Genel

Akıntıya Karşı “Sosyal medya”nın içyüzü

Mustafa Kutlu/Yeni Şafak

Bilenler biliyor, bilmeyenler için yazıyorum. Benim cep telefonum, bilgisayarım, internetim, ehliyetim ve arabam yok. Teknoloji karşıtı olduğum için kast-ı mahsus ile bunları kullanmadığımı söylemiyorum. Kâğıt-kalem bana yetiyor. (Size tuhaf gelebilir ama makinaya güvenmiyorum. Bir iki kez denedim ekrana bakınca konsantrasyonum bozuluyor.) Ansiklopediyi çıkardığımız yıllarda daktilom vardı, çok da iyi yazardım. Ansiklopedi (Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi) bitti, daktilonun tuşları dümdüz oldu, zaten onların da ömrü tamamlanmıştı. İkisi de müzeye kaldırıldı. Birinin yerini bilgisayar, ötekinin yerini Google almıştı.

Aslına bakarsanız makina ile ünsiyet kuramayan biriyim. Düpedüz beceriksiz denilebilir.

Televizyon kumandasının dahi tüm özelliklerine hakim değilim, rengi bozulsa nasıl düzelteceğimi bilemiyorum. Açıkçası bizim evde bozulan ampülü bile hanım değiştirir.

Sanayiye-endüstriye-teknolojiye kökten karşı olduğum biliniyor. “Kalbin Sesi ile Toprağa Dönüş” (Dergâh Yay. 2020) adlı kitabımda bunun sebeplerini yeterince anlattım. Bu benim değil insanlığın meselesidir. Kapitalizmin elindeki bu silahlar insanı ve tabiatı ağır-ağır öldürüyor. İnsanlık hız ve haz elinde tükeniyor. Bunu tüm dünyada görenler ve “bu işin sonu kıyamet” diyenler var, ama kimin umurunda. Kapitalizmin çarkını kim durdurabilir, kim onun tekerine taş koyabilir? Anında bilimin, ilerlemenin, çağdaşlığın hışmına uğrar, aforoz edilir.

Ben “toprağa dönelim” dedikçe bana, “sen ne demek istiyorsun, geriye tarım toplumuna mı dönelim; çağdaş yaşamın tüm imkânlarını, konforunu terkedip açlığa-hastalığa-yoksulluğa mı mahkûm olalım, kafayı mı yedin” diyorlar. Ben de direniyorum. Evet “toprağa dönmekten başka yol yok” diyorum.

“Toprağa dönüş nasıl olacak?” Bunu da “Kalbin Sesi” kitabımda anlattım. Bundan böyle her fırsatta anlatmaya devam edeceğim.

Madem plastikten, naylondan şikâyet ediyorsunuz. Doğada yok olmadığını, toprağı-suyu zehirlediğini söylüyorsunuz, bu felaketi geri dönüşüm yalanı, çevrecilik şamatası ile ört-bas edemezsiniz. Dünyadaki tüm plastik fabrikalarını kapatacaksınız. Kökten çözüm budur. Her neyse, konuyu dağıtmayalım.

Sağlığım yerinde iken kitapların dünyasından ziyade insanların arasında dolaşır, memlekette ne oluyor, onu öğrenirdim.

Artık sağlığım elvermiyor, kaldık mı televizyon ile başbaşa. Al bakalım teknoloji karşıtı Mustafa Kutlu, tek haber-bilgi kaynağın budur işte, tepe-tepe kullan.

Efendim televizyonun ne menem bir âlet olduğunu biliyorum. Muzır bir âlet, eve sokmamak lazım. Lakin etrafımız bu âletlerle kuşatılmıştır.

Sanayi-endüstri-teknoloji bizi esir almıştır. İnsanoğlu bu esareti reddetmek yerine, onun âşığı-uşağı olmuş ve kollarına şehvetle atılmıştır. Gökdelen ormanları arasında bir çiğdem çiçeği başını topraktan çıkarsa, dehşet içinde kalır. Makineyi değil insanı savunanlar, ekonomiyi değil ahlâkı öne alanlar bu mahkumiyeti yaşıyor, yaşayacak. Ben de onlardan biriyim. Elbette asfalt yolda atla gezecek değilim. Ne kafamı kuma sokarım, ne de alır başımı dağlara giderim. Cemaatı terketmem, dilim döndüğü kadar inandığım ilkeleri dile getiririm.

