Yazılar

Topukları Üzere Dönenlerden Olmamak

Allah’ın yaşanılsın diye gönderdiği dinin adı İslam bu dinin kaynağı ise bizzat bu dini gönderendir. Yani vahiy merkezlidir. Gönderilen ve son din olan İslam kendisine beşer, insan unsurunun karışmadığı müdahale edemediği tek ve son dindir. Buradan kastımın onun ana ve tek kaynağı olan Kuran’ı kast ettiğim çok açık ve net olarak ortadadır. Diğer bir ifade ile İslam kaynağı itibariyle beşeri değil ilahidir.

Bu dini kabul edip yine bu dinin mümini olduklarını söyleyenler ve yaşayanlar bütün gayret ve cabalarında sadece bu dini gönderen otoriteye teslim olmalılar ve sadece onu razı etmelilerdir. Amacımız sadece ve sadece Allah’ı razı etmek olmalıdır. Zira yaratılmışları razı ve memnun etmek hemen hemen imkânsız gibidir. Zaten böyle bir görevimiz ve sorumluluğumuz da yoktur. Allah’ın onlardan razı onlarında Allah’tan razı olduğu topluluktan olmanın sanırım anlamı da bu olsa gerekir. Allah’ın gönderdiği dinin orijinalinden uzaklaştırılıp bozulması da Allah’ı değil onun yarattığı insanı razı etmek için gösterilen gayret ve çabaların sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Allah’ın gönderdiği elçilerin tamamı ki salat ve selam hepsinin üzerine olsun muhataplarını kendilerini razı etmeye değil Allah’ı razı etmeye çağırmışlardır. Zira hiçbir elçinin Allah’ı bırakında bana kullar olun demesi hem yakışık almaz hem de doğru olmaz. Bütün elçiler kendilerine değil sadece Allah’a çağırmışlar.

Kuran’ı kerim kendisine iman edenlerden yaşadıkları sürece bütün proje ve planlarını sadece Allah’ı baz alarak yapmalarını hiçbir beşer üzerine din anlayışlarını oturtmamalarını onlardan özellikle istemektedir. Bu yaratılmışların peygamber olmaları  durumu değiştirmez. Daha önce beşer yani insan merkezli din sahipleri hızlarını alamayarak Allah’ın elçilerini Allah’ın oğulları kabul etmek suretiyle İslam’dan başka bir dinin mensubu olarak kâfirlerden olmuşlardır. Zira İsa Allah’ın oğludur diyenler kâfir olmuşlardır. Kısacası İman edenler sadece inandıkları rablerini hesaba katarak plan ve projelerini geliştirmelilerdir. Bununla farklı şeyler söylediğimiz veya peygamberi hafife almak veya yok sayma gibi bir düşünceyi dillendirdiğimiz sanılmasın. Aksine bizler peygamber siz dinin anlaşılmayacağını yaşanamayacağını birçok kez dile getirdik. Bizim burada söylemek istediğimiz daha farklı bir durum.

Şimdi asıl söylemek istediğimizi şu ayetle paylaşalım: “ Muhammed yalnızca bir elçidir. Ondan öncede, elçiler gelip geçmiştir. Öyleyse şimdi O ölür veya öldürülür ise topuklarınızın üstünde gerisin geriye eski dininize gerimi döneceksiniz? Kim topukları üzerine geriye döner ise, Allah’a hiçbir şekilde zarar veremez. Allah şükredenleri mükâfatlandıracaktır.” ( A-li İmran- 144)Mealini verdiğimiz bu ayet Kişi merkezli bir din anlayışını değil tam aksine Allah merkezli bir din anlayışının dikkati nazara alınmasını İslam’ın mensuplarından istemektedir. Bu ve buna benzer ayetlerin sayılarını artırmak mümkün iken sadece yazımıza konu olan bu ayet bile bizlerin ne demek istediğini açıklar mahiyettedir. Allah’ın gönderdiği din olan İslam zamanla mensupları tarafından bir takım tahrifatlara uğramıştır. Bunlardan ilki gönderilen vahiyleri bozmak veya o vahiyden anlaşılması gerekeni bozmak şeklinde olup bir diğeri ise Allah’ın gönderdiği elçileri ya örnek alınamaz derecede abartılı bir konuma taşırlar ya da örnek alınmayacak noktaya getirip çok basit görürler. Bu her iki düşüncede anlayış olarak sakat ve tehlikelidir. Biri hiç ciddiye alınamaz görür iken diğeri ise kabul ettiğini söylemesine rağmen örnek alınamaz noktaya taşımaktadır.

