GenelYazarlardanYazılar

Kur’an-ın Pratize Edilmesi

Nebi’nin; ümmetine “güzel (usvetun hasenetun) bir örnek” teşkil ettiğini Kur’an-ın;

Ant olsun ki, sizden Allah’a ve Ahiret Günü’ne kavuşmayı uman ve Allah’ı çokça zikredenler için, Allah’ın Resûl’ünde iyi bir örnek vardır.” (33-Ahzab 21.) Ayetinden anlıyoruz.

O’nun sünneti (örnek yaşamı, davranışları) için de en güvenilir kaynağımız yine Kur’an’dır. Nebi’nin sadece kendisine gönderilen vahye uyduğunu ve onu anlatıp-öğrettiğini, kendisinden din uydurmadığını, üstün ahlakını, ibadetlere düşkünlüğünü, sürekli Allah yolunda mücadele verdiğini de yine Kur’an’dan öğreniyoruz. Kur’an’ın belirttiği her husus ve ahlaki norm bize aynı zamanda Nebi’nin sünnetini (davranış şekli ve tarzını) öğretmektedir.

Yani sürekli Allah’ı zikrederek namaz kılmak, oruç tutmak, mallardan sarf etmek, şükretmek, yarattığı kainatı ve bize verdiği nimetlerini düşünmek, samimiyet, güvenilir olmak, dürüstlük, cesaret, sabır, gereğinde hicret etmek, Allah’a gösterdiği sevgi, saygı ve bağlılık bütün bunlar Nebi’nin güzel örnekliğini teşkil eden, doğruluğunda şüphe olmayan sünnetleridir. Zira bunların hepsi Kur’an’da mevcuttur.

Fakat Arap toplumunda son Nebiden asırlarca önce başlayan ve günümüzde de halâ devam etmekte olan sakal, cübbe, etek-elbise kullanım tarzı, yiyecek menüsü çeşitleri ve bunlara benzer daha birçok uygulamalar bu toplumun geleneksel örf ve adetleridir. Nitekim Nebi döneminde yaşayan Ebu Cehil’de dâhil olmak üzere inanan-inanmayan toplumun bütün kesimlerince de bu gelenekler istisnasız yaşatılarak sürdürülmekteydi.

İslam’ın evrensel hükümleri arasında yer almayan ancak Nebi’nin sünneti olduğu şeklinde yapılan bu ve bunlara benzer uygulamaların Müslümanların yaşamında bölgesel ve mevsimsel şartlara haiz güzel fakat bağlayıcılığı olmayan adetler olarak değerlendirilebilir.

Bir de; “sünnet” başlığı altında; Müslümanların ibadetlerine düzen veren, ümmeti kaynaştıran veya Kur’an’ın koyduğu ana prensiplere hizmet eden unsurlar mevcuttur. Bunların da İslam’ın evrensel hükümleri olmadığını belirtmekle birlikte “ümmetin sünneti” olarak, muhafazasının toplumsal yararından söz edilebilir. Meselâ namazı düzenleyen saflar oluşturan uygulamalar, toplu ibadette kargaşayı önleyen unsurlar olarak ümmete hizmet etmektedir. Ramazan ve Kurban bayramları, Müslümanların kaynaşması gibi Kur’an-i açıdan önemli bir ilkeye hizmet etmektedir. Allah’ın anılmasına ve Müslümanların birliğine hizmet eden bu tarzdaki “ümmetin sünnetleri” ise muhafaza edilmesi gereken ve faydalarında şüphe duyulmayan fiillerdir.

Kur’an’ın pratize edilmesi konusunu ele almışken “Kur’an’dan Bir Konuyu Anlama Prensipleri “ ni beş maddede kısaca açıklamakta fayda olacağı kanatindeyim.

1- Kur’an’ın imana özgü dinin tek kaynağı yani “Hak din = Kur’an” olduğu unutulmamalıdır. Kur’an’ın Allah kelamı olduğu ve sadece okumak için değil dinin bizzat bütünüyle anlayarak yaşamamız için indirildiği akıldan çıkarılmamalıdır.

2- Meseleler, parçacı bir zihniyetle değil, Kur’an’ın bütünlüğü içinde düşünülmeli ve çözümlenmelidir. Bir konuyla ilgili ne kadar ayet varsa, o ayetler önceleri ve sonralarıyla ele alınmalıdırlar. (Kur’an’ın bir kısmını kabul edip, bir kısmını inkâr etmek; Kur’an’ı inkârdır.) Kur’an’ın bir yerinde geçen bir konunun, bir fikrin Kur’an’ın başka bir yerinde geçen bir ifadeyle kesinlikle çelişmeyeceği bilinmelidir.

3- Kur’an’da yer almayan bir konu hakkında; Allah’ın kullarını serbest bıraktığı, bağlayıcı olmayan alanlarla ilgili bir konu olarak bu konuyu insanın iradesine bıraktığı anlaşılmalıdır. Bu prensibe uyulması halinde dine yapılan Kur’an dışı ilavelere de engel olunmuş olur. O halde Kur’an’da yasaklanmayan herhangi bir şeyin helal sayıldığı ve bunu anlamak için de ilave bir izaha gerek olmadığı anlaşılmış olacaktır.

4- Çağımızda artık aramızda Resul bulunmadığına göre, bazı konulardaki dini ilavelerin Kur’an ayetlerinin çekiştirilmesi ile yapıldığını biliyoruz. Şüpheli bir konuyla karşılaştığımızda bu sorunu; Kur’an’ın orijinal metninin Arapça olduğu gerçeğine  dayanarak, konuyu iyi Arapça bilen fakat Kur’an’a mezhepsel ve geleneksel düşüncelerden arınmış samimi bir yaklaşım gösteren ilim sahibi kimselerle çözmeliyiz. (Kişilerin samimiyetinde ki  en önemli gösterge, sorunların çözümünde sadece Kur’an’ı kaynak edinmiş olmalarıdır. Bu hassasiyeti göstermeyenler, mezhepsel görüşlerinin ağırlığı ile hareket edebilirler.) Bu çalışmalar yapılırken, kilit kelimenin ve kavramın Kur’an’ın tümünde nasıl kullanıldığından hareketle ancak en iyi şekilde çözüme ulaşabileceğini unutmamalıyız.

5- Kur’an’ı pratize etmeden önce, kendi sistematiği içerisinde Kur’an’ı, yine Kur’an’la anlamaya çalışmak gerekmektedir. Bunu yaparken de Kur’an’ın temel düşüncesi ve kavramları konusunda azami netleşmeye çaba göstermeyi şiar edinmeliyiz.

Bunun yanında; gelenek-görenek, çoğunluğun kabullerinin doğru olduğu algısı, çevre baskısı gibi aklı ve vicdanı ipotek altına alarak bunları gereğince kullandırmayan unsurların da Kur’an’la aramızda bulunan en önemli engeller olduğu hatırdan çıkarılmamalıdır.

Sonuç olarak yaşama düzen getiren, toplumun kaynaşmasına vesile olan her türlü uygulamalara karşı bizlere düşen, ayrışmadan, çatışmadan bunlara hoş görüyle yaklaşmak olmalıdır.

Rabbim cümlemizi Kelamını anlamada şeytanın saptırmalarından muhafaza buyursun. Kendisinin razı olacağı şekilde doğru anlamayı, anladığını yaşamayı ve anlayanların sayısını artırmada bizlerinde vesile olmasını cümlemize nasip ve müyesser eylesin inşallah temennisi ve duasıyla bir başka konuda buluşmak üzere hepinize sağlık ve esenlikler dilerim.

Daha Fazla

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir