KAYSERİ İKTİBAS DERGİSİ “RAMAZAN” LOKAL ETKİNLİĞİNDE MEKKE DÖNEMİ İŞLENDİ
İktibas Dergisi Kayseri temsilciliğinde bu yıl yapılan Ramazan etkinliğinde Mekke Dönemi işlendi konuşmacı olarak Dergimiz Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Bülbül yaptı, konuşmanın tam metni siz sitemiz okuyucularına sunuyoruz
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla!..
Değerli kardeşlerim!
Bizleri insan olarak yaratan, Müslüman olma şerefine ulaştıran ve böylesine nezih bir ortamda sizlerle burada buluşturan Rabbimize sonsuz hamd. Elçilikle şereflendirmiş olduğu Muhammed (as) salat ve selam olsun. O’nun selamı, rahmet ve bereketi tüm salih kullarının üzerine olsun!..
Kardeşlerim zamanımzın sınırlı konunun da birkaç saate sığdırılamayacak kadar geniş olması nedeniyle kısa ve öz malumatlar şeklinde sizlere takdim etmeye çalışacağım.
Arabistan’ın komşuları: Bizans, İran, Habeşistan, Mısır ve Babil
Arabistan da bulunan dinler: Yahudilik: Filistin den, Hıristiyanlık: Habeşistan ve Bizans’tan alınmıştı. Mekke’de Birde Muvahhitler vardı.
Muvahhitler: Varaka, Abdullah İbni Cahş, Osman İbni huveyris,Zeyd İbni Amr, Kus Bin Saide .
Putları: Hubel: kureyşe ait ve kâbede, Lat : Taifte ve Sakiflilere ait. Uzza: Kinanelilerin , Menat da Medinelilerindi. İlk putu Mekke’ye getiren: Amr İbni LÜHEY.
Haram aylarda kurulan panayırlar: UKAZ panayırı Nahle ile Taif arasında. ZİLMECAZ: Huneyn vadisinde. MUŞAKKAR: Bahreyn de idi. Bu panayırlara her ülke ve kabilelerden tüm marifet sahipleri toplanır her türlü faaliyette bulunurlardı. Rakkase ve fahişelere varıncaya kadar herkes gelirdi. Şair ve hatipler burada yarışırlardı.
Okuryazarlık Durumu: Okuryazar oranı çok düşüktü. Araplar Süryanilerden KÜfi , Nebtilerden de Nesih türü yazıyı almışlardı. İlk Kur’ an Kufi yazıyla yazılmıştır.
Ahlaki durum: Şarap kumar ve kadına düşkünlük had safhaya ulaşmıştı. Kumarda hürriyetlerini bile satarlar, Cariyelerini fuhuş yaptırıp para kazanırlardı.
Kız çocuklarını diri diri toprağa gömecek kadar ileri gitmiş olduklarını Kur’ an dile getirir:
“ Onlardan birine kız müjdelendiği zaman öfkelenmiş olarak yüzü kapkara kesilir.
Kendisine verilen müjdenin kötülüğünden dolayı kavminden gizlenir. Onu, aşağılık duygusu içinde yanında mı tutsun, yoksa toprağa mı gömsün! Bakın ki, verdikleri hüküm ne kadar kötüdür!” (16/58-59)
Kadınların hiçbir hakları yoktu. Bir erkek istediği kadar kadınla evlenir, çocuk sahibi olmak için başkasıyla ilişki kurmasını isteye bilir, Kadınlar mirasçı olamaz, ölenin kadınları erkek çocuklarına miras kalırdı.
Evlenme konusunda sekiz çeşit nikâhlama yöntemi kullanılırdı. İslam bunlardan sadece birisini tasvip etmiş gerişsini kaldırmıştır.
Hak hukuk konusunda güç belirleyici olduğundan, zayıflar ezilmeye mahkumdu. Bu yüzden Mekke de insaf sahibi “Fadılların yemini “ gündeme gelmişti. (Zayıfa yardım edilecek güçlüden onun hakkı alınacaktı.)
PEYGAMBERİMİZİN AİLESİ VE ÇOCUKLUĞU:
Babası Haşimilerden Abdül Mutttalip Oğlu Abdullah, Annesi de Zühre Oğullarından Vehbi’n Kızı Aminedir. Henüz doğmadan önce babasını, altı yaşında annesini, sekiz yaşında da dedesini kaybederek, yirmi beş yaşına kadar da amcası Ebu Talibin yanında hayatını sürdürmüştür.
