
Gayba Dair
Allah’ın elçilerle ilişkisinin mahiyeti Kuran da şöyle geçer:
“Herhangi bir beşer ile Allah’ın konuşması ancak vahiy ile yahut perde arkasından ya da bir elçi gönderip, izni ile dilediğini vahyetmesi şeklinde olabilir. Muhakkak ki O çok yücedir, engin hikmet sahibidir (Şura 42/ 51).
Ve elçilerden gayba muttali olmadıklarını duyurmaları tereddütte mahal bırakmayan bir üslupla istenir:” De ki: Ben size Allah’ın hazineleri benim yanımdadır demiyorum. Ben gaybı da bilmem. Size, ben meleğim de demiyorum. Ben sadece bana vahyolunana uyarım. De ki: Hiç kör ile gören bir olur mu? Siz hiç düşünmez misiniz? ” (Enam 6/ 50).
Buna rağmen gaybi bilginin peygamberler beraberinde bazı kutsal insanlara açık olduğu inancı bazı kesimlerce ısrarla savunulur, delillendirmeye çalışılır.
Bir taraftan Şia’nın imamet teorisi başlığı altında masum imamların gaybı bilebileceği iddiası; diğer yandan Sünniliğin batınilik merkezli veli kavramı üzerinden yaptığı teviller geçmişten bugüne bu batıl inancı büyütüp durmakta…
***
Gayb; gözden kaybolmak, gizlenmek, görünmemek, uzaklaşmak gibi anlamları ihtiva ediyor.
Gözün görmediği, duyuların ve insan bilgisinin dışında kalan şeyleri ifade eden bu kelime türevleriyle birlikte Kuran’da altmış yerde geçiyor.
Ayetlerde ortak tema gaybın bilgisinin yalnız Allah tarafından bilinebileceği bilgisi…
Mesela:
“De ki: “Göklerde ve yerde gaybı Allah’tan başka kimse bilmez. Onlar ne zaman diriltileceklerini de bilmezler… “(Neml 27/ 65).
Yanı sıra bazı ayetler gaybi bilginin kısmen, sınırlı ve şartlı olarak elçilere açılmasını konu edinmekte. Buna şu ayetleri örnek verebiliriz:
“Allah müminleri, şu üzerinde bulunduğunuz hal üzerinde bırakmayacaktır. Sonuçta pisi temizden ayıracaktır. Allah sizi gaybı bilir duruma da getirmeyecektir. Şu var ki Allah resullerinden dilediğini seçer. O halde Allah’a ve resullerine inanın. Eğer inanır ve sakınırsanız sizin için büyük bir ecir vardır. “ (Ali İmran 3/179).
“Bunlar, sana vahiyle bildirdiğimiz gayb haberlerindendir. Yoksa içlerinden hangisi Meryem’i himâyesine alacak diye kalemlerini kura için atarken sen onların yanında değildin. Birbirleriyle çekişirken de sen onların yanında değildin.” (Ali İmran 3/ 44).
Bu ve benzer ayetler Allah’ın seçip, kendisine bildirdiği elçilerden başkasının gayba muttali olamayacağını kesin bir dille ifade eder.
Elçilere yapılan bilgilendirmenin keyfiyeti de sadece Allaha aittir.
Ve beraberinde Kuran ayetleri kesin bir dille resuller dışında kalan diğer insanların tüm iddialarını reddeder.
Bu konuda ilgili ayetlerden biri de Cin Suresinde geçmekte:
“ O gaybı bilendir, Hiç kimseye gaybını bildirmez. Resullerden razı oldukları hariç…” (Cin 72/26-27).
***
Müslümanlar için akaid konusunda bağlayıcı tek metin Kuran’dır ve Allah’ın kitabının çizdiği sınırlar son derece önemlidir.
