
Geleneğe Mahkumiyetin Kodları.!
Gelenekten bahsetmeden önce, Vahyin inzal olduğu Mekke den birkaç not eklemekte yarar umuyoruz. Bu iddiamızı ana hatları ile şu şekilde söyleyebilmek mümkün. Mekke de inzal olan ayet sayısı yaklaşık olarak Kuranın Üçte ikisidir. Yani altı bin iki yüz otuz iki ayetin, dört bini küsuru Mekke de inzal edilmiş dersek, bu kadar ayet, sayısal olarak çok az olan insana mı hitap ediyordu.
Tabi ki hayır, Resulün ilk okuyuşunu duyanlar onu ciddiye almadıkları için, onlara olan hitabın dışında kalan çok ayet vardı. Zaman içinde onlara hitap elçiyi ciddiye aldıkça gündeme oturmuştu.
Birinci olarak, elçiye inananlar, ikinci olarak da onun karşısında olanlardı vahyin muhatabı.
İman edenlerin düşünce dünyasında oluşmuş geçmişe ve yaşanan hayata dair ne kadar yanlış bilgi varsa onları düzenliyorken, ikinci olarak Mekke oligarşisini muhatap almaktaydı.
Mekkeliler, ayetlerin hitabından anlaşıldığı kadarı ile Kâfir ve müşriklerdi. Aynı zamanda zalim ve fâsık olduklarına vurgu vardı.
Biz burada kısaca zalim fâsık kâfir ve müşrik olan elit oligarşiye göz atalım. Onlar Mekke nin yönetici kadrosunu teşkil ediyordular. Hak edilmiş bir niteliğe sahip oldukları özelliklerinin olduğuna inanıyorlarken, kendi idareleri altındaki insanların da onlara inanmasını temine yönelik ciddi hasletlerinin olduğu vakıa. Bunlar, halk için idealist insanlar olduklarına inandırılmışlardı. Şeref ve kerem sahibi insanlar olarak tanınırlardı. Söz verdiklerinde sözünde duran, emniyetine güvenilen, cömert, gözü pek, cesaretli ve hitabeti düzgün, arabulma özellikleri gelişmiş, hatırı sayılan, övülecek bir nesebe mensup oldukları iddiasını her zaman gündemde tutmayı başaran yönetici, idareci kişilerdi.
Ne var ki; amaca ulaşmanın zengin olmaktan/ zengin kalmaktan geçtiği anlayışının içselleşmesinin sonucunda, zenginliğe iman eden bir topluluktular.
Atalarının yolunda olma idealinin, şeref anlayışının önemli faktörlerinden, cesaret, fedakârlık, sözünde durup güven verme ( her ne kadar bazıları başaramasa da) kendi hukukları için gerekli görülen şeydi.
Mekke Şirk oligarşisinin idarecilerini tek tek sayma gereği duymuyor olsak bile, toplamda sayıları elin ve ayağı parmakları kadar denebilir.
Her ne kadar kendilerini Hz. İsmail ve İbrahim’e nispet diyor olsalar da, ciddi bir ahiret anlayışında değillerdi. Belki de sonuçta bozulmuş veya görmezden gelinmiş olabilir.
Konuyla ilgili ayetten de anlaşıldığı gibi.
” 29;64 Bu dünya hayatı bir eğlence ve oyundan başka bir şey değildir. Ahiret yurdu ise gerçek hayattır; bir bilselerdi.
“ 96: 6,7. Doğrusu, insan azar. Zenginlik taslayarak.
Azmalarının sebeplerinden önemli olanlarını rabbimiz bildiriyor. O gün için geçerli olan şeyin bu gün için de geçerli olduğu gerçeğini bize göstererek.
Birinci sebep. Ahiret inancının bitmesi, ciddiyetini kaybetmesi. İkinci olarak, insanın zenginleşmesinin sonucunda müstağnileşme.
Mücadele ortamı ısındıkça gelen ayetlerin ve surelerin içeriği dikkate değer olmaktan öte, verdiği mesaj çok önemlidir.
Bu gün öyle bir kamuoyu oluşturmayı hedeflememizi sanki zımnen ifade ettiği anlaşılmakta.
Bu konu, Kalem suresinde işlenirken verdiği mesaja odaklanmalıyız.
1: Nûn, Kaleme ve yazdıklarına andolsun.
2: Sen Rabbinin nimetiyle mecnun değilsin.
3: Kuşkusuz senin için tükenmez bir ecir var.
4: Sen elbette yüce bir ahlak üzeresin.
5: Sen de göreceksin, onlar da görecek.
6: Hanginizde imiş o fitne ve cinnet.
