
“Emperyalizmin Mızrak Ucu”: DEMOKRASİ
Ne yazık ki insanımız, yaşadığı coğrafyalara, dolayısıyla kendilerini İslam ile tavsif edenlere yönelik emperyalist plan ve projeleri, söz konusu derin odaklarla ilgili proje örgütleri/partileri doğru okumak gibi bir kaygı taşımamaktadır… Belirli bir dönemden bu yana birbirleriyle bağlantılı farklı projelerle bölgelerdeki hâkimiyetlerini devam ettirmek ve çıkarlarını azamileştirmek amacıyla bu derin odaklar sistematik bir şekilde çalışmalarını aralıksız olarak sürdürmektedirler… Sık sık dile getirdiğimiz gibi bu plan ve projelere karşı uyanık olmak durumundayız. Ve bunları doğru tanımak, doğru anlamlandırmak ve doğru bir duruş sahibi olmak zorundayız… Bu ise organize olmamızı ; “İdeolojik” duruşumuzu net bir şekilde ortaya koyduktan sonra temel düşüncelerimizle uyumlu bir yöntemle ilkesel mücadelemizi aralıksız devam ettirmemizi gerektiriyor…. Şüphesiz bu mücadele sürecinde, reel-politik gelişmeleri takip etmek ve sürecin nereye doğru evrildiğini takip etmemiz de bir zorunluluktur. Hele hele dünya bir değişim ve dönüşüm süreci yaşıyorsa, yeni bir denge arayışı söz konusuysa, basiretli bir duruş sergilemek ve uyanık olmak çok daha önemli bir durum arz etmektedir… Aksi takdirde bırakın belirleyici unsur olmayı, -ilkesel bir duruş sergilenmediğinde- küresel güç odaklarının projelerinde kullandıkları unsurlardan biri olmaktan öteye geçilemeyecektir…
Bu bağlamda, ideolojik duruştaki netliğe paralel olarak özellikle bazı konularda net bir tutum almamız olmazsa olmazlardandır… Bunlardan en önemlisi ise “Terör” konusudur. Zira İslam ile terörü bırakın yan yana getirmeyi, hatalı yöntemler ve reaksiyoner çıkışlarla böyle bir algıya meydan vermek, insanımızı felakete sürükleyeceği gibi algı yönetimi ve manipülatif operasyonlarla İslam’ın insanlara ulaştırılmasına da ket vurulmasına sebep olacaktır. Nitekim öyle olmakta, küresel küfür ve şirk odakları, birilerinin İslam’a rağmen yaptıklarını “Müslümanofobi”yerine “İslamo fobi”olarak nitelemekte ve bundan stratejik yarar ummaktadırlar… Hâlbuki çok net olarak bilinmektedir ki terör yöntemlerinin her türlüsü ile Nebevi mücadele arasında bir paralellik kurulabilmesi mümkün değildir. Müslümanların Sorunlu Tarihi’nin bir hâsılası olarak gündeme gelmiş/getirilmiş olan reaksiyoner düşünce biçimleri ve bunların mücadele yöntemlerini, -Allah’ın dini İSLAM ile- bir arada değerlendirmek, eğer bilgisizlik değilse malum projelerin bir parçası olarak okunmalıdır…
Batı medeniyetinin, -özellikle Modern ve Post Modern dönemlerinde- demokrasi, özgürlük, insan hakları, serbest piyasa vb. (sözde evrensel) kavramlarını kullanarak yürüttüğü algı yönetimi ve manipülasyonlarla emperyalist hedeflerine ulaşmak istediği artık çok açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. İletişim Çağı’nda, artık kaba gücün (hard power) yerini soft power (yumuşak güç)almış bulunmaktadır… Aslında Batı Medeniyeti tarihini de emperyalizmin değişik aşamaları/ yöntemleri tarihi olarak nitelemek yanlış bir tanımlama olmayacaktır. Zira, Batı’nın medeniyet algısını çerçevelendiren kavramların arkaplanındaki felsefelere -insana ve hayata bakışlarındaki- elitist ve ötekileştirici nitelendirmelere baktığımızda bu gerçekliği görmemiz mümkündür. Bu meyanda, özellikle belirli dönemlerde, ırkçılık temelinde gündeme gelen köleleştirme yoluyla yeraltı ve yerüstü kaynaklarının sömürülmesi sürecinin, zamanla, daha sofistike yöntemlerle devam ettirilmesi sürecini dikkatli okumamız gerekmektedir… İletişim araçlarıyla -sosyal medya başta olmak üzere- toplumların kontrol altına alınmak istenildiği bir dönemi yaşamaktayız. Algı yönetimi ve manipülasyon teknikleri çok daha etkili bir şekilde kullanılmaktadır. Hitler dönemi propaganda sorumlusu Gobels’in pratize ettiği yöntemler modernize edilerek ve sistematik operasyonlarda bu dönemde de kullanılmaktadır… Ve tüm bunlar yaşanırken insanımızın, yaşanan süreci, partiler arası iktidar mücadelesi düzleminde ele almaları, yakın tarihlerde bunca yaşananlara rağmen üzücü olduğu kadar manidardır da!..
