GenelYazarlardanYazılar

İbrahim (as) in Babasına Sorduğu Soruyu Biz Kimlere Sorduk?

Yaratılmışlar içerisinde sorup, sorgulamakla yükümlü tutulan tek varlık insanoğludur. O nu diğer canlılardan farklı kılan da aklı vasıtasıyla sorması ve sorgulamasıdır. Allah’ın gönderdiği vahiylerin temel esprisi insanoğlunun kendi dâhil her şeyi hatta kendisini yaratanın dünyaya bu değişmez nizamı sağlayan Allah’ın dışında başka ilahların olması durumunda kurulu düzenin ne olacağını düşünerek hareket etmesini ondan istemektedir ki bu da bir soru ve sorgulama metodudur: O ikisinde yerde ve gökte Allah’tan başka ilahlar bulunsaydı, düzenleri elbette bozulup gitmişti. Arşın rabbi olan Allah onların yakıştırdıkları şeylerden yücedir.”  (Enbiya-22) Yüce Kuran kimi zaman insana sorular sorar kimi zamanda insanların sorduğu sorulara cevaplar vererek onunla diyalog kurarak kendisini ifade eder.

Allah’ın gönderdiği bütün vahiyler bu özelliğe sahiptirler. Sormadan sorgulamadan bir şeyin kabulü veya reddi nasıl mümkün olur? Gönderilen vahiyler böyle iken vahyin kendisine gönderildiği elçiler sorular konusunda daha tahammüllü donatılarak sorulan sorulara bıkmadan usanmadan cevap vermişlerdir. Onların bu ahlakları vahyi tebliğ ettikleri takipçilerine de yansıyarak:

Ey Allah’ın resulü bu söyledikleriniz Allah’ın size vah yettiği bir husus mu? Yoksa bunlar kendinize ait bir görüşünüz mü?” Diye sorma cesaretini kendilerinde bulmuşlardır. Şayet bahsedilen konu vahiy ise kayıtsız şartsız teslim olmuşlar ve yarabbi işittik itaat ettik dönüşümüz sanadır. Yok eğer elçinin şahsına ait bir durum söz konusu ise elçiyi bu konuda uyarmışlar ve birlikte doğruyu bulmuşlardır. Bundan dolayıdır ki kısa bir zaman diliminde kıyamete ramak kalana kadar kendilerinden bahsedilecek insanlardan olmayı başara bilmişlerdir. İman edenler olarak Allah’ın göndermiş olduğu elçilerin tamamına aralarında bir ayırdım ve fark olmaksızın pepsine de iman etmemiz gerektiğinin bilinci ile hareket ederek gönlümüzden Hz. İbrahim( as)dan bahsetmek geldi. Kuran’ın ifadesiyle tek başına bir ümmet olan İbrahim sorduğu sorular ile de muhatapları üzerin de derin izler bırakan bir elçidir. Kimi zaman merakından kimi zaman da haklı olarak duyduğu endişeden dolayı sorular sorarak günümüz iman edenlerine bir ışık bir rehber olmaya devam etmektedir. Yazımızın kapasitesini aşmadan bazı örnekler vererek konumuzu zenginleştirelim.

Genç yaşta akli melekelerini kullana bilecek donanıma sahip olan İbrahim kavminin Allah’tan başka ilahlar edinip adeta putçu lük yapan en yakınlarına sormuş olduğu şu soru ile başlamaktadır: “  Hani İbrahim, babası Azer’e , “Sen putları ilah mı ediniyorsun? Şüphesiz, ben seni de kavmini de apaçık bir sapıklık içerisin de görüyorum” demişti. İşte böylece İbrahim’e imanı pekişip sağlamlaşsın diye gökleri ve yerin hükümranlık sistemini gösterdik muhteşem nizamı kavramasını öğrettik.” (Enam- 74-75)İbrahim’de ki kimlik, kişilik ve karaktere bir bakar mısınız? Babasının ve kavminin yaptığı yanlışlıkları ve Allah’a koştukları ortaklarının hiçbir değer taşımadığını net anlaşılır ve ikinci bir manaya gelmeyecek şekilde nasılda ifade etmiştir. Şek siz, şüphesiz ve kesin bir iman sahibine nasıl bir şahsiyet kazandırıyor bunu biz İbrahim’i şahsiyette net olarak görmekteyiz.  Vahiyle kimlik ve kişiliğini inşa eden İbrahim baba hatırını gözetmeksizin babasının nasıl bir yanlışın içerisin de olduğunu hiç eğip bükmeden yüzüne karşı ifade etmiştir.

