GenelYazarlardanYazılar

Kur’an’la Sağlıklı İletişim/ İletişimsizlik Üzerine

Günümüz Müslümanlarının yaşadığı en büyük ve en önemli sorun “iletişim sorunu ”dur. Bu iletişim sorunu Müslümanların hem kendi aralarındaki ilişkilerde bariz şekilde görülürken, aynı zamanda inandıkları Kur’an’la ilişkilerinde de görülmektedir.

İletişim gerçeği, gönderici ile alıcı arasındaki her türlü ileti, yani mesaj alışverişini içerir. Bu iletişim ağının sağlıklı olması iletişimin de sağlıklı olacağı anlamına gelir.

İnsanımız başta kendisi ile olmak üzere ailevi, toplumsal ve düşünsel / dünya görüşü noktasında ciddi sorunlar yaşıyor. Ayrıca kendisi ile de sorun yaşıyor, çünkü kendi varlığı üzerine / varoluşu üzerine ciddi sorgulamaları ve çözümlemeleri yok!

Ailevi anlamda sorun yaşıyor; çünkü ailenin kuruluş temelleri ve felsefesi sorunlu!

Toplumsal sorun yaşıyor; çünkü insan kendisi ile ve ailesiyle bir ‘anlam’ dünyası içerisinde iletişim dili kuramayınca toplumsal sorun kaçınılmaz oluyor.

Düşünsel / dünya görüşü anlamında sorunlar yaşıyor; çünkü hayatına yön verecek ilkeleri ve bu ilkelerin kaynağını ya bilmiyor ya da sorunlu bir iletişim yaşıyor.

Ben bu yazımda, kendini mü’min / Müslüman addeden insanların Kur’’an’la iletişim / iletişimsizliği üzerine düşünce ve tespitlerimi paylaşmak istiyorum.

Bir sorunun çözümüne giden yol öncelikle o sorunu kabul etmekle başlar. Müslümanların Kur’an’la ilişki problemi peygamber sonrası dönemden itibaren kendini göstermeye başlamış bir sorundur. Âyetlerin bağlamından koparılarak yorumlanması, başka kültürlerden ve inanışlardan gelen düşüncelerin Kur’an’la test edilmeden İslam düşüncesinde yer bulması ve bunların bir akım haline gelip İslam dünyasında taraftar toplaması, Kur’an’ın bu düşünceler ekseninde yorumlanmasını da beraberinde getirmiştir. Bu durum doğal olarak Kur’an’la ilişki problemini doğurmuştur. Her akım kendini Kur’an’a tabi kılmak yerine kendi düşünce ve yaklaşımlarını Kur’an’a onaylatma pervasızlığını göstermişlerdir. Bu zevata karşı direnen âlimler olmuşsa da yetersiz kalınmıştır çünkü iktidar sahipleri menfaatleri gereği Kur’an üzerine oynanan bu oyunlara ses çıkarmamış, hatta çoğu zaman da destek vermişlerdir. Bu durum Kur’an’la ilişki problemini içselleştiren bir Müslüman kitleyi de beraberinde getirmiştir. Bu tarihsel arka plan ve bugünkü Müslümanların Kur’an’a dair yaklaşımları ve pratikleri bu sorunlu iletişimi gözler önüne sermektedir.

Kur’an’ın indiriliş gayesini ve misyonunu bilmenin ve anlamanın yolu Kur’an’ı Kur’an’dan tanımak; hayatla ilişkisini yani pratik hayattaki yansımasını anlamak içinse bu kitabın rol model lideri Hz. Muhammed (As.)’ı tanımaktan geçer. Çünkü sağlıklı iletişimin ilk şartı ne ile / kiminle iletişim kuracaksan, önce iletişim kuracağın kişiyi ya da varlığı tanımaktan geçer. Bizim Kur’an’la iletişim sorunumuzun temelini Kur’an’ı ve onun yaşanabilirliğini ortaya koyan peygamberi tanımamak yatıyor diyebiliriz. Bugün içinde bulunduğumuz acıklı / acınası halin bundan kaynaklandığını düşünüyorum. Kişi tanımadığını anlayabilir mi? Sevebilir mi? Ona dair sağlıklı düşüncelere sahip olabilir mi? Onun ilkelerini hayata yansıtabilir mi? Bizim de Kur’an’la yaşadığımız iletişim sorunlarının temelinde bu sorulara olumlu cevap verememek yatmaktadır.