Doğumunda Annesi ona Ahmet ismini vermiş, Altı gün sonra da dedesi Muhammed ismini vermişti. Babasından kalan mirası: Beş deve bir sürü koyun, bir ev ve bir köle den ibaretti.
Sütanneye verilmesi: Sad oğullarından Halime’ye verildi. Dört yaşına kadar onun yanında kaldı. Bundan sonra annesine teslim edildi. İki yıl annesiyle birlikte bir hayattan sonra Medine ye babasının mezarını ziyaret edip orada bulunan NECCAR oğullarından olan akrabaları ile tanıştırmak üzere gitmişlerdi ki bir ay sonra dönerken EBVA denilen yerde Annesini de kaybetti. Kölesi Ümmü Eymenle Mekke ye döndü. Bu sefer de Dedesi Abdül Muttalib ile hayata devam etti. Sekiz yaşında da dedesini kaybederek Amcası Ebu talibin yanında hayata devam etti.
Ebu Talibin yanında iki defa Suriye bir de Habeşistan’a seyahat etmiştir. Birinci Suriye seferi on iki yaşında ikincisi evlilik arifesinde yirmi beş yaşında olmuştur.
Ficar savaşlarına katılması: Haram aylarda çıkan savaşlara günah /Fucur anlamında bu isim verilmiştir. Amcalarıyla birlikte bu savaşlarda yer almıştır.
Hılful fudul Üyeliği:
Ficar savaşlarıyla perişan olan toplumda hak hukuk kalmadığından Fadılların yemini yeniden gündeme gelmiş, bu birliktelik yeniden işlevsel hale getirilmiştir. Bu birlikteliğe peygamberimiz de 20 yaşında iken katılmıştır.
Evlilik hayatı:
Peygamberimiz 2. Suriye seferinden hemen sonra Hz. Hatice Validemiz ile evlenmiştir. Hatice validemizden 6 çocuk sahibi olmuş tur. Bunların ikisi erkek dördü kız. Kasım, Abdullah, Zeynep, Rukayye, Ümmü gülsüm, Fatıma. Fatımadan başka evlatlarının hepsi Peygamberimizden önce vefat etmişlerdir. Sadece Fatıma kendisinden altı ay sonra vefat etmiştir.
Sadece İbrahim Mısırlı Mariye’den olmadır. O da kendisinden önce irtihal etmiştir.
Kâbe Hakemliği:
Peygamberimiz yaklaşık 35 yaşlarında iken Kureyş Kabeyi Tamir etmek istemiş ve Hacerul esvedin yerine konmasında sorun çıkmıştı. Kabileler bu şerefin kendilerine ait olmasını istiyorlardı. Tam kavga çıkacak idi ki, araya girenler şöyle bir öneride bulundular: Kapıdan ilk gireni hakem yapalım ve ona tabi olalım. Bunun üzerine ilk giren Peygamberimiz oldu. Buna herkes sevindi . Durumun halli için peygamberimiz hırkasını yere serdi ve siyah taşı üzerine koydu ve Bütün kabileleri uçlarından tutturdu ve taşıttı yerine gelince de eliyle alıp yerine koydu. Bu olay onun hikmetli çözümü ile kapanmış oldu.
İlk vahye muhatap oluş ve Vahyin kesilmesi Konusu:
Bisete yakın yıllarda (Kureyş te böyle bir gelenek vardı). Kafasını dinlemek ve tefekkür etmek için Hıra dağına belli bir süre kalmak için ekmeğini ve suyunu alır giderdi. Yine böyle yapmıştı. Melek kendisine gelerek Alak suresinin ilk beş ayetini okudu. Böylece vahyin akışı başlamış oldu.
Vahyin kesilmesi ise bu olaydan sonra belli bir süre vahiy gelmedi. 15 gün – üç sene arasında değişen rivayetler gelmekle beraber makul olan on beş gün denilen süredir. Bu konu da İbni Abbas : “ Vahyin kesilmesi pek kısa idi “ rivayetinde bulunmuştur.
Vahyin geliş sırası:
I-Alâk suresinin ilk beş ayeti : (96/1-5):
“Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı bir alakadan (embriyodan) yarattı. Oku! İnsana bilmediklerini belleten, kalemle (yazmayı) öğreten Rabbin, en büyük kerem sahibidir.”
Müzzemmil suresinin ilk beş ayeti : (73/1-5)
Ey örtünüp bürünen! Gecenin yarısında, istersen biraz sonra, istersen biraz önce bir müddet için kalk ve ağır ağır Kuran oku. Doğrusu biz sana (taşıması) ağır bir söz vahyedeceğiz
II- Müddessir suresinin ilk beş ayeti : (74/1-5)
Ey örtüsüne bürünen! Kalk ve (insanları) uyar. Sadece Rabbini büyük tanı. Elbiseni tertemiz tut. Çirkin davranışlardan uzak dur.
Bu ayetlerden sonra tebliğ başlamıştır. Ancak insanlara davet el altından gizlice yapılmıştır. Bu gizlilik üç yıl devam etmişti. Bu sürecin sonun da Müslüman olanların sayısı Otuzu bulmuştur.
Bu davete ilk kulak verenler şunlardı:
Hz. Hatice, Hz. Ebu Bekir, Hz.Ali, Zeyt bin Harise, Sad, Talha, Zübeyir, Abdurrahman ve Hz. Osman (ra)
Allah Kur’ anda İslam’ın insanlara götürülme yöntemini şöyle açıklıyor:
“(Resûlüm!) Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et! Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete erenleri de çok iyi bilir.” (16/125)
III- Aşiretini İnzaret :
“(Önce) en yakın akrabanı uyar.(26/214)
Bundan sonra akrabalarını toplayarak bir akşam yemeğinin ardından davetin yapılması…
Bisetin dördüncü yılı Olayları:
IV- Davetin Açıktan yapılması : (Peygamberliğin dördüncü yılı)
“Emrolunduğun şeyi açıkça söyle ve ortak koşanlardan yüz çevir! (15/94) Bunun ardından safa tepesi toplantısı yapıldı…
Ebu Leheb’in Müdahalesi ve Leheb suresinin gelmesi:
“Ebu Leheb’in iki eli kurusun! Kurudu da. Malı ve kazandıkları ona fayda vermedi. O, alevli bir ateşte yanacak. Odun taşıyıcı olarak ve boynunda hurma lifinden bükülmüş bir ip olduğu halde karısı da (ateşe girecek).” (111/1-5)
“Siz ve Allah’ın dışında taptığınız şeyler cehennem yakıtısınız. Siz oraya gireceksiniz.”(21/98)
Ammar Ailesinin Şahadeti ve Ammar’ın durumuyla ilgili açıklama:
“Gönlü imanla dolu olduğu halde, zor altında olan kimse müstesna, inandıktan sonra Allah’ı inkâr edip, gönlünü kâfirliğe açanlara Allah katından bir gazap vardır; büyük azap da onlar içindir.”(16/106)
V. yıl Habeşistan’a Hicret, Necim suresinin inzali, Garanik Olayı ve Hicret edenlerin geri dönüşü:
İlk Kafile 16 kişiden oluşuyordu. Hz. Osman ve Zübeyir gibi ilk Müslümanlardan olan kimselerden eşleriyle birlikte gidenler bulunuyordu.
Üç ay sonra Necim suresinin gelmesinden sonra “ Mekkeliler topluca Müslüman oldular “ haberini aldıkları için sevinçle geri dönmüşlerdi.
Garanik meselesinin Aslı:
“Ey inkarcılar! şimdi Lat, Uzza ve bundan başka üçüncüleri olan Menat’ın ne olduğunu söyler misiniz? “(53/19-20)
“Bunlar şefaatleri umulan yüksek putlardır . “ sözünün yakıştırılması tamamen asılsızdır. Araplar hiçbir zaman nesir ve şiirlerinde ilahlarını “ Garanik= akkuşlar “ kelimesiyle ifade etmemişlerdir. Bu rivayet dil bakımından da çürüktür. (Abduh)
Seyit Kutup’ un tespiti : “Kahire de mehtaplı bir gecede hurma bahçesinde bu sureyi okuyan bir hafızdan dinlemesi…. Surenin son ayetleri insanı öyle motive ediyor ki, kendini bu ifadelere kaptıran kimse sonunda verilen emre tabi oluyor.”
“İşte bu ilk uyarıcılardan bir uyarıcıdır. Kıyamet günü iyice yaklaştı
Onu Allah’tan başka ortaya çıkaracak yoktur.Bu Kur’ an sizin tuhafınıza mı gidiyor?
Ve gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz
Ve şuursuzca baş kaldırıyorsunuz
Haydi Allah’a secde edip O’na kulluk edin!” (53/59-62)
VI. Yıl Hamza İle Ömer’in Müslüman olması:
Birinci Habeş Hicretinin ardından Mekke de artan zulüm, kalan Müslümanları sıkboğaz etmiş, Peygamberimizin de “Yâ Rabbi ! İki Ömer’den biriyle bu dini güçlendir” diye dua etmiş. Bu duası kabul olmuş ki kısa bir zaman sonra Hamza ve Ömer Müslüman olmuşlar. (M. 616)
Hamza, av dönüşü Peygambere yapılan hakaretleri öğrenmiş, doğruca Ebu cehlin yanına giderek gereken dersi vermiş ve Müslüman olduğunu ilan ederek meydan okumuş.
Ebu Cehil Darunnedve de ileri gelenleri toplayarak durumun ciddiyetini anlatmış ve bir çare bulmalarını istemiş. İleri sürülen çarelerden Peygamberi öldürme fikri benimsenmiş, Orada bulunan hattap Oğlu Ömer :” Bunu hattap Oğlundan başkası yapamaz “ diyerek yalın kılıç peygamberi öldürmeye çıkmıştı.
Peygamberi öldürmek üzere giderken, Eniştesinin ve kız kardeşinin de Müslüman olduğunu öğrenince yolunu değiştirip kız kardeşine yöneldi. Yaklaşınca, evde okunan Kuran ayetlerini duydu ve hışımla içeri daldı. Eniştesiyle ileri geri kavgadan sonra okudukları ayetleri isteyerek okumaya başladı. Ayetlerdeki ifade şöyle idi:
“Göklerde ve yerde bulunan her şey Allah’ı tesbih etmektedir. O, azîzdir, hakîmdir
Göklerin ve yerin mülkü o’nundur. O, diriltir, öldürür. O, her şeye gücü yetendir
O; hem Evvel’dir, hem Ahir’dir, hem Zahir’dir, hem Batın’dır. Ve O; her şeyi bilendir
O, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş’ın üzerine istivâ edendir. Yere gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni ve oraya yükseleni bilir. Nerede olsanız, O sizinle beraberdir. Allah yaptıklarınızı görür.
Göklerin ve yerin mülkü O’nundur. Bütün işler ancak O’na döndürülür.
Geceyi gündüze katar, gündüzü de geceye katar. O, kalplerde olanı bilir.
Allah’a ve Resûlü’ne iman edin. Sizi, üzerinde tasarrufa yetkili kıldığı şeylerden harcayın. Sizden iman edip de (Allah rızası için) harcayan kimselere büyük mükâfat vardır.” (57/1-7) Bu ayetleri okuyunca düşünmeye başlar ve peygamberin nerede olduğunu sordu ve yola koyuldu.
Darul Erkamda olan Peygamberimizin yanına gelerek Müslüman olduğunu bildirdi. Sayıları Ömer’le birlikte kırk kişi olmuştu. İlk defa Kâbe’ye yürüyerek alenen ibadetlerini yaptılar. Bu iki olay hem Peygamberimizi, hem de Müslümanları sevindirdi. ( Ömer ve Hamza’nın durumunu anlat) VII. Yıl İkinci Habeş Hicreti:
Artan zulüm ve baskılar sonucu Peygamberimizin izniyle, 90 kişi (77si er. 13 ü kadın) olarak Cafer İbni Ebu Talibin başkanlığında yapılmıştır.
Kureyş, peşlerinden Rabia Oğlu Abdullah ile Âs oğlu Amrı göndermişlerse de, bütün gayretlere rağmen Habeş Kıralı Necaşi geri vermemiştir.
Cafer’in savunması:
“Ey Hükümdar sorun onlara biz köle miyiz? Borçlu muyuz? Katil miyiz? Hepsine hayır cevabını alınca Cafer: O halde bizi niçin istiyorlar? Amr: Dinimizi yalanlıyor İlahlarımızı inkar ediyor, gençlerimizin inançlarını bozuyorlar.
Cafer’in savunması: Bizler taşdan yaptığımız tanrılara inanıyor….
İsa hakkındaki soruya:
“Ey Kitap Ehli, dininiz konusunda aşırılığa sapmayınız, Allah hakkında gerçek olmayan sözler söylemeyiniz. Meryem oğlu İsa- Mesih, Allah’ın sadece bir peygamberi, Meryem’e sunduğu bir kelimesi ve ondan gelen bir ruhtur. Allah’a ve peygamberine inanınız. Allah «üçtür» demeyiniz. Bundan vazgeçiniz, hayrınıza olan budur. Allah ancak tek bir ilahtır, çocuğu olmaktan münezzehtir, göklerde ve yeryüzünde bulunan her şey onundur. Allah insan için yeterli bir vekildir. “(3/171)
Kitabınızda İsa (as) ile ilgili ne var? sorusuna Cafer kelime kelime okuyayım mı? Der ve Meryem Suresinin 16. ayetinden 34 kadar okur.
Bunun üzerine Necaşi : “Bunlar, Hz. İsa’ya gelenler ile aynı kaynaktan akan iki çeşme gibi. Ey Amr! Önüme altından dağları koysan yine sana bu insanları teslim etmem” der. Cafer’le birlikte Müslümanlar orada Hayber’ in fethine kadar ( 628 ) kalmışlardır.
VII. VIII. ve IX. Yıllar Müslümanların Muhasara Altında bırakılması: Ambargo yılları:
Müslümanlarla yapılan mücadelede başarısız kalan müşrikler Ebu Cehilin teşviki ile Haşim oğulları ve Müslümanlarla her türlü alış verişi kesme konusunda kırk kişiyle anlaşarak bu kararı almışlardı. Bu karara kutsallık izafe etmek için de Kâbe’ye asmışlardı. Bunun üzerine bütün Müslümanlar Ebu Talibin Şib’inde /mahallesinde toplanmışlardı.
Haram ayların dışında buradan çıkmadıkları için, açlık had safhada idi. Çocukların feryadı uzaklardan duyuluyor, büyükler ağaç yaprakları yiyorlardı.O günleri anlatan Müslümanlar “kurumuş hayvan derisini” bile ıslatıp pişirerek yediklerini ifade etmişlerdir. Ömer ve Hamza gibi kimselerin dışında kimse pazara gidemiyordu.
Bu olay uzadıkça müşriklerin bir kısmının da hoşuna gitmemeye başladı. Hitam, Züheyr, Mut’im, Ebül Bahteri ve Zem’a Birleşerek bu anlaşmayı bozduklarını Kureyşe ilan ettiler. Ebu cehil itiraz etse de kimse onu dinlenmedi. Silahlanıp Müslümanların yanına giderek onları bu sıkıntıdan kurtardılar.
X. Yıl Ebu talip ve Hz. Hatice Validemizin Vefatı. Taif seyahati ve Akabe görüşmesi:
Muhasaranın kaldırılmasından kısa bir zaman sonra Peygamberimiz sekiz yaşından beri hamisi olan Amcası Ebu Talib’i kaybetmişti. Onun en çok üzülmesine sebep olan şey ise çok istemesine rağmen Amcasının İslamı kabul ettiğini görememiş olmasıydı. Üzüntüsünü Allah Şöyle teselli ediyordu:
“Ey Muhammed! Sen sevdiğini doğru yola eriştiremezsin, ancak Allah dilediğini doğru yola eriştirir. Doğru yola girecekleri en iyi O bilir.” (28/56)
( Ebu Talibin Peygamberle olan münasebetlerini ve himayelerini Anlat.)
Bu olaydan üç gün sonra da Peygamberimiz sevgili Eşi Hz. HATİCE validemizi kaybetti. Peygamberimizin eşini ve amcasını kaybetmiş olması hayatında yeni bir dönemin başlamasına sebep olmuştu. Bu iki acı kaybın ardından Kureyş iyice zulüm ve işkencelerini artırmıştı. Tebliğ kabul etmez bir duruma gelmişlerdi. Bunun için Peygamberimiz çevre kabilelere açılmayı düşündü ve bu amaçla Taife Sakif kabilesine gitti.
Taif Seyahati : (620)
Yanına Zeyit bin Harise’yi alarak taife gitti. Taif’in ileri gelen Beyleri ile görüştü. Bunların içinde Umeyr Kabilesi kabilelerin reisi durumunda idi. Bunların üç tane reisi vardı.
Birincisi:” Allah seni peygamber gönderdi ise Kâbe’nin perdelerini niçin yırtıyor ?”
İkincisi : “Allah peygamber olarak gönderecek bulamadı mı? “diyor.
Üçüncüsü :”Benim sana söyleyecek sözüm yoktur. Çünkü hak peygamber isen sana bir şey diyemem. Yalancı isen seninle konuşmam yakışık almaz.” dedi. , Bunlardan başka Kinde, Kelp Kabilesiyle, Hanife Oğullarıyla, Sa ‘saa oğullarıyla görüştü. Hepsi de olumsuz davrandılar.
Amir Oğulları ile de görüştü. İçlerinden birisi onu dinledikten sonra şöyle dedi:
“Ben bu adamın desteğini temin edebilsem bütün Arabistan’ı fethederim.” Sonra Rasulullaha dönerek :” Sana yardım eder ve düşmanlarını mağlup edersek, bizi kendine halef eder misin? “ deyince Peygamber: “ Bu iş Allah’ın elindedir kimi dilerse ona verir.” Buyurdu. Bunun üzerine : “O halde biz seninle nasıl birleşiriz? Biz sana yardım ettikten ve sen de muvaffak olduktan sonra işler başkalarına kalır” dedi.
Taif’liler bununla da kalmayıp çocuklara ve çapulculara taşlatarak Peygamberimizi oradan uzaklaştırmak istediler. Ayakları kan revan içinde kalan peygamberimiz yolda azatlısı Zeyitle birlikte Utbe Bin Rabia’nın bağına sığındı…
Burada yapılan meşhur dua:
İlahi ! Kuvvetimin zaafa uğradığını, çaresiz kaldığımı, halk nazarında hor görüldüğümü ancak sana arzederim.
Ey merhametlilerin merhametlisi! Herkesin zayıf görüp dalına bindiği biçarelerin Rabbi sensin.
İlahi ! Huysuz, yüzsüz bir düşman eline beni düşürmeyecek, Hayatımın dizginlerini eline verdiğin akrabadan bir dosta bırakmayacak kadar bana merhametlisin.
İlahi! Eğer bana karşı gazaplı değilsen, çektiğim mihnetlere, belalara hiç aldırmam. Fakat senin esirgeyiciliğin bunları göstermeyecek kadar geniştir.
İlahi! Gazabına uğramaktan, Rızasızlığına duçar olmaktan sana sığınırım.
İlahi! Sen razı oluncaya kadar affını diliyorum. Yâ Rabbî ! Senden başka güç ve kuvvet sahibi yoktur.”
Buradan dönüşte Nahle’ye geldiler. Birkaç gün orada kaldıktan sonra da Hıra’ya gelerek Mut’im Bin Adıy den himaye istediler. Onun himayesiyle de Mekke ye tekrar döndü. Taif seyahati onu çok etkilemiş, Müşrikleri de azdırmıştı. Bir zaman halktan uzak durdu. Haram aylar gelince yeniden tebliğe başladı.
Hac mevsiminde ( haram aylarda) kabileleri dolaşarak İslamı anlatmaya çalışıyordu. Ukaz, Zül Mecaz ve Mecenne panayırlarında bazen Hz. Ebu Bekir’i, Bazen Hz. Ali yi ve bazen de Amcası Abbas’ı yanına alarak Kabile reislerini buluyor ve onlarla konuşmaya çalışıyordu. ( Ebu Leheb’in peşini gezerek onu yalanlaması)
XI ve XII. Yıllar Akabe Görüşmeleri ve Miraç:
YineHac mevsiminde dışardan gelen insanlarla konuşmak üzere hareket eden Peygamber (as) Mekke’nin kuzeyinde Mekke ile Mina arasında bulunan Akabe kayalıklarında Medineli 6 kişiyle karşılaştı. Bunlar Medineli Hazreç Kabilesinden Reisleri Esad İbni Zürare ile birlikte altı kişilerdi. … Adamlardan biri: Ya Esad ! Bu , Yahudilerin bizi korkuttuğu adam. Biz ona inanarak onların önüne geçelim…( Buas savaşlarının Medine yi bitirmesi ve kabile rekabeti…)
İkinci yıl 12 kişiyle geldiler ve yine aynı yerde bir gece buluştular ve Peygamberimizle biatleştiler. Peygamberimiz bu on iki kişiyi Medine deki on iki kabileye Naib Tayin etti. Ve Mus’ab Bin Umeyr’i de Muallim olarak gönderdi.
Medine de olup bitenleri duyan Kureyş her geçen gün biraz daha baskı ve zulümlerini artırıyorlardı. Peygambere olan tavırlarında da her geçen gün şiddete varan davranışlar görülüyordu. Böyle bir ortamda İlahi davet Peygamberimizi ve müminleri teselli etti. “İsra olayı” vuku buldu.
Miraç tartışmalarına değin Ruhani mi cismanimi, mescidi aksa ile sınırlı mı yoksa yedi kat semaya mı yükseldi…
Görüşler:
1-Cismani ve maddidir.
2-Ruhanidir.
3-Rüyayı sadıkadır.
4-Mescidi haram –mescidi aksa kısmı cismani, Mescidi Aksa’dan Semaya yükseliş Ruhanidir gibi görüşler ileri sürülmüştür.
Not: Bizim için gerçek olan, İsra suresi birinci ayetinde verilenden ibarettir.
Üçüncü yıl Hac mevsiminde yine aynı yerde 75 kişi olarak buluştular. (Musap da bunlarla birlikte gelmişti. Medine nin durumunu yakinen görmüş ve Peygambere anlatmıştı.) Bunun üzerine bir araya gelen son kafile de Peygamber’e biat etti. Mekke insanının davranışlarını ve katı tutumlarını öğrenince, Peygamberi Medine’ye davet ettiler. Biatleşerek peygamberimizi Medine ye davetteısrar ettiler.
(Olayı Abbası’n dilinden, Peygamberimizin dilinden, Esd İbni Zürare’nin dilinden ve Abdullah (İbni Revahanın dilinden anlat)
Peygamberimiz de kabul etti. Bunun ardından Mekkeli Müslümanların Medine ye el altından hicret etmeleri istendi.
Bu olaydan sonra Mekke devrinin on üçüncü yılı Nisan 622 Muharreminden itibaren Medine’ye hicret başlamış oldu.
Bu olayla taşrada İslam devleti kurulmuş oluyordu.
Medine’ye hicretle birlikte Müşriklerin korktukları başlarına gelmiş olduğunu gördüklerinden yeni tedbirlere yöneldiler. Dar’ un Nedve de toplanarak çözüm aramaya koyuldular. Bulunan çare peygamberi öldürerek işi temelden halletmeye karar verdiler.
Allah da kararını, elçisine şöyle açıkladı:
“Hatırla ki, kâfirler seni tutup bağlamaları veya öldürmeleri yahut seni (yurdundan) çıkarmaları için sana tuzak kuruyorlardı. Onlar (sana) tuzak kurarlarken Allah da (onlara) tuzak kuruyordu. Çünkü Allah tuzak kuranların en iyisidir.” (6/30)
De ki: «Rabbim! Beni dâhil edeceğin yere hoşnutluk ve esenlikle dahil et; çıkaracağın yerden de hoşnutluk ve esenlikle çıkar. Katından beni destekleyecek bir kuvvet ver.» .”(17/79-80) “Hicret emri”
Bunun üzerine peygamberimizin Medine yolu açılmıştır.




Hamza ve ömerin müslüman oluşları peygamberimizin dualarıyla değil, Hamza ve ömerin nefislerindekini islamla değiştirmeleri ,kendi fiili duaları sonucu olduğu kanaatindeyim ,kimse kimsenin duası ile hidayete ermez.”Sen sevdiğini hidayete erdiremezsin.”
Rabbim Ramazanınızı hayırlı bereketli kilsın.