Allah aynı Allah vahiy aynı vahiy insan aynı insan ne yazık ki bu gün böyle şahsiyetli ve net duruşlu insanlar yetişmemektedir. Bunun nedeni de vahiy değil vahiyle şahsiyetini inşa etmek istemeyen bizzat insanın kendisidir. Bu gün tevhidi düşünceyi taşıdığını iddia eden bir Müslümanın kuran ilkelerine değil de tamamen insan aklının ürünü olan sistem ve ideolojileri savunan hiç çekinmeden kendisinin sözde değil özde bir demokrat olduğunu söyleyen babasına: “Ey babacığım niçin Allah’ın koyduğu kurallara değil de demokrasi dininin kurallarına uyuyorsun” dediğine şahit olanlarımız pek azdır. Bunun nedeni de kimlik ve kişiliğimizin oluşumunda kuran değil kuran dışı düşüncelerin etkili olmasıdır. Anlayışımız ve hoş görümüz o kadar genişledi ki, Müslüman olduğumuzu ifade edemez olduk.

İbrahim( as) ın sorularıyla muhataplarını nasıl ters köşe yapıp rezil ettiğine dair başka soru örnekleriyle yazımıza devam edelim. Kuran’ın ifadesiyle İbrahim: İbrahim ne Yahudi ne de Hristiyan’dı fakat İbrahim Hanif Allah’ı birleyen bir Müslümandı ve kesinlikle Allah’a eş koşan bir müşrik değildi.”( Al-i İmran -67)

Yazıyı okuyan kardeşlerimden bundan sonraki okuyacağımız ayetleri bu ayeti dikkate alarak okumalarını rica ediyorum. Zira meallendirme yapan kardeşlerimiz bu ayetlere İbrahim’in yıldız, ay ve güneşten Allah’ın varlığına gittiğini çağrıştıran bir meallendirmeye gittiklerine şahit olmaktayız. Biz ayetlere böyle bir mana verilmesinin doğru olmadığı kana atını taşımaktayız.  İlgili ayetlerin siyak ve sibakından İbrahim’in kavminin taptıklarına bırakın değer vermeyi aksine onları söz ayrıca jest ve mimikleriyle tam aksine aşağılamıştır ayetler okunurken bu hususa özellikle dikkat edilmelidir.

İbrahim kavminin huzuruna çıkarak onlara şöyle hitap etti: “   Gecenin karanlığı üzerine bastırınca bir yıldız görmüş ve “İşte benim rabbim budur öylemi? demişti! Fakat yıldız batınca ben batanları sevmem” dedi” Başka bir zaman ayı doğar ikan görünce “ İşte benim rabbim budur öylemi? demişti. Fakat o da batınca eğer rabbim bana doğru yolu göstermezse, ben kesinlikle sapıklardan olurdum” dedi. İbrahim güneş doğar iken onu görünce “ İşte benim rabbim budur öylemi? Bu daha büyük” dedi. Güneş batınca kavmine dönüp, “ Ey kavmim!  Ben sizin Allah’a koştuğunuz şeylerden uzağım” Dedi.( Enam- 76-77-78.ayet mealleri) İsteyen ve arzu eden kardeşlerimiz bu ayetleri takip eden diğer ayetleri de okuyarak daha geniş ve kapsamlı bilgilere ulaşa bilirler.

İbrahim’in merak etme arzusu da yine üzerin de önem ile durulması gereken hususlardan biridir. Şöyle ki: O rabbine sorduğu ve merak ettiği sorunun cevabıyla kıyamete kadar gelecek ve bu konuda tereddüt sahibi her insanın sorusuna da cevap verilmesine de sebep olan bir elçidir. Konu ile ilgili ayeti okuyalım: “ İbrahim; “ Rabbim, bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster” demişti. Allah,” İnanmıyor musun ya İbrahim?” deyince, “ Evet inanıyorum, fakat kalbimin yatışması için!” dedi. “ Allah öyleyse dört kuş tut. Onları kendine alıştır, sonra onların her birini bir dağın üzerine sal. Sonra da onları kendine çağır. Sana koşarak gelirler. Bil ki Allah, üstün ve güçlü olandır, ayrıca her hükmünde isabet edendir.” (Bakara-260) Burada ki sorumuz iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm İbrahim( as) a ait iken ikinci kısım âlemlerin rabbi olan Allah’a aittir. İbrahim niçin böyle bir soru sordu bunun cevabını tam olarak vermek bizlerin vüsatını aşar. Ancak bir insan olarak merak edip sormak kadar da doğal bir şeyde yoktur. Ancak kısaca şunu söylemek mümkündür: “ Burada diriltilmenin nasıl olduğuyla ilgili Hz. İbrahim’in merakı, İbrahim’in dört kuşun evcilleştirilmesiyle yani insana alıştırılmasıyla ilişkilendirilerek anlatılmaktadır. Bir süreliğine sahibine alıştırılan kuşların bir müddet sonra uzak bir yere bırakılmaları halinde bile sahibinin sesini tanıyıp ona koşmaları   (uçmaları) ile aslında insan ruhunun da sahibi olan Allah’ın mahşer için diriltilme çağrısına koşarak geleceği hakkında bir mesaj verilmek istenmektedir. Kuşun kesilip parçalanması, sonrasında da canlandırılmasından söz edilmektedir.”(Mehmet Okuyan Kuran meal tefsir Bakara 260. Bir nolu dipnot)

