zorundadır.
Bunların dışında çalgı aletleri eşliğinde ritim tutarak ilahiler okumak, müzik aleti eşliğinde zikir halkaları oluşturmak, sema, semah ve benzeri uygulamalarda bulunmak tam anlamıyla dini görünümlü yol ve uygulamalardır. Bu yollara halk nezdinde meşruiyet kazandırmak için bir takım dini motifler ve ritüeller kullanılmaktadır. İşte bunların tümü bid’attir. Bunlara karşı halkın rağbeti bizi yanıltmamalıdır. Zira “insanların çoğu Allaha ancak şirk koşarak iman eder”(Yusuf 12/106) ayetini hatırlamalıyız. Bid’atin iyisi ancak bid’at olmayandır. Çünkü İslam da Allah’ın rızasını kazandıracak her türden asli ibadetler mevcuttur. Yeniye ve yenilenmeye ihtiyacı yoktur.