
Hakikati Topa Tutmak
Son yıllarda gelişen internet imkânının sağladığı sanal ortamda cereyan eden olaylara sizler de yakinen vakıfsınız. Öyle bir ortam oluştu ki bilgi çöpleştirildi. Her şey ayağa düştü. En kıymetli mücevherlerin işporta tezgâhına düştüğü bir ortam meydana getirildi. Bu tezgâhlarda din alınıp din satılıyor. Din adına hükümler konuluyor, hükümler kaldırılıyor. İbadetler kaldırılıyor veya tenzil ediliyor, birçok konu da yok sayılıyor. Hem İnkâr eden Kur’an’dan ayet okuyor, hem de ispat etmeye çalışan Kur’an’dan ayet okuyor. Sanki ilk dönem haricileri ile karşı karşıyayız. Zannedersiniz hayatı düzenleyen İslam, uygulanan hukuk İslam hukuku, uygulayıcıları da müminlerden oluşuyormuş gibi; yaşanan tüm yanlışların kusurların ve günahların hesabı İslama ve müminlere fatura ediliyor.
Bu işte bir gariplik yok mu? Bilindiği gibi İslam yüz yıl olmuş bu ülkeden kaldırılıp Laik bir sisteme geçilmiş. Eğer bir yanlışlığın, suçun, günahın hesabı sorulacaksa; bunun muhatabı demokratik sistem ve onu uygulayan insanlardır. Olaya insafla yaklaşılacak olursa bu gün bu sistemi uygulayanlar sistemin çocuklarıdır. Yüz yıl dört nesil demektir. Dört nesildir demokratik sistem resmi bir ideoloji olarak kendi insanını yetiştirdi. Varsa bir güzellik veya çirkinlik onların eseridir. Bu açıdan hesap sorulacak merci yanlış seçiliyor.
İkincisi ise yaşanan hayatta bir dahli olmayan, sistem tarafından mahkûm edilmiş olan İslam, ne diye bu kadar gündemde? Kurt sürüsü arasına düşmüş kuzu gibi her tarafından saldırılıp didik -didik ediliyor? Bunda da bir kasıt aramayalım mı? Aklıselim sahiplerinin bu konuya kafa yormalarının gerektiğine inanıyoruz. Bir şeyi yerli yersiz insanların gündemine getirerek her seviyede, daha doğrusu seviyenin dibe vurduğu bir ortamda tartışıp irdelerseniz, o konunun sağlam tarafı kalmaz. Acemi tamircinin eline bırakılmış araba gibi bozulmadık yeri kalmaz. Bu bir fikirse/ dinse, o dinin hürmeti de kalmaz.
Hz. Ömer, hilafeti yıllarında taşradan gelip aylarca Kâbe de kalmak isteyenlere sadece bir hafta kalmalarına izin verir. Hikmetini soranlara da “uzun süre burada kalınca Kâbe’nin hürmeti kalmaz” demiştir. Allahın elçisi Muhammed (a.s.) da insanlara dini anlatmak için daima zaman gözetmiştir. Uygun zaman kollamıştır. Bu nedenle din anlatılacaksa da anlamak için tartışılacaksa da uygun zaman, uygun ortam ve konunun ehli olan insanlar tarafından yapılmalıdır ki bir anlamı olsun…
Bu durumun böyle oluşunun üçüncü bir ihtimal daha var ki, çok daha isabetli bir tespit olma şansına sahip olarak gözüküyor.
İslam’ı, bir dünya görüşü, yaşam biçimi, insanların hayatını düzenleyen dini ve siyasi bir sistem olarak, kendi dinlerine ve siyasi sistemlerine alternatif olarak gören; yerel ve küresel güçler, dini guruplar, muharref din mensupları, çağdaş ideolojiler bu konuda iş birliği söz birliği yaparcasına; ortak hedefe birlikte ve çok yönlü saldırarak saygınlığını, güvenirliğini bitirme düşüncesi.