Konunun önemini ifade etmesi açısından çağının tanığı bir şair / bir düşünür / bir dava adamı olan Mehmet Akif Ersoy’un şu enfes dizeleri bizim meramımıza tercüman olmaktır:

“ İbret olmaz bize her gün okuruz ezber de!

Yoksa bir maksat aranmaz mı bu ayetlerde

Lafzı muhkem yalnız anlaşılan Kur’an’ın:

Çünkü kaydında değiliz hiçbirimiz mananın

Ya açar Nazm-ı Celil’in bakarız yaprağına

Yahut üfler geçeriz bir ölünün toprağına

İnmemiştir hele Kur’an, bunu hakkıyla bilin

Ne mezarlıkta okuman ne de fal bakmak için!

Bu havalidekiler (çevredekiler) pek yaya kalmış dince;

Öyle Kur’an okuyorlar ki: sanırsın Çin’ce! ”

…                                      Mehmet Akif Ersoy

Hayatın anlamını insanlığa ulaştırmak, hayata yön vermek, bireyi, aileyi, toplumu şekillendirmek için inen bir kitabın, amacından tamamen uzak bir şekilde tasavvur edilişi, Kur’an’ı hayattan kovmak gibi bir sonucu ortaya çıkarıyor.

Kur’an elbette bir kitapta toplanmış, indiği dönemin ve toplumun dili olan Arapça ile varlık göstermiştir. Bütün insanlığa gönderilmiş bir kitabın anlaşılmasını ve yaşanmasını tek bir dile indirgemek kasıtlı bir anlayıştan başka bir şey değildir. Evrensel bir mesaj bütün insanlığın anlayacağı yapıda olmak zorundadır. Zaten Allah da onu herkesin anlayacağı bir formda indirdiğini beyan ediyor. Herkesi bu kitaptan sınava tabi tutacağını söyleyen Allah elbette onu herkesin anlayacağı bir yapıda indirmiştir.

Kur’an’la sağlıklı iletişim kurmamızı engelleyen geleneksel ve modern bir takım yanlış algı ve anlayışlar vardır. Bu anlayışlar önümüzden kaldırılması gereken yanlış tasavvurlardır.

Neler bunlar?

M.Akif ‘in de vurguladığı gibi kitabın lafza indirgenmesi ve lafzi okumak Kur’an’ın doğru anlaşılmasının ve yaşanmasının önündeki en önemli engeldir. Lafız yani söz, anlamın görsel kalıbıdır. Lafız düşünceyi / anlamı ifadelendirmede bir araçtır. Amaç bu araçla anlamı anlamlandırmak ve onu hayata geçirtmektir. Şu bir gerçektir, anlaşılmayan bir şeyin, hayata yansıması mümkün değildir. Bir dönem derslerine de girdiğim hafız öğrencilerin hayatı şekillendiren Kur’an gerçeğinden habersiz okumaları bu yaklaşımı ispatlamaktadır.

Biz Kur’an’ı anlayamayız, onu ancak hocalar, şeyhler, âlimler anlar anlayışı vardır. Gerçek şu ki, ortalama bir akıl sahibi samimiyetle/ inanarak kendi dilinde Allah’ın kitabını okuduğunda onun muhkem ayetlerini anlar ve isterse ona göre de yaşar. Çünkü Kur’an’ın emir bildiren ( farz ve haramlar) ayetleri yoruma kapı aralamayacak şekilde açık ve nettir. Modernizmin getirdiği kimi hastalıklı yaklaşımlar bu gerçeğe gölge düşürmeye çalışsa da gerçek değişmeyecektir. Allah “Sana vahyedilen kitabı oku…” (29/45) diyor: Bu hitap kime?  Hepimize! Kitapla iletişimimizi hiç kimse bozamaz ve hiç kimsenin bu iletişimi bozmasına da izin verilmez. Âlimler Kur’an’ın doğru anlaşılmasında elbette ki önemli rol oynarlar. Ancak âlim dahi bir insanla Kur’an arasına giremez. Âlimden istifade edebilmek kitabın belli bir düzeyde bilinmesi ve tanınmasını da gerekli kılar. Allah’tan sakınan ve âlim sorumluluğuyla hareket eden bir kimsenin Kur’an’la insan arasına girme pervasızlığına tarih şahit olmamıştır.