7: Doğrusu Rabbin, yolundan sapanı en iyi bilendir. Hidayete ereni de en iyi bilen O’dur.
8: O halde, yalanlayıcılara itaat etme.
9: Onlar istediler ki yumuşak davranasın da onlar da sana yumuşak davransınlar.
10: Şunların hiçbirine boyun eğme: Yemin edip duran aşağılık,
11: Daima kusur arayıp kınayan, hep lâf götürüp getiren,
12: Hayra engel olan, saldırgan, günahkâr, 13: Kaba ve haşin, sonra da kötülükle damgalı,
14: Mal ve oğulları var diye (böyle davranır).
15: Kendisine âyetlerimiz okunduğunda: “Eskilerin masalları” der.
16: Yakında biz onu hortumunun (burnunun) üzerinden damgalayacağız.
17: Biz onlara da belâ verdik, bahçe sahiplerine verdiğimiz gibi. Hani onlar sabah olunca bahçeyi mutlaka devşireceklerine yemin etmişlerdi.
18: İstisna da etmiyorlardı (“inşaallah” demiyorlardı).
19: Fakat onlar uyurken dolaşıcı bir belâ onu sardı da,
20: Bahçe simsiyah kesiliverdi.
21: Derken sabahleyin birbirlerine seslendiler:
22: “Haydi, devşirecekseniz erkenden ekininize gidin” diye.
23: Derken fırladılar, aralarında fısıldaşıyorlardı.
24: “Sakın bugün hiçbir yoksul bahçeye girip yanınıza sokulmasın” diyorlardı.
25: (Zanlarınca yoksulları) engellemeye güçleri yeterek erkenden gittiler.
26: Fakat bahçeyi gördüklerinde: “Biz herhalde yanlış gelmişiz” dediler.
27: “Yok, biz mahrum edilmişiz.” (dediler).
28: İçlerinde en makul olanı şöyle dedi: “Ben size Rabbinizi tesbih etsenize dememiş miydim?”
29: “Rabbimizi tesbih ederiz, doğrusu biz zalimler imişiz.” (dediler).
30: Ardından suçu birbirlerine yüklemeye başladılar.
31: Yazıklar olsun bize, dediler, biz azgınlarmışız.
32: Ola ki Rabbimiz bize onun yerine daha hayırlısını verir. Biz Rabbimize yönelir, ondan umarız.
33: İşte azap böyledir. Elbette ahiret azabı daha büyüktür. Fakat bilselerdi.
34: Kuşkusuz korunanlar için de, Rableri katında nimetleri bol bahçeler vardır.
35: Öyle ya, teslimiyet gösterenleri suçlular gibi tutar mıyız hiç?
36: Neyiniz var, nasıl hüküm veriyorsunuz?
37: Yoksa size ait bir kitap var da onda mı okuyorsunuz?
38: O kitapta, “beğendiğiniz her şey sizindir” diye mi yazılı?
39: Yoksa, “ne hükmederseniz mutlaka sizindir” diye sizin lehinize olarak tarafımızdan verilmiş, kıyamet gününe kadar geçerli kesin sözler mi var?
40: Sor bakalım onlara, içlerinden ona kefil hangisi?
41: Yoksa ortakları mı var onların? Doğru iseler ortaklarını getirsinler.
42: O gün işler zorlaşır ve secdeye davet edilirler. Fakat güç yetiremezler.
43: Gözleri düşük bir halde kendilerini bir zillet kaplar. Oysa onlar sapasağlam iken de secdeye davet ediliyorlardı.
44: Bu sözü yalanlayanı bana bırak. Onları bilmedikleri yönden derece derece azaba yaklaştıracağız.
45: Onlara mühlet veriyorum. Doğrusu benim tuzağım sağlamdır.
46: Yoksa onlardan bir ücret istiyorsun da bu yüzden onlar ağır bir borç altında mı kalıyorlar?
47: Yoksa gayb onların yanlarında da onlar mı yazıyorlar?
48: Rabbinin hükmüne sabret, balık sahibi gibi olma. Hani o öfkeye boğulmuş da nida etmişti.
49: Rabbinden bir nimet yetişmiş olmasaydı, elbette kınanacak bir halde ıssız bir diyara atılacaktı.
50: Fakat Rabbi onu seçti de iyilerden kıldı.
51: O kafirler Kur’ân’ı işittikleri zaman neredeyse seni gözleri ile devireceklerdi. Bir de durmuşlar “o bir deli” diyorlar.
52: Halbuki o âlemler için bir öğüttür.
Allah doğru söyler.
Selam ve dua ile.


