
Kâsım Süleymânî ve El Mühendis’in öldürülmesinden sonra ABD ile İran arasındaki gerilim tırmanıyor. Pekiyi bundan sonra neler olabilir? Evvelâ İran cephesinden bakalım. Şu çok açık ki ABD, uzun zamandır eveleyip gevelediği İran’ı “vurma” fikrini somutlaştıracak adımları atmaya karar verdi.
Gerilimi tırmandıran taraf bizzat ABD ‘nin kendisi. Hâdiseler Bağdat’daki ABD Elçiliğinin Haşdi Şabi militan ve sempatizanları tarafından kuşatılmasıyla başlamadı. Evvelâ ABD Haşdi Şabi’yi ağır bir şekilde vurdu. Elçiliği basmaya mâtuf hareketin arkasında da , belki de yanılıyorumdur ama, CIA’nın tesiri olduğunu kuvvetle tahmin ediyorum. Amerikan kamuoyunun hâfızasında kötü izler bırakmış eski bir senaryonun ısıtılması gibi geliyor bana. Bedeli de olabilecek muhtemel bir askerî harekât için kamuoyu oluşturulmak isteniyor. Kâsım Süleymânî gibi karizmatik bir figürün öldürülmesinin İran’ı çığrından çıkaracağı ve aşırı eylemlere iteceğinden eminler. İran bunu yaptıkça, ABD dozu arttıracak ve nihâyet İran’ı “hakikî mânâda” vuracak. Pekiyi İran bunu görüp “tansiyonu” düşürebilir mi? Bu kanâatte değilim. Pek çok değerlendirme, İran’ın bu sûikast ile îtibâr kaybettiği ve bunu telâfî etmek için “intikâm” almak mecbûriyetinde olduğuna işâret ediyor. Yanlış değil; ama eksik. Kanâatimce, İran bunu yapmayıp sessiz kalsa da kendisini bekleyen âkıbetten kurtulabilecek değil. Yâni her hâlükârda ABD İran’ı ağır bir şekilde vuracak. Buna bir kere karar verildi. Yapılanlar İran’ı “mindere çekmekle” alâkalı. İran karşılık vermeye başladı bile. Yapabileceği ,bu karşılıkları “düşük yoğunluklu” tutmak ama, sıkı bir propaganda faaliyetiyle bunları kendi kamuoyuna “yüksek yoğunluklu” karşılıklar gibi arz etmek olabilir. Ama bu sûretle senaryoyu değiştireceğini zannetmiyorum. ABD, muhtemeldir ki İngiltere ile berâber , belki de NATO’yu devreye sokarak aklına koyduğunu yapacak. Bugüne kadar, rejimi yalnızlaştırmak ve zayıflatmak için her yolu denediler. En son denemelerden birisi İran Şiîliği ile Irak Şiîliğini çatıştırmaktı. Son adım, yâni sûîkast ise tam tersine rejimi şimdilik pekiştirdi ve güçlendirdi. Şu ana kadar rejimi zayıflatmak için uğraşan ABD neden hem Irak hem de İran Şiîliğini bu kadar yakınlaştırsın ki? Bunun hedefi sağlama almakla alâkası olduğunu ve ABD’nin niyetini açığa çıkardığını düşünüyorum.
Plânlananın İran’ın doğrudan işgâli olmadığını söyleyebilirim. Ama İran çok ama çok ağır bir bombardımana mâruz bırakılarak teslim olmak zorunda bırakılacak. Taktik nükleer silâh kullanımının da buna dâhil olduğunu söyleyebilirim. Saddam karşılığı olmayan bir kimyasal silâh varlığına sâhip olmak suçlamasıyla lânetlenip yok edildi. İran’da bir nükleer santralin varlığı , bu “şeytânî” gücün nükleer silâh üretme peşinde olduğunun açık bir delili sayılacak.
Bu tırmanmada Trump’ın ön aldığı söyleniyor. Doğrusu bu fikirde değilim. Bu karar CENTCOM’un karârı olarak gözüküyor bana. Trump, pragmatik bir tavırla bunu üstlendi. Hem azil sürecini buharlaştırmak, hem de önümüzdeki seçimleri farklı kazanmak için.
İran’ın vurulması,kaçınılmaz bir şekilde Irak’ın da vurulacağını düşündürüyor. Daha dramatik safhalarda bunu Lübnan’ın da tâkip edeceğini ; diğer hesaplaşma ayağında Körfez ve Yemen’in olacağını kestirmek zor olmasa gerekir. Hâsılı Sûriye’ye ,Irak ve İran da eklemlenmiş oluyor. Ama süreç içinde üç devletin , Rusya, İngiltere ve Türkiye’nin takınacakları tavırlar da hayli belirleyici olacak.
BREXIT ile Muhafazakârların kazandığı ezici seçim zaferi İngiltere’yi yeniden baskın bir aktör hâline getiriyor. Bunu yazdık. Artık Ortadoğu’ya daha fazla müdâhil bir İngiltere seyredeceğiz. Bu müdahalelerin daha çok bir “surf “ şeklinde yürüyeceğini düşünüyorum. Kâh ABD ile saldırgan bir temelde; kâh
ABD’yi yatıştıran “iyi polis” rolünde..Bâzen de ABD ile rekâbet derecesinde. Bunun test edileceği ilk hâdise İran . Yatıştırıcı mı olacaklar , değilse İngiliz uçakları İran semâlarında boy mu gösterecek?
Rusya şaşırtıcı bir sessizlik içinde. Bunu, ABD’nin İran’ı bitirme plânlarına örtük destek vermek olarak değerlendiriyorum. Rusya, husûsen Johnson’ın Rusya ile ilişkileri düzelteceği vaadi ile rahatlamış görünüyor. Diğer taraftan İsrâil mi İran mı diye bir ikilemde kalırsa Rusya’nın ilk seçeneği tercih edeceğini düşünüyorum. İran ile Sûriye’de müttefik olmak Rusya’nın çok da hoşuna giden bir “gidişât “ değil. Tırmanan süreçte Rusya’nın geri duracağını ve ABD’yi durdurmak için “tek başına” herhangi bir girişimde bulunmayacağını düşünüyorum. Ama İngiltere bu adımı atarsa elbette Rusya da, muhtemelen Almanya, Fransa ve Türkiye’nin de dahliyle “yatıştırıcı” cephede yer almaktan geri kalmayacaktır.
Türkiye’nin bu karmaşık denklemde nerede durduğu ve neler yapabileceği ayrı bir yazının konusu.. Devam edeceğiz…