İçinde bulunduğumuz kültürün Kur’an’la aramıza girmesi, önemli iletişim sorunlarını beraberinde getirmiştir. Kur’an Allah’ın insana ve tarihe müdahale projesidir. Dolayısıyla onu bir kitap olarak kutsamak yanlış bir tasavvurun ürünüdür. Kur’an’ı sevmek, onu bir kutsal metin olarak görüp öpmek, baş üstünde taşımak ya da yüksek yerlerde tutmak değil, onu hayata dâhil etmektir. Kur’an’ı hayata dâhil etmek Allah’ı hayata dâhil etmektir. Allah’ın hayata dâhil olmadığı bir hayat, putlaştırılan heva ve hevesin hakim olduğu bir hayat olacaktır. İyi niyet her zaman iyi sonuç vermez. Kur’an’a dair taşınan kimi iyi niyetler Kur’an’la aramızı açmıştır. Bu da Kur’dan uzaklaşmayı beraberinde getirmiştir.  Kur’an’ın kutsallaştırılma sürecinde ona abdestsiz dokunmama / dokundurmama anlayışı da iyi niyetle yapılmış bir düşüncenin ürünü olmakla birlikte, bu düşünce Kur’an’la sağlıklı iletişim kurulmasının önüne geçmiştir. Hâlbuki Kur’an’la ilişkimizi belirleme tasarrufu sadece Allah’a aittir. Onu da “ Kur’an okuyacağın zaman kovulmuş şeytandan Allah’a sığın! (Nahl 98 )” ayetiyle bizlere bildirmiştir.

Kur’an’la sağlıklı iletişimin önündeki en temel engellerden biri de Kur’an’ı sadece akademik çalışmaların nesnesi haline getirmektir. Oysaki Kur’an hayatı inşa etmek için indirilen özne bir kitaptır. Onu gerçek bağlamından koparıp, sadece üniversitelerde, üzerinde akademik çalışmalar yapılan bir kitap olarak görmek Mü’mince bir bakış açısının ürünü değildir; ithal bir düşüncedir. Elbette ki Kur’an üzerine çalışmalar yapılacaktır; ama asıl amaç Kur’an’ın doğru anlaşılıp doğru yaşanmasına katkıda bulunmak olmalıdır. Kur’an, etiket elde etmek için sıçrama tahtası olarak düşünülmemeli, Kur’an’ın hakikatleri / ilkeleri / etikete kurban edilmemelidir. Çünkü elde edilen bilgi hayata yansıyınca değer ve anlam kazanır.

Kur’an’ı tevillere boğmak Kur’an iletişimimizi bozan engellerden biridir. “ Kalplerinde hastalık bulunanlar fitne çıkarmak ve onu tevil etmek için ondaki müteşabih ayetlerin peşine düşerler.“ (3/7)

Allah “ Andolsun biz Kur’an’ı, anlaşılıp öğüt alınması için kolaylaştırdık, o halde düşünüp öğüt alan yok mu? “ (54/32) diyerek Kur’an’ın öğüt alınması için kolaylaştırıldığını söylerken onun mesajını tevillere boğmak hangi akla hizmet etmektedir acaba???

Vahiy insanlık için yol gösterici olma vasfına sahiptir. Biz ona gittiğimizde o bizi yanlışlıktan ve sapkınlıktan koruyacak, bizi Rabbin razı olacağı yola iletecektir. Bunun gerçekleşebilmesi de Kur’an’la kurduğumuz sağlıklı iletişimle mümkün olabilecektir. Kurtuluş ancak böyle mümkündür.

Kur’an sadece kelâmî kimi konulara kurban edilerek birilerinin felsefi tatmin aracı olamaz. O bir hayat kitabıdır. Mü’minlerin yeniden uyanışı ve dirilişi Kur’an’ın ifade ettiği gibi “ İman edip salih amel işleyenler” (Asr Suresi)’den olmakla mümkün olacaktır. Bu da Mü’minlerin Kur’an’la iletişiminin önündeki engelleri kaldırıp onunla sağlıklı bir iletişim kurmalarına bağlıdır.

Etiketler
Daha Fazla

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi Çekebilir

Kapalı