Yapılan faaliyetler: Her şeyden önce dinin ana kaynağı Kur’an hakkında şüpheler oluşturmak için Kur’an tarihi ile ilgili konulara yönelerek, Kur’an’ın yazılımı, muhafazası, farklı kıraatlerle okunuşu, yazım hataları, tercüme hataları, mevcut Mushafların hiç birisinin gerçek Kur’an olmadığı, ayetlerin lafzının Allah tan olmayıp Muhammed (a.s.) ait olduğu, sadece mananın Allahtan geldiği, Resulün İslam’ı hayata geçirmede Müminlere örnek olmada, Kur’an’ı hayata aktarmada hiçbir bağlayıcılığının olmadığı, hadislerin tümüyle uydurma olduğu ve dolayısı ile hiç birinin bir anlam ifade etmediği, İslam’ın siyasi bir sistem getirmediği, devlet gibi bir isteminin olmadığı, bu konuda Nebinin yaptığı işin devletle bir alakasının olmadığı, sadece kabile asabiyetinin sonucu olarak devleti kucağında bulduğu ve buna da itiraz etmeyip kullandığı iddiası. Başından beri islamın devletinin olmadığı, kurulan devletlerin Arap kabilelerinin hükümranlık hırslarının bir sonucu olduğu… ve bu konu böyle uzayıp gidiyor…
Gelelim diğer faaliyetlere. Burada yapılanlar ise şöyle özetlenebilir: Kur’an’da Namaz yok salât var o da destek, yardım, dua gibi şeylerdir. Namaz için tesddür şart değildir. Kadın erkek karışık namaz kılınır, kadın da imamlık yapabilir. Başı ve bacakları açık olarak erkek kadın karışık namaz kılma deneyimleri, Namaz üç vakittir, tüm vakitlerde kılınacak olan iki rekâttır, Muhammed resul değil nebidir, onun nebiliği ile nebilik bitmiştir Resuller devam ediyor. Ben resulüm diyen Evrenes oğlu ve avanesinden çıkan resuller(!), Ben Ellahım diyenler, “Allah’u Ekber” Müslümanların “ekber putudur” diyenler, Kitap Muhammed’e değil İsa’ya verildi diyenler, Kur’an tarihseldir, onun hükümleri yedinci asırda kalmıştır, bu gün bir anlamı yoktur diyenler, rükulu secdeli namaz yoktur, namaz Allaha boyun bükmektir bir anlık duadır diyenler, beş vakit diye bir namaz vakti yoktur diyenler, faiz Kur’an’da vardır yasak olan ribadır diyenlerin tevbe suresi 20. Ayetinde geçen “İşte onlar kurtulanlardır ifadesindeki “Faizun” lafzını “faiz” diye almaları başlı başına bir garabettir. “fâizûn” =Kurtulanlar kelimesine bakarak; “faiz kuranda övülen bir durumdur” diyenler, Muhammed diye bir nebi gelmemiştir. Gelse roma tarihinde yazardı ben baktım öyle bir şey yazmıyor diyen aklı evveller, kısacası “at çamuru tutmazsa izi kalır” kabilinden akıllara ziyan iddiaların haddi ve hesabı yoktur.
Bir diğer konu ise İslama sempati duyulmaması için yapılan terör eylemlerini Müslümanların üzerine yıkmak, Irak ve Suriye’de kurdurulan Irak Şam İslam Devleti IŞİD tiyatrosu. Kiralık militanların tekbir getirerek insanların kafalarını kesmeleri, kadınlara cariye diye adlandırıp akıl almaz uygulamalar yapmaları, kendi düşüncelerinden olmayanları İslam’ın hukuku böyle emrediyor diye öldürmeleri, hâsılı insanları İslam’dan uzaklaştırmak, İslam’ı kan emici bir vampir gibi göstermek için, her türlü taşkınlığı yaptılar yaptırdılar.
Bunların hiç birisi Allah Teâlâ’nın Muhammed (a.s.) gönderdiği İslam ile alakası olmayan anlayış, davranış, inanış ve yaşayıştır. Böyle bir durum küresel sistemin Müslümanlara yüklemiş olduğu bir zulüm, Allah’ın dinine de iftiradır.
Bu durumun aydınlatılması için gerçek İslam’ın ne olduğu; meşru olan her yol ve yöntemi kullanarak insanlığa anlatılması hayati bir öneme sahiptir. Bunun için gerçek müminler görev ve sorumluluk bilinciyle kollarını sıvayıp görev başı yapmaları gerekmektedir. Sorumluluk, her insanın gücü ve imkânıyla doğru orantılıdır. Allah kimseye gücünün üstünde bir sorumluluk vermediğini açıkça belirtmiştir.
Eskiden düşman cepheden gelir karşınızda saf tutardı. Siz düşmanı görürsünüz düşmanda sizi görür. Adil bir mücadele olurdu. Şimdi dürüstçe bir mücadele kalmadı. Kimin nereden nasıl saldıracağını bilemiyorsunuz. Hz. Hamza (r.a.); bedir günü “gözümün gördüğü düşmandan korkmam adil bir savaş olacak” demişti. Ancak bu gün düşman cepheden değil her yönden, her yoldan, her türlü yöntemi kullanarak saldırıyor. Bu nedenle misliyle karşılık vermek İslama aidiyet duyan herkes için kaçınılmaz bir görev olarak algılanmalıdır.