İbrahim (as) ın sorduğu şu soru ile yazımızı tamamlamaya çalışalım. Sorulan bu sorunun sebebi kesinlikle maddi bir kaygıdan kaynaklanmamaktadır. Şöyle ki tevhidi düşünceyi iyice özümsememiş ve sindirememiş bir takım insanlar ölümleri durumunda geride kalan özelliklede evlatları hakkında derin endişelere kapılırlar. Acaba ben ölünce bunlar geçine bilirler mi? Ne yerler ne içerler gibi tamamen dünyalıklarını düşünerek merak edip endişe duyarlar. Oysa bunlar anne ve babası Salihlerden olan ve geride bıraktıkları mirası Allah’ın yetim çocukları adına nasıl koruduğunu ve kurda kuşa yem etmediğini anlatan Kehf suresindeki ibret verici o kıssayı hiç okuyup anlamaya çalışmamışlardır.

İbrahim(as) ın endişesi ise tamamen evlatlarının ahiretini de etkileyecek bir kaygı ve endişeye yönelik olup maddiyatla hiç ilgisi yoktur. Ayetin meali şöyledir: “ Hani rabbi İbrahim’e” Teslim ol” demişti; o da “ Âlemlerin rabbine teslim oldum” cevabını vermişti. İbrahim bunu kendi oğullarına da vasiyet etmişti. Yakup da “ Ey yavrularım! Allah sizin için bu dini İslam’ı seçti. Sadece Müslümanlar olarak ölün demişti.” (  Bakara-131-132)

Bu gün halkı Müslüman coğrafyanın en önde gelen sıkıntılarından birisi bu halkların kimlik ve kişiliklerini yüce Kuran ile inşa edememiş olmalarıdır. Bundan dolayı önce kendilerine sonrada kendi dışındakilere özelliklede Allah’ın ve iman edenlerin düşmanı olan batı ve batılın temsilcilerine karşı net bir duruş sergileyememiş olmalarıdır. Bu gün Müslüman halk dik bir duruştan ve tevhidi mücadeleden oldukça uzak bir kimlik ve kişilikle kendisini ifade edip hayatta kalma mücadelesi vermekteler. Böyle bir mücadelenin başarılı olmasını beklemek ham hayalden başka bir şey değildir. Düşmanlarının kendileri için altın kâsede sundukları zehri kana kana içip komaya giriyorlar sonrada onlardan kendilerini tedavi etmelerini bekliyorlar. Bu anlayış esastan yanlış ve sünnetullaha da aykırıdır. İbrahim babasının Allah’a eş koşan bir müşrik olduğunu anladıktan sonra bütün ilişkilerini gözden geçirip onun bağışlanması için yaptığı yakarışa son vermesi bizler için çok önemli hususları hatırlatmaktadır. Bizler kan bağı ile bağlı olduğumuz akrabalarımızı din kardeşliğimizin önüne geçirerek Allah’ın hatırının önüne geçiriyoruz. Allah’ın “Ey Nuh oğlun senin ailenden değildir.” Emrini ne zaman anlayıp hayatımıza uygulayacağız? En azından her birimizin bir yakını babası, kardeşi veya başkası bu gün insan aklının ürünü olan ve insanlığı huzur ve barışa hasret bırakan bir ideolojinin kabul edip savunucuları olmuşlardır. Bizler ne zaman bu insanlara kabul edip yaşantınız haline dönüştürdüğünüz ideolojileriniz de sizlerde derin bir sapıklık içerisindesiniz diyeceğiz? Zaman daralıyor yarın çok geç olabilir anı değerlendirip her birimiz birer İbrahim olalım. Başka bir yazıda buluşmak üzere Allah’a emanet olunuz.  

Daha Fazla

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi Çekebilir

Kapalı