İkinci dünya savaşından sonra Katolik bir Oryantalist olan Louis Massignon tarafından “İbrahimi Dinler” kavramın içeriğinin belirlenmeye başlandığı; bu kavramsallaştırmayla dünya barışını insanlar arasında egemen kılmak için tasarlandığı dikkatleri çekmektedir. “İbrahimi dinler” kavramsallaştırılması İbrani büyüğü ve atası İbrahim tarafından kurulduğu düşünülen Yahudilikle başlayan, monoteizm üzerine kurulu dinleri “Yahudilik ve Hıristiyanlığa, İslam dâhil edilerek” kullanılan genel bir kavram olmuştur. Üç dine mensubiyeti ifade etmek 1962-1965 yılları arasında İkinci Vatikan konsilinde “İbrahimi dinler” ile eşzamanlı olarak “dinlerarası diyalog” düşüncesinin resmileşme sürecine girildiği de görünmektedir. Zamanla “İbrahimi dinler” terimi akademik çalışmalarda da kullanılmaya başlanmıştır. Ayrıca 1979 yılında Amerikan Din Akademisinde de bu terim kullanmıştır. Kongrede yapılan bildiriler daha sonra “İbrehimi Dinler Diyaloğu” adı altında kitaplaştırılmıştır. 11 Eylül’de ABD’de gerçekleştirilen terör saldırılarından sonra bu kavramsallaştırmanın, ilgili dinlerin birlikteliğini anlatmak için daha fazla kullanıldığı görülmektedir. Tamamen Katolik Kilisesinin izlerini taşıyan “İbrahimi dinler” üç din arasında ortaklığı, birliği ve birlikteliği hatırlatmak için ilgili dinlerin mensuplarınca kullanılmaya başlanmıştır.[1]
Kur’an-ı Kerime baktığımızda ise böyle bir kavramsallaştırılmaya rastlanmadığı görülür. Hatta Al-i İmran 67. ayette Rabbimiz “İbrahim ne Yahudi’ydi ne de Hristiyan. Ama o, doğruya yönelmiş, Allah’a teslim olmuş bir kişiydi. Müşriklerden /Allah’ı ikinci sıraya koyanlardan da değildi.” Diye geçmektedir. Bu bağlamlardan yola çıkarak görüyoruz ki Hz İbrahim’e atfedilen bu kavramsallaştırma Kur’an’a ters bir düşünce tarzıdır. Hatta denebilir ki hiçbir Nebi- Elçi kendi adıyla anılan İbrahimi, Musevi, İsevi, Muhammedi gibi ayrıcalıklı bir din getirmemişlerdir. Elçiler aynı dinin tebliğcisi ve uygulayıcısı olarak, sırat-ı müstakim üzerinde olmaya çalışmışlardır. Kur’an’ın hiç bir yerinde sırat-ı müstakim tamlaması batıl yol anlamından kullanılmamıştır. “Ben, benim de rabbim/sahibim, sizin de rabbiniz olan Allah’a güvenip dayandım. Onun kontrolü altında olmayan tek canlı yoktur. Benim Rabbim alâ sirâtin mustekîm(in) / doğru yol üzerindedir.” (Hud 11/56)
Türkçemize Arapçadan geçen “millet” kavramı “çoğunlukla aynı topraklar üzerinde yaşayan, aralarında dil, tarih, duygu, ülkü, gelenek ve görenek birliği olan insan topluluğu” anlamına gelmektedir. Arapçadan aldığımız bu kavramı Kur’an’a sorunca hangi insan topluluklarını betimlediğini görmeye çalışalım. Okuyup araştırdıkça görüyoruz ki tefsir ve meallerde de “millet” kavramı “din” kavramlarıyla eşanlamlı kullanıldığı için hangi din hangi millet olgusuyla karşı karşıya kalıyoruz. Millet ve din, “sözlük” ve “lügat” kelimeleri gibi eşanlamlı kelimeler olarak kullanıldıkları için aralarındaki farklar anlaşılmamaktadır. Kur’an-ı Kerim’de “Allah’ın dini” ifadesi bulunduğu halde “Allah’ın milleti” ifadesinin geçmemesi bizleri düşündürmelidir. Hepimiz Allah’ın kullarıyız. Mülk 2. ayete geçtiği gibi “hangimizin daha güzel işler yapacağını imtihan etmek için hayatı ve ölümü var eden” Cenab-ı Haktır. Âdem ve eşi ile başlayan imtihan maratonu, Allah’ın bir emrine karşı gelişle başladı. Ta-Ha 123. Ayette ilk Nebi- Elçi olan Hz Âdem’e Rabbimiz dedi ki “İkiniz birlikte o bahçeden inin. Her biriniz diğerine düşmandır! Tarafımdan bir rehber/Kitap gelir de kim rehberime uyarsa ne yanlış yola girer ne de mutsuz olur. ”Hz Âdemden sonra Mümin 78. Ayete geçtiği gibi kendisine kitap indirilen birçok Nebi- Elçi gelmiş, bunların bazılarının adları Kur’an-ı Kerimde zikredilmiştir. Tüm Nebi- Elçilere aynı sırat-ı müstakim üzere olan kitaplar indirilmiş ve bu kitaplar bir birlerini tasdik etmektedirler.
