Numân Bin Sabit (Ebu Hanife) (H.80-150/M.699-767)
Ebu Hanife ismiyle maruf Numân bin Sabit’in yaşadığı dönemi bilmek, onun düşünsel ve siyasi duruşunu anlayabilmek için çok önemlidir.
O, Müslümanların tarihinde en sorunlu, en netamelli bir zaman diliminde hayat sınavını vermiştir. Hilafetin saltanata dönüştürüldüğü Emevi hanedanının sonları ile Abbasi iktidarının başlarını kapsayan kritik bir dönemde yaşamıştır. Siyasal hiziplerin, kelam ve fıkıh ekollerinin çoğaldığı, söz konusu anlayışlar arasındaki tartışmaların çok sert ve tekfirci bir üslupla yapıldığı, hatta zamanla “itikadi mezhepler” gibi esasta sorunlu bir bakışla Müslümanların gündemine giren tartışmaların siyasi iktidarların himayesinde sürdüğü bir dönemden bahsediyoruz. İşte böyle bir düşünsel ve siyasal şartlarda Numân bin Sabit, Kur’an’a ve Kur’an’daki Peygamber gerçekliğine uygun düşünsel ve siyasal duruşa sahip nadir alimlerdendir…
Siyasal iktidarların desteğiyle rivayet ekolünün düşünce hayatı üzerinde hakimiyet kurduğu vasatta imam, Rey ekolünün temsilcisi olarak, Kur’an’ın emri olan akletmeyi, düşünmeyi, sorgulamayı ve eleştirmeyi öne çıkaran sahabe çizgisine dikkat çekmiş, bu ise saltanat sahipleriyle birlikte bir çok çevreyi de rahatsız etmiş, imama karşı sert tepkiler gündeme gelmiş ve bunlar kısmen kaynaklara da yansıtılmıştır. Zira düşüncenin rivayete dayalı kaynakların otoritesine teslim edildiği bu dönemde, imam, Kur’an süzgecinden geçirilmeyen rivayetin otoritesine teslim edilmesinin esasta yanlışlığını fark ediyor, bunun büyük sapmalara zemin hazırladığını görüyor, Kur’an’ın ölçütlüğünde akletmenin, sorgulamanın önemine dikkat çekiyordu. Bunu yaparken, tabii ki, aklı bağımsız bir unsur, tek başına hakikatın ölçüsü görmüyordu. Akletmenin, tenkit etmenin Kur’an’ın emri olduğu gerçekliğinden hareketle rivayetlerin ravi zincirinin yanında mana kritiğine tâbi tutulmasının hayati öneme sahip olduğunun altını çizmekteydi. Bu bağlamda sahabeleri fakih olanlar ve fakih olmayanlar diye tasnif ederken Rey ehli sahabeyi öne çıkarmaktaydı. ‘Allah’tan gelenden hiç tereddüt yok; Resulullah’tan geleni baş tacı ederiz’ derken sahabeden gelen rivayetlerinde Resulullah’tan gelen gibi kabul edilmesi gerektiğini iddia edenlere ise; ‘onlar insansa bizde insanız’ diye cevap veriyordu…
İmam Ebu Hanife, bir fıkıh ekolünün, döneminde büyük bir kesimin muhalefet ettiği bir metodolojinin temsilcisi olarak bilinir. Aynı zamanda, kendi dönemindeki mücadele çizgisine rağmen, geleneksel çizgi (Ehl-i Sünnet Vel Cemaat) onu, mücadele ettiği düşünsel ve siyasal duruş sorunlarıyla malul bir anlayışın parantezine almak suretiyle adeta görünmez kılmaya çalışır. Oysa kısa bir araştırma, sorgulayıcı bir okuma, imam’ın farklı bir düşünsel ve siyasal duruşa sahip olduğu gerçeğini ortaya koyar. Ne var ki onun, çağdaşlarından, hatta kendisinin takipçisi, öğrencisi olduğu halde farklı bir duruşa sahip bir çok meşhur zattan ayıran bariz vasıfları karartılmıştır. Asil/ilkeli duruşu ; zulme, zalime karşı, mazlumdan yana tavrı ; en önemlisi de “öze dönüş” çizgisinin ilklerinden olması … Nitekim bu özellikleri dolayısıyladır ki Emevi ve Abbasi hanedanlıklarının zulümlerine karşı çıkmış, Eh-li Beyt imamlarının Emevi’ye, imam Zeyd’in Abbasilere karşı kıyamlarını, bazı önemli uyarılar yaparak desteklemiştir.
Emevi saltanatının ve daha sonrada Abbasi sultanlarının takibine, işkencesine maruz kalmıştır. Abbasilerin ikinci sultanı O’na baş kadılık teklif ettiğinde ise: “o bana değil şu görevi üstlenmem, (…) mescidinin kapılarını/pencerelerini saymamı istese vallahi onu bile yapmam.” cevabını vermiş ve işkenceyle öldürülmeyi göze alabilecek kadar net bir duruş sergileyebilmiştir…
İmama yapılan iftiraları ve iddiaları onun temel çizgisiyle telif etme imkanı yoktur. Zaten konuyu araştıran insaf sahipleri de benzer sonuçlara varmaktadırlar. O’nun temel görüşleri; Kur’an anlayışı, Paygamber telakkisi ve takip ettiği usul Müslümanlar için çok büyük önem arz etmektedir. Ancak unutulmamalıdır ki o’da bir insandır; doğrularının yanında yanlışları da vardı…
bu yazıyı yazan kişi heralde çok büyük bir alim olmalı ve her konuda bilgi sahibi olmalı ki tabiinleri eleştirecek kadar ileri gidebilmiş hatta onları geçdim sahabileri eleştirecek kadar ileri gitmiş.rivayetlere laf atıyor.konuştuğu cümlelerin yarısı yalan olan insanlar sahabileride kendileri gibi yalancı sanıyor.hadislerin kaynağını çürütüp peygamber efendimizin(sav) yaşantısını ve bize öğütlerini unutturmaya çalışılıyor.cennetle müjdelenen sahabilere haşa yalancı denilmek isteniyor.hadisleri inkar edenleri cehennem azabı bekliyor bunu unutmayın