
Resulullah’tan belli süre sonra fitnelerin çıkmasını nasıl anlayacağız?
SORU: Hz. Ömer’in mescid de, Hz Osman’ın Kur’an okurken ve Hz. Ali’nin ise sabah namazına giderken şehit edildiği yazılır. Hz. Ebu Bekir’in ise halifeliğinde ancak iki seneyi biraz geçtikten sonra vefat ettiğinin rivayet edilmesi de düşündürücüdür. Halifeleri şehit edenler Müslümanların arasında yaşayanlar olduğuna göre acaba İslâm dışı çevrelerin “Bakın işte sizler böylesiniz.” diye fikir ayrılığı çıkartıp Müslümanları bölmek için İslâm Tarihi kasden tahrif mi edildi? Resulullah tan iki veya en geç otuz beş sene sonra Hz. Ali zamanında derin fikir ayrılıklarının ortaya çıkmasını nasıl anlayacağız?
CEVAP: İnsanın bulunduğu her zeminde her çeşit insanın bulunduğuna Allah Teâlâ şahitlik etmektedir. Peygamberimiz hayatta iken onun arkasında namaza duran Münafıkların varlığını Rabbimiz haber verdiğine göre (Tevbe 9/42-59) ondan sonraki zamanlarda olması kadar tabii bir şey yoktur. Her geçen gün sayıları ve hırsları artarak devam etmiştir. Peygamberimizin vefatını takiben çıkan yalancı peygamberler olayı, Hz. Ömer döneminde yapılan yeni fetihlerle İslam dünyasına dâhil olan ve devletlerini kaybetmiş, yeni tebaaların kinleri ile birleşerek “Sebeiyye, Şiayı Gulata, Harici ve Emevi hanedanının iktidar hırsı bir araya gelince, peş peşe gelen suikastlar ile İslam dünyası sarsılmıştır. Bunların sebepleri üzerinde durmak konumuzun dışında olması nedeniyle girmiyoruz. Yalnız şunu bilelim ki Müslüman olsun olmasın her toplumun içinde fitne mevcuttur. Fırsatını bulduğu an sahneye çıkar ve çıktığı yeri ifsat eder. burada hakka tabi olan Müslümanlara büyük görevler düşmektedir. Daima haktan ve hakikatten yana olmak. Kendi aleyhine bile olsa doğru olanı tercih etmek. Müslümanların birlik ve beraberliğine zarar verecek hiçbir harekete teşebbüse hayat hakkı vermemek. Daima teyakkuzda olarak fitneyi çıktığı yerde boğup bitirmek için çalışmak. Hiç bir zaman zafer sarhoşluğuna, çoğunluk, güçlülük, psikolojisine kapılmadan ve rehavete düşmeden uyanık olmak. Başta nefsimizin sonrada kötü niyetlilerin fitnesinden uzak durarak, nöbet yerlerimizi koruyarak bunun üstesinden gelmeye çalışacağız. Aynen Hz. İbrahim’e yardıma giden karınca misali tarafımız belli olsun kabilinden bile olsa!..
SORU: Bütün Müslümanlarla birleşerek kardeş ve tek kuvvet olması cihetinde fikren ve malen mücadele unsurunu aklına dahi getirmeden sadece farizayı yapmış olmak için gayesizce elini kolunu sallayarak say ve tavafı tamamlamak veya Kâbe’nin etrafında uyumak İslâm’a ne kadar ufuk açabilir? Haberlerden duyduğumuz anda sayısını bile unuttuğumuz Müslümanlar her gün katledilirken katmerlenmiş sorumsuzluğumuz bizleri dünyada ve bilhassa ahirette mesuliyetten kurtarır mı?