Tasdik kavramı da diğer kavramlar gibi çok önemli bir kavramdır. Kuran-ı Kerim’de geçen kavramlara baktığımızda, Rabbimizin bizi bu kavramlar üzerinden eğittiğini söyleyebiliriz. Kavramlar zihnimizi inşa ederek tasavvurlarımızı şekillendirir. Kavramları ayetler arası bağlamlarıyla birlikte değerlendirdiğimizde olgu ve olaylar çok net anlaşılmaktadır. Kavramlar bize kategorik ve analitik düşünmeyi öğretir. Bu bağlamda Kur’an’ı Kerimde geçen ayetlerde “millet” ve “din” kavramalarını olduğu gibi bıraktığımızda, bu kavramlar kategorik bir biçimde tasavvurlarımızı inşa edecektir. Tıpkı Enam 161. Ayette geçtiği gibi “De ki: “Beni, dosdoğru yola Rabbim iletmiştir. Güçlü, pürüzsüz bir dine, hanîf olan İbrahim´in milletine. Müşriklerden değildi o.” “ Ya da “Güzellikler sergileyerek ve özü-sözü doğru bir halde İbrahim´in milletine uyarak yüzünü Allah´a teslim edenden daha güzel dinli kim olabilir! Allah İbrahim´i dost edinmişti. (Nisa 4/125), “Daha sonra sana şunu vahyettik: Bir hanîf olarak İbrahim´in milletine uy! O, müşriklerden değildi. (Nahl 16/123) Ayetlerden de anlaşılacağı gibi “millet” kavramı, Allah’ın dinini yaşam şekli olarak benimseyen Hz. İbrahim’le beraber geçmekte, bizlere de Allah’ın dinine uyduğumuz takdirde, Hz İbrahim’le aynı milletten olacağımız haber verilmekte.
De ki: “Allah, doğrusunu söylemiştir/vaadinde sadıktır. Hadi artık hanîf olarak İbrahim´in milletine uyun! Müşriklerden değildi o.” (Ali İmran 3/95)
Ayetlerde geçen “millet” kavramı ışığında “kâfir” ve “müşriklerin” düşünce tarzlarına bakalım. “Sen onların öz milletlerine uymadıkça Yahudiler de Hıristiyanlar da senden asla hoşnut olmazlar. De ki: “Allah´ın kılavuzluğu erdirici kılavuzluğun ta kendisidir.” İlimden sana ulaşan nasipten sonra bunların boş ve iğreti arzularına uyarsan, Allah katından ne bir Velî´n olur ne de bir yardımcın. (Bakara 2/120) “Yahudi yahut Hıristiyan olun ki doğruya kılavuzlanasınız.” dediler. De ki: “Hayır, öyle değil. Şirk ve yozlaşmadan uzak bir biçimde, İbrahim milletinden olalım. O, şirke bulaşanlardan değildi.” (Bakara 2/130)
Kâfir ve müşriklerin düşünce tarzlarına Hz. Yusuf özelinde bakmaya devam edelim. Yusuf 37. Ayette Yûsuf dedi ki: “Rızıklanacağınız herhangi bir yemek size gelmeden önce onun yorumunu ikinize mutlaka bildiririm.” Bu, Rabbimin bana öğrettiği şeylerdendir. Ben, Allah´a inanmayan ve âhireti de tamamen inkâr eden bir toplumun milletini terk ettim.” Ayette Allah’a güvenmeyen ve hesap gününü yok sayan bir topluluğun/kavmin düşünce tarzı bildirmektedir. Devamındaki Yusuf 38. Ayette “Ve atalarım İbrahim´in, İshak´ın, Yakub´un milletine uydum. Bizim herhangi bir şeyi Allah´a ortak tutmamız söz konusu olamaz. İşte bu, Allah´ın bize ve diğer insanlara bir lütfudur. Ama insanların çokları şükretmiyorlar. “Yusuf 39. Ayette de “Bakın hapishane arkadaşlarım! Birbirinden farklı Rabler mi iyidir[2], yoksa her şeyi emri altına almış olan tek Allah mı? Anlaşılacağı üzere Yusuf (a.s.) hapishane arkadaşlarına soru sorarak, sorgulatarak, düşüncelerini harekete geçirerek Allah’a davet etmektedir.