Bu cümleden olarak İsrail Telaviv’de İslam üniversitesi kurmuş İslami ilimleri âlim seviyesinde öğreterek 60 yıldır misyoner yetiştiriyormuş. Bu ne demektir? Bizde bir deyim vardır: her ağacın kurdu kendi içinden olur” diye. Bunlar bir İslam âlimi gibi İslami bilgiye, bir ajan gibi siyasi, sosyal, askeri ve toplumun hassas sinir uçlarına dokunacak kadar tolum psikolojisine vakıf elamanlar olarak yetiştirilip; halkı Müslüman olan ülkelere çeşitli kimliklerle gönderildiğinden bahsedilmektedir. Örneğin; dindar bir Müslüman, âlim bir tarikat şeyhi, bilgin bir imam, iyi konuşan bir hatip, işini bilen bir ticaret erbabı, öğretmen, öğrenci… v.b. herhangi bir vatandaş olabilir. Bulunduğu tolumda her türlü fitne ve fesadı yayacak, bizler de perişanları oynayacağız demektir. Şimdi anlıyoruz ki yıllardır yaşadığımız kısır döngülerin, kardeş kavgalarının nedeni bunların marifeti imiş.
Aytunç Altındal, bir konuşmasında şöyle bir konuyu gündeme getirmişti: 2005 de Pentagon’un bünyesinde yeni bir birim oluşturuldu. Bu birimi oluşturan kelimelerin baş harfleri: Q.D.D.R. Bu harfler bu birimi anlatan İngilizce kelimelerin baş harfleridir. Bu harfleri yazarak internete girer Taratırsanız karşınıza bu birim çıkar. Bu birimin açılımının Türkçesi; “ Bir hastalığı bünyenin kendinden bir müdahale ile önlemek.” Hillary Clinton bunu şöyle açıklıyor: “Bundan sonra Holistik bir dış politika izleyeceğiz.” Bunun anlamı şu: İslam’la mı mücadele edeceksiniz? Bunu Müslümanların içinden birilerini kullanarak onların eliyle yapacağız. Yani insanları birbirine kırdırarak yapacağız diyor. Ya da Müslüman’mış gibi görünenlerin yardımıyla yapacağız demeye getiriyor. İşte ılımlı İslam, FETÖ ve bu minval üzere oluşturulan fert, toplum, cemaat ve benzeri unsurlar kullanılarak yapılmıştır. Böylece A.B.D.nin kendi askeri ile dışarıdan müdahalesine gerek kalmayacak. İşi, birinin üzerine diğer bir gurubu örgütleyip gönderecekler ve arkadan gerekli desteği sağlayarak istediklerini o ülkenin halkına yaptırmış olacaklar. Böylece Amerika’ya ceset torbaları içinde A.B.D askerleri dönmeyecek! Operasyonlar çok ucuza mal edilmiş olacaktır. Yıllardır Fetö nün topladığı paralarla T.C. de ve A.B.D. de ne operasyonların finansmanı sağlanmıştır varın düşünün!..
Bundan sonra yukarıda saydığımız veya sayamadığımız konularda İslama saldıran, karalayıp tukaka göstermeye çalışan hiçbir kimseye itibar edilmemesi gerektiği gibi; İslam’ı Kur’an dışı övgülerle saptırmaya çalışan aşırılıklara, Kur’an’ın ilkelerine uygun düşmeyen anlayışlara, dine karşı dini kullanmaya çalışan sapkınlara da pirim vermeyelim. Allah dinini makul ve meşru sınırlar içerisinde kitabıyla ortaya koymuştur. Bunun ötesi yoktur. Kimse Allahın Elçisinden daha dindar, daha ahlaklı, daha alim, daha gabya muttali, insanların kalbini okuyan bir imtiyaza sahip değildir. Allah doğru kulluğu kitabında ortaya koymuş, Resulünü de örnek göstermiştir. Onu örnek alanlar ise şöyle derler:
“Rabbimiz! Bize, elçilerin vasıtasıyla vaat ettiklerini de ikram et ve kıyamet gününde bizi rezil-rüsva etme; şüphesiz sen vadinden dönmezsin!”
“Bunun üzerine Rabbi, onların dualarını kabul etti. (Dedi ki:) Ben, erkek olsun kadın olsun -ki hep birbirinizdensiniz- içinizden, çalışan hiçbir kimsenin yaptığını boşa çıkarmayacağım. Onlar ki, hicret ettiler, yurtlarından çıkarıldılar, benim yolumda eziyete uğradılar, çarpıştılar ve öldürüldüler. Andolsun ki, ben de onların kötülüklerini örteceğim ve onları altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Bu mükâfat, Allah tarafındandır. Şüphesiz karşılığın en güzeli O’nun katındadır.” (Ali İmran 3/194+195)
Bu güzelliklere talip olanlara bir duyuru!.. Haydin salâta, haydın kurtuluşa, haydin görev başına!.. İcâbet edip lebbeyk diyenlere selam olsun!