
Son 72 saat içinde gerçekleşen Türkiye-ABD görüşmeleri, iki ülke arasındaki kırıkları alçıya alıyor. Bu iyileştirme adımıdır ama adım atamazsınız!..
Mekanizma odur. Mekanizma’nın nasıl yağlanacağına ilişkin artık bir fikrimiz var ama çalışıp-çalışmayacağına ilişkin güvensizliğimiz duruyor. Ankara’nın muhatabına ve kamuoyuna söylediği de budur.
Çok soru duruyor. Tatmin edici, elle tutulur yanıtlara varıldı mı emin değiliz.
Sadece şu notu düşelim, adamlar gelip hâlâ ‘demokrasi dersi’ verebiliyor, bunun işe yarayacağını sanabiliyorlar.
Açıklanan resmi metnin dili de ilginçtir: Türkiye, “kritik aşama’ devam ediyor ama stratejik varlığımız NATO ve Batı’nın yanında” demiş gibi oldu!
Washington’dan gelen mesajların savrukluğu, ABD’nin özel olarak Suriye genel olarak Ortadoğu’ya yönelik, devletin bütünü tarafından mutabakatla yönetilen bir politikası -terör koridorunun inşası hariç- olmadığını gösteriyor ama plan kuruluna kadar ‘zamana oynadıkları’ anlaşılıyor. (‘Devletin bütünü’ ifadesi, Tillerson’ın görüşmeye ‘yalnız’ girmesini kapsayıp kapsamadığını da düşündürmeli.)
Zeytin Dalı’nda en hızlı ilerlemenin Perşembe gerçekleştirilmiş olması ise Ankara’nın oyunu gördüğünü anlatıyor.
Pentagon açısından bu top çevirmenin askeri beklentisi de mevcut: Türkiye’yi yormak, yaralamak, ekonominin ve ordunun enerjisini tüketmek, şehitler üzerinden iç siyasi ortakları da harekete geçirerek derman kesmek, siyaseten de 2019’u göstermek tuzakları hissediliyor.
‘PYD/YPG’yi PKK ile savaştıralım’, ‘ağır silah vermedik ki toplayalım’, ‘Türkiye’ye seyahat uyarısı mı yayınlamışız, haberimiz yok’ türünden zırvalıkların tercümesi bu. Amerika bizi yoruyor!
Bunun bir ‘akıl’ olduğunun ispatı, Dışişleri Bakanı Tillerson Türkiye’deyken, Amerika’da Dışişleri Bakanlığı sözcüsüne basın toplantısında ‘sordurulan’, “Türkiye’ye yaptırım uygulanması düşünülüyor mu” sorusudur.
Sözcü’nün, “ne yaptırımı” yerine “her türlü seçenek masada” ve “S400 anlaşmasının imzalandığını sanmıyorum” ifadeleri, Afrin’e Rusya ve Çin dengelerini görecek kadar yüksekten bakmamızı gerektiriyor…
Şunu söyleyebiliriz; ABD, Afrin’e Türk bayrağı dikilene kadar Ankara’yı oyalayarak ‘bağlama’ şansı, süresi olduğunu düşünüyor. Sonrası başka safha.
ABD’NİN KUM SAATİ!..
Garip olan bu parametrelerin Amerika için de cari olduğunu görmemeleri, daha doğrusu gördükleri halde bir şey yapamayacak denli sıkışmış olmaları…
Amerika’nın iç politik vakumu herkesi içine çekme gücüne erişmiş durumda. Başkan’ın gelinine içinde ‘bebek pudrası’ olduğu söylenen mektuplar gönderilmeye başlandıysa, yıl sonunda yapılacak Kongre seçimlerine ‘sahada oynama hakkı’ Ankara’da da bulunuyor. Ki bu seçimler şu an Washington’da yaşanan acımasız savaşın galip/mağluplarını belirleyecek potansiyeli barındırıyor.
ABD, bölgedeki tek kartını -Kandil’e ilişkin yeni söylem, son ayağı da Ankara’nın gözüne kestirdiğini gösteriyor- tutmakta zorlanabilir.
Ama ilk anlaşılması ve unutulmaması gereken şudur; Amerika, Türkiye’nin ikazlarını önemsemiyor, bir terör ordusu kurmaya, donatmaya, beslemeye devam ediyor. Suriye’de kalmaya da devam edecek.
HANGİ AMERİKALILAR?..
Herkes, Türk ve Amerikan ordularının işin bir noktasında karşı karşıya gelme olasılığını sorgulayıp, ‘iki tarafın da bu riski göze alamayacağı’ yanıtını veriyor. Bu tam doğru değil.
Türk savunma sanayii son yıllarda geçirdiği devrimsel dönüşüme rağmen, PKK/YPG üniforması içindeki Amerikalıları ayırt etme teknolojisine henüz erişemedi.
Amerikalı yetkililer içinde de Suriye’deki Amerikan askeri varlığının ‘vurulmasına ramak kaldı’ğını söyleyen, hatta Rusya ve İran’ı da katarak ifade edenler var ki, biri de ABD’nin eski Irak ve Suriye büyükelçisidir. (‘Testimony before the House Foreign Affairs Committee by Ambassador Robert Ford’, 06/02.)
NATO’NUN ‘İÇE’ ÇÖKMESİ…
Dünkü açıklamalar bu ihtimali düşürüyor mu? Evet. Ama ABD ve Türk askerlerini de biribirine yakın mesafeye getiriyor!
Korkusu ise Türkiye’nin “NATO üyesi bir ülke olarak NATO’dan kopmasıdır.” Berlin’de Merkel’in, ‘ABD ile ilişkilerinizdeki gerginlikten kaygılıyız’ sözü de odur. Asıl stratejik kart budur. Çünkü Türkiye-Rusya-İran’ın bölgede Amerika’yı istemezliği hâlâ caridir.