Yusuf suresinde geçen ayetlerden de anlaşılacağı gibi “millet” kavramı Hz. İbrahim ile beraber İshak ve Yakup Nebi-Elçilere nispetle de kullanıldığı gibi, kâfir ve müşriklere nispetle de kullanılmıştır. Allah’ın dini söz konusu olduğunda şirkten uzak, Allah’a doğrudan ve tam teslimiyet gösterilen bir dini anlayışa vurgu yapılmaktadır. Bu da gösteriyor ki millet, dinin kendisi değil “vahyolunan dini kurallara uymaya çalışan Nebi/Elçilere nispet edilen millettir.” Kâfir ve müşriklere nispet edildiğinde ise kişilerin kendi düşüncelerini/heva heveslerini din edindikleri ve din diye belirledikleri kurallar etrafında toplanan aynı duygu, düşünce ve davranışlara sahip olan insanlar topluluğu olan milleti betimlemektedir.
Kendi heva heveslerini din edinenler Sad suresi 4. ayette Nebi Elçimizi “ büyülenmiş bir yalancı olarak niteledirler.” Sad suresi 7. Ayette ise “ öteki millette işitmedik böyle bir şey diyerek” kendilerine “uydurulmuş bir din” ihdas ettikleri anlaşılmaktadır.
Uydurulmuş din ihdas eden topluluklar elçilerini yalanlarlar “Halkının büyüklük taslayan önde gelenleri şöyle dediler: “Toplumunun büyüklük taslayan kodamanları dediler ki: “Ey Şuayb! Ya kesinlikle milletimize dönersiniz yahutta seni ve seninle birlikte inananları kentimizden çıkarırız.” Dedi ki: “Ya istemiyorsak; zor ve baskıyla mı?” (Araf 7/88) “Allah bizi, milletimizden kurtardıktan sonra tekrar ona dönersek yalan düzüp Allah´a iftira etmiş oluruz. Rabbimiz Allah istemediği sürece, sizin milletinize dönmemiz söz konusu edilemez. Rabbimiz, bilgice her şeyi kuşatmıştır. Allah´a dayanıp güvendik biz. Ey Rabbimiz! Toplumumuzla bizim aramızda hak ile hükmet. Sen, çözüm getirenlerin en hayırlısısın.” (Araf 7/89) Kâfirlerin psikolojisini ele veren diğer ayetlerle devam edelim. Kâfirlik edenler /ayetleri görmezlikte direnenler, elçilerine şunu söylediler: Küfre sapanlar kendi resullerine şöyle dediler: “Ya tam bir biçimde bizim milletimize dönersiniz yahut da sizi yurdumuzdan mutlaka çıkarırız.” Rableri de onlara şunu vahyetti: “Zalimleri muhakkak helâk edeceğiz.” (İbrahim 14/13)
Kehf Suresinde mağaraya sığınan gençlerin konuşmalarını millet kavramı üzerinden değerlendirmeye devam edelim. “Birbirlerine sorsunlar diye onları uyumadan önceki halleriyle uyandırdık. İçlerinden biri: “Ne kadar kaldık?” diye sordu. (Bir grubu) “Bir gün, belki de bir günden az kaldık” dediler. (Diğer grup) “Ne kadar kaldığımızı en iyi Rabbimiz bilir” dediler. “Birimizi şu gümüş para ile şehre gönderelim de baksın, kimin yemeği en güzelse bize ondan yiyecek şeyler getirsin. Dikkatli davransın; bizi kimseye sezdirmesin!”. (Kehf 18/19) “Çünkü onlar sizi ellerine geçirirlerse ya taşlayarak öldürürler yahut da sizi kendilerinin milletine döndürürler. O takdirde bir daha asla kurtulamazsınız.” (Kehf 18/20)
Konuyu toparlayacak olursak:
“Millet” ve “din” kavramları ayetlerden de anlaşılacağı gibi eş anlamlı iki kavram değildir. Bu kavramlar birbirini kapsayan fakat kullanıldığı yerlere göre bağlamları farklılaşan iki kavramdır. Allah’a yönelmiş, teslim olmuş, duygu, düşünce ve davranışlarını vahye/ Allah’ın dinine göre yani sırat-ı müstakim üzere sabit tutmaya çalışan Nebi-Elçiler ve onların gitti yolda olan herkes aynı millettendirler. Tıpkı Nisa 175. Ayette geçtiği gibi “Allah, kendisine inanıp güvenen ve sıkı sarılanları, ikramı ve bol nimeti ile kuşatacak ve onları kendisine götüren doğru yola yönlendirecektir.”
