GenelMektuplara Cevap

Peygamber eşleriyle perde arkasından görüşmenin sebebi nedir?

SORU:  Vahyi tebliğ eden bir Resul’ün eşi ile Ahzab Suresinin 53. Ayetinde belirtildiği üzere hicap yani örtü veya şimdiki tabirle kapı arkasından görüşmek niye? Bir mümin bu kadar meyyal olabilir mi?

            CEVAP: Bu ayetlerin o günkü muhatabı, Arap cahiliye toplumundan İslam medeniyetine geçiş sürecini yaşayan Müslümanlar idi. Bu toplum, Hz. İbrahim ve İsmail (as) dan sonra, kendilerine bir elçi gönderilmediği için “ataları uyarılmayan bir toplum” olarak nitelendirilmektedir. Her dünya görüşü kendi akidesi doğrultusunda kendi insanını yetiştirir. Çünkü fikrin taşıyıcısı insandır. Hayatın tümü hakkındaki düşünceyi oluşturan” Dinin” hayata geçirilmesi, ete kemiğe bürünerek yaşanması, onu kabullenen insanlar eliyle mümkün olmaktadır. Bu nedenle Allah Teâlâ cahiliye toplumundan İslam toplumu çıkarmak; “eşkıyaları”  evliyalara / Allah dostlarına dönüştürmek için vahyin sağanağıyla yıkayarak tertemiz etmek istemektedir. Verilen mesajlara baktığımızda, bu gün adabı muaşeret dediğimiz görgü kurallarından, sosyal ilişkilere; aile mahremiyetine riayetten, aile hukukuna varıncaya kadar bir dizi kuralları içermektedir.

“Ey iman edenler; Peygamber’in evlerine yemeğe çağrılmadan ve vakitli vakitsiz girmeyin. Ama davet olunursanız girin ve yemeği yiyince de lafa dalmadan dağılın. Bu haliniz, Peygamber’i üzüyordu, o da size bir şey söylemeye çekiniyordu. Allah ise hakkı söylemekten çekinmez. Peygamber’in eşlerinden bir şey istediğinizde; onu perde arkasından isteyin. Bu; sizin kalpleriniz için de, onların kalpleri için de daha temizdir. Allah’ın Resulünü üzmeniz ve ondan sonra eşlerini nikâhlamanız asla caiz değildir. Çünkü bu; Allah katında büyük bir günahtır.” (Ahzab 33/53)

Ayette anlatılanları okuyunca işin ciddiyeti yakinen anlaşılmaktadır. Toplumun tümüne muhatap olan Peygamber efendimiz ve ailesi olduğundan sürekli zamanlı zamansız rahatsız edilmekte idiler. Peygamberimizin haneleri mescidin dış duvarına paralel yapılmış tek odalık hücreler şeklinde yapılmış; sadece mescitten bir iç avlu ile ayrılmış konumda idi. Badiyeden gelmiş bir insan doğruca peygamberimiz ile veya eşleriyle muhatap olmak isteyebiliyordu. Bu odaların kapısı ise sadece içerinin görünmesine mani olacak bir bezden / perdeden ibaretti. İşte dışarıdan bir hacet için gelen kimsenin içeri dalmadan, bu perdenin arkasından soracağını sorup gitmesi içindir. Bunun ise her iki taraf için daha uygun olacağının ifade edilmesidir.

Durumun böyle önerilmesinin hikmeti çok olmakla birlikte, burada görünen kısmı hem hane mahremiyetini korumak, hem de peygamber eşlerini yerli yabancı insanların o anki bakışlarından  uzak tutmaktır. Evet gelen kimseler Müslüman olduğunu söyleyen insanlar olmakla birlikte; henüz kabul etmiş olduğu islamdan neyi ne kadar biliyor ve bildiklerini ne kadar ahlak haline getirmiş olduğu tartışılır durumdadır. Bunların içinde mescitte Peygamber (as) sohbet ederken mescidin bir köşesine gidip ihtiyacını giderenlerin olduğu rivayet edilmektedir. Yine bunlardan biri,  Şayet rivayetler doğru ise Hz. Aişe validemizle Peygamberimizin vefatından sonra evleneceğini söylemiştir. Hal bu ki aynı surenin 6. Ayetinde şöyle buyrulmuştu:

“Peygamber, müminlere kendi canlarından daha yakındır. Eşleri de, onların anneleridir. Akraba olanlar, Allah’ın Kitabına göre, (mirasçılık bakımından) birbirlerine diğer müminlerden ve muhacirlerden daha yakındırlar; ancak, dostlarınıza uygun bir vasiyet yapmanız müstesnadır. Bunlar Kitap’ta yazılı bulunmaktadır.” (Ahzab 33/6)

Ayette böyle bir hükmün açıklanmasına rağmen 53. Ayette yinelenerek: “ Allah’ın Resulünü üzmeniz ve ondan sonra eşlerini nikâhlamanız asla caiz değildir. Çünkü bu; Allah katında büyük bir günahtır” buyrulmuştur. İslam tedricen geldiği gibi insanların tüm anlayış ve duygularıyla Müslümanlaşması da tedricen olmuştur. Unutulmamalı ki bir düşüncenin ahlak edinilmesi, uzun soluklu yaşanılarak kazanılan bir özelliktir.

Buna rağmen insanın fıtratını yaratanın, o fıtratı te’dip ve terbiye etmek için koyduğu kurallara uyulmadan fıtrat korunamaz. Bu nedenle dinin ve ırzın korunması için konulan her kural, ilim ve hikmetle; ilim ve hikmet sahibi tarafından konulmuştur. İnsandaki fıtrat değişmedikçe, bu ilkelerin değişmesi de söz konusu değildir.

Daha Fazla

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir