MUKAYESELİ OLARAK İSLAM VE DEMOKRASİ ARASINDAKİ FARKLAR
Demokrasilerde Milletin hakimiyeti (hevaların-istek ve arzuların hakimiyeti) esas iken, İslamda Allah’ın hakimiyeti asıldır.
Ercümend Özkan Yazıları s.554
- Demokrasilerde Milletin hakimiyeti (hevaların-istek ve arzuların hakimiyeti) esas iken, İslamda Allah’ın hakimiyeti asıldır.
- Demokratik Meclisler esas itibariyle YASAMA MEC-LİS’leridir ve bu meclislerde teorik olarak da olsa MİLLETİN HAKİMİYETİ esâstır.
İslam Devletindeki Meclisler esas itibariyle MEŞVERET MEC-LİSLERİ’dir ve gerek meşveret eden Devlet başkanı, gerekse kendileriyle meşveret edilenler için hakimiyet Allah’a aittir ve bu sağlanmaya çalışılır.
- Demokrasilerde gerek Devlet Başkanı, gerekse hakimiyeti millet adına temsil ettiği söylenen milletvekillerinin esas itibarıyla DOKUNULMAZLIKLARI söz konusudur. İslamda ise ne devlet başkanının ne de Danışma Meclisine seçilen danışmanların kesinlikle dokunulmazlıkları yoktur ve olamaz. Zira islamda herkes yaptığından sorumludur. Hem bu dünyada, hem de ahirette bu sorumluluk söz konusudr.
- Demokrasilerde kanunları Meclis yapar. Meclisler YASAMA MECLİS’leridirler. Kanunları değiştirmek ya da kaldırmak da yine bu meclislerin yetkisindedir.
İslamda ise bu yetki yalnızca kendisine BİAT edilen Devlet Başkanına aittir. Devlet başkanı halkın işlerinin tedviri için en isabetli görüşleri kanunlaştırma yetkisine sahiptir. Bunun için konunun müsaadesi nisbetinde meşveret eder, konuyu müşavirlerle istişare eder ve hatta uzmanların görüşlerini alır ve en isabetli gördüğü hususu kanun haline getirir. Biz bunu İslamda klasik deyimiyle EMİR’İN RE’Yİ (GÖRÜŞÜ) KANUNDUR. VE ÜMMET İÇİNDEKİ GİZLİ-AŞİKAR İHTİLAFI KALDIRIR kaidesiyle ifade ediyoruz! Yani devletin tebaası bulunan herkes görüşü başka da olsa bu kanunlara uymak zorundadır. Bu her devlet için de böyledir. Kanunlarından hiç kimseyi hiçbir devlet istiğna etmez.
- Demokrasilerde devlet başkanı ve yasama Meclisi üyesi milletvekilleri-ne hikmetse- süreli olarak seçilirler ve sürenin dolması görevlerinin sona ermesi anlamına gelir.
İslamda ise gerek devlet başkanı olarak, gerekse kendisine görev verilenler esas itibariyle seçilme nedeni sayılacak niteliklerini korudukları sürece görevde kalırlar, görevleri süreli değildir.
Babadan Oğula görev intikali esas itibariyle caiz değildir ve ya-pılamaz.Bu esas liyakati nisbetinde bir oğülun, babasından sonra onun ihraz ettiği mevki için seçilmesini engellemez.
Saltanat’ın kaynağı Kur’an’dır. Kur’an’a uygunluğu nisbetinde ümmet sorumluluğu kime vermiş, kime BİAT etmiş ise bütün gücüyle Onun bu görevi gereği gibi yerine getirmesi için yardımcı olmak durumundadır/Seçimden sonra görüşleri başka olanların da esas bakımından yapacakları Yönetimin yüklendiği görevi gereği gibi yerine getirmesine yardımcı olmaktır. Bu yardım iktidarın doğrularının daha doğru olmasına yardımcı olmak ve desteklemek şeklinde olduğu gibi, eğrilerinin de düzeltilmesine yardımcı olmak şeklinde gerçekleştirilir. Muhalefet demokrasilerde olduğu gibi, ümmetin zararına olamaz.