ABD Merkezli “ Türk Demokrasisi Projesi”
-Savulun, ABD, Türkiye’deki demokrasi standardını (dostlarıyla birlikte) yükseltmek istiyormuş!-
Türk Demokrasi Projesi, ABD’deki derin kişilerin yanında, özellikle, CHP-HDP ve NFETÖ unsurlarının da yer aldığı bir yapılanma… Söz konusu yapılanmanın amacı, Türkiye’nin daha demokratik politikalar izlemesini teşvik etmekmiş(?!)… ‘Türkiye’de alarma geçme zamanı geldi’ diyor,bu malum yapı… Devamla Türkiye’nin duruşu ABD için tehdit haline gelmiştir : ‘Bir zamanlar güvenilir NATO müttefiki (ABD vesayetindeki) Türkiye, demokrasiye sırtını dönüyor ve Rusya’yı kucaklıyor’… Mevcut şartlarda, “ABD’nin güvenliği için demokratik bir Türkiye şart” denilerek bir çağrıda da bulunuluyor : ‘Lütfen
Türk demokrasi projesi’ni takip edin ve kaydolun !..’
Kısa başlıklarla hatırlatmak gerekirse ABD’deki Türk Demokrasi Projesi ile ilgili şunları söyleyebiliriz…
• Bu bir CIA, dolaysıyla da bir NFETÖ projesidir…
• Bunlar ,15 Temmuz darbe girişimiyle yapamadıklarını (Türkiye’deki dostlarıyla birlikte)gerçekleştirmek istiyorlar…
• Algı yönetimi ve manipülasyon tekniklerini kullanarak oluşturmak istedikleri kaos ve istikrarsızlıktan yararlanarak bir iktidar değişikliği planlıyorlar…
• Üstelik bu sadece ABD’deki bir yapının işi de değil; gün geçmiyor ki Batı kulübünden bir ülke ‘Türkiye’ye demokrasi dersi vermesin!’
Bahse konu yapının, Turkısh Democracy Project.com adlı sitesinde de konuyla ilgili şunları okumak mümkün!
-Erdoğan, aşırılıkçı grupları destekledi (2015 Kobani olaylarını hatırlayalım : ‘Türkiye İŞİD/DEAŞ’ı destekliyor’ söylemi ABD kaynaklı olarak tedavüldeyken, bir süre sonra DEAŞ’ı kimlerin kurduğunu ABD başkanı açıkladı…)
-Erdoğan, etnik azınlıklara zulmetti…
-Özgür basını yok etti…
-Siyasi muhaliflerini hapse attı ya da öldürttü…
-Demokratik kuruluşları aşındırdı; yok etti…
-Yolsuzlukları yaygınlaştırdı…
-Ekonomi, Erdoğan yüzünden gerileme yaşadı…
-Hukukun üstünlüğü bozuldu…
ABD mahreçli bir sitede okuduğumuz yukarıdaki iddialar, sadece ABD değil Türkiye’de de -İlkesel düzlemde- bir arayış olmaktan çok, başta ABD olmak üzere emperyalist güçlerin ülkeleri kendi kontrollerinde tutmak üzere ve/veya kontrolden çıkan ülkelerde oluşturmak istedikleri algının gereği olarak okunmalıdır. Zira bu güçler için ilkesel hususlar dahil her konu kendi çıkarlarına hizmet ettiği sürece önem taşır ; aksi takdirde “kendi elleriyle yaptıkları putları acıkınca yemekten çekinmezler”, bu şirk ve küfür odakları…
Değişen şartların açtığı alanda kendi güvenliği ve geleceği için stratejisinin gereğini yapmaya çalışan (ılımlı) Laik-Demokratik/Batı referanslı Türkiye’nin, Kopenhag kriterleri ekseninde yapısal reformlar konusunda bir hayli yol almış olmasına karşın hala hedef ülke olmasının nedenlerini doğru okumak gerekir… Bir zamanlar, ABD/Batı tarafından -(2009-2011) dönemine kadar- yere göğe sığdırılamayan yeni Türkiye, ne oldu da hedef ülke haline geldi ? Bu sorunun cevabını vasat zekâya sahip ve hakikati arayış kaygısıyla yaşanan süreci takip eden herkes bilmektedir. Ama kimileri, -çeşitli hesaplarla- bu gerçekliği bilmezlikten gelmektedir… Hatırlanırsa, ABD’nin bölge politikaları düzleminde strateji değişimiyle beraber müttefiki Türkiye, kendi güvenliği ve geleceği için bir yol ayrımındaydı. Ve ABD ile Türkiye’nin