
Müceddid, ümmetin alimlerinin ihtiyaç duymadığı ama hurafecilerin kendini adamdan saydırmak için ardına sığındığı bir kavramdır. Müceddit kelimesi Ebu Hüreyre’den rivayet edilen mevzu bir hadisle birlikte tasavvufta karşılık bulan zamanla İslam’danmış gibi algılanan bir kavramdır.
“Müceddid” kelimesi Ebû Dâvûd’un Sünen’inde yer alan bir hadiste şu şekilde geçer:
“EbûAlkame; “Bildiğime göre, Ebu Hureyre Resûlullahsallallâhu aleyhi ve sellemin şöyle buyurduğunu rivayet etti” dedi: “Allah, her yüzyılın başında bu ümmet için dinini yenileyecek birini (müceddid) gönderir.” (EbûDâvûd, Melâhim, 1)
MÜCEDDİD KONULU HADİS ZAYIFTIR
Hadis zayıftır. RavilerindenEbûAlkame, Ebu Hureyre’nin bu rivayetinden emin olmadığını bildirme sadedinde, “Bildiğime göre Ebu Hureyre bu hadisi Resulullâh’tan rivayet etmiştir” diyerek hadis hakkında şüphesini beyan etmektedir.
Böylesine önemli bir meselede Ebu Hureyre’nin rivayetinde yalnız kalması hadisin metnine şüphe düşürmektedir. Zaten Ebu Alkame’de bu rivayetin Ebu Hureyre’den başka kimseden teyit alamamaktan hareketle bu rivayete adeta dudak bükmüş, şaşkınlığını ifade etmiştir.
YÜZYIL TABİRİ İNANDIRICI DEĞİL!
Her bid’at ehli cemaat, zayıf hadiste geçen müceddid kelimesini kendi cemaat liderine yorumlamış ama hiçbiri hadisteki yüzyıl lafzını hesaba katmamıştır. Hadis her yüzyılda bir tane gelmesi gereken müceddidden söz ederken gerçek, hadisin aksine gerçekleşmektedir.
Hadisi kendi cemaatinin lehine kullanmak isteyen her grup,müceddid kavramını çıkarına alet edip bırakın yüzyıl geçmesini aynı yüzyıl içinde ve aynı anda bir bölge, ülke veya kıtada varlığını sürdüren müceddidlere sahne oldu.
Hadisteki yüzyıl tabiri izafi bir kavramdır.
Ebu Hüreyre’nin rivayetinde yüzyıl’ın Hicri, Rumi veya Güneş takvimine göre mi tamamlanacağı hakkında bir açıklama yoktur. İslam’da bazı ibadetler ayın hareketine göre ayarlanırken namaz gibi güncel ibadetler güneşin hareketlerine göre yerine getirilmektedir.
Bu durumda hadiste belirtilen yüzyıl tabirinin hangi takvime göre ayarlanacağı muğlaktır.
Bir diğer mesele ise yüzyıl tabirinin kıstasıdır.
Hicri, Rumi ve Güneş takviminin her birbirinin yüzyılı farklı bir güne geldiği gibi şu an içinde bulunulan her bir saniye tamamlanan yüzyıl iken hadiste sözü edilen yüzyıl neyi ifade etmektedir.
Hadisin diğer bir sorunu ise yüzyıl tabirinin takvim olan medeniyetlere ait olan bir söz olmasıdır. Peygamberimizin hayatında takvim henüz toplumda kullanılmaz iken peygamberimizin her yüzyıl başında gelen bir müceddidden söz etmesi bu rivayeti sakatlamaktadır.
MÜCEDDİD’İN ŞAHSI HAKKINDA BİLGİ YOK!
Hadis sahih kabul edilse bile müceddidin doğum yeri, yılı, fiziki özellikleri, ismi ve ailesi gibi bir şahsın tanınmasını gerektiren hiçbir veri ortaya konulmuş değildir.
Müceddidin tanınması ile ilgili hiçbir veri ortada yokken bu kelimeden yola çıkarak falan veya filanınmüceddidolduğu şeklinde yapılan tüm tanımlar asabiyet davasının bir ürünüdür
Hadiste belirtilen müceddidi Abdullahi Dehlevi “Mekatib-i Şerife” adlı kitabında, “Müceddid, cahiller ve din düşmanları tarafından Müslümanlar arasına sokulmuş olan hurafeleri, bid’atleri, yanlış inançları, kendilerinden bir şey ilave etmeden dini eski haline getiren kimsedir.”diye tanımlanır.
Yine Dehlevi eserinde müceddidlere örnekle, “Sultanlar içinde Ömer bin Abdülaziz; din bilgilerinde İmam-ı Şafii; tasavvufta Maruf-u Kerhi; esrar bilgilerinde İmam-ı Gazali; feyz vermekte ve harikalar, kerametler göstermekte Abdülkadir Geylani; hadis ilminde İmam-ı Süyuti; tarikat, hakikat ve akaid bilgilerinin inceliklerini açıklamakta ve kalplere akıtmakta İmam-ı Rabbanimüceddid idiler. Hepsi, İslamiyet’in yayılmasına, kuvvetlenmesine hizmet ettiler.” demektedir.
Kendileri dahi mürşide ihtiyaç duyarken bu hurafecilerin nasıl olup da müceddid ilan edildiği ise apayrı bir konudur.
Tarikat erbabının aksine dünyaya adını duyurmuş, bulundukları ülkenin küfür sistemleri ve haçlı dünyasının korkulu rüyası olmuş hiçbir alim ne yazık ki müceddid olamamaktadır. Zaten hiçbir ilim erbabının müceddidlik gibi bir sıfata ihtiyaç duymadığı da açıktır.
Haçlıların korkulu rüyası ilim ve dava adamları, bırakın müceddidliği üstüne üstelik küfür sisteminin savunucusu liderlerle aralarından su sızmayıp haçlıların önünde el pençe duran tarikat erbabınca bir de küfürle itham edilmişlerdir.
MÜCEDDİD İNANCI KUR’AN’A AYKIRIDIR
İslam’ı din olarak seçip beğenen, İslam’dan razı olup Kur’an’ı koruması altına alan Allah iken korunan bir kitaba sahip olan bir din neden bozulsun?
“Kesin olarak bilesiniz ki bu zikri (vahyi, Kur’an’ı) kuşkusuz biz indirdik ve onu mutlaka koruyan da yine biziz.” (Hicr Suresi, 9)
Veya bozulmuş dini düzeltmek dinden ve Kur’an’dan nasibi olmayan hurafecilere mi kaldı ki müceddidler hep hurafeci takımından gelir?
Yada gelen bu müceddidler körler ve sağırların birbirini ağırladığı gibi kendi cemaatleri dışında kaç Müslümana ulaşmış veya ciddiye alınmıştır ki dini yenilemiş olsunlar?
ALLAH BOZULAN TOPLUMA MÜCEDDİD GÖNDERMEZ, YENİ BİR KAVİM YARATIR
Bozulan din değil insanların dini algılama şekil ve yöntemleridir. Yanlış din algısı, toplumun fiziksel olarak helak olmasına yol açar. Ki bu durumda Allah, helak olan veya fiziksel olarak var olmakla birlikte haktan sapan o topluma müceddid göndermeyeceğini aksine o toplumun yerine başka bir toplum ihdas edeceğini şu ayetle beyan eder:
“Eğer siz Hakk’tan yüz çevirirseniz Allah yerinize başka bir kavim getirir. Sonra onlar sizin gibi olmazlar.” (Muhammed Suresi, 38)
Allah’ın kelamı Kur’an ve ona uygun Peygamberimizin hadisleri ortada iken kimin ne haddine dini yenilemek:
“Kimdir, sözü Allah’ınkinden daha doğru olan?” (Nisâ Suresi, 87)
DİNİN MÜCEDDİDİ İMAN EDENLERİN TAMAMIDIR
Allah, İslam’ı din olarak kabul eden şahsa emri bil maruf nehyi anilmünker kapsamında dini tebliğ ve dini bidat ve hurafelere karşı koruma görevi verir:
“Mü’min olanlar, ancak o kimselerdir ki, onlar, Allah’a ve Resulü’ne iman ettiler, sonra hiç bir kuşkuya kapılmadan Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad ettiler.” (Hucurat Suresi, 15)
“Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler ve Allah a ve Resulü’ne itaat ederler. İşte Allah ın kendilerine rahmet edeceği bunlardır.” (Tevbe Suresi, 71)
“Sonra gerçekten Rabbin, işkenceye uğratıldıktan sonra hicret edenlerin, ardından cihad edip, sabredenlerin (destekçisidir). Şüphesiz senin Rabbin, bundan sonra da gerçekten bağışlayandır, esirgeyendir.” (Nahl Suresi, 110)
Aslında Kur’an ve uygulayıcısı olan Peygamber, iman edenlere müceddide gerek duyurmayacak şekilde İslam’ı anlama, yaşama ve anlatma metodunu vermektedir.
TASAVVUF ERBABININ MÜCEDDİDLERİ BU İKİ HADİS KAPSAMINDADIR
Kendini ehli sünnetin kalesi olarak lanse eden Tasavvuf erbabı ne yazık ki oluşturduğu ekoller ve icad ettiği müceddidlerle ümmeti birleştirmek yerine paramparça etti. Yetmezmiş gibi hurefe ve bid’atleri dine sokmakla önü alınmaz fitnenin kapısını açtı. Ümmetin vahdetine çalışan bir tane müceddid olmayıp kendi cemaatine çağıran hali ortada iken bu kavramın ne kadar batıl olduğu ortadadır.
Tasavvuf erbabının müceddidlerinin hayatı ve eserlerine bakıldığında aşağıda zikredilen iki hadis kapsamında dini yenilmekten ziyade dini tahrip ettikleri görülür. Bu işgüzarların müceddidlik zırhı ile Allah resulünün sünnetinden başka sünnet icat ettikleri gibi kendilerince hidayet yolları tutmuşlar, bunu yaparken de Allah Resulü’nün bildirdiği gibi kimi işleri Müslümanlarda hayranlık uyandırırken kimi işleri Müslümanların nefretini çekecek şekilde kötü olmuştur:
Önemli Not: Yukarıdaki yazı, yazarın şahsi görüşlerini içermekte olup, İktibas Çizgisi.com un yayın ve düşünce yapısını yansıtmıyor olabilir. İktibas Çizgisi olarak, kâr amacı gütmeyen yayın politikamız gereği okumaya değer bulduğumuz yazıları, takipçi kitlemizle buluşturmak için tam metin olarak yayınlıyoruz


