Hakkımızda

İktibas Dergisi/İktibas Çizgisi; bu düşünce çizgisinin arka planı ve hazırlık dönemiyle ilgili değerlendirmelere girmezsek, 1 Ocak 1981 yılında yayın hayatına girdi. Her ne kadar –zorunlu nedenlerle- yaklaşık 2 yıl ara verilmişse de 1995 yılına kadar kurucusu;  bu çizginin insanımıza taşınmasında adeta “buzkıran” işlevi gören Ercümend Özkan yönetiminde okuyucusuyla buluştu…Ta ki Ercümend Özkan’ın 24 Ocak 1995’de vefat etmesinden sonra da yalnızca bir dergi olmanın ötesinde bir “çizgi”, bir “misyon”/ “ekol” haline gelen İktibas Çizgisi’nin ilkeli yayınları aralıksız devam ettirildi.Gerek Ercümend Özkan’ın öncülük yaptığı dönemde ve gerekse de ondan sonra –zaman zaman sıkıntılar yaşansa da- ana çizgisinden sapmadan yola devam etti İktibas Çizgisi.

Tabii ki bu istikrar ve “düşünsel ve siyasal duruş”ta netliğin devamının ana nedeni, bu çizginin, “ilkeler” üzerinde yürümesi, bazılarının “duygusal ve reaksiyon er” yaklaşımlarının oluşturduğu sıkıntılara rağmen, “kişi merkezli” olmamasıydı. Zaten Kur’an merkezli, Resullerin örnekliğini esas alanların başka türlü davranması da ana çizgiden ayrılmak anlamına gelecekti…

Dergi’nin/İktibas Çizgisi’nin “ilkesel duruşuna” rengini veren düşünce sistematiği; bir yandan “Müslümanların Sorunlu Tarihi”nin hâsılası olan malum din anlayışının değişik versiyonlarıyla mücadele etmekte, diğer yandan da “şirk ve küfür” düzenlerinin  -şeytanın “soldan” ve “sağdan” yaklaşımı türünden- her türlü tuzak ve saldırılarına karşı net bir duruş sergilemeyi “olmazsa olmaz”ları olarak telakki etmektedir.Ve bundan sonra da İktibas Çizgisi’nin ilkesel mücadelesini –Allah’ın izniyle- devam ettirme kararlılığından şüphe duyulmamalıdır…

Bu bağlamda, Çizgimize yön veren ilkeler bütününde; öncelikle İtikadî esaslardaki farklılıkların içtihadi farklılıklarla aynı düzlemde ele alınamayacağının altı çizildi…Ana referansımız olan Kur’an’ın; her yönüyle korunmuş olan Kitabımızın kendi bütünlüğü içinde anlaşılmasına yönelik “içeri”den-“dışarı”dan, doğrudan-dolaylı, bilinçli-bilinçsiz her türlü saldırılara karşı –vüs’atınca- mücadele etmeye çalıştı…Net bir duruş sergilemeyi bir görev telakki etti. “En güzel örnek” olan “Resul” telakkisinin mutlaka Kur’an’ın onayını alması gerektiği; zira Allah Resul’ünün “yaşayan Kur’an” olduğu yine korunmuş Kitap’tan öğrenildi. Keza İslami Mücadele/İslami Hareket’te yöntemin temel esaslarının Resullerin örnekliğiyle belirlenmesi gerektiğini daima savundu. Düşünsel netlik ve yöntem konusunu “Müslümanların en temel sorunları olduğunu -ısrarla- dikkatlere sunmakta. Ve Müslümanların geleceği açısından “düşünsel ve siyasi duruşta” netliğin hayati öneme sahip olduğunu –tek başına da kalsa- haykırmaya devam etmekte ve edecektir de…

“Felsefi” arka planları ile “zahir-batın” ayrımının açtığı alanlarda ana çizgiden sapan inanç sistemleri üreten geleneksel anlayışların yanı sıra Batı’da Katolizme karşı reaksiyoner bir çıkışın ürünü olan Sekiler/Laik arka plana sahip tüm ideolojiler, düşünce akımlarını da esastan reddetmekte.Ve söz konusu geleneksel ve modernist çizgileri reddetmeye, bu sapkın anlayışları sentezleyen Modernist sapkınlıkları teşhir etmeye aralıksız devam etti v e edecektir…Bahse konu sapkınlıkların karşısında durmak adına İktibas Çizgisi, “Tekfirci” bir yaklaşım sergileyenlerden beri olduğunu her fırsatta dile getirdi.Temel referansımıza göre tekfircilik bir “hastalık”, “haddi aşmak”tır, Resullerin örnekliği bağlamında ele alınan bu sapkınlık, “düşünsel ve siyasal duruş”da net olmamanın bir sonucu olduğu kadar yaşanan “kaba zulme”, Nebevi bir duruş göstermek yerine reaksiyoner/tepkisel bir karşı koyuş olarak değerlendirilebilir.