Şunu unutmayalım ki Allah’ın gönderdiği elçilerin tamamı bizler gibi birer insan olup bizlerin taşıdığı beşer özelliklerimizi onlarda taşımaktadır. Onların bizlerden tek farkı: Allah’tan vahiy alıyor olmalarıdır. Bu yönleriyle bütün elçiler biz insanlardan farklıdırlar. Bunun dışında ki özelliklerimiz ortaktır. Şöyle ki: Onlarda yerler, içerler uyurlar, sevinirler üzülürler, eşlerine koca, çocuklarına baba, torunlarına dede, ordusuna komutan devletine devlet başkanı olurlar. Allah her insana verdiği bir ömür gibi elçilerine de bir ömür vermiştir. Zamanı gelince her insana gönderdiği meleği herhangi bir kusur işlemeden onunda yaşamına son verir ve emanetini verdiği gibi geri alır. Sıradan bir insanın bile itiraz edemeyeceği bu ilahi yasaya peygamberlerde itiraz edemez. Çünkü ölümsüz olan sadece ilgili yasayı koyan Allah’tır.  Şimdi başımızı iki elimizin arasına alıp ciddi bir şekilde halkı Müslüman olan coğrafyada geçerli diğer bir ifadeyle cari olan din anlayışlarına veya din anlayışımıza sonrada şuan itibariyle içerisinde bulunduğumuz rezil ve huzura muhtaç durumu derinlemesine bir düşünelim. İslam’ın mensupları nasıl bir hata yaptılar da şu an kardeşin kardeşi katlettiği diğer bir ifadeyle öleninde öldüreninde kilime-i şahadet getirerek bir birlerini boğazladıkları bir durumu yaşar hale geldiler. Bu duruma gelmenin elbette ki birçok nedeni vardır. Ancak en başta gelen sebep ise: Bu dini gönderen ve sahibi olan Allah’ı ve onun elçisini ve gönderdiği kitabı Kuran’ı aşırı derecede kutsayıp bu otoritelere ait yetkileri daha sonra Allah yanında daha hatırlı ve sevgili kullar olduklarına inandıkları insanlara verdiler. Bunlar bazen peygamberlerini bazen din adamlarını bazen şeyhini, ağabeylerini, özelliklede hoca efendilerini! Son zamanın moda tabiriyle fetöyu dinde otorite kabul ettiler. Allah’ın ne dediğine bakmadan kendilerince yanılmaz kabul ettikleri! Bu kişileri farkında olmadan veya farkında olarak kendilerine rabler kabul ettiler. Yani dinlerini Allah merkezli olmaktan çıkararak kişi merkezli hale getirerek Allah’ın dininden uzaklaşı verdiler. Bunların namaz kılmaları veya İslam’a ait bir takım emir ve yasaklara uymaları bizleri hiç aldatmamalı yeri ve zamanı gelince nasıl insafsız ve acımasız olduklarını kısa bir süre önce gördük. Sebebi ise: Allah merkezli bir din anlayışı sahibi değil kişi ve kişileri kutsayan bir din anlayışına sahip olmaları idi. Bu anlayışın en tepedeki ismi fetö  aralıklarla veya gelişmelere göre Allah’ın senden önce hiçbir beşere ölümsüzlük vermedik sen ölecek sinde onlar ebedimi kalacaklar buyurduğu ve maddeten ölümden ne anlaşılması gerekiyorsa onun anlaşılması gerektiği ve ölmüş olan peygamberi ile görüşüyor peygamberi ne yapması gerektiğini ilgilinin kulağına fısıldıyor oda onları mensuplarına peygamber bu gün bana şunları söyledi demek suretiyle ikna etmeyi ve akıllarını baştan almayı başarıyordu. Bu insanlar böyle kendilerine bu saçmalıkları anlatan insanı dinde tek otorite ve kaynak kabul etmelerinden dolayı da itirazsız kabul ediyorlardı. Hatta bazen şizofrenlik bazen de halüsinasyonlar( Olmayan bir şeyi varmış gibi görme veya olan bir şeyi başka bir şey olarak görmek: mesela yeşil bir otun içerisindeki bir değneği yılan sanmak veya