GenelYazarlardanYazılar

Hangi Hukuku Üstün Sayalım?

Hukukun üstünlüğü, temel olarak hukukun bir topluluktaki veya ülkedeki yayılmışlığını ve yetkisinin yüksekliğini ifade eder. Özellikle de devlet ve hükümet yetkisini elinde tutanlara karşı üstünlüğünün altı çizilir.

Kavram, her ne kadar Platon tarafından yapılan savunma sırasında üstü kapalı olarak geçse de, ilk defa açıkça Aristo tarafından “hukuk yönetmelidir (hükmetmelidir)” şeklinde kullanılmıştır denilebilir.

Hukukun üstünlüğü kavramı, tarihsel süreçte Avrupa’nın atlatmış olduğu monarşifeodalizm ve Katolik Kilisesi‘nin imtiyazlı durumlarına (dokunulmazlıklarına) karşı önem kazanmıştır.

Hukukun üstünlüğü ayrıca, her vatandaşın hukukun muhatabı olabileceği anlamına da gelir. Yani kimse imtiyazlı olamaz. Bu fikir, özellikle yöneticilerin hukukun altında olduğu ve hiç kimse ve hiçbir kurumun, hukukun üstünde olmadığı (örneğin ruhban sınıfının veya kralların üstünlüğü gibi) anlamına gelmektedir.

Kısaca ansiklopedik nottan sonra, hukuka dair birkaç kelam etmeliyiz.

Hukukun üstünlüğü, bir toplumu veya devleti bağlayan hukuki ve ahlaki sistemlerin ve değerlerin toplumda her kıymet hükmünün ana belirleyicisi olarak üstün durumda olması denebilirse, bu değerlerin değerini aldığı kaynağı ele alıp incelemek gerekmektedir.

Değerleri beyan eden ana kaynağın kaynağının tespiti bize doğrudan asıl kaynağa götürecektir.

Hukuka dair ilkelerin oluşumu, kaynağı insanın pazarlıksız teslim olması gereken kaynak olmalı. Değilse, düşünen insanlar kadar kaynak üretilmesi insanların ve insan toplumlarının fesada, kargaşa ve karmaşaya sürüklenmesi sonucunu istihsal edecektir.

İnsan aklının ürünü olan hukuk ilkeleri, insanların sınırlı akıllarıyla, insanı tanımasının aciz sonuçlarının neticesi olarak zulüm ortaya koyabilir. Adı sanı her ne kadar hukuku üstün görme şeklinde yansıtılmış olsa dahi. O hukuk normları sınırlı aklın ilkeler vaz edişinin haddi aşması sonucu olarak, hak ve adalet üretmeyecektir.

Hukuk ilkesel planda hak ve adaletten azade olunca, hukuku uygulama safhasında da, hukukçu “hak ve adaleti temsil etmek durumunda olmayacaktır.

Hukukçu hâkime dayatılmış bir ilkeler dizesi onun hukuka hâkim! Olamadığının / olamayacağının birer göstergesidir.

Bu bağlamda yargının bağımsızlığından bahsetmek de mümkün gözükmeyecektir. Hiç bir baskı, yönlendirme (siyasi) olmasa da.

Hâkime hükmeden düşünce temeline baktığımızda, Akıl en başta gelen amildir. Akıllı olmak tercih ahlakını savsaklamayı gerektirmediği halde, bu gün hangi hâkim tercih yapabilir özelliklere sahiptir?

Hukukçu bir problemi çözme babında, her türlü görüşe başvurma durumunda değilse, hükmedeceği zaman sınırlı kalıyorsa Adil olma şansı bayağı azalacaktır. Bu şansı kullanamayan “Hâkimden ise adalet hak beklentisi sadece yanılsama olabilir. Hâkim düşüncesine / düşünce sınırlamasına(özgür) değilse, hâkim olamamış sayılmalıdır.

Günümüzde, Laik düşünce kalıplarını aşmış genel dünya hukuku ile hükmeden, hukuka hâkim hâkim var mı diye merak etmekten kendimi alamadım.

Vahye dokunma şansı sıfırlanmış hâkimin hâkimliği! Bana göre düşündürücü olmalı değil mi?

Vahye taraf olmaya yanaşamayan hâkim, ne kadar adil olur/olabilir, diye bizzat kendileri düşünmeli değiller mi?
Eğer bir hüküm makamı, orada bulunanların akıllarına muhtaç bırakılıyorsa, o makamdan adil hukuk/hüküm beklemek beyhudedir. Belki şekilsel olarak adil gibi gözükse de. Allah insanların keyfiliğine bırakmadan ilkeler yollayıp uymamızı istediği halde.

Bir hâkim de biz kullarız. Kendi hayatımıza hükmederken, vahiy hayatımızda ne kadar var ise o kadar; Adiliz ve hak ile hükmediyoruz demektir.

Bu nokta başımızı öne eğiyor olsa da, “acı kabilinden sormak ve uyarmak dostluğun gereği olarak dile getirilmesi elzemdir.

Henüz kendi hayatımızda, aile hayatımızda ve yakın ilişkilerde bulunduğumuz insanlarla “Adaleti ve Hakkı hâkim kılamamış isek! Hesabımızın çetin olacağı gerçeğinin yeniden hatırlanması gereği var.

Özetleyecek olursak.

Bilmediğimiz bir hukuklumuz var. Ama üstün var sanıyoruz/sayıyoruz.

Hâkim hukuku da Vahyin hukukunu da ve bunların dışında kalan ilkelde olsa modern de olsa diğer hukukları bilmiyor tanımıyoruz.

Öğrenme tetkik etme özelliğimiz sanki elimizden alınmış. Muhakeme edecek yetkinliğimiz de yok. Kendi elimizle teslim olduğumuz Cahiliyeyi ihya ediyoruz. Muhakemesiz mukayesesiz dayatılmış bir hayatı yaşıyorken. Üstünlük, hukukun vahiyden üretilmiş ilkelerden çıkması gerektiği bilincinden de yoksunuz.

Kalabalık (sürü) hukukunun üstünlüğünü tartışacak yetkinlerimiz var mı diye sormak durumunda kalıyorum kendime. Hoş ya cevabını verememiş olsam da.!
Muhakemesi yapılmayan hayatın, sözde hâkimleriyiz! Bireysel bazda. Sanki hayat bizim değil. Kurgulanmış ödünç bir hayat yaşıyoruz.

Dürtülerimizin hâkimiyeti aklın nefsin sevdiği/sevindiği bir hayatı yaşıyor olduğumuz ve bunların bir gün tek tek sorulup sorgulanacağımız gerçeğine mesafeli oluşumuz anlaşılır değil.

Üzülerek ifade etsek bile,

Bu bağlamda hiç bir şeyimiz üstün değil.

Daha Fazla

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi Çekebilir

Kapalı