
Allah Ancak Takvalıların Hediyelerini Kabul eder.
Takva: En genel ifade ile Allah ‘tan korkma bilinç ve şuuruna sahip olmak diye tarif edilmektedir Diğer bir ifade ile Allah’ın ilkelerine bağlı ve kıyamet günü yaptıklarından hesaba çekileceğini göz önünde bulundurarak yaşamaktır. Bunun dışında bir yaşam biçimi veya hayat tarzını benimseyip kabul edenlerin takvalı olduklarını söylemek veya iddia etmek elbet te kuru bir iddiadan öteye gitmez.
Takvalı veya takva sız olmanın ölçüsü Allah’ın son mesajı Kuran ve onun hayata uygulayıcısı salat ve selam üzerine olsun son elçisinin ortaya koymuş olduğu örneklik ile değerlendirilir. Bu konuda başka bir değeri veya değerleri ölçü almak, uygulamak İslam’ın mensuplarının yapabileceği bir davranış olamaz. Sözü gölgesi üzerimize düşen ve inşallah bu yazının kaleme alındığı ay içerisinde idrak edip yaşayacağımız ramazan ayına ve o ay içerisinde tutacağımız orucuna getirmek istiyorum.
İslam’a parçacı ve menfaatçi yaklaşımın neticesi olarak ortaya çıkan bu anlayışa göre ramazan ayı girince şeytanlar bağlanır! nasıl oluyor ise cehennem kapıları kapanır! Cennetin kapıları sonuna kadar açılır! Diğer aylar ne oluyorsa? bireysel anlamda dindarlık ve Müslümanlık zirve yapmakta herkes ramazanın hürmetine bir ay da olsa bu dini duyguları yoğun bir şekilde yaşamakta. Yılın on bir ayında toplumu ifsat eden inananlar arasında kötülüğün ve fuhşun yayılması için gayret gösteren kurum ve kuruluşlar bir aylığına ifsat ve bozğunculuklarına son vererek! Saf ve temiz Müslümanları kandırmaya devam etmektedirler.
Aileniz ve çocuklarınız ile birlikte seyredemeyeceğiniz televizyon kanalları, yine birlikte okuyamayacağınız gazete ve dergiler Kuran’ı kerim mealleri, Kuran okuyan kalemler ve İslam’ın ritüellerinden olan bir takım promosyonlar vermek suretiyle din istismarcılığı yapmaya devam etmektedirler. Ki bunlar samimi bir Müslüman ne zaman Kuran ve İslam’dan bahsedecek olsa hep dini istismar etmek ile suçlamışlardır. Zira yine bu sayede servetlerine servet katmaya ve semirmeye devam etmektedirler. Bu konu ile alakalı rabbimizin şu hükmünü siz değerli kardeşlerimize hatırlatmakta fayda mülahaza etmekteyiz: “ iyilikte ve fenalıktan sakınmakta yardımlaşın, günah işlemek ve aşırı gitmekte yardımlaşmayın. Allah’tan sakının, Allah’ın cezası şiddetlidir.” ( Maide-2)
Niyetleri ve bütün çabaları İslam’ın kutsallarını ortadan kaldırmak ve ona saldırmak üzere plan ve projeler üreten bu fırsatçılara yardımcı olmamak, değer vermemek İslam’ın mensupları için bir görev olarak kabul edilmeli ve buna göre tavır alınmalıdır. Bunların bir ayda verdikleri değil on bir ayda ne götürdüklerine bakmamız gerekmektedir.
Allah’ın dininin hayata hakim kılınması ve onun istediği bir düzenin kurulması birinci derecede ona iman edip teslim olanların işidir. Hiçbir müşrik ve kafirin Allah’ın dinine yardım etmesi onu yüceltmesi mümkün değildir. Zira bu konu ile ilgili olarak rabbimiz şöyle buyuruyor: “Allah’tan başkasına iman edenlerin kendilerinin inkarcı kafir olduklarını itiraf edip dururken Allah’ın mescitlerini (yeryüzünü) imar etmeleri onarmaları onlar üzerine vazife değildir. Onların işledikleri boşa gitmiştir. Cehennemde ebedi hiç çıkmamak üzere kalacaklardır. Allah’ın mescitlerini (yeryüzünü) sadece, Allah’a ve ahiret gününe inanan, namaz kılan, zekât veren ve ancak Allah’tan korkan kimseler imar edip onarır. İşte doğru yolda bulunan bunlardır.” (Tevbe-17-18 )
Bu ayet ve benzeri birçok ayet indirildiği günden bu yana Kuranın içerisinde yer almaktadır. Lafzen, teberruken Müslümanlar bu ayetleri sürekli okudular hatta günde birkaç defa ortaklaşa hatimler! Yapıp sevabını da ölmüşlerinin ruhlarına hediye ettiler bununla Kuran’a karşı görevlerini yerine getirmenin ve sevap almanın da huzuru ile mışıl mışıl uyumaya devam ettiler. Zira hayata ilkokul sıralarında başlarken de “ Ali uyu uyu yat uyu diye” başlamışlardı halen uyumaya ve uyutulmaya devam etmektedirler. Fakat karşılarındaki düşmanları hiç uyumadılar. “ Su uyur düşman uyumaz” Sözünü atalarımız boşuna söylememişlerdir. Uyumayan düşman sürekli uyuyan toplumu uyandırmadan onlar için gerekli olan hayat sistemini ve diğer birçok İslam dışılıkları İslam’danmış gibi sunarak onlara kendi varlığını tehlikeye atmayan bir anlayışı kabul ettirdi.
Siyasi tevhidi bozan İslam düşmanları Müslümanları istediği şekilde yönetip yönlendirmeye muvaffak oldular. Başı koparılan İslam artık onlar için tehlike olmaktan çıkmıştır. Bilgi ve birikimi ile birçok konuda görüş ve Kanaatlarını açıklayan ve alim olarak bilinen şahıslar İslam’ın devlet ve otorite olması söz konusu edilince ne yazık ki ağızlarını açıp bir çift laf bile etmemişlerdir. Bunun dışında her konuda detaylı bilgiler vermişlerdir.
Mesela: Yemeğin hangi elle yenmesi, yemeğe tuz ile başlamanın faziletleri, abdestli gezmenin faziletleri, orucun ve namazın mekruhları vb. konular. Ortada İslam yok ise bunlardan da bahsetmenin bir önemi yoktur.
Sözü tekrar ramazan orucuna getirmek istiyorum zira akşama kadar aç ve susuz kalalar ak İslam’ın diğer hususlarını hayatlarının tamamına yansıtmayanlar sadece bu halleri ile âlemlerin rabbi olan Allah’a karşı görevlerini yaptıklarını zannedebilirler.
Fakat işin aslı hiç de böyle değildir. Bakın oruç ibadetinin farz kılınmasındaki esas hikmeti rabbimiz olan Allah şöyle açıklamaktadır: “ Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, Allah’a karşı gelmekten sakınışınız diye size sayılı günlerde farz kılındı…” (Bakar-183 ) Bu ayetten anlaşılması gereken oruç ile kast edilen sadece aç ve susuz kalmak değil esas gaye oruçla bir takım İslam dışılıklardan ve tevhidi zedeleyen bütün davranışlardan uzak durmak olmalıdır. Bizler orucu değil ey oruç tut beni deme noktasına gelmeliyiz.
Peki, bütün bunları yerine getirdik bundan sonra ibadetimiz ile ilgili düşüncemiz ne olmalı? İster iseniz onu da Kuran‘dan şu ayet ile cevaplamaya çalışalım: “ Ey Muhammed! Onlara, Adem’in iki oğlunun kıssasını doğru olarak anlat: İkisi birer kurban sunmuşlar, birinin ki kabul edilmiş, diğerin ki ise kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen, “ Yemin olsun ki seni öldüreceğim.” Deyince kardeşi Allah ancak kendisinden gereği gibi korkup sakınanların “ takvalıların” ibadet, hediyelerini kabul eder demişti.” (Maide- 27)
Evet, İbadetlerimiz de ve yaşayışımızda bizler için ölçü Allah’tan korkma ve onun tarafından konan kurallara her alanda titizlikle uymak olmalıdır. Bir ibadetin herkes tarafından yapılıyor olması onun kabulü için bir ön şart olmayıp ölçünün takva olduğu unutulmamalıdır. Allah imanına şirk bulaştıran ayrıca Allah’ın dışında başka ilah ve otoritelerin kendileri için benimseyip ortaya koyduğu yaşam biçimlerini benimseyip kabul edenlerin hiçbