GenelYazarlardanYazılar

“Sana Gelen Bu İlimden Sonra”

İşte böylece biz onu Arapça bir hüküm olarak indirdik. Sana gelen bu ilimden sonra onların (heva) arzularına uyarsan senin için Allah’tan ne bir yardımcı ne de bir koruyucu olur.” (RAd 37)

Allah zaman zaman toplumlara elçi göndermiş, işin tabiatı gereği elçi seçilenin içinde bulunduğu muhit hangi dili konuşuyorsa ona o dille mesaj iletilmiştir. Dolaysıyla da elçinin konuştuğu dil vahyin dili olmuş oluyor. Bunun böyle olmasının nedeni, Elçinin gönderildiği kavminin itiraz etmemeleri ve anlamaları için olduğunu anlıyoruz. Bu konuyla alakalı Kur’an’da birçok ayet var “Biz onu, anlayasınız diye, Arapça bir Kuran olarak indirdik.” (Yusuf 2) “Anlayıp düşünesiniz diye onu Arapça Kur’an olarak indirdik.” (Zuhruf 3) “Anlamak için” (Fussilet44) elbette anlatılan şey muhatabın en iyi bildiği dille olması gerekir, eğer meramınız anlaşılmak ise…

Bu ayetlerden şu anlaşılmamalı: Kuran’ın mesajı sadece Araplara gelmiştir. Eğer böyle anlaşılıyorsa bu Kur’an’a nakıs bir yaklaşımdır. Bizler bu ayetlerden her milletin Allah’ın mesajını kendi dillerinde okuması gerektiğini ve mesajı anlamaları gerektiğini anlıyoruz. Yani Kur’an Allah’tan gelen bir manadır ve ilk muhatapları için onların dilinde gönderilmiş. Yoksa Allah Arapça konuşuyor demek değildir (Eğer böyle düşünüyorsak Allah’ı da doğru anlamamışızdır). Arapça, göklerin, meleklerin ve Cennet’in dili de değildir. Arapça da her dil gibi doğar gelişir, değişir veya yok olabilir. Allah diyor ki: ‘Kuran’ı anlamanız lazım’. Anlamak için ya o kitabın dili olan Arapçayı öğreneceksiniz yada tercümesini okuyacaksınız. O yüzden sözlerimi Arapça olarak gönderdim. Bu şu demektir ki Allah’ın sözlerini biz de kendi dilimizde (hangi dili konuşuyorsak) okumamız ve anlamamız gerekiyor. Dolaysıyla her dil Kur’an da geçtiği gibi Allah’ın ayetidir ve hiçbir dilin başka bir dile üstünlüğü yoktur. Renklerimizin farklılığı da Allah’ın ayetlerinden biridir. (Rum 22)

Bu ayette “dili Arapça olarak” değil, “hükmü Arapça olarak” denilmiştir. Hükmü dil olarak yorumlamak mümkün olmakla beraber, hakiki manasına daha yakın olarak şöyle anlamak da mümkündür: Kur’an’da beşeri tasavvur, ihtiyaç ve kültür olarak Araplar’a hitap edilmiş, evrensel mesaja vasıta kılınan bu kültüre uygun bir kurgu yapılmıştır. Bu şekilde Araplar’ın kolayca anladıkları, içinde kendilerini buldukları, ihtiyaçlarını karşıladıkları Kur’an’ın evrensel mesajı da onlar aracılığı ile insanlığa ulaşmıştır. Çünkü insan yaratıldığı günden beri aynı insani özellikleri taşımaktadır. Nitekim bazı ayetler onun, bütün insanlığa hitap eden evrensel bir mesaj olduğunu göstermektedir (meselâ bk. Bakara 2/185; Al-i İmran 3/138; A‘raf 7/158; Sebe’ 34/28).

Allah (cc) dan bize Muhammed (as) aracılığıyla bizzat yaşanarak gelen bir ilim var. O ilmin tamamının toplandığı kitabın adı Kur’an’dır ve O’nun dili Arapça’dır. Kur’an, bizden iman ve bu doğrultuda bir yaşam şekli istiyor, yapmakta olduğumuz ve de yapacağımız her şeyimizi bu ilme göre yapmak zorunluluğumuz olduğunu bildiriyor. Onun için Kur’an’nın hayatımızda dokunmadığı/boşluk bıraktığı hiçbir alan yoktur; konuşmamızdan- bakmamıza, yürümemizden-tavrımıza, iktisattan-hukukumuza, kazanmadan-harcamamıza, eğitimden sokağımıza, devletten-siyasete… bütün bir hayatı kuşatan bir ilimden bahsediyoruz. Bu ilimden mahrum olanlar O’nu (aziz İslam’ı) hep eksik zannetmişler, kendilerinin bu cehaletini de dine yüklemişlerdir! Bu dini bilmeyenler veya eksik bilenler bilmedikleri yerlerde eksikliği başka bir şeyle doldurmak/ikmal etmek zorunda kalacaklar/kalmışlardır. Bundan dolayı, Kur’an’dan bi haber yaşayanlar heva ve heveslerine uymaktan başka çareleri de yoktur. Çünkü istesek de istemesek de bu hayatı bir şekilde yaşıyoruz, (Necim 44) o halde hayatımızı neye ve kime göre yaş(amalı)ıyoruz? (Enfal 42) Kim neye göre yaşamışsa da onun karşılığını hayatın sahibinden eksiksiz, tastamam alacaktır. (Al-i İmran 185) Kimileri bunu bilmeyerek yaparken kimileri de bile bile haktan saptırırlar ve öyleleri de vardır ki bildikleri halde küfrü inadiye devam edip, kendileri saptıkları gibi başkalarını da saptırırlar.

Yemin olsun ki sen Ehl-i kitaba her türlü ayet (mucizeyi) getirsen, yine de onlar senin kıblene dönmezler. Sen de onların kıblesine dönecek değilsin. Onlar da birbirlerinin kıblesine dönmezler. Sana gelen ilimden sonra eğer onların arzularına (hevalarına) uyacak olursan, işte o zaman sen zalimlerden olursun” (Bakara 145)

Allah Teala Yahudilerin küfür ve inatlarını, Resulüllah hakkında bildiklerine aykırı hareket edişlerini haber vermekte ve O’na vahyedilen şeylerin doğru olduğunu “öz oğullarını tanır gibi tanıdıkları halde” kabullenmeyişleri ve onlara her türlü delili getirse bile, onların kendi hevalarını bırakıp Resule tabi olmayacaklarını bildirmektedir.

Nitekim Allah (cc) başka ayetlerde şöyle buyurmaktadır: “Gerçekten haklarında Rabbinin sözü (hükmü) sabit, olanlar inanmazlar. Kendilerine (istedikleri) bütün mucizeler gelmiş olsa bile, elem verici azabı görünceye kadar inanmayacaklardır” (Yunus 96-97)

Bu yüzden Allah (c.c) burada: ‘Yemin olsun ki sen Ehl-i kitaba her türlü ayet (mucizeyi) getirsen, yine de onlar senin kıblene dönmezler’ buyurmuştur. Sen de onların kıblesine dönecek değilsin. (Kafirun 1-4) Onlar da birbirlerinin kıblesine dönmezler buyruğuyla Allah Resulüne ihtarda bulunarak “sakın onların heva ve hevesine uyma, yoksa zalimlerden olursun”. Resulüllah onlara meyil mi etmiş? Ki, Allah böyle bir tehdit de bulunuyor. Resulüllah’ın ilahi hükümlere riayetten ayrılamayacağını bütün insanlığa ilan etmek için olabilir. Ve Allah’ın hükümlerine muhalefetin ne kadar sorumluluk gerektireceğini bütün ümmete ihtar içindir ve bütün mükelleflere bir ibret ve uyanma dersi vermek hikmetine dayanıyor olabilir, her ne kadar bu ihtar Rasulüllah’a yönelik ise de ondan sonra da Muhammed ümmetinin uyanıp ilahi hükümlere uymanın lüzumunu ve ehemmiyetini anlayabilmeleridir. Allah’ın emirlerine uyma, itaat etme ve rızasına göre hareket etmek için “ilimle” “emrolunduğumuz gibi dost doğru olma’’ yükümlülüğümüz vardır.

Allah en baştan hakkı ve hakikati bildirerek kullarını heva ve arzularına uymamaları için uyarıyor. Çünkü bilmek, (uymadığında), sahibi aleyhinde daha kuvvetlidir. Bu sebeple Allah “Sana gelen ilimden sonra eğer onların arzularına uyacak olursan, işte o zaman sen hakkı çiğneyenlerden olursun” diye bildirmektedir.

Yüce Allah’ın Kur’an geldikten sonra ona uymayıp da birilerinin, kendinin veya Ehl-i Kitab’ın arzu ve heveslerine, çıkarcı isteklerine uymanın zalimlik olduğu hakkında Resulü’ne yaptığı bu uyarı bütün inananlaradır. Allah Teala hikmetinin gereği olarak Kur’an’ı gönderip önceki kitapların bazı hükümlerini kaldırmış, bazılarını tekrarlamış, bu arada gerektiği kadar da yeni hükümler ve bilgiler göndermiştir. Bu sebeple Kur’an’dan önceki ilahi kitapların hükümlerinden Kur’an’ın özüne ters düşen herhangi bir hükümle amel etmek caiz değildir (Bu konuda bk. Maide 45).

Demek ki; biz başkalarının heva ve hevslerine; insan aklının ürettiği ‘vahye’ muhalif olan her fikir her dünya görüşünün adı ne olursa olsun ona uyamayız, taviz veremeyiz, koalisyon yapamayız…

“Biz böylece onu [Kur’an’ı] Arapça bir hüküm [mükemmel bir yasa] olarak indirdik. Ve eğer sana gelen ilimden sonra onların hevalarına uyarsan, Allah’tan sana bir dost kimse ve bir koruyucu yoktur” buyurularak Rasulüllah; müşriklerin, münafıkların ve Ehl-i Kitabın hevalarına uymaktan, onlara taviz vermekten menedilmiştir. Bu husus birçok kez hatırlatılmaktadır. (Maide/48-49, En‘am/148-150, Şura/14-15, 10, Casiye/17-19,

Delilsiz/mesnetsiz bir şeylere tabi olmak veya savunmak Kur’an’nın kınadığı ve yerdiği bir tavırdır. Mesela; bütün resuller gönderildikleri toplumlarının ilk itirazı ‘sen bizi atalarımızın üzerinde bulunduğu dinden vazgeçmemiz için mi geldin?” suali olmuştur. O Resuller de “Allah’ın kendileri hakkında hiçbir delil indirmediği şeylere mi tabi oluyorsunuz” demelerinden de anlaşılıyor ki, vahyin dışında insana yön vermeye, hayatın düzenlemeye çalışan her ne var ise hepsi heva ve heves ürünüdür… Vesselam

Daha Fazla

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir