
Kabul Olmayacak Duaya Âmin Demek!
Günümüzde dua, her merasimin vazgeçilmezlerinden bir ritüel olduğuna hepimiz şahidiz. Elbette inanan insanlar inanıp güvendikleri, uğrunda mallarını ve canlarını feda etmeye hazır oldukları ilahından /Allah’tan yardım istemeleri kadar tabii bir şey olamaz. İşin bu kısmında bir abeslik yoktur. Hem ; “Rabbimiz şöyle buyurmuyor mu? Bana dua edin, kabul edeyim. Çünkü bana ibadet etmeyi bırakıp büyüklük taslayanlar aşağılanarak cehenneme gireceklerdir.” (Mümin 40/60)
Ayeti dikkatle okuduğumuzda; “Bana dua edin kabul edeyim.” Ayetin devamında ise Allah’a boyun eğmeyip büyüklenenlerin akıbeti anlatılıyor: “Onlar aşağılanarak cehenneme girecekler.” Yani Allah’a dua etmeyenler, rabbine ibadet etmemiş oldukları için; onların aşağılanarak cehenneme gireceklerinden bahsediliyor. Burada duanın kapsamı sadece yarabbi bana şunu ver demekten ibaret olmadığı, kapsamının tüm kulluğun gereği olarak yapmamız gereken davranışları içine alacak kadar geniş tutulduğunu görüyoruz. Allah’a dua etmek için O’na inanmak, onun buyruklarını yerine getirmeye çalışmak gerekir ki ihtiyacımız olduğunda ona sığınalım, ondan yardım isteyelim. Dua tüm ibadetlerin ruhudur. Kimi kavlidir sözle ifade ederiz, kimi Fîlîdir hareketlerimizle yerine getiririz, kimi de içseldir duygularımızla, göz yaşarır gönül mahzun olur. Ama hepsinin amacı Allah’ı yüceltmek, O’nu razı etmek, noksan sıfatlardan tenzih etmek ve O’nun karşısında aczimizi kulluğumuzu ifade etmektir. O nedenle Allah’ın rızasını gözetmeyen anlayış, davranış ve yönelişler; Allah’a isyan yoluna yönelmek olduğundan ayetin devamında verilen mesaj yerine oturuyor: “Bana ibadeti bırakıp büyüklük taslayanlar, aşağılanarak cehenneme gireceklerdir.”
Rabbimiz nimet külfet dengesini daima dengede tutmuştur: “Siz beni anın ki ben de sizi anayım.” (Bara 2/152) “Siz bana gereği gibi dua edin ki ben de kabul edeyim.” (Mümin 40/60) “Allah’ı unutanlar gibi olmayın. Allah da onlara kendilerini unutturdu. Onlar fasıklardır” (Haşr 59/19) gibi beyanlarıyla konuya açıklık getirmiştir.
Duanın kabulü için, siz önce Allah’ı ilah olarak kabul ettiğinizi, O’na gereği gibi iman ettiğinizi dua ve niyazlarınızla ispat edeceksiniz. İyi ve geniş gününüzde şükrünüzü eda edeceksiniz ki, dar gününüzde de rabbinizden yardım istemeye yüzünüz olsun. Siz-biz kendimize düşeni yapmadan Allah’tan yardım isteme hakkına sahip değiliz. Allah sadece elçilerine ve elçilerinin yolundan giden müminlere yardım edeceğini vadetmektedir:
“Allah: Elbette ben ve elçilerim galip geleceğiz, diye yazmıştır. Şüphesiz Allah güçlüdür, galiptir.” (Mücadele 58/21)
“Allah, iman edenlerin velisidir. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkâr edenlerin velileri de tağuttur, onları aydınlıktan karanlıklara çıkarırlar. İşte onlar cehennemliklerdir. Orada ebedî olarak kalırlar.” (Bakara 2/257)
“Allah size yardım ederse, sizi yenecek yoktur; eğer sizi yardımsız bırakıverirse, O’ndan başka size yardım edecek kimdir? İnananlar yalnız Allah’a güvensinler.” (Ali İmran 3/160)
Bu nedenle günde 40 kere namazlarımızda okuduğumuz Fatiha suresinde rabbimiz bizlerden şöyle dua etmemizi istemektedir:
“Rahman ve rahîm olan Allah’ın adıyla. Hamd, Âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur. O Rahman ve Rahim’dir. Din Gününün sahibidir.(Ya Rabbi!) Sadece sana ibadet/kulluk ederiz sadece enden yardım isteriz!” Bizi doğru yola ulaştır. Kendisine (Risaletle)nimet verdiğin kimselerin yoluna. Gazaba uğrayanların ve sapıklığa düşenlerin yoluna değil.”(Fatiha 1/1-7)
Bu nedenle Allah’tan başka ilah edinenler, kimi ilah edinmiş ise: (hevasını, liderini, , Şeyhini –Gavsını- Kutbunu, hocasını, ağabeysisini, herhangi bir sistemi veya kendi ihtirasını… O da ondan yardım isteyecektir. Bu hal üzere olan bir insan, Allahtan yardım istese de Allah bu insanlara yardım etmeyecektir. Bunun açık örneğini bizzat Resulün hayatında görüyoruz: Tebük seferine katılamayanlar/ katılmayanlar resulullah’a sefer dönüşü gelip katılamadıklarını ve mazeretlerini beyan ederek Allah Teâlâ’nın kendilerini bağışlaması için resulün duasını istemişlerdi. Resul de mazeretlerini kabul edip, onların bağışlanması için dua etmişti. Allah Teâlâ ise: “(Ey Muhammed!) Onlar için ister af dile, ister dileme; onlar için yetmiş kez af dilesen de Allah onları asla affetmeyecektir. Bu, onların Allah ve Resulünü inkâr etmelerinden ötürüdür. Allah fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez.” (Tevbe 9/80)
Görüldüğü gibi affedilmeyi, yardım edilmeyi hak edecek durumda olmayanlar için Allah’ın elçisi de dua etse Allah Teâlâ kabul etmeyeceğini bildiriyor.
Yine duanın kabulü ile ilgili olarak şöyle buyuruluyor:
(Ey Muhammed!)“Kullarım, sana Beni sorarlarsa; şüphesiz ki Ben, çok yakınım. Bana dua edince Ben, o dua edenin duasını kabul ederim. Öyleyse onlar da Benim davetime uysunlar ve bana iman etsinler ki, doğru yola ermiş olsunlar.” (Bakara 2/186)
Ayetin sonundan başına doğru manayı toparlayacak olursak; verilmek istenen mesaja daha aşina olmuş oluruz: “(Ey resulüm!) İman edip doğru yola ermiş olan kullarım sana beni sorarlarsa ben onlara çok yakınım. Bana dua edenlerin duasını kabul ederim.”
Burada imanı öne almamızın sebebi; iman etmeyenlerin Allah’a yönelip ondan bir şey istemelerinin Allah indinde bir değeri olmayacağından bu ifade, iman eden kimseler için yapılan bir beyandır. Onun için bu beyan öncelikle iman etmiş hakka vasıl olup doğru yola girmiş olan kimseler için olduğunu bilmek daha isabetli olacaktır. Bu konuda şöyle bir rivayetten de bahsedilir:
Müminler resule; Ya resulallah! Rabbimiz bize uzakta mı ki onu (yüksek sele) çağıralım? Yakında mı ki O’na iltica edelim” derler? İşte bu olay üzerine rabbimiz bu ayetle onlara cevap vermiştir. Allah ile kul arasındaki mesafenin yakınlığını göstermesi bakımından çok önem arzetmektedir. Ayrıca rabbimiz bu yakınlığı daha hissedilir bir üslupla şöyle ifade ediyor:
“Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine neler fısıldadığını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız.” (Kaf 50/16)
Bir de dua ederken içinde bulunmamız gereken haleti ruhiye ile ilgili rabbimizin tavsiyesi vardır:
“Rabbinize yalvara yakara ve gizlice dua edin. Çünkü O, haddi aşanları sevmez.” (Araf 7/55)
Dua etmenin adabı, ihtiyaç sahibi birinin ihtiyacını gidermesini istediği kimseye karşı takındığı tavırdan daha mütevazı ve ihtiyaç sahibine yakışır bir eda ile istemeliyiz. Çeşitli etkinliklerde ve merasimlerde özel şahıslarla yapılan dualar dua olmaktan çok resmi bir şova daha yakın duruyor. Hâlbuki Allah Teâlâ: “Yalvara yakara gizlice dua edin” buyurmuştu. Yapılan dualarda bunu görebiliyor muyuz? Adeta Allaha emir verir bir eda ile : Ya rabbi! Şunu ver, şunu da ver şunu da ver, şunun hatırana şunu da ver, bunun için bunuda ver…. gibi birilerinin hatırını Allah’ın iradesini etkilemek için kullanarak yapılan dualar duadan çok bir isyan ve şirk içermektedir. Kimsenin hatırı Allahın iradesini değiştirecek durumda değildir. O her şeyin ilkesini koymuştur. O ilkeleri yerine getiren sonuca ulaşır getirmeyenlerin ise eli boşa çıkar.
Bir başka örneğinde ise sadece sözle değil eylemle dua etmemizi istediğini görüyoruz:
“Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile Allah’tan yardım isteyin. Çünkü Allah muhakkak sabredenlerle beraberdir” (Bakara 2/153) buyuruyor.
Şimdi kimlerin duası kabul edilmez onları ifade etmeye çalışalım:
Bu konuda en başta şunları sayabiliriz: Kâfirlerin, Müşriklerin, Münafıkların, Zalim ve Fasıkların, insan olarak kul olarak yapması gerekeni yapmayıp oturduğu yerden istekler yağdıranların, Kısaca inancının sonucu küfre girenlerin duasını Allah asla kabul etmez. Bu konuyla ilgili birçok ayetin varlığı muhakkaktır. Ancak Furkan 77. Ayetin de bu durum çok açık olarak verilmekte olduğunu görüyoruz:
Meallerde verilen mana şöyle: “De ki: «Sizin duanız olmasaydı, Rabbim size değer verir miydi? Fakat siz gerçekten yalanladınız; artık (bunun azabı da) kaçınılmaz olacaktır.” (Tefhimül Kur’an)
“(Resûlüm!) De ki: (Kulluk ve) yalvarmanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin? (Ey inkârcılar! Size Resûl’ün bildirdiklerini) kesinkes yalan saydınız; onun için azap yakanızı bırakmayacaktır!” (Diyanet vakfı)
Biz de şöyle anlam vermeyi ayetin mesajına daha uygun bulduk:
“Deki! Rabbim Size Ne Diye Değer Versin?! O’na yönelmiyor- iman etmiyor- kulluk etmiyor-dua ve niyazda bulunmuyorsunuz. Fakat O’nu yalanlıyorsunuz. Çok yakında azap yakanıza yapışacak. (Furkan 25/77)
Bu ayetin manasının böyle vermemizin sebebi şudur: Baştaki hitap ayetin son cümlesinde bahsedilen “O’nu yalanlıyorsunuz” ifadesinde geçen ‘siz’ ifadesindeki şahıslar ile baştaki “Rabbim size ne diye değer versin” cümlesinde kastedilen kimseler aynı kimselerdir. Yani değer verilmeyenler de Allah’ı yalanlayanlar da aynı kimselerdir. Baştaki hitap sanki müminlere imiş gibi anlam veriliyor, sonra da arkadan gelen cümlede; “O’nu yalanlamaktan ve inkâr etmekten” bahsediliyor. Böyle bir durum müminlerin ne imanları, nede amelleri ile bağdaşır. Bu nedenle “Levla duâukum” deki ‘kum’ zamiri inkar edenlere racidir. Böyle olması ayetin ve Kur’an’ın ruhuna daha uygun düşmektedir. Aksi halde ayetin manasında çelişki olurdu. Allah Teâlâ, Allah’a dua ettikleri için değer verdiklerine; “yalanlıyorsunuz azap yakanızı bırakmayacak” şeklinde bir tehditte bulunur mu? Bu nedenle ayetin “levla duaukum” ifadesine; “sizin duanız- itaatiniz- imanınız- ibadetiniz yok Allah size ne diye değer verecek?” anlamını vermek Kur’an’ın ruhuna daha uygun düşmektedir. Çünkü buradaki “DUA” dan kastedilen; “bana şunu ver beni şundan koru” şeklindeki iki kelimeden ibaret bir durum değildir. başta iman olmak üzere Allah’a karşı yapmak zorunda olduğumuz tüm kulluğun gerektirdiği anlayış ve davranışları içine almaktadır. İlk ve temel şart budur.
Bu nedenle kul kendi üzerine düşen kulluk görevlerini yerine getirmeden yaldızlı, kafiyeli, kelimelerle yaptığı duaların Allah indinde bir değeri olmayacağından; bu minval üzere yapılan “DUALAR,” kabul olmayacak duaya ‘âmin’ demek olacaktır!..
Ya rabbi! Şirkten, küfürden, riyadan, tembellikten, cimrilikten, korkaklıktan, acizlikten, bencillikten, dünyevileşmekten, nefsimize kul olmaktan, kabul olmayan duadan, hakikate karşı kör ve sağır olmaktan, senden başkasına kul olmaktan sana sığınıyoruz! Bizleri, sadece sana kulluk edip sadece senden yardım isteyen kullarının zümresine dâhil eyle!..