- Demokratik Partiler üye kaydetmek ve mevcutlarını şişkin göstermek peşindedirler. İslâmi Partiler ise keyfiyetine bakmadan üye peşinde olamazlar. Zira çoğunluk peşinde değil, Hakk peşindedirler. Partiyi temsil edecek nitelikleri bulunan kimselerin içtimaî durumlarına bakmadan yalnızca İslamdan bilmeleri ve amel etmelerine bakılarak üye kabul edilirler. İslâmî Partiler İslâmı temsil keyfiyetine itibar ederek üye kaydeder. Bu keyfiyeti yitirmesiyle de üyelik kendiliğinden son bulur.
- Demokrasiler değer ölçüsü olarak “ÇIKAR” peşindedirler. Çıkar sağlayan her düşünce ve davranışa değer verir, bu niteliği bulunan düşünce ve davranişlara itibar ederler.
İslam ise değer ölçüsü olarak yalnızca “ALLAH RIZASI”nı bilir ve kabul eder. Her düşünce ve davranışta ALLAH RIZASI’nı gerçekleştiricilik arar ve bunu bulduğu düşünce ve davranışa itibar eder.
- Demokrasiler sağlamla-çürüklerin bir arada yaşama hakkı bulunduğuna inandığından giderek toplumun çürüklerce, çürütülmesine ön-ayak olurken, İslam sağlamla çürüğün birlikte yaşamasına göz yummaz. Müfsid ile Müfid birlikte bulundukça, müfsidin ifsad ediciliğine hayat hakkı tanınıyor demektir ki müfsidin hayat hakkı müfide hayat hakkı tanımamak şeklinde tezahür eder. Bu sebeble ferd ve toplumun giderek müfid hâle gelebilmesi için müfside fırsat tanımaz ve onu müfid hâle getirmeyi hedefler. Şayet getirmezse onu tecrid eder ki toplumu ifsad edemesin. Müfsidi tümüyle yok edeceği Ütopyasını da taşımayan İslam devleti nihâî olarak müfsidi, müfidin emrine vererek onu ıslah etmeye ve nihayet müfidin vesayetinde bulundurarak ferdi ve toplumu müfsidden ve ifsaddan korur.
- Demokrasilerde “HÜKÜM MAKAMI”nda bulunanlara ÜCRET verilir ve bu ücretlerinin karşılığı MESAİ’leri belirli iken, İslamda Ümmeti Allah’ın hükümleriyle yöneteceklere bu işleri karşılığı ECRİ verici Allah’tır. Bunlara, yani hüküm makamında bulunanlara kazanç için uğraşmaktan uzak kalmalarının karşılığı olarak TAZMİNAT verilir, ki bu miktar Hüküm makamındakilere kesinlikle lüks bir hayat sağlayıcı olamaz. Ümmetin genel yaşam düzeyi ile mütenasib bir miktar olacaktır.
Peygamberimizin de buyurduğu gibi devlette görev alanların binitleri yoksa binit, evleri yoksa ev (lojman), hizmetçileri yoksa hizmetçi verilir devlet tarafından ki bu kişiler ümmetin umuru ile bir problemleri bulunmadan meşgul olabilsinler ve başarılarına engel bir hâl kalmasın.
- Demokrasilerde esas itibariyle millî devletler hedef iken, İslamda belki başlangıçta kaçınılmaz olarak millî bir hudud içinde teşekkül edecek fakat mutlaka tüm ümmeti kapsama hedefini hiç akıldan çıkarmayacaktır. İslam Devleti bu amacından kesinlikle uzaklaşamaz. Ümmet buna müsade etmemelidir.
- Demokrasilerde yönetimin kendi kanunlarına riayetsizliklerine halkın tepkisi İSYAN olarak belirtilirken, İslam Devleti’nde Ha-life’nin İslam kanunlarına uymaması halinde nihâî olarak halkın KIYAM etmesi farzdır ve öncelikle yöneticiyi MEZALİM MAHKEMESİ’nin kararına uymaya mecbur bırakır. Bu da hüküm ifade etmediğinde ise KIYAM FARZ olur. Zira yöneticinin İslami uygulamaması ZULÜM’dür. Zalim idareciye karşı AYAĞA KALKMAK (AYAKLANMAK=KIYAM) ise farzdır.
- İslam Devleti bütün toplumların MA’RUF’una itibar eder ve kendi malı sayarken, yine bütün ulaşabildiği toplumlardaki MÜN-KER’leri kaldırmayı hedefler. Demokrasilerin böyle birşey umurunda değildir.
- Demokrasilerde İYİ VE KÖTÜ, DOĞRU VEYA EĞRİ’yi insanlar, bunların çoğunluğu ve giderek bunların temsilcilerinin çoğunluğu karar verir ve belirler.
İslamda ise HASEN (iyi) İLE KUBUH (Kötü), HAK İLE BATIL, HARAM VE HELALİ belirleme hakkı ve yetkisi yalnızca ALLAH’a aittir. Bu esâsî bir farklılıktır Demokrasilerle, İslam arasındaki.
- Demokrasiler yeryüzünü ifsad rejimleri iken ve bunu insanları hevalarına uymasını teşvik ederek yaparken, İslam yeryüzünün ifsad edilmesine kesinlikle göz yummaz. FASİD olarak gördüğü her şeyi kaldırmayı amaç edinen bir devlet düzenidir.
- Demokrasilerde devlet insanların levminden çekinirken ve hattâ bundan bile çekinmezken, İslam’da devlet yalnızca ve öncelikle ALLAH’tan, O’nun azabından çekinir. İnsanları da Allah’ı sevmeye ve O’nun azabından korunmaya (TAKVA) çağırır. Bunu O’nun bize gönderdiği VAHYİ açıklayarak ve insanları bu vahye uymaya teşvik ederek yapar. Herkesi buna göre eğitir.
- Demokrasilerde İktidar Partileri ile Muhalefet Partileri hemen her yerde doğruda ve eğride iktidar ve muhalefetini sürdürür ve halkı bununla ızrar ederken İslamda İktidara geçen Parti ve kendisine BİAT edilen Devlet Başkanı’na yüklenilen görevi hakkı ile yerine getirebilmesi için farklı düşünenler (muhalefet) dahi yardımcı olur. Bu yardım Devletin (iktidarın) doğrularına destek vermek ve Onu eğrilerden korumak için yapılacak yardımlardır. Devletin başarısı ve halkın huzur ve refahı için herkes seferberdir. Zira bu Ümmete farzdır.
- Demokrasilerde kanunların yapılması esas itibariyle ağır işler ve halk bundan zarar görürken, İslam’da Devlet Başkanı uygun olan görüşü kanunlaştırma yetkisine sahib olduğundan işleyiş çok pratik ve hayatın gerçeklerine hemen intibak edicidir. Beklemesiz bir işleyiştir.
Merhum mütefekkir ve dava adamı Ercümend Özkan’ın, kabul ve red üzerine fikir üretebilmesi, bu üretimi laik-demokratik-seküler ya da sosyalist-Marksist paradigma üzerinden değil de fıtrata hitap eden İslam üzerinden yapıyor olması, bu çabası onu değerli ve de farklı kılmaktaydı. Günümüzde artan oranda maslahat ya da faydacılık üzerinden yürüyen politika/siyaset üretimi karşısında O’nun duruşu büyük bir değer taşımaktadır. Örnekliğinin önemi artmaktadır. Aslında bu önem ve örneklik şahsından değil temsil ettiği değerler/ilkelerden ileri gelmektedir. Ve bu önem yine örnekliği kuşkusuz olarak ortada duran, ilkelerin iki ayak üzerindeki hali olan Resulullah’tan (sav) kaynaklanmaktadır.
Demokratik-liberal değerlerin muhafazakarlık/gelenekçilikle yoğrulduğu, bu çabaların dört bir tarafı kuşattığı bu günlerde “hayır” diyebilenler için nitelikli bir örnektir Ercümend Özkan’ın gayreti. Bu bağlamda bu ve bunun gibi demokrasi eleştirilerine nitelikli bir biçimde hız verilmelidir. Ki insanları büyüleyen o maskesi düşürülebilsin. Asli olan İslam’ın hayattaki görünebilirliği için adımlar cesaretle atılabilsin…
Selam böylesi mümtaz münevverlere, münevver olma yolunda yürüyenlere olsun…