Sahih İslam düşüncesiyle insanımızın zihninin inşasında kritik öneme sahip olan “Kavramlar”, ta başından beri önemsendi. Zira ana kaynağımız ve “en güzel örnek” buna işaret etmekteydi. Müslümanların yaşadığı dönemlerdeki diğer ideoloji ve anlayışları doğru okumayı, olguları ve gelişmeleri doğru değerlendirmeyi ve ilkesel bakış açısının bir gereği, Kur’an’ın öğrettiği basiret ve ferasete sahip olmanın gereğini de hayati önemde gördü. Bunun “siyaset” kavramını doğru tanımlayarak hayatın her alanındaki anlamını dışlayıp hafifleştirenlerin ne hale geldiklerini yorum/siyasi analizlerde gündeme taşımayı daima önemsedi…

Tarihi kökenleri olan “Öze dönüşçü” çizginin düşünsel ve siyasi boyutlarını bir bütünlük içinde, net bir şekilde belirginleştirme gayretinde olan İktibas Çizgisi, düşünce/ilke merkezli yayıncılığını kesintisiz devam ettirmektedir…

  Temel düşüncelerini her daim tartışmayı, sağlamasını yapmayı , “hakikat arayış süreci”ni önemseyen İktibas Çizgisi, tarihi kırılma/değişim ve dönüşümün ana ideolojik çizgisini; gelişmeleri, olayları ve olguları, dönemsel/konjonktürel okumaların aldatıcılığı/çeldiriciliğine kapılmadan ilkesel bir değerlendirmeye tabi tutma çabasından hiç geri durmadı, durmayacaktır inşallah.

İnsanımızın maalesef yaşanan değişim ve dönüşümün deruni boyutunu okuyabilmeye, tıpkı geçmişte olduğu gibi bugün de hazır olmadıklarını, “benim oğlum bina okur, döner döner yine okur” fasit döngüsünden kurtulamadan verdikleri tepki/reaksiyonun, Müslüman’ca bir çıkış üretmeyeceği bir kez daha görülmektedir.Oysa, günümüzde yaşanan değişimlerin, Müslümanlar üzerine kurgulanan proje ve planların, mevcut bakış açısıyla doğru okunamadığı artık anlaşılmalı değil miydi?! Düşünsel savrulmaların oluşturduğu hatalı okumalar, doğru olmayan “siyasi duruş”ların insanımızı eklektik, sapkın, ikiyüzlü “Ilımlı İslam” ideolojisinin farklı versiyonlarından çıkış arama bedbahtlığına sürüklediği belirginleşmiştir. Bunlara karşı çıkmak adına “ifrattan tefrit”e doğru savrulanların durumu da çok açık bir şekilde görülmekte. “Ilımlı İslam” sapkınlığının alternatifi, “Tedhiş”/”ilkesiz şiddet” anlaşılmakta, böyle bir algının derinleşmesi -içeriden ve dışarıdan- destek bulmaktadır. Böylece süreç içerisinde ortaya çıkan derin kırılmalar ve “kontrolsüz güçler”, küfür ve şirk güçleri ve onların işbirlikçilerine kaygan bir zeminde hareket kolaylığı da sağladığı acı ve bir o kadar da vahim bir gerçekliktir.

Ezcümle, “Fikir miras olmaz”.Süreç içerisinde netleştirilen, emin olunan/inanılan bir din/yaşam biçimi yaşanır.Hayata geliş amacımızın gereği olan bu inanma ve yaşama süreci, önce bireyi bağlar, sonra da bilinçli bireylerin oluşturduğu toplulukları.Ve unutulmamalı ki düşünsel/ilkesel temelli birliktelikler, “lokomotifin arkasına sıralanan vagonlar gibi değil, lokomotifin arkasındaki lokomotifler” misali olabilmelidir.Ancak böylece sorumlu bireyler, “aklını ve iradesini” “Cemaat”e, yapıya teslim etmezler.Kur’an merkezli, Resullerin “üsvet-ül hasene”  olarak kabul edildiği bir okumada, düşünsel ve siyasal duruşta netlik olmadan bu fasit döngüden çıkılamayacağı bilinciyle hareket ederler…Yapılması gerekenleri netleştirip hayata geçirmeye devam ederken, öncelikle -ilkesel olarak- yapmamız gerekenlerin farkında olurlar…Tarihimizde olduğu gibi “iktidar” ve/veya “silahlı örgüt” gücünün aldatıcılığına kapılmadan bu sapkın anlayışlardan beri olduğumuzu, Müslüman’ca bir duruş ile net bir şekilde göstermek durumundayız.Özellikle de tarihi kırılma dönemlerinde…

Tabii ki düşünsel netliğin gerektirdiği siyasi duruşumuzun da önemi çok büyüktür. İnandığımız gibi yaşamazsak, yaşadığımız gibi inanmaya doğru hızla savruluruz… Bu nedenle bütün gayretimiz doğru kaynaktan beslenerek doğru inanmak, doğru yaşamak ve doğru yaşamanın yollarını göstermektir.