
Onlar İnandık Diyorlar, Ama İman Etmediler
Esas mesele bu değil midir !?
Allah cc tecelli ve muradı neyi, niçin yapacağını, nasıl yoktan var edeceğini ortaya koyması bakımından insanları birbirlerine misal göstererek, onları akıl bakımından derecelendirip türlü türlü melekeler, becerilerle ilmek ilmek donatarak bir insan toplumu oluşturmuştur.
Buradan bakıldığında, baktığımızda bu topluluklara verilen akıl yolu dışında bir şey yapmaları, yapabilmeleri mümkün gözükmemektedir, o zaman AKIL, O akıl bakıp görmeyi, görüp tanımayı, tanıyıp düşünmeyi, düşünüp etrafını seyrederek, gördüğü her şeyin neden ve niçinler ini düşünerek nasıl, neden yaratıldığını, nice nice yokken yaratılmaya devam edildiğini görüp bütün bunların nasıl oluyor unu akıl yoluyla düşünülmesi gerekliliği doğuyordur.
Bakılıyor, bakılıyor sayılamayacak kadar her şey ortada, evet bütün bunlar var da, mimar nerede, yoktan var eden nerede, sağda yok, solda yok, gökte yok, akıl düşünüyor ama illa da var da nerde, kim bütün bunları yoktan vareden nerede, ben, biz göremiyoruz ama olanları görerek inanıyoruz.
İbrahim AS. gibi oda inanıyor, sağa bakıyor, bu benim yaradanım, sola bakıyor bu benim yaradanım deyip, dolaşıyor, sonunda karar veriyor, benim göremediğim ama her şeyi gören her şeyi yapabilen bir yaratıcının olduğu inancına varıyor.
Buraya kadar inandık , tamam tamam da, ben, biz, yer kürede, neyi , nasıl yapacağız , esas mesele bu değil mi ! ??? Plansız, kılavuzsuz, kitapsız bu olur mu olmaz.
Tabidir ki, bunun sonunu, sonrasını insanlara duyurması için yaratıcı, insanların içinden seçip, yetiştirdiği peygamberler vasıtasıyla neyi, nasıl yapıp, yaşamaları gerekliklerini ortaya koydu.
Şimdi burada gelen vahiy kitabında neler var; başta hak, hukuk, helallar, haramlar, yaşam biçimini ilgilendiren a ‘dan z ‘ye her şey şeksiz, hiçbir şey eksik kalmamış (Biz bu kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık).
Bunda anlaşılmayacak bir durum yok, yok ta insanoğlu nefis taşıyor ya, iç âleminde savaş başlıyor. Aslında elindeki kitabında bütün emir ve yasaklara uyması, uyulması gerekmektedir. Burada işte İMAN devreye girmesi gerekiyor, yani kitaba teslim olunması. Şimdi irdeleyelim, gerçekten İMAN devreye giriyor mu, böyle mi oluyor? Yook böyle olmuyor, bırakalım yanlız inanmayı Allah cc iman edenleri de uyarıyor (İnsan (sadece) iman ettik diye sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar? (Sanıyorlar) Ankebut.su.ay. 2) .
İman edenlere de duyuruluyor, uyarılar Kur’an’a uyanlara, uyanık olmaları bakımından zalimleri hatırlatarak ( Zalimlere sakın sempati duymayın, onları desteklemeyin yoksa size de ateş dokunur, sizin Allah’ tan başka dostlarınız yoktur, sonra size yardım da edilmez Hut .su.ay. 113),
(And olsunki size öyle bir kitap indirdik ki, bütün şan ve şerefiniz ondadır, hâlâ düşünmeyecek, anlamayacak, akıllanmayacak mısınız? Enbiya.su.ay.10).
İşte İMAN edenlere, böyle ayetlerle, hatta daha fazlasıyla taa, baştan ikaz edilmekte ve denilmektedir ki ; (Başınıza gelen herhangi bir musibet (belâ), kendi ( yapıp ettikleriniz) ellerinizle yaptığınız işler yüzündendir yine de, O çoğunu affeder. Şuara.su.ay.30).