stratejileri, bir çok konuda karşı karşıya geldi… ABD, içerideki ajanların ve mevcut süreçten rahatsızlık duyan çevrelerin rol aldığı bir dizi operasyon yaptı Türkiye’de… Son planda,15 Temmuz darbe girişimi de amacına ulaşamadı… Ve eski Türkiye-yeni Türkiye arasındaki “sistem-içi” mücadelenin ikinci aşamasına geçilmiş oldu…Klasik yöntemlerle iktidarlar değiştirilemiyor, yeni yöntemler gerekiyordu artık : Algı yönetimi ve manipülasyon teknikleriyle kaos çıkarmak, istikrarsızlığın sonuçlarını kullanarak hedefe ulaşmak isteniyordu. Söz konusu yöntemi destekleyici mahiyette, -içeride ve dışarıda- adımlar atmaktan da geri durulmuyordu… ABD’deki “Türk Demokrasi Projesi”nin yanında, daha doğru bir ifadeyle bahse konu projenin uzantısı olarak Türkiye’de de “Demokrasi Konferansları” gündeme geldi….
Demokrasi Konferansları’nın katılımcıları arasında “terör örgütüne sırtını dayadığını” açıkça ilan eden HDP’nin yanında, -ilkesel ve ahlaki hiçbir kaygı taşımayan- malum partiler ve LBGT, KHK’lılar vb. sivil toplum örgütleri yer almaktadırlar… Bahse konu konferansların sonuç bildirilerinde de ilginç başlıkları görmek mümkün. Ve bu durum süreci takip eden ve tanıklıklarını doğru yapmaya çalışanları şaşırtmadı tabii ki…
• Etnisite ve din ayrımına dayalı acıların bu ülkede tekrar yaşanmaması için geçmişimizle yüzleşelim…
• Dış politikada saldırgan politikalardan vazgeçilmeli ( Mavi vatan,Terörle mücadele…)
• “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” ( Bütün savaşların ve operasyonların durdurulması…)
• Tüm siyasi tutukluları (KHK’lılar) serbest bırakın…
ABD’deki Türk Demokrasi Projesi ve onunla paralel Türkiye’deki Demokrasi Konferanslarından önce de “demokrasi” ve “medya özgürlüğü” adına, -algı yönetimi ve manipülasyon operasyonlarını derinleştirecek- yeni medya organizasyonları kurulmuştu.Aynı zamanda geçmişte de zaman zaman gündeme gelen, “fonlanan gazeteler” ve “fonlanan gazateciler” iddiaları ayyuka çıkmış durumda. Yalan makinesi haline gelen siyasiler ve onların sesi medya organlarına, mahkemelerce verilen tazminat cezalarını kimlerin ödediği/kimlerin fonladığı ise aslında bilinmesi rağmen “üç maymunu” oynamaya devam etmektedirler…
Son planda, ABD yönetiminin Türkiye’deki iktidarı yıkmak için yaptığı operasyonlar -içeride ve dışarıda- demokrasi ve medya özgürlüğü sütresiyle perdelenmeye devam ederken yeni Türkiye de küresel sistem içinde kalarak denge politikalarıyla çıkış arıyor… Değişen şartların açtığı alanda -tarihi ve stratejik- avantajlarını kullanarak güçlü adımlar atmaya devam ettiği söylenebilir…
Geçen ay gerçekleşen NATO Zirvesi’nde ABD başkanına yapılan Afganistan konusundaki teklifi ile Türkiye,- Kafkaslardan uzak Asya’ya- stratejik hedefleri için adımlar atmak isterken Taliban’ın tehditleriyle karşılaşmaktadır.Aynı Taliban’ın Çin’e gülücükler dağıtmaya devam ettiğinin altını çizmek gerekir…
Yine zirvenin hemen akabinde gerçekleştirilen Antalya Diplomasi Forumu da dikkatle okunmalıdır.Zira Batı/hakim güç odakları dışındaki ülkelerin kendilerini ifade ettikleri bir işlev görmektedir bu ve benzeri forumlar. Ve bu tür toplantılarla, uluslar üstü kurumların yeniden oluşturulması da dahil -çok kutuplu- yeni denge arayışı süreci yolunda önemli gelişmelere hazırlık yapıldığı da iddia edilmektedir…


