GenelYazarlardanYazılar

Firavun Ve Irksal Fanatizm

Allah gönderdiği vahiyler ve elçileriyle diğer insanların yaptıkları ve yapacakları hataları en aza indirmeyi gaye edinmiştir. En az hata diyorum zira hiçbir insan hata yapmaktan uzak değildir. İnsanlar içerisinden seçilen elçiler de yaptıkları içtihatlarında nadiren de olsa hata yapmışlardır. Ancak hataları kendilerini gönderen makamlar tarafından acilen ve zaman aşımına uğramadan düzeltilmişlerdir. İnsanlar için neyin doğru neyin yanlış neyin kıymetli, neyin kıymetsiz olduğunu belirlemek Allah’a ait bir özelliktir.

Mesela kimin kimden daha değerli ve kıymetli olduğunu, üstünlüğün ne ile olacağını ve olması gerektiğini yüce Allah şöyle açıklamıştır: “ Ey insanlar! Şüphesiz ki biz sizi bir erkekle bir dişi (hücre türünden) yarattık. Birbirinizle tanışmanız için sizi toplumlara ve kabilelere ayırdık. Şüphesiz ki Allah katında en değerli olanınız, en çok takvalı( duyarlı) olanınızdır. Şüphesiz ki Allah bilendir, haberdardır.” (Hucurat- 13) Konumuzla alakalı olması açısından şu ayeti de sizler ile paylaşmak istiyorum. “ ( Ey insanlar!) Sizi, bize yaklaştıracak olan ne servetiniz ne de soyunuzdur. Ancak kim inanır, iyi ve güzel işler yaparsa, işte bunlara, yaptıklarının karşılığı olarak kat kat mükâfat verilecek. Bunlar, cennet köşklerinde huzur ve güven içinde yaşayacaklar. Ama ayetlerimizi geçersiz kılmak için uğraşanlar var ya; işte onlar cehenneme atılacaklar.” ( Sebe- 37-38)

İnsanlığın var oluşundan bu yana onun baş belası olan ırksal fanatizmin yüce Kuran ile tescillenen sembolü Musa( as.) ın karşısına dikilen Firavun ve onun aveneleri olmuştur. Sanmayalım ki bu fanatik anlayış orada görevini yapmış ve sonrada tarihin tozlu rafların da yerini almıştır. Firavunlar ölür ancak onun temsil edip yer aldığı bu fanatik uygulama kıyamete ramah kalana kadar devam edecektir. Zira bu hak ile batılın mücadelesidir. Bu önemli hususu not düştükten sonra fanatizm nedir sorusunun cevabını verelim: Fanatizm: Bir dine, bir öğretiye, bir kimseye çok aşırı ölçüde, coşku ve tutkuyla bağlılık. İnsanı bu konularda aşırılıklara sürükleyen körü körüne yandaşlık anlamlarına gelmektedir.

Fanatizm aynı zaman da insanlar arası ilişkileri bozmakta, şiddet, korku, kavga, dargınlık hatta yaralama, öldürme gibi kötü sonuçlarıyla toplumsal barışı tehdit etmektedir. Günümüzde fanatizm denilince sadece futbol fanatikleri aklımıza gelmektedir. Tuttuğu takımın maçlarına satır, kılıç ve döner bıçaklarıyla giden maç sorasında diğer takım taraftarlarına her türlü zararı veren fanatizm de toplumsal barışı tehdit eder noktaya gelmiştir. Maçlar bir oyun olmaktan çıkıp kavga arenalarına dönüşmüş durumdadır. Bu konuda da acilen gerekli önlem ve tedbirlerin alınması konusun da ilgili makamları uyarmaktayız.

İslam farklılıklarımızı adeta bir zenginlik ve Allah’ın varlığına delil olarak sunmaktadır. Herkesin kendi fıtratına göre davranması bu farklılıkları bir ayrılık nedeni değil tam aksine bir arada yaşamanın gereği olarak kabul etmesinden daha doğal ne ola bilir ki? Konu ile ilgili bir ayet meali vererek yazımıza devam edelim: Gökleri ve yeri yaratması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olması Allah’ın varlığının delillerindendir. Şüphesiz ki bunda gerçeği bilenler için alınması gereken dersler vardır.” (Rum-22)

Evet, renklerimizin ve dillerimizin farklı olması bizleri ayrıştırma yerine Allah’ın büyüklüğünü hatırlatıp onun yaratıcı gücü konusunda boyun büküp ona teslim olmamızı gerektirmektedir. İnsanlık tarihin de günümüz fanatikleri de olmak üzere Kuran’dan öğrendiğimiz ilk fanatik ve fetiş Firavundur. Kendi ırkını ve taraftarlarını üstün ve ayrıcalıklı gören bu aşağılık zihniyet hiçbir suçu ve günahı olmayan masumları öldürecek kadar zalimleşmiş ve azmıştır. Kuran’ı anladıkları dilden okuyan ve manasına vakıf olan kardeşlerim şu ayetleri hatırlamakta zorlanmayacaklardır.