Yani şunun iyi anlaşılması gereklilik arz ediyor, inanmak kurtarmıyor, gerçek iman etmek, bilgi sahibi olmak, ilim öğrenmek, kitabını diline göre öğrenerek konuşması, kişiliği ile Kur’an’a uygun örnek bir mümin vasfını kazanması, imanı perçinlemesi, tavizsiz örnek olması neticesinde iman edilmiş sayılır.
Gelelim bu günümüze, biz Müslüman’ız diyen dünyada, Türkiyemiz’de bir çoklarımız pekala, yüzündende ne okuduğunu, diline göre bilmeseler de bildikleri bir çok şeyler, buna göre önemsememeler, vurdum duymazlıklar, ipe un sermeler, gırla giden bir yaşam için bütün İslâm dışılıklar maalesef devam ediyor.
Ben tarihten gelen çizgiye baktığımda şunu anlamaktayım, birileri katılır katılmaz onu bilemem, alt dediğimiz islamın alt yapısını kastediyorum, bir çok yanlışlar hurafe, hikâye, masallar üzerine kurulmuş. Sakat gelenek, töre, köy, kaza, şehir İslam ı birbirine uymayan birbirlerini dışlayan sözüm ona bir İslâm üzerine oturtulmuş yani Müslüman’ım diyenler adeta birbirlerine savaş açmış durumdalar, yıllardır bir çok yaşam manzarasıyla karşı karşıyayız, iç içe girilmiş bir yaşam biçimi , bunu çok daha dillendirebiliriz …. Bugün var olan bu emel, temelsiz, sakat, çürük adına İslâm denilen yaşam, Allah cc İslâmi olmaktan uzak, maalesef böyle devam ediyor, ne insanlık var, ne mutluluk, ne huzur, kaos dolu bir yaşam.
(Bilenle bilmeyenler bir olmaz) Bilenler , bilebilenler , öğrenip bildiklerini anlatıyorlar , anlatıyorlar da netice alınmıyor , alınamıyor….
Allah cc şöyle bir misal veriyor; İki türlü toprak var, birisi yağan yağmuru içine çeker tutar, o toprağa ekilen, dikilen ürünleri bol bol verir, ikinci toprak taşlı, çakıllı, çorak, yağan yağmuru alır, tutmaz akar gider, ondan ürün de elde edilmez. Bugünkü Müslüman’ım diyenlerde bu benzerlikler var, ondan söylenenler yer bulmuyor, çok azı alsa bile bunlar da toplum olamıyor.
Burada şu görülmektedir, inandık diyen Müslümanlar, iç dünyalarını maneviyatlarını, yarı İslâmi aynı atalardan, geleneklerden buldukları inanç saydıkları hele bir de tarikatlara, tasavvufa bulaştılar mı bunlar İslâmın özünü almak istemiyorlar, bırakın istemeyi İslâm’ın özünü anlatanlara düşman oluyorlar.
Eğer almak ister yanlısı olmaya kalktıklarında, var olan, içlerine yerleştirdikleri, iç dünyalarındaki maneviyatları değiştirmeleri gerekiyor. Çoğu, islâm dışılıklarını, hurafe, masal, hikâyeleri atmaları, Kur’an özüyle değiştirmeye kalktıklarında onlara göre bütün emekleri, emellerinin çoğu boşa çıkacak, işte o zaman kıyametleri kopuyor. Çocukların ağzından emzikleri alınmış gibi ağlar, feryat eder hale geleceklerinden, yola gelmedikleri belli, değişmeleri çok ama çok zor oluyor.
Değişebilenleri, akıllarını kullanabiliyorsalar, o zaman değişebiliyorlar ancak o zaman iman etmiş olabileceklerdirler.
Bu değişmeyenlere, Allah cc şu ayetini hatırlatmak istiyorum;
(Ansızın hiç farkına varmadığınız bir sırada, size azap ( ölüm)gelmezden önce Rabbinizden size indirilenin en güzeline Kur’an’a uyun. Zumer.su.ay.55). Eğer İslâm dışılıklarla dolu yaşamlarına devam ederseler yine Rabbinizin hatırlatmasına kulak verelim; (Her kim ,(kimler) Rahmanın zikrinden Kur’an dan) körlük eder görmemezlikten gelirse, (gelirseler) biz onlara şeytanı musallat eder artık o şeytan onlara arkadaştır. Zuhruf.su.ay.36),
(Kesinlikle o şeytan, (şeytanlaşmışlar) onları doğru yoldan çıkarırlar ,onlar ise doğru yolda olduklarını sanırlar. Zuhruf.su.ay. 37),
(Her kim (kimler) Allah’ı bırakıp ta şeytanı ,(şeytanlaşmışları) yar edinirse , O, (onlar)apaçık bir ziyana girmiş olurlar. Nisa.su.ay. 115),
( Şeytan böylelerine boş vaatte bulunur, onları boş kuruntularla oyalar, şeytanın vaatleri, akılları karıştırıp aldatmaktan ibarettir, şeytan ve(şeytanlaşmışların peşinden varılacak yer, cehennemdir, oradan çıkış yoktur. Nisa.su.ay. 119/121).
Bu iman etmeyenler, edemeyenlerin esas yönleri, yaşamları, dünyalık, maddiyat, menfaate önem vermiş, olmazsa olmazlarına inanmışlar, birçok yoldaş, arkadaş, ortaklar edinmişler, değerli olarak onları görmüş, onlara inanmışlar, başka gerçeklere gözlerini kapamışlar. Bu ucuz, zahmetsiz yaşamla cennete gidecekleri, gidebileceklerini, birleri, şeyhleri ağabeyleri tarafından vaat edilmiş , ne yani ellerinin tersiyle bunları terk mi edecekler, haa ! bu olmuyor çünkü, İMAN etmemişler, bütün dünya Müslümanları aynı zamanda, Türkiyemiz’de görünüyor ki, Müslümanların çoğu inanmış, ama iman etmemişler.
İman etmenin, Kur’an’a uyumluluğunu yaşamanın bedeli, zorluğu var, nefsi cihat, topluca halk cihadı var, İslâm’ın hayat nizamı var, ucuz cennet yok!
(Mallarınız çocuklarınız aslında bir sınama olduğunu, büyük ecrin Allah katında bulunduğunu bilin. Enbiya.su.ay.35.),
(Muhakkak sizi biraz korku, biraz açlık ve mallardan, ürünlerden biraz eksilterek deneriz, sabredenlere müjdele. Bakara.su.ay.155.) ,
( Yoksa ey müminler, sizden öncekilerin başlarına gelen, sizlerin başınıza gelmeden, onların yaşadıkları sıkıntıları çekmeden cennete girebileceğinizi mi sandınız. Bakara. su.ay.214).
Netice, inananların, iman etmeyenlerin, böyle bir dertleri yoktur, onların gözleri dünyalıkta, ekmek elden su gölden… Maalesef burada inanan ve iman edenlerin adeta bir savaşı devam etmektedir.
Bu savaşın içinde olan iman etmeyenler, başka zulümleri nasıl görebilirler?
Vatan ve milletin hayrına ne faydaları, nasıl bir seçim yapabilirler? Bunlardan bunu beklemek, hayalden başka bir şey değildir.
İçinde yaşadığımız bu karmaşık durumu görüp, idrak etmeden, değişmeden gerçek iman edip ameli Salih işlemeden, gelecek ömürler daha da karanlık, içinden çıkılmayacak durumlar ortaya çıkacağa benziyor…
İnanmak ne demektir? İnanmak bir şeye yeniden başlamak, her an var olma azminde olmaktır. İnanmak, sonsuzluğa sonsuz, güce kendimizi emanet etmektir, sonsuzca var olmak sonsuzca yaşamaktır.
Not: Yalnız inananlar böyle midirler, belli ki değiller, o zaman iman etmemiş olmaları açık açık ortadadır.
İman etmek, iman ettiğine güvenmek, samimiyetle inanmak anlamına gelir,
Kur’an’a göre sadece bir olan Allah’a ve onun gönderdiği mesajına inanıp, güvenmek anlamına gelir, genel olarak dinin yaşam tarzına gönülden bağlanma anlamı da taşımaktadır. Burada açık açık anlaşılan o ki, Allah’ın Kur’an mesajına inanmakla, iman yaşam tarzına gönülden bağlanarak, her zorluğa göğüs gererek, yaşam mücadelesi vererek, ömür tüketmek akıl sahiplerinin işleri olmalıdır.
Akıllarını gereğine uygun kullanıp, inanıp, iman edenlere selâm olsun
Selâm ve Dua ile