Kısaca bir tarafta Allah’a dayanıp güvenmiş, Allah’ın dinine uyan, “Allah ne demişse o” diyen insanlardan oluşan bir millet/düşünce tarzı ve yaşam şekli var. Diğer tarafta uydurdukları düşüncelerini üstelik Allah’a iftira atarak, Allah’ı yalanlayarak uydurulan duygu, düşünce ve davranış tarzları var. Allah’a inanmayan/güvenemeyen ve yalnız Allah’a hesap vereceğine inanamayan topluluklar kendilerine aracı ilahlar uydururlar ve yandaşlarını “Allah’la” aldatırlar.[3] Yahudiler; “Üzeyir Allah’ın oğludur” dediler. Hristiyanlar da “Mesih” Allah’ın oğludur” dediler. Bunlar, onların dillerine doladıkları boş sözlerdir. Önceki kâfirlerin ağzı ile konuşuyorlar. Allah canlarını alsın! Bu yanlışa nasıl da sürükleniyorlar? (Tevbe 9/30) Allah’a erkek evlat isnat edenler tıpkı melekleri Allah’ın kızlarıdır diyenler gibidirler.
Sonuç olarak “İbrahimi dinler” kavramsallaştırmasıyla eş zamanlı olarak gündeme giren “dinler arası diyaloğun” da uydurulan bir kavramsallaşma olduğu ayetler ışığında anlaşılmaktadır. Allah’ın “dini” bir tanedir, uydurulmuş din/ler çoktur. Kafirun 6. ayette geçtiği gibi “öyleyse sizin dininiz size, benim dinim de bana!” diyebilmemiz için Allah’ın dinini çok iyi bilmemiz gerekmektedir. “Allah uğrunda O´na yaraşır bir gayretle didinin. O sizi seçmiş ve dinde size hiçbir güçlük çıkarmamıştır. Babanız İbrahim´in milletini esas alın. Allah sizi, önceden de şu Kitap´ta da “Müslümanlar/Allah´a teslim olanlar” diye adlandırdı ki, resul sizin üzerinize bir tanık olsun, siz de insanlar üzerine tanıklar olasınız. O halde namazı kılın, zekâtı verin ve Allah´a sarılın. O´dur sizin Mevlâ´nız. Ne güzel Mevlâ´dır O, ne güzel yardımcıdır O!” (Hac 22/78)
Kim İslam’dan (Allah’ın indirdiği kitaplardaki tek dinden) başka bir din arayışına girerse asla kabul edilmez. O, ahirette kaybedenlerden olur. (Al-i İmran 3/85)
Kaynakça:
https://kuranharitasi.com/kokler.aspx?kok=mll
YEŞİLYURT Muhammed, “İBRAHİMÎ DİNLER” KAVRAMSALLAŞTIRMASININ TARİHİ” bilimname XXXVII, 2019/1, 191-241 Geliş Tarihi: 04.09.2018, Kabul Tarihi: 29.01.2019, Yayın Tarihi: 30.04.2019doi: http://dx.doi.org/10. 28949/bilimname.457204
[1] YEŞİLYURT Muhammed, “İBRAHİMÎ DİNLER” KAVRAMSALLAŞTIRMASININ TARİHİ” bilimname XXXVII, 2019/1, 191-241 Geliş Tarihi: 04.09.2018, Kabul Tarihi: 29.01.2019, Yayın Tarihi: 30.04.2019doi: http://dx.doi.org/10. 28949/bilimname.457204
[2] Allah; hakkında birbiriyle didişen ortakların bulunduğu bir adamla, bir tek ere teslim olan bir adamı örnek verdi. Örnek olarak bu ikisi eşit olur mu? Hamd, yalnız Allah´adır. Ama onların çokları bilmiyorlar.(Zümer 39/29)
[3] Ey insanlar! Allah’ın verdiği söz bütünüyle gerçektir; dünya hayatı sizi aldatmasın. Sakın o çok aldatan şeytan da sizi Allah ile aldatmasın. (Fatır 35/5)