Bu ilkeler nedir?

Allah’a, Peygamber’e, Âmentü’ye inanmak. İslâm’ın ilkelerine sadık kalmak. Buradan yola çıkarak insanlığa bir nizam-sistem teklif etmek. Hukuku-iktisadı-siyaseti-ahlakı-sanatı vb. ile bir hayat tarzını dile getirmek.

Elbette ki bu “hayat tarzı”nın hedefi bu dünyada cenneti bulmak, mutlu olmak değildir. Bizim cennetimiz âhırettedir ve hedefimiz Allah rızasıdır. Bu teklifi insanlığa meçhul bir gelecekte saadet vadeden ideolojilerle karıştırmayın.

Eskiler şöyle der: “Mevzu aşka intikal edince sohbet sabaha kadar sürermiş”. Ben de konu açılınca dilimi tutamadım. Oysa “Sosyal Medya”dan bahsedecektim.

Efendim sosyal medya kullanmayan birinin sosyal medyadan bahsetmesi haliyle tuhaf, hatta hadbilmezliktir. Bu sebeple ben başkalarının, herhalde bu işi bilenlerin yorumlarını, fikirlerini nakledeceğim.

Ardısıra bir hikâyeci olarak size bir “sosyal medya hikâyesi” anlatacağım. (Önümüzdeki haftalarda).

Sosyal medya kullanmıyorum ama ondan kurtulmak ne mümkün. Eş-dost-akraba-arkadaş o cenahta olup-bitenleri zaman zaman bana aktarıyorlar.

Geçenlerde Netflix tarafından Social Dilemma (Sosyal İkilem) adlı bir belgesel yayımlandı. Bunu ben de izledim. (Yanlış anlaşılmasın bende bu tür kanallar yok damadımın evinde seyrettim).

Sonra oğlumdan rica ettim; izleyenlerin yorumlarını, fikirlerini, internetten alarak bana iletti. Bu düşüncelerin tamamına katılıyorum. İçlerinden dördünü özetleyerek nakledeceğim.

Son bir söz de benim olsun: Social Dilemma “sosyal medya”nın aleyhinde bir yapım olarak gözüküyor amma; eskilerin tabiri ile mefhum-ı muhalifinden hareket ile onun akıl almaz gücünü-etkisini dile getirerek âdeta bir “güzelleme” yapıyor.

Birinci yorum

Social Dilemma, benim de iş hayatında yakın çalıştığım, Silikon Vadisi’nin önde gelen şirketlerinden Google, Facebook, Instagram, Twitter ve Youtube eski çalışanlarının söylemlerini içeren bir belgesel. Milyarlarca insanın kullandığı servisleri, özellikleri geliştiren bu “teknoloji dehaları” bile, nasıl tasarlandığını, geliştirildiğini bile bile ortaya çıkan servislere kendilerinin de bağımlı hale geldiklerini, dolayısıyla çocuklarına belli bir yaşa gelene kadar bu uygulamaları kullandırmadıklarını ve kullanıcılara da algoritmalar tarafından yönlendirilmemek için, gönderilen ileti ve bildirimleri kapatmalarını şiddetle tavsiye ediyorlar… Belgesel, sosyal medyanın “insanlığın en büyük varoluşsal tehdidini” oluşturduğunu öne sürüyor. Belgeselde, yanlış bilginin yayılımı, bilgi kirliliği, manipülasyon ve bağımlılık, sosyal medyanın kötücül özellikleri arasında öne çıkanlar…

Netflix’te yayımlanan Social Dilemma (Sosyal Dilemma) adlı belgesel hayli ilgi uyandırdı. Ben de geçen haftaki yazımda bu belgeseli gördüğümü dile getirmiştim. Sosyal Medya kullanmayan biri olarak kendi görüşlerim yerine belgeseli seyreden ve internette düşüncelerini, yorumlarını dile getiren kişilerin söylediklerini özetleyerek nakletmeyi uygun buldum. Yorumlara katılıyorum.

İKİNCİ YORUM

Yarı belgesel, yarı film tarzında çekilen bu yapım, yıllardır içerisinde olduğumuz sosyal medya platformlarında biz sadece parmağımızla insanları takip edip fotoğraflarını beğendiğimizi sanırken, işin görünmeyen yüzünü, toplum üzerindeki etkilerini ve yaptığımız her hareket sonucu oluşan verilerimizin satılmasıyla dönen paraları açıklıyor. Sosyal medyanın görünmeyen yüzünü ve daha pek çok bilmediğimiz olayları, sıradan oyuncular anlatmıyor. Hikâyeleri Twitter, Instagram, Facebook, Pinterest, Youtube, Google gibi platformlarda çalışmış, bu şirketlerin düşüncelerini açığa çıkaran, belli bir süre bu işin içerisinde yer almış insanlar anlatıyor.

Sosyal medya platformları sadece verilerden yararlanıp bize kişiselleştirilmiş öneriler sunmuyor. Kişiselleştirilmiş öneriler, gelecek verileri yalnızca tahmin etmek için değil, aynı zamanda eylemlerimizi etkilemek için kullanıyor ve kullanıcıları reklamcılar ve propagandacılar için kolay bir av haline getiriyor. Bu sayede sisteme karşı gerçekleşen pek çok eylem, propaganda ve kaos ortamları da sosyal medya aracılığıyla eylemlerine kullanıcı topluyor.

Belgesel, sosyal medya hayatımıza girdiğinden beri insanlarda oluşan ruhsal sıkıntılardan da bahsetmeyi unutmuyor. Sosyal medya; özgüven eksikliğine, bağımlılığa, depresyona, kaçırma korkusuna (FOMO) yol açabiliyor. Bunların yanında özellikle ABD’li genç kızlarda görülen intihar oranında çok yüksek bir yükseliş görmekteyiz.

ÜÇÜNCÜ YORUM

Netflix tarafından yayınlanan Social Dilemma (Sosyal İkilem) belgeseli yayınlandığı her ülkede büyük ilgi topladı. Film Silikon Vadisi’nin önde gelen şirketlerinden Google, Youtube, Facebook, Instagram ve Twitter’in eski çalışanlarının söylemlerini içeriyor.

Social Dilemma belgeselinde Facebook’un ortaya çıkışında görev almış, gelir kazandırma yöneticiliğini yapmış, Facebook’ta “Like”ın ve Youtube öneri platformunun gelişmesinde kilit mevkilerde bulunmuş kişiler eski çalışmalarını kınıyor ve teknolojinin topluma negatif etkisini eleştiriyorlar. Film bu aktivistlerin düşünceleri doğrultusunda hazırlanmış olup önemli mesajlar barındırıyor… “Social Dilemma”, sosyal medyanın “insanlığın en büyük varoluşsal tehdidini” oluşturduğunu öne sürüyor.

Belgeselde öne çıkan karakterlerden ve Google’ın tasarım etiği görevlisi ve eski çalışanlarından, “Center for Humane Technology”nin eş kurucusu ve başkanı Tristan Harris’in şu gözlemi son derece önemli: “Tarihte daha önce hiçbir zaman 50 tasarımcı iki milyar insanı etkileyecek kararlar almamıştı”.

Önemli cümlelerden biri şu: “Ürüne para ödemiyorsanız, ürün sizsiniz”.

Bu yüzden Facebook, Twitter, Instagram, Youtube, Tiktok, Google gibi şirketlerin iş modeli bizleri ekranda daha fazla tutmaya dayalı. Bu firmalar reklam verenlere ‘kesinlik’ satıyorlar.

Edward Tufte’nin şu alıntısı da sosyal medya bağımlılığına yönelik içerdiği metafor açısından oldukça önemli: “Müşterilerine kullanıcı diyen sadece iki sektör var: Yasa dışı uyuşturucu ve yazılım…”

Sosyal medyanın özellikle genç kuşaklara yönelik en büyük olumsuz etkisi, “hayatı mükemmeliyet algısı üzerine kurma dürtüsü”. Kısa süreli etkileşimlerle, beğenilerle (like) ödüllendiriliyoruz. Sonra bunu gerçeklere bağdaştırıyoruz. Ama aslında sadece kısa süren, sahte ve kırılgan bir popülarite sağlanmış oluyor.

DÖRDÜNCÜ YORUM

Bu belgeselde göreceğimiz çarpıcı cümlelerden biri şu: Esas ürün, davranış ve algılarınızdaki kademeli, hafif ve algılanamaz değişimdir..

Böyle bir cümle görünce kendimizi kırmamak için “yıllardır bu platformlarda aktifim ve bende hiçbir değişim olmadı” diyebiliriz. Sosyal platformlar milyonlarca dolar karşılığında dünyayı şekillendirebilecek güce sahip mi? Burada veriler devreye giriyor. Veriler nasıl işleniyor ve sistem kendini nasıl geliştirebiliyor? Gözetim kapitalizmi denilen olgunun ham maddesi sanayi ürünleri değil, veriler… Yani insan.

Jeff Seibert, Twitter’ın eski yöneticilerinden olarak her bir hareketimizin dikkatle izlenip kaydedildiğini itiraf ederek bu konuyu açıklamaya çalışıyor. Tam olarak hangi resme ne kadar süreyle baktığınızdan, ne zaman depresif olduğunuza kadar her hareketiniz, her beğeniniz, her aramanızın dikkatle kaydedildiği bir dünya bu…

“Psikolojide insanı ikna etmeye dair tüm bilinenlerin teknolojiye aktarılmasını nasıl başarabiliriz?” sorusunu uygulamaya geçirmiş olduklarından bahsediyorlar.. Eski Google çalışanı Tristan Harris, ürünü bilinçsiz kullanmanız yetmez diyor. Beynin derinlerine, bilinçsiz kısmına programlanacak bir alışkanlık kazanmanız da önemli.. Daha çok para kazanmak için zombi gibi ekrana bakmamızı sağlamaya çalışan teknoloji şirketlerinin avucunun içinde olduğumuzu (hatta kendilerinin de olduğunu) söylüyorlar bu şirketlerin önde gelen eski yöneticileri.. Bu şirketlerin eski çalışanların itiraflarının kaynağı ise, ipin ucunun kontrol edilemeyecek kadar kaçmış olması gibi gözüküyor. Onlar bu itirafları yaparken şunu söylüyorlar: “İşin bu noktalara geleceğini tahmin etmedik.” “Etik dışı bir kullanımı değil, insanlığa fayda sağlamasını umduk.”

Son sözü ben söyleyeyim:

Eski çalışanlar günah çıkarıyor. Bence bu bir danışıklı dövüş.

“Teknoloji”nin insanlığa fayda sağladığı büyük bir palavradır. Elbette her yalanın bir doğru tarafı var.

Doğru taraf şu: Teknoloji sayesinde dünyanın tüm nüfusunun kazandığına, %1 nüfus el koyuyor. Bakınız eski çalışanlar ne diyor: “Tek dertleri var, para”. İşte teknoloji budur. Kapitalizmin koçbaşı. Köleler çalışıyor, patronlar (şirketler) kazanıyor. Acı olan “Alan razı, satan razı” formülü. Bu formülün nasıl oluştuğunu anlatmak için bir kitap yazılmalıdır. Kurtla kuzunun birarada tutulması, kuzuların mutlu sessizliği. Bu karşılıklı rızanın doğurduğu sonuç ise iletişim teknolojisi satan şirketlerin dünyanın en zengin şirketleri olmasıdır. Silahı, ilacı, gıdayı, her şeyi geçtiler. (Bu sektörlerde kullanılan teknolojilerin de insanlığın hayrına olduğu söylenir). Kovit 19 sürecinde servetlerine servet kattılar. Eh, ne diyelim “yalan satmak” da bir kabiliyettir. Bu kabiliyet “teknoloji” sayesinde her geçen gün “ilerliyor” (!). Yalan rüzgârının sürüklediği, yalan dünya.

Daha Fazla

İktibas Çizgisi

İktibas Çizgisi Yönetici

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi Çekebilir

Kapalı