“Şüphesiz ki Firavun, o yerde ( Mısır’da) zorbalaşmış, erkek çocuklarını kestirip kadınlarını sağ bırakarak ve her birini her grubu zayıp düşürerek halkını çeşitli gruplara ayırmıştı. Şüphesiz ki o Firavun bozgunculardandı.” ( Kasas- 4) Irksal fanatizmi sistematik olarak uygulayan Firavun bunları yapar iken tabi ki yalnız başına değildi. Siyasi ve iktidar ayağını bizzat kendisi üstlenip yerine getirir iken ekonomik ayağını Karun yaptığı haksız ve hadsiz uygulamalarını ise Belam adındaki din adamları uygun fetvaları verip iktidar sahibinin uygulamalarına caizdir diyerek meşru gösteriyorlardı.

Bunlardan aldığı güç ve meşruiyetle uygulamalarını sertleştiren Firavun mensubu olduğu Kıptilerin İsrail oğullarından her bakımdan üstün olduğunu kabul ederek toplumunu zayıf düşürüp guruplara ve fırkalara bölerek üstelikte onları hor ve hakir görerek ırksal faşizmini uygulamaya devam ediyordu. Günden güne parçalanıp bölünen aynı zamanda istenilen bir ve beraber olma duygusundan yoksun İsrail oğulları bu hareketleriyle Firavun ’un ekmeğine yağ sürüp işlerini daha da kolaylaştırıyorlardı. Firavunun istediği de tamda bu idi. Gel zaman git zaman taki karşısına Allah’ın elçisi (Musa a.s) çıkıncaya kadar.

Malumunuz konumuz Firavun ile Musa peygamber arasında geçen mücadele olmadığından zira bu konu başka bir yazıda müstakil olarak ele alınacak olduğundan biz ırksal fanatizmin günümüzdeki yansımalarına bakalım. Takriben yaklaşık olarak Fransız devriminden hemen sonra insanların düşünce ve hayatlarına enjekte edilen milliyetçilik ve hemen peşinden ortaya çıkan ulus devletler ile zirve yapan ırksal fanatizm uğradığı bütün toplumları zehirleyip iki insanın bir araya gelip ortak bir anlayışta buluşmasını adeta imkânsız hale getirmiştir.

İçler acısı bir örnek olması açısından dolayı Osmanlının bir paşa ile huzur ve sükûn içerisinde idare ettiği topraklar üzerin de bu gün sınırları adeta cetvel ile çizilmiş yaklaşık on yedi devletçikler! Bulunmaktadır ve bunların hepsi de ulus yapılarını ön plana çıkararak bir birlerini yiyip bitirmektedirler.

Batı veya batılın temsilcileri yüz yıl önce birbirleri ile amansız ve acımasız bir mücadeleye girişip adeta yok olma sürecine girmiş iken daha sonra yaptıkları yanlışların farkına varıp iç çekişmeleri sona erdirerek kendilerini ayakta tutacak ekonomik, askeri ve siyasal birlikteliklerini oluşturup. Süratle halkı Müslüman coğrafya topraklarını işgal edip onlara hayatı zindan etmişlerdir.

Allah’ın ve iman edenlerin düşmanları olan batı kendi aralarındaki ülke sınırlarını kaldırıp Schengen Şangay sistemini geliştirerek isteyen her batılı ülke kendileri gibi batılı olan bir ülkeyi vizesiz ve pasaportsuz ziyaret eder iken Müslümanlar diğer bir Müslüman ülke ile aralarına büyük aynı zamanda maliyeti çok yüksek ve aşılması zor beton duvarlar örmekteler. Oysa batı kendi aralarında ki duvarları çoktan yıkmıştı. Mesela doğu ile batı Almanya’yı bir birinden ayıran duvarın taşları atık müzayedeler de açık artırma ile satılır hale gelmiştir. Bu durumu bile fark edemeyen Müslümanların adeta gözleri kör ve basiretleri kapanmıştır.

Aklını kullanmayan ve kullanmayı da hiç düşünmeyen halı Müslüman coğrafya sakinleri Avrupa birliğine mensup bir Avrupalının kendi ülkesinden çıkıp bütün birlik ülkelerini vizesiz ziyaret eder iken kendisinin hayatta bir defa olsun hac farizasını yerine getirmek için en az on yıl bekletilmesini ne ile ve hangi akılla izah edecek?

Avrupa’da sınırların kakmasıyla artık ülkelerden değil sadece Hristiyan birliğini oluşturmuş ve beka sorununu halletmiş bir büyük ülkeden bahsedilmektedir. Avrupalı vatandaşlarının anlayışına göre her birlik ülkesi aynı zaman da onun da ülkesidir.