görmek) halleriyle ki bu bir hastalık halidir tedavi edilmelidir. Aksi halde insan bir müddet sonra ben Allah’ım der ve insanlarda bu durumu kabul edip inanırlar. Sıradan bir toplantıda peygamber için bir koltuk konulup temsilen kimsenin oturmaması zira oraya peygamber  oturuyor hatta edepli olun şu anda peygamber bizimle beraberdir diyen anlayışı henüz unutmadık. Dünya genelinde ve ülkemizde bu ve benzeri dini gurup ve cemaatlerin tamamına yakını Allah merkezli bir dini değil kişi merkezli bir dini kabul ettiklerini gerek yazılı gerek ise sözlü ve görsel tv. Kanallarıyla aleni olarak dile getirmektedirler. Son zamanlarda Allah ne dedi yerine şeyhim ne dedi ne söyledi gibi tabirleri daha çok duyar olduk. Bu tür gurup ve cemaatlerin bir kısmı Sünni diye bir kısmı da Şii diye kendilerini isimlendirseler de beslendikleri ve referans aldıkları kaynaklar hemen hemen aynıdır ve temel akideleri kişi merkezli bir din anlayışını kabul edip benimsemiş olmalarıdır. Bir kısmı şeyhinin yanılmazlığını ve ölmediğini kabul eder iken bir diğeri imamının yanılmazlığını veya masumiyetini kabul edip imamının ölmediğini zamanı gelin ce mutlaka tekrar geleceğini kabul eder ve temel akide olarak böyle inanıp yaşarlar. Bu gün bunlardan birisi olan ve dünyadaki Allah’ın ve inananların düşmanı olan zalim ve kafirler tarafından desteklenen fetö örgütü sistemin kendisi tarafından beslenmesine ve büyümesene müsaade edilen ve sistem içi mücadeleyi ta başından itibaren kabul eden ve mevcut düzenin gayri meşru çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Bu çocuk zamanla kendisinin de kullanıldığının farkına varmadığını! Söyleyerek mevcut yönetime başkaldırmıştır. Fakat bir gerçeği unutmuştur: O da hiçbir otorite kendisine alternatif bir oluşuma müsaade etmez. Bu güne kadarda etmemiştir. İtikadı ve inanç esasları tamamen mistik ve gizemli diğer bir ifade ile sırlarla dolu bu anlaşış sahipleri kısa süre önce hak ettikleri dersi almışlardır. Bunla meselenin bittiğini sanan ve bir daha böyle bir tehlikenin olmayacağını söyleyenlere gerek ülkemizde gerekse dünya ölçeğinde tarikat ve cemaatlerin tamamına yakınının buna benzer mistik hezeyanlar üzerine hareket ettiklerini bir kez daha hatırlatırız. Nasıl ki  bir zamanlar bu derginin kurucusu olan ve yazan rahmetli Ercüment beyin ta 1992 yılında “ Fetullah gülen George Bush kadar tehlikelidir.” Sözünü bir kez daha hatırlatırız. Bizler  bu gün fetodan kurtulup fetonun zihniyetini taşıyan bir takım cemaat ve guruplara sırtını dayayan siyasi otoriteye ne olur bir kez daha aldatılmayın veya kandırılmayın zira :” Bir mümin bir delikten iki defa ısırılmaz” sözünü hatırlatırız. Meşhur olan ifadeyle sinekleri öldürmek yerine bataklıkları kurutmanın yollarını aramak lazımdır. Bunun yolu da öncelikle itikadımıza bir virüs gibi giren ve gün geçtikçe de çoğalan zararlı ve Kuran’dan onay almayan bir çoğu da Yahudi ve Hristiyan patentli görüş ve düşüncelerin İslam’i ve Kuran’i olmadıklarını açıkça söylemekten geçmektedir. Bizler bunları zaten söylüyor ve gerekli  uyarıları yapıyoruz. Allah’ın indirdiklerini gizleyenlerin hesabının çok zor olacağını hatırlatır başka bir yazıda buluşmak üzere Allah’a emanet olunuz.

Daha Fazla

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir