
Hakkın Şahitliği Şahitliğin Hakkı
Yaşadığımız sürece sürekli bir şeylere şahit, bir şeyler de bize şahit oluyor. Allah’ın bize bahşettiği bu ömrü yaşadığımız, bu nefesi içimize çektiğimiz sürece, şahitliğimizi bizden sonraki nesillere doğru şekilde aktarmak gibi ahlaki bir sorumluluğumuz vardır.
‘Hakkın şahitliği’ Hakk ve Şahit olmak üzere terkibi iki sözcükten oluşur.
Hak nedir?
Hak; inkar edilemeyen gerçek, aksi ispatlanamayan doğru, varlığın meşruiyet kaynağı, hukuken korunan menfaat, hukuki düzenin kişilere tanıdığı yetki, karşılığı alınması gerekli olan şey…diye tarif edilir sözlüklerde.
Şahit nedir?
Şahit; bir şeyi bilen, bildikleri konusunda bilgi veren, doğrulayan ispat eden tanık anlamındadır.
Bu tariflerden yola çıkarak konumuzu hülasa etmeye çalışalım. Hak soyut bir kavram değildir, bilakis somut delillerden yola çıkılarak elde edilen şeydir. Elde edilen şeyin ispatı ise onun şahitliğidir.
Hakkın şahitliği hayatın gerçeği, gerçeğe tanıklık etmektir. Hayat yaşanması gereken bir gerçektir, bundan kaçamayacağımıza göre; sabah uykudan uyanıp akşam uykuya dalana kadar bir günlük hayatımızı nasıl ve neye göre yaşıyor, nasıl şekillendiriyor, dizayn ediyor, nelerin şahidi oluyor, nelerin şahidi olduruluyoruz…
Sapın samana karıştığı, ortalığın toz dumana büründüğü bir ortamda hakkı nasıl tespit edeceğiz? Herkes tutunduğu şeye hak demekte, hiç kimse ben batılın temsilcisiyim diyerek ortaya çıkmamaktadır. O zaman şu soruyu sormak kaçınılmaz hal alıyor; neye göre, kime göre hak ve şahitlik?
Hakkı tespit edebilmek için öncelikle soru sorma ve sağlam bir muhakeme yetisine sahip olunması gerekir; bunun için ‘salim’ bir akıl, sağlıklı işleyen duyular, sabık bilgi ve doğru haber ve önyargısız/önbilgisiz şeye tealluk eden donanımlı bir bilgiyle yaklaşılırsa hakkı ortaya çıkarmak kolay olacaktır. Bilgisiz ve donanımsız hakkın teslimiyeti hak olmaz. Olsa olsa ancak, hak zannedilen batıllar hak diye sahiplenilir, batılın şahitliği ve savunuculuğu yapılır. (Bakara/42) Birileri bir şeye hak dedi diye o şey de hak olmaz. İsterse o şeyi binlerce insan yığınları veya atalarımız söylemiş olsun. Hak kafa sayısına göre belirlenmez. Çoğunluk her zaman doğru üzerinde olmayabilir. “Onların çoğu bilmez(Enam/37), çoğu inanmaz (Yusuf/103), çoğu akletmezler (Araf/179)…” “Asra yemin olsun ki insanlar hüsrandadır. Ancak şunlar kurtulmuştur; hakkı ve sabrı tavsiye edenler” (Asr/1,3)
Hakka şahitlik; örnek, önder ve öncü bir toplum olmaktır; eşyaya bakışımız, insanlarla ilişkimiz muhataplarımızda nasıl bir makes buluyor acaba? Bizim için insanlar bizimle aynı paralelde düşünmese de şunu söyleyebiliyor mu; ‘ haze insan/adam dediğin böyle olmalı.’ Eğer insanlara gıyabımızda bunu söyletebiliyorsak Allah’ın razı olacağı örnek kul olmuşuz demektir. Hakkın şahitliği, şahitliğin hakkı, Allah’a kul olmak isteyenlere kulluğun nasıl olması gerektiğini gösterme işidir.
İslam ümmetinin en güzel önderi ve örneği Muhammed aleyhisselam (Ahzab/21) namazından niyazına, ailesiyle ilişkisinden/siyasetinden savaşına bizden (insan) biri olarak bize en güzel örnektir. Postacı değil! Getirdiği şeyin içeriğini iyi bilen/vakıf, ne nasıl yapılacak onu yapan. İnsanlara Allah’dan duyurulması isteneni bizzat örnekleyen, hata yaptığında hatası Allah tarafından düzeltilen biri. Tevhid, adalet, erdem onun örnekliğinde mündemiç. Allah’ın elçileri görevlendirildikleri toplumlarına ve kendilerinden sonraki insanlara örnek modeldirler. Kur’an kıssaları buna işaret eder. Resuller insanlara ilk güzel örnekliğe öncülük, önderlik edenlerdir…
Güzel örnekliğe öncülük etmek “ben varım” demek varlık iddiasında bulunmaktır. Bunun göstergesi ise etrafına “kim var diye” bakınmadan “ben varım ben yoksam hiç kimse yoktur öyle ise yapmalıyım” demektir öncü olmak.
İspatsız kuru iddialar gargara yapmaya benzer, miğdeye inmeyen, kana karışmayan, etekemiğe bürünmeyen hiçbir şey insana fayda/şifa vermez!
Hak hakikattir. Hak geldi mi şahitlik artık hak olur. Hakkın tanığı olmak haktan, hakikatten yana tercihte bulunmaktır. Hayat tercihler manzumesidir. Var olan bu realite karşısında bigane kalamıyorsak, yarın yüzümüzü kızartacak tercihlerde bulunmamalıyız. Bu bizlerin dünyalık olarak aleyhimiz de dahi olsa tercihimiz haktan yana olmalıdır.(Nisa /135)
Kendine ve fikrine güvenen, daha doğrusu kendini tanıyan insan hakkın şahitliğinden kaçınamaz. Taşıdığı vicdan batıl tercihlerde zaman zaman rahatsızlık (içerden bir ses bu yalnış der) verir, onu içten içe yer bitirir. Böyle bir durum karşısında ya tamamen arsızlaşarak zıvanadan çıkacak ya da vicdanını baskılayacaktır. Bu da patolojik (münafık) tiplerin oluşmasına sebebiyet verecektir.
Doğru şahitlik hakkı diriltmektir. Yok olan neslin ve ekinin dirilmesi buna bağlıdır. Hak yaşar ve yaygınlaşırsa batıl yok olur. Hakkın olmadığı yerde batıllar hüküm ferma olur. Hak var ise batıl yok olacaktır(İsra /81). ‘Hayat boşluk kabul etmiyor.’
Hakikat şahitlik ister, şahitlik ahlaki sorumluluk, yükümlülük demektir. Her düşüncenin kendi sistemini ayakta tutacak şahitlere ihtiyacı vardır. İman iddiasında bulunanlar, önce iman ettikleri yaratana, sonra da yaratılmışlara karşı sorumlulukları vardır. Hayata her şeyin bir nedeni, dolayısıyla bir de bedeli vardır. O bedel şahitlik ettiğiniz şeyin derecesine göre değişir. Bazen basit bir tanıklık iken, bazen de hayatını hak uğrunda feda edebilmekdir. Bu bağlamda ‘ŞEHİT ’ hakkın şahitliğine kanı ile imzasını atandır…
“Böylece sizi vasat bir ümmet kıldık ki, insanların üzerine şahitler olasınız. Allah’ın elçisi de sizin üzerinize şahit olsun…” (Bakara/143) Aşırıya kaçmayan, fahşadan uzak duran, dengeli bir ümmet. Bu yönüyle hakkı temsilde toplumlara şahitlik edecek denge unsuru bir ümmet…
Biz kendimiz şahitler olurken, kendimize de şahitler edinelim, var mı şahitlerimiz? Akrabamızdan, aşiretimizden ve içinde yaşadığımız toplumdan; ‘Ya Rabbi, biz şahidiz ki bu insan bize senin hak olarak göderdigin mesajını bizlere duyurdu/duyurmadı.’
Hakkı doğru temsiliyette mutlaka şahitlerimiz olmalı. Yoksa her şeye vakıf olan Allah bir şeyleri mutlaka şahadet ettirecektir. “O gün biz onların ağızlarını damgalarız. Elleri bize söyler, ayakları yaptıklarına şahitlik eder.” (Yasin /65, Nur/24) İman bir iddiadır, her iddia ispat ister, ispat da şahitler getirmekle olur. Şahidi olmayanın iddiasını ispatlaması mümkün değildir. Allah’ın elçisi veda hutbesinde insanlara; ‘ben size görevimi yaptım mı?’ diye tekrar tekrar sorması niyedir dersiniz? Yapmakta olduklarınızı ve yapacaklarınızı hiç kimse bilmese, görmese dahi yaradan heşeyin kunhune vakıftır. ‘Şahit olarak Allah yeter.’ “Güneşin sarkmasından gecenin kararmasına kadar namazı kıl, fecir vakti (namazda okunan) Kur’an’ı, işte o, şahit olunandır.” (İsra/78)
Allah da kendisinin tekliflerini reddedip karşı gelenlere, işin doğrusunu bildiklerini iddiada bulunanlara defaatla “Söylediklerinizde doğruysanız şahitlerinizi getirin” (Enbiya /24) diye buyurması bundandır. Şahitlik doğru ve gerçek olana yapılmalıdır. Batıl, yalan ve boş şeylere şahitlik yapılmamalıdır. Dolasıyla dünya ve ahiretimize de fayda vermeyen boş şeylerden yüz çevirmeliyiz. “ Onlar, yalana şahitlik etmeyen, faydasız boş bir şeyle karşılaştıkları zaman, vakarla geçip giderler.” (Furkan/72)
Hakka şahitsiz ve şehitsiz bir toplum kendini helak etmiş yok olmuş demektir. Her şeyin ilham kaynağı olan örnek modeli vardır. Hakkı temsil ve tavsiye ederken öğütlerin etkili olması için iyi örneklik sergilenir ve şahitlik hakkıyla yapılırsa ancak sonuç alınır. İnsanlar duyduklarına ve gördüklerine itibar ederler. İnsanların neyi nasıl yapacaklarına öncülük edecek, adaleti ayakta tutacak “mukarrebun”lara o kadar ihtiyaç varki!
“Ey İman edenler! Allah için adaleti ayakta tutan şahitler olun. Bir topluma olan öfkeniz sizi adaletsizliğe sürüklemesin, adil olun, bu takvaya daha uygundur. Allah’tan korkun, şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (Maide/8)


