
Kur’an’ın makamla okunmasının nedeni nedir?
Soru : “Kur’an’ı anladığım dilden okuyup anlamadan önce, hafızların makamla okudukları Kur’an’dan etkileniyordum. Onun mesajını anladıktan sonra bu tür okumalar beni etkilemez oldu. Beni etkileyen sesin kıvrak nameleri mi idi? Kur’an’ın kendi ifadesiyle “Biz Kur’an’ı öğüt olsun diye kolaylaştırdık öğüt alan yok mudur?”(54/17) buyurulan ve insanlara öğüt almaları için gönderilen bu kitabın makamla okunmasının anlamı nedir? Peygamber (a.s) Mekkelilere Allah’ın emir ve yasaklarını tebliğ ederken böyle makamla mı okuyordu?
Cevap: Sizi etkileyenin ne olduğunu siz daha iyi bilirsiniz. Ancak bizim söyleyeceklerimiz geneldir ve insanın fıtri özellikleriyle alakalıdır.
İnsan fıtratı gereği kulağının duyduğu, gözünün gördüğü, elinin dokunduğu, koklayıp tattığı her şeyden etkilenecek özelliktedir. İnsanı, gecenin sessizliğinde öten baykuşun sesi de etkiler, seherde öten bülbülün sesi de. Ancak birinin sonucu insana korku, diğerinin ki ise huzur verir. Yüksek sesle cenk havası çalan mehterin sesi tüyleri diken diken edip kasları gererken, aynı mehter hüzünlü bir hava çalınca da efkar bastırır hüzünlendirir.
Kısaca sesin (müziğin) insan üzerinde çok büyük etkisinin varlığı çok açık bir gerçektir. Bundan istifadeyle hem ağlatan hem oynatan müzikler yapılmıştır. İnsanı hem uysal hem de saldırgan yapacak özelliğe sahiptir. İnsan duyduğundan etkilenen bir yapıya sahiptir. Bu nedenle Allah dinini insanlara sözlü olarak peygamberler aracılığı ile duyurmuştur.
Etkilenmek için mutlaka duymak gerekir. Kureyşin müşrikleri insanların Kur’an’ı duymaması için “Kur’an okunurken gürültü yapın da Muhammed’in ne dediği anlaşılmasın. Aksi halde bu Kur’an işitenleri etkiliyor” diyorlardı. Onları etkileyen elbette Kur’an’ın ifade ettiği mana ve taşıdığı mesajdı. O’nun nameleri değildi.
Ne gariptir ki olay bugün tersine dönmüş, O’nun namelerinden teganni ile okunmasından etkileniyorlar da mesajını anlamak için parmaklarını bile oynatmıyorlar. Kulağa gelen hoş seda onları meftun etmeye yetiyor. İşte o gün sizi de meftun eden bu hoş seda olsa gerek, ama sadece kubbede kalan hoş ve de boş bir seda.
O’nun ne dediğini anlamak ise nefislerdekini değiştirir. Zihinlerde ufuklar açar, medeniyetleri değiştirir. O’nun öğüdüyle önce kalpler ve deriler titrer, sonra da O’nun müjdesiyle kalpler ve deriler yumuşar ve huzura kavuşur.
“… Bilesiniz ki, kalpler sadece Allah’ın öğüdüyle(zikriyle) huzur bulur.”(13/28)
Kamer suresinin bahsini ettiğiniz ayeti aynı surede dört kez tekrarlanıyor (54/17, 22, 32, 40). Bu ifadelerden önce Allah’ın ayetleriyle öğütlenmeyi reddeden Nuh, Ad, Semud, Lut ve Fir’avun kavminin nasıl yok edildiği anlatılıyor. Bu tehdidin arkasından “Biz Kur’an’ı da size öğüt olsun diye kolaylaştırdık. Düşünüp öğüt alan var mı?” buyuruyor.