Değerli dostlar Müslüman’ın vatan ve ülke anlayışını sahip olduğu topraklar ve birtakım semboller belirlemez. Onun ölçüsü otopark parçasında veya parçalarında Allah’ın sosyal hayata uygulanması için gönderdiği hükümlerin uygulanıp uygulanmamasıdır.

Bu hükümlerin uygulandığı her toprak parçası bütün iman edenlerin ortak ülkeleridir. Dolayısıyla Allah tarafından kutsallığı tescil edilen Haremi Şerif Kâbe sadece her yönüyle batı özellikle Amerika! Tarafından kuşatılan Sudun babasının malı hiç değil. Kendi araların da bütün engelleri kaldıran ancak Müslüman ülkeleri dikenli teller ve aşılması imkânsız beton yığınlarıyla bölenler sadece fiziki bir bölünmeyi değil aynı zamanda kıyamete kadar bir daha birleşmemek üzere kalpleri de param parça edip düşmanlık tohumları ekmektedirler.

Tarih boyunca çok ciddi bir savaşa girmediğimiz ki bundan son iki yüz yılı anlamak mümkün İran İslam devletiyle olan dokuz yüz kilo metre olan sınır hattına beton duvarlar örerek iki Müslüman halkın veya halkların can damarlarını kopardık. Aynı şey bir birleri ile akraba olan Suriye sınırına da örülmektedir. Tam bir ulus devlet fanatizmi olan bu anlayış batıda önemini yitirir iken ne yazık ki halkı Müslüman ülkelerde canlı ve diri tutulmaya çalışılmaktadır. Zira böl parçala ve sonra da yut politikaları İslam’ın düşmanlarının işlerini daha da kolaylaştırmaktadır.

Allah’ın tekraren üzerin de durup bölünüp parçalanmayın yoksa kuvvetiniz azalır devletinizi kaybedersiniz demesine rağmen Müslüman halklar lime lime en ince damarlarına varıncaya kadar bölünüp parçalanmaktadırlar. Mealini siz kardeşlerim ile paylaşacağım şu ayetin mesajını İslam’ın düşmanları anlamışlar ne yazık ki kitabı kendi anladığı dilden okumayan Müslüman halk anlamamış zira onlar yüce Kuran’ı anlamadıkları dilden okuyup adeta sevap kitabı olarak gördükleri Kuran’ı ölülere ve mezar taşlarına okumaya devam etmektedirler oysa ayet: “Allah’a ve elçisine itaat edin, bir birinizle didişmeyin, aksi halde direncinizi devletinizi yitirir güç kaybedip dağılırsınız. Karşılaştığınız zorluklara karşı direnç gösterin, zira Allah direnenler ile beraberdir.” ( Enfal-46)

Jakoben ve militarist devlet anlayışı ile yetişen insanların tanrısı üzerin de yaşadıkları toprakları ve bazı sembolleridir. Bunlar ümmet ve kardeşlik hukuku diye bir şeyleri hiç tanımazlar veya kabul etmezler bundan dolayı da varsa da yoksa da kendi egolarıdır. Yanmakta olan komşularının evinde ki alevleri söndürmek yerine ellerinden gelse benzin döküp tamamen yanmasını temin edeceklerdir. Bunlar için din bağı değil ırk bağı önemlidir.

Rusya Ukrayna arasındaki savaşta mağdur olan Ukraynalı sivillere kapılarını sonuna kadar açan batı trene biner iken insanların renklerine ve dinlerine göre trene binmesine müsaade etmektedir. Batı Ukraynalı sivillere barınmaları için her türlü imkânlarını seferber eder iken söz konusu dini İslam olan Suriyeli, Afganistanlı sivillerin bindikleri botları batırmak suretiyle denizleri göçmen mezarlıklarına çevirdiler. Özellikle Yunan zaliminin yaptıklarını bir kez daha hatırlatmakta fayda var.

Dışarıda bunlar olur iken kendi ülkemiz deki sığınmacı kardeşlerimize gerek muhalefet gerek ise fanatik ve insanlık düşmanı kişiler tarafından onların ülkenin geleceği için çok tehlikeli olduklarını ve acilen geldikleri ülkelere tekrar gönderilmeleri gerektiğini savunan zihniyet tam da Firavun vari ırksal fanatizm hastalığına yakalanmış ve tedavi edilmeleri gereken hasta ruhlu insanlardır.

Bir gün aynı şeyin bizlerin de başına geleceğini hesaba katarak bizlere misafir olan bu kardeşlerimize Ensar ve Muhacirler arasın da yaşanan kardeşliği gelin bir kez daha kendi nefsimiz de yaşayalım. Hava çok soğuk haydi var mısınız bir Muhacirin yuvasını ısıtıp onu mutlu etmeye yarın çok geç olabilir.

Başka bir yazıda buluşmak üzere Allah’a emanet olunuz.

Daha Fazla

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi Çekebilir

Kapalı