
“Ruhumdan Üfledim” i Nasıl Anlamalıyız?
Müfessirlerin “min rûhî” ve “min rûhinâ” ifadelerindeki “min” harfi cerrini ba’diyet/parça olarak değil teşrif olarak yorumladıkları görülmektedir. Bu te’vil Müslümanların Hristiyanlar ve Hulûliyye fırkasının ruhu yanlış yorumlayarak insanın Allah’ın bir cüzü olduğu, O’nun insana hulûl ve ittihadını iddia etme hatasına düşmemeleri için bir uyarı olarak okunabileceği gibi, bu konuyu Allah Teâlâ’yı tenzih üzerinden anlamanın daha doğru olmasından kaynakmış olabilir. Zemahşerî, Bursevi ve İbn Âşûr gibi müfessirlerin ruh üflenmesiyle ilgili anlatımların temsili olduğunu, aslında ne üfleme ne de üflenen herhangi bir şey olmadığını kaydettikleri görülmektedir. Konu Allah Teâlâ, ruh, ruhundan üflemesi olunca bu yaklaşım kendi içinde haklı olmakla birlikte, bazı yorumlarda insanın değerine, üstünlüğüne ve manevi potansiyeline işaret edilmemesi, insanın potansiyel ve konumunun gözden kaçırılmasına sebep olabilmektedir. Bundan dolayı te’vilin nassın mantûk, mefhum ve maksadını aşmayacak veya gölgelemeyecek şekilde sınırlandırılması gerekmektedir.
Hz. Âdem’e ruh üflenmesini teşrif, tekrim, tahsis, Allah’ın kuvvet ve kudretiyle yaratması olarak izah etmek insanın Allah katındaki özel konumunu, biricikliğini ve değerini anlatmaktadır.
Bazı müfessirlerin ruh üflenmesini sadece insanına canlanması olarak izah ettikleri görülmektedir. Günümüzde de bu yönde genel bir algı bulunmaktadır. Ayetlerden ve müfessirlerin izahlarından insanın yaratılma sürecinin tamamlanmasının, Allah katında değer ve şeref bularak meleklerden de üstün olmasının sebebinin kendisine ruh üflenmesi olduğu anlaşılmaktadır. İnsanın kıymet, şeref ve biricikliğine dair söylenebilecek en önemli cümle “Allah’ın insana ruhundan üflediğini” beyan etmesidir.
Hz. Meryem’le ilgili ayetlerin izahında üflenen ruhun, Hz. Meryem’in ve Hz. İsa’nın Allah katındaki değerini gösterdiğine dair yapılan yorumlar Hz. Âdem’in/insanın seçkinliğine dair yapılanlarla aynı mahiyete sahiptir. Hz. Meryem’le ilgili ayetlerin te’vilinde konuyu yanlışa anladıkları için teslise sapan Hristiyanlara yönelik eleştiriler de bulunmaktadır.
Ruh konusunu, müfessirlerin izahlarından anlaşıldığı şekilde insanın metafizik ve geniş potansiyelini anlattığı dikkate alınmadan, sadece insanı canlandıran bir unsur/enerji gibi algılamak insanın tanımı, potansiyeli, Allah ve diğer varlıklarla ilişkisi konularında farklılaşmaya yol açmaktadır. Ruhu sadece canlılık veren unsur gibi algılamak insanı “konuşan hayvan/canlı” konumuna indirgemektir. Ruh ile insana akletme imkânının verilmiş olmasının vurgulanması da insanın gerçek konum ve potansiyelini izahta yeterli değildir. İnsana ve ruha dair bu eksik algılarla, insanın vahy ve ilham alması, Allah Teâlâ beraberlik ve yakınlığı hissetmesi, mucize ve keramet sahibi olması gibi durumların üstü örtülmektedir. Bunun sonucu olarak insan, aklı ve duyu organlarının diğer ifadeyle maddi âlemin sınırları ile kayıtlanmakta, dolayısıyla dünyevileşmesinin de önü açılmış olmaktadır. Hâlbuki ruhu Allah’ın insana lütfettiği çok özel bir cevher gibi algılamak, insanın ufuk ve tecrübesini maddî âlemin sınırlarının üstüne çıkarmanın imkânı olmaktadır.
Nefahtu fiili “n-f-h” kökünden gelir. Nefh ise, ağızla veya bir aletle, hava almaya ve onunla şişmeye elverişli olan içi boş bir cisme üflemek, nefes vermek demektir. Burada gerçek bir nefh (üfleme) yoktur, sadece temsilî bir benzetme yapılmıştır. Zîra Allah’a bir akciğer, gırtlak veya dudak isnât etmek, onu bir şeylere benzetmek olur ki bu “Onun misli gibi yoktur.” yetine ters bir yorum olur. Zaten bir amacı yerine getirmek için üflemek her zaman Kurân’da maddî bir anlamda kullanılmamıştır. Tıpkı şu ayette olduğu gibi: “(Onlar) Allah’ın nûrunu ağızları ile söndürmek istiyorlar.”(Tevbe:32; Saff:8). Nefesleri yettiğince, insanlara ışık tutan bilgileri karalamak, söndürmek istemektedirler.
Rûh kelimesi Kurân-ı Kerîm’de 21 yerde, “Rûhu’l-Kudüs” 4 yerde, rûh kelimesi ile aynı kökü paylaşan kelimeler de toplam olarak 57 yerde geçer. İlk geldiği Kadîr sûresinin bağlamında olduğu gibi rûh hayata anlam ve amaç katan, vahyedilen ilâhî bilgidir. Kurân da muhatabına yaşama amacı ve anlamı katan vahyedilmiş bir rûhtur. “Ve işte böylece sana emrimizden bir rûh vahyettik. Ve sen, kitap nedir ve imân nedir bilmiyordun ve lâkin O’nu “nûr” kıldık. Kullarımızdan dileyeni onunla hidâyete erdiririz.” (Şûra:52)
Kur’ân’da geçen “ruhumdan üfledim” (نَفَخْتُ فِيهِ مِنْ رُوحِي) ifadesi, özellikle insanın yaratılışını anlatan ayetlerde karşımıza çıkar (Hicr 29; Sâd 72; Secde 9). Bu ifade, tarih boyunca çok tartışılmıştır. Kısaca ana yorum hatlarını şöyle özetleyebilirim:
- Ruh’un Allah’a İzafe Edilmesi
“Ruhumdan” denmesi, Allah’ın zatından bir parça olduğu anlamına gelmez. Çünkü Allah bölünmez, parçalanmaz, yaratılmışa aktarılmaz. Burada izafet (bağlama), şeref ve yücelik bildirmek için kullanılmıştır. Yani “Benim ruhum” ifadesi, “tarafımdan, bana ait özel bir yaratma ile verilen ruh” anlamına gelir. Kur’ân’da “Beytî” (Benim evim, Kâbe), “Nâqatullâh” (Allah’ın devesi) gibi izafetler de aynı üsluba örnektir.
- Ruh’un İnsan Yaratılışındaki Fonksiyonu
Adem’in yaratılışında ifade edilen “üfleme”, cansız bedenin canlanması sürecini sembolize eder. Buradaki ruh, insanı sadece biyolojik bir varlık olmaktan çıkarıp akıl, şuur ve irade sahibi bir varlık haline getiren ilahî nefha (ilham/özgün canlandırma) olarak anlaşılmıştır. Dolayısıyla “ruhumdan üfledim” demek, Allah’ın insana hayat ve bilinç bahşetmesi demektir.
- Ruh’un İki Katmanı
Müfessirler genellikle iki düzeyde anlam verir: Hayat Ruh’u: Canlılığı sağlayan ruh (hayvanlarda da olan). İnsanî Ruh: Allah’ın insana özel olarak verdiği bilinç, akıl, irade ve değerleri kavrama kapasitesi. “Ruhumdan üfledim” ifadesi daha çok bu ikinci boyuta işaret eder. Çünkü insanı meleklerden bile üstün kılan emanet taşıma, ahlâkî sorumluluk, özgür irade hep bu “nefha” ile ilişkilendirilmiştir.
- Sembolik ve Mecazî Yorumlar
Bazıları bu ifadeyi, insanda Allah’tan gelen bir yön, ilahî sır olarak yorumlamışlardır. Ancak âlimler, bunun Allah’ın zatından bir parça anlamına gelmeyeceğini özellikle vurgular. Mecazî olarak bu ifade, insandaki yaratıcı kabiliyet, ahlâkî derinlik ve aşkınlık kapasitesini anlatır.
- Ayetsel Bağlamlar
Hicr 29 ve Sâd 72 . ayette Âdem’e secde emrinden önce Allah “Ona ruhumdan üflediğimde” buyurur. Burada ruh, insana verilen şuurî hayattır.
Secde 9: “Sonra ona biçim verdi ve ruhundan üfledi. Sizin için kulak, göz ve gönül var etti.” Burada ruhun üflenmesi, insanın algı ve bilinç donanımı ile birlikte anılır.
Sonuç: “Ruhumdan üfledim” ifadesi, Allah’ın insana hayat, şuur ve irade veren özel bir yaratma eylemini sembolize eder. Bu, Allah’ın insana kendi zatından bir şey vermesi değil; insana ilâhî kaynaklı bir değer ve şeref yüklemesidir. İnsan, bu nefha sayesinde sadece yaşayan değil, düşünen, seçen ve sorumluluk taşıyan bir varlıktır.

