
Bir psikolog, sosyolog, yaşam koçu ya da aile danışmanı değilim. Ahlâk bekçisi hiç değilim. Ancak, toplumsal sorun ve sorunsallar üzerine düşünmeyi ve çözüm mahiyetinde fikir ve düşünce üretmeyi misyon edinmiş bir bireyim. Böylesi bir görevi hasbî olarak üstlenmiş olmam sebebiyle hem beni hem de toplumun ekseriyetini ilgilendiren konularda düşüncelerimi dile getirmeyi bir görev ve sorumluluk addediyorum. Ayrıca, sosyolojik, psikolojik, siyasal, finansal ve hukuki konularda asgari düzeyde eleştiri kültürünün oluşması için böyle meseleleri konu edinen yazı ve makalelerin varlığını son derece gerekli ve önemli buluyorum. Toplum olarak, hattâ ve hattâ dünya insanlığı olarak küreselleşme ve teknolojinin geldiği nokta itibariyle iç içe yaşadığımız gerçeğini hesaba kattığımızda, bugün olmasa da yarınlarda büyük problemlere gebe bazı söylem ve davranışlara ket vurulması, önüne geçilmesi gerektiğini düşünüyorum. Hele ki topluma sirayet eden ve etik-ahlâk anlayışını sekteye uğratan söz konusu davranışlar gûya “özgürlük” kavramı kapsamında değerlendiriliyorsa o zaman yapmamız gereken çok iş var demektir…
Moda kavramıyla ifade ettiğimiz, herhangi bir giyim tarzının belli bir zaman diliminde daha çok tercih edilmesi anlamındaki realitenin bazen bizleri getirdiği nokta üzerinde düşünmemiz gerekiyor. Çünkü modaya uymak ihtirası doğrultusunda hem etik hem estetik hem de ahlâken duyarsızlaştığımız hattâ umursamaz davrandığımız aşikar. Bu doğrultuda içinde bulunduğumuz modern zamanlarda moda kavramının bizleri ve bilhassa “Z” kuşağı olarak isimlendirdiğimiz bugünün gençlerini edep, hâyâ hasletlerinden ne denli uzaklaştırdığını ıskalamamalıyız. Özellikle belirtmek gerekirse, gençlerin bir kot pantolonu en dip noktasına kadar kesip şorta dönüştürerek sanki bile isteye ve zorla mahrem bölgelerini gösterme çabası içerisinde olmaları kabul edilebilir bir davranış şekli değil. Eğitimin ailede başladığı gerçeğinin yanı sıra küreselleşmenin ve küreselleşmeyle gelen kültür emperyalizminin bireyleri tek tipleştirmesinin beraberinde getirdiği hayasızlık da almış başını gidiyor. Buna dur deyip önüne geçmek bazen bireysel olarak, gerekirse kolluk kuvvetleri yardımıyla (yasa çıkararak) engellemek bizim elimizde.
Sessizce bekleyip, olan bitene duyarsız kalıp sadece içten içe ah vah etmek yerine sözüm ona kısacık kot pantolon furyasına katılan ve adeta birbirleriyle rekabet eden gençlerin ne derece toplumsal yıkım ve hayasızlığa zemin hazırladıklarını idrak edip harekete geçecek bir tutum ve tavır içinde olmalıyız. Kısacık kot pantolon ve karın bölgesini açıkta bırakan, adına crop denen giyim tarzının, bizim ne geleneğimiz, ne örfümüz ne medeniyetimiz ne de inancımızla bağdaşır bir tarafı bulunmaktadır. Böylesi giyim tarzlarının moda kavramıyla idealize edilerek yaygınlaşmasının zararlarının tahmin edilenden çok daha fazla olduğunu unutmamak gerekiyor. Çocuklarımız bizlerin yarınları, bizlerin istikbâli… İçinde bulunduğumuz postmodern zamanların kokuşmuş ortamına çocuklarımızı terkedemeyiz. Onları kendi hallerine bırakamayacağımız kadar tehlikeli bir dönemden geçiyor insanlık. Güven ve merhamet duygularının unutulmaya yüz tuttuğu zamanlarda, çocuklarımızı, arzu ettiğimiz geleceklerine uzanan yolda bu tekinsiz dünyanın iradesine nasıl bırakabiliriz ki…
“Medeniyet açmaksa bedeni, desene hayvanlar bizden de medeni…” Mehmet Akif Ersoy
Yapılan araştırmalar evlilik oranlarının düştüğünü diğer yandan boşanmaların arttığını ve bu skalanın yükselerek devam ettiğini gösteriyor. Evlilik ve boşanmalara dâir elimizdeki bu verilerin toplumsal olduğu kadar ekonomik sebeplerinin de olduğunu yok saymıyoruz. Fakat özgürlük kavramına sığınarak ve bu kavramın içini boşaltıp kendimizce bir anlam yükleyerek yaşamımızı şekillendirmemiz insani ilişkilerin ar perdesini yırtıyor. Böylece türlü müstehcen giyim tarzının revaç bulmasıyla toplumsal dinamikler de çatırdıyor. Evet, erkeğin ve kadının fıtrî özelliklerine riayet ederek bir giyim kuşam tarzı geliştirmesi gerektiğini savunuyorum. Zira yine yapılan araştırmalar gösteriyor ki erkeklerde testesteron hormonu giderek azalıyor. Bu denli uyaranın olduğu bir toplumsal vasatta erkeğin de kadının da karşı cinse olan ilgisinin kırılması sizce de kaçınılmaz değil mi? Evliliklerde özel hayatın ne derece öneme haiz olduğunu hesaba kattığımızda, kadını erkekten, erkeği kadından uzaklaştıran ve aile olgusuna zarar veren sebepler içerisinde yazımızın konusu giyim tarzlarının etkisini göz ardı edebilir miyiz?
Yapmayın gençler..! Bedeninizi ve mahrem yerlerinizi açıkta bırakacak giysiler tercih etmeyin. İffet, edep ve hayâ ile kuşanmış kendi modanızı yaratın. Unutmayın! Eşinize vereceğiniz en kıymetli çeyiziniz, bedeninizdir. Bırakın saklı kalsın…