CEVAP: Bu olay Müslümanların en çok duyarsızlık göstermiş oldu konuların başında gelmektedir. İçinde yaşadığımız dünya özellikle Müslüman olan toplumların kafasını bulandırarak ümmet anlayışını, ulusalcılığa; kardeşlik anlayışını bencilliğe; Allah rızasını, kişisel çıkarcılığa; ahiret için olanı dünyevileştirmeye çevirmek için elinden gelen tüm gayreti göstermektedir. Müslümanların kahır ekseriyeti ise, bunlardan etkilenmiş; imanı, uygulaması olmayan kuru sözleri terennüm etmeye; ibadetleri görsel şekilciliğe; ihlâs ve samimiyeti gösteriş ve riyakârlığa terfi ettirerek(!), “cennet vatanda” cennette yaşamanın hayaliyle avunur olmuşlardır. Bu işin gerçeği nasıl oluru kimse sormuyor. Mevcut durumu meşru gördükleri için bir sıkıntı da duymuyorlar. Çağın hastalığı” ılımlı İslam” yeni kuşakları o kadar ılımlı hale getirdi ki, burunlarının dibinde kıyamet kopsa aldırmıyorlar. Görüş ayrılıklarını, iki toplumu ayıran duvarlar gibi algılayarak, onların dertleriyle dertlenmiyorlar. Daha çok bireysel ibadetlerle işi kurtaracaklarını zannediyorlar. Yıl boyunca her türlü rezaletin içinde yüzerken, Allah bu yaptıklarımızdan razı oluyor mu diye akıllarına getirmeyenler; yaptıklarını toptan affettirmek için ramazan umresini kaçırmamaya gayret gösteriyorlar. “Hacı abi olmak”, gelecekle ilgili işlerimizin yolunda gitmesinde en etkin referans olacağı için, sosyal ve ekonomik hayatın olmazsa olmazlarındandır.
Dünyada Müslümanlara reva görülen zulüm, burnumuzun dibinde yapılan katliamlar, bizleri hiç ilgilendirmiyor!.. Lafonten’in Kelile ve Dimne’sinde anlatmış olduğu hikâyelerde olduğu gibi, birimizi kurt yerken diğerimiz bir kenardan seyrediyoruz. Sanki sıra bize gelmeyecekmiş gibi? Hani “kurt kardeş!” Bize söz verdi ya! Bu dünya sizinle bize kalacak diye!.. Bununla yetinen masal kahramanlarından farkımız var mıdır?..
Allah Hac ve umreyi Müslümanların ufkunu açmak, gelip menfaatlerine şahit olmak, tüm dünya Müslümanlarıyla güç birliği, eylem birliği yaparak, ortak bir duruş göstermek ve küfre baş kaldırma-kıyam etmek için bir fırsat yeri kılmışken, bunu hayal bile etmekten uzak insanların seyahatlerinin ne anlamı olacaktır?.
Gerçek İslam’ı bilmeyince, gerçek dostu ve düşmanı da bilemez hale geldik. Bu halimiz ne bize nede bizden sonrakilere gelecek vadediyor. Biz bunlardan yüz çevirip yüzümüzü kendi kıblemize çevirmeliyiz. İzzet ve şerefi Allah’ın yanında aramalıyız. Sadece O’na kulluk edip Ondan yardım istemeliyiz ki, dünyada ve ahirette kurtuluşun yolunu tutmuş olalım. Ne yapıyoruz ve ne yapmamız gerekirin cevabı olarak Rabbimiz şöyle buyuruyor:
“Onlar, müminleri bırakıp kâfirleri dost ediniyorlar. Onların yanında izzet ve şeref mi arıyorlar? Hâlbuki bütün izzet ve şeref Allah’ın yanındadır.”
“O, size kitapta şöyle bildirdi: Allah’ın ayetlerine küfür edildiğini ve alaya alındığını işittiğinizde, onlar başka bir mevzua intikal edinceye kadar yanlarında oturmayın, yoksa siz de onlar gibi olursunuz. Doğrusu Allah; münafıkların ve kâfirlerin hepsini cehennemde toplayacaktır.” (Nisa4/39-40)
“Müminler ancak, Allah anıldığı zaman yürekleri titreyen, kendilerine Allah’ın ayetleri okunduğu zaman, imanları artan ve yalnız Rabbine dayanıp güvenen kimselerdir.”
Allaha dayan, Sa’ye sarıl, hükmüne ram ol…
Yol varsa budur; bilmiyorum başka çıkar yol…