Peygamberimiz Muhammed (a.s) bu ayetleri Kureyş’e okurken makamla ve teganni yaparak okumuyordu. Kur’an sözlü olarak Peygambere okunan bir hitaptır (75/16-19). Bu hitap, aynı hitabet yani konuşma üslubuyla tebliğ edilmiştir. Bugün tebliğini Arapça sunan bir konuşmacı bu konuşmasını nasıl yapıyorsa Peygamberimiz de gelen ayetleri aynı üslupla sunuyordu.
O’nun konuşmasının temposu, iyi bir yazıcı o konuşurken yazabilecek kadar ağır idi. Önemine binaen bazı kelime ve cümleleri iki kez tekrar ederdi ki ne dediği iyice anlaşılsın. Okuduğu ayetleri o kadar akıcı ve beliğ bir üslupla okuyordu ki dinleyenler bunu şiire benzettikleri için Allah, şu ikazı yapmıştır:
“Biz, O’na (Muhammed’e) şiir öğretmedik zaten bu ona yaraşmazdı da. O’nun getirdiği sade bir öğüt ve apaçık bir Kur’an’dır.”(36/69)
“Ki diri olanları onunla uyarsın ve kafirler için de azap hak olsun diye.”(36/70)
Yine Kur’an’ı okuma şekliyle alakalı şöyle buyurmaktadır:
“Ey örtünen (peygamber) gecenin bir kısmında kalk, ağır ağır Kur’an oku. Biz sana taşınması zor bir söz vahyedeceğiz.”(73/1-5)
Okumak, anlamak için olduğu gibi anlatmak için de gereklidir. Muhammed (a.s) aldığı vahiyleri Kureyş’e okurken mesajını onların anlayacakları konuşma üslubuyla sunuyordu. İnsanlar arası ciddi ilişkilerin hep bu yolla kurulduğu genel geçer bir kuraldır. Bu gerçek tarih boyu hiç değişmemiştir. Bugün de aynı yöntemle insanlar birbirleriyle iletişim kurmaya devam ediyorlar.
Kur’an’ın sesinin (müziğinin) mesajını gölgelemeye başladığı dönem, taklit döneminin başlama yıllarına dayanmaktadır. Bu konuda ilk tecvid yazarı olan Musa b. Ubeydullah b. Yahya b. Hakan’ın ölüm tarihi hicri 325 (miladi 936) yılıdır ve o dönem Abbasi ve Selçuklu nüfuzunun hakim olduğu yıllardır. Bu dönem Arap olmayan Türk ve diğer unsurların İslam’a bol miktarda girdiği yıllardır. Dolayısıyla o günün anlayış ve yaklaşımının, bugünden fazla farklılık arzetmiyor oluşu garip değildir.
Bugün de durum farklı görünmüyor. Bazılarınca Kur’an’a, Allah’ın insanlığa sunduğu hayat nizamı gözüyle bakılmıyor. O’na, sevap kazanmak için okumak düşüncesiyle yaklaşılıyor ve her harfinden şu kadar, hatim yaparsan bu kadar sevap alırsın inancıyla okutuluyor. Bu arada Kur’an’ın bize getirdiği dünya görüşü, O’nunla öğütlenmek ve O’nu ahlak edinmek gibi özellikleri unutulmuş / unutturulmuştur. Bu nedenle toplumda var olan Kur’an’ın resmi ve ismidir.
Bazı gruplarca Kur’an’ı anlamak için okumaya ambargo konmuştur. Rahman’ın kulları, “kendilerine Allah’ın ayetleri hatırlatılınca kör ve sağır gibi davranmazlar” (25/73) emri gereği Allah’ın ayetlerinin anlaşılması için okunması onlara hatırlatılınca cevapları “ne diyorsun der gibi” yüzünüze bakıp “biz anlamayız, ona zamanımız yok” demek oluyor. Halbuki Rahman’ın kulları kör ve sağır gibi davranmazlar, işittik ve itaat ettik / işittik ve teslim olduk demeleri gerekmez miydi?