Kur’an’ın çizdiği sınırlara rağmen peygamberler ve onlardan sonra gelen bazı kişiler hakkında mübalağalı ifadeler kullanılması, çoğu zaman maalesef hüsnü kabulle karşılanmakta ve birçok inanç probleminin nedeni olmaktadır.
Unutulmamalı ki peygamberleri her türlü gaybi bilgiye sahip göstermek, kimi seçkinlik iddiasındaki kulların kendi sapkın inançlarına makul bir ortam hazırlamanın mümbit bir zeminidir. Peygamberleri gaybı bilme konusunda mübalağa yaparak kutsamak, bir sonraki adımda sıradan bir insanı velilik ermişlik gavslık adı altında ona yaklaştırmaktır.
Hz peygamberi, Allah’ın kitabında anlatılan özellikleriyle çelişen insanüstü sıfatlarla nitelemek; ardından peygamberlerin bu insanüstü makamının hemen altına ümmetten birini yerleştirmenin, kutsamanın önkoşuludur.
Ve bugünün dünyasında yeni nesillerin dinden uzaklaşıp deizm ya da ateizm gibi beşeri ideolojilere yönelmelerinin en önemli nedenlerinden biri de gaybı bildiğini iddia eden hurafeci din adamlarının varlığı ve bunların toplum nezdinde gördüğü rağbettir.
Bilinmeli ki, İyi niyetle de olsa peygamberlere Allah tarafından verilmeyen özellikler isnat etmek onları yüceltmek değil bilakis onları beşerî özelliklerinden uzaklaştırarak dinin içini boşaltmak, tahrif etmektir…
***
Kuranda yer alan tüm bu apaçık ayetlere rağmen Şianın imamet doktrini imamların bütün bilgilerini peygamberden ya da kendinden önceki imamlardan aldığını savunur.
Temel tez; onların Allah tarafından verilmiş kutsi ilham yoluyla her şeyi bilmesidir.
Bu inanca göre hiçbir şey onların ilmi dışında değildir ve onlara hiçbir meselede cehalet nispet edilemez. İmamlara nispet edilen bu sınırsız, hatadan uzak, her şeyi kuşatan ilimlere peygamberlerin bile sahip olmadıklarını görmekteyiz.
Benzer şekilde Sünni dünyada da peygamberleri aşan bilgi alanlarına muttali olan seçilmiş din adamları inancı üzerinden veli kültünü görüyoruz.
Özellikle tasavvuf ekolleri temelinden kendisine önemli bir yer bulan sünni batıni düşünce aynı şiadaki imamet teorisinde olduğu gibi Allah’ın ilim sıfatının bazı veli kullarda tecelli ettiğini savunmakta. Bu seçkin veli kulların ulaşacağı ilim seviyenin peygamberlerden dahi daha yüksek olduğu ve onların tüm kainatta gerçekleşen her şeyi teferruatıyla bilecekleri iddiasını savunması ortak kanaattir.
Onlara göre büyüyen her bir ağacın ve açan her bir yaprağın durumu dahi veli kullara gizli kalmaz; onlar hem geçmişi hem de geleceği bilirler…
Oysa Allah’ın kitabı bu konuda o kadar net ki:
“Kıyamet saati hakkındaki bilgi yalnız Allah’ın katındadır; O, yağmuru yağdırmakta; rahimlerdekini bilmektedir. Hiç kimse yarın ne elde edeceğini bilemez; hiç kimse nerede öleceğini bilemez; ama Allah her şeyi bilir, her şeyden haberdardır…” (Lokman 31/ 34).
***
Binaenaleyh bu inanç sahiplerince Hz. Peygamber’in gaybı bilme iddiası olmadığı gibi, kendisi hakkında bunu söyleyenleri de susturduğu rivayetler es geçilmekte; onun yetiştirdiği en hayırlı nesil olan sahabenin böyle bir iddiasının ise hiç olmaması görmezden gelinmektedir.
Aksine Kuranda onların da hata yaptıkları ve birçok hadisede verdikleri kararlar nedeniyle uyarıldıklarını görmekteyiz:
“… Verilen emre uymayarak itaatsizlik ettiniz kiminiz dünyayı isterken kiminiz de ahireti istiyordu bundan dolayı Allah sizi sınamak için size olan desteğini kesti. Ancak yine de sizi afetti. Emir konusunda tartıştınız ve emre karşı geldiniz. İçinizden dünyayı isteyenler de vardı, ahireti isteyenler de. Sonra sizi denemek için onlardan yüzünüzü çevirdi. Sizi bağışladı. Allah müminlere karşı çok lütufkârdır.”( Ali İmran 3/ 152).
Yine Kuranda Nuh’un kendi oğlunun (Hud 11/ 46) kâfir olarak ölmesine engel olamadığını ayetlerden öğrenmekteyiz.
Süleyman’ın ordusunu teftiş ederken Hüdhüd’ün nerede olduğunu bilmeyip sorduğunu ve getirdiği haberleri ancak onunla konuştuktan sonra öğrendiğini görüyoruz. Üstelik Hüdhüd, onun bilmediği malumatlarla karşısına çıkmaktadır (Neml 27/20- 22).
İbrahim (Zâriyat 51/25) ve Lut (Hud 11/ 77) evlerine insan kılığında gelen misafirlerin melek olduğunu bilememişti. İbrahim melekleri, insan şeklinde oldukları için tanıyamamış ve onlara bir yemek hazırlayıp ta onlar kendilerini tanıtıncaya kadar melek olduklarını fark edememişti.
Yine Nebinin Tebük savaşından kaçmak isteyen münafıklara izin vermesi (Tevbe 9/ 43) ve Bedir savaşındaki esirler sebebiyle Allah tarafından uyarılması (Enfal 8/67) gibi örneklerden peygamberlerin gaybi bilgilerinin sınırlı olduğunu görmekteyiz.
“İfk” olayında da nebinin olayın mahiyetini bilmeyişi; uzun bir bekleyişten sonra konuyla ilgili inen ayetlerle meselenin açıklığa kavuşması önemli örneklerdir.
O halde Nebilerin çoğu olayda kendi içtihatlarıyla karar verip uyguladıkları, yanlış karar verdiklerinde uyarıldıkları; Allah’ın bildirdiği durumlar hariç gaybı bilmedikleri açıktır.
Bundan mütevellit peygamberlere verilmeyen mutlak bilginin kendilerini kâinatta tasarruf sahibi gören kendinden menkul bir takım insanlara verilmiş olması saçma sapan mesnetsiz bir iddiadır.
Bu kadar açık Kuran ayetlerinden sonra gaybı bilme iddiasında bulunan kişileri doğrulamak; Kur’an ayetlerini görmezden gelmek, Kitabın açık anlamından sapmaktır.
Bazı ulemanın Kuran’da bir delil olmamasına rağmen halkın kahir ekserisinin bu iddiayı kabul etmelerini gerekçe göstererek sahiplenmenin de ilmî hiç bir dayanağı yoktur.
Bilmeliyiz ki bu ve benzer yaklaşımlar naslara aykırı fasit inançların yaygınlaşmasına yol açan bir tutumdur.
O halde:
“Göklerin ve yerin gaybı sadece Allah’a aittir. Kıyametin kopması ise başka değil ancak bir göz kırpması süresi, hatta ondan daha kısa bir zaman içinde olup bitecektir. Şüphesiz ki Allah’ın her şeye gücü yeter.” (Nahl 16/77)
“Gökler ve yerin gaybını bilmek Allah’a mahsustur. Bütün işler O’na döndürülür. Öyleyse yalnız O’na kulluk et ve yalnız O’na güvenip dayan. Unutma ki Rabbin, işleyip durduklarınızdan asla habersiz değildir. “ (Hud 11/123)
Selam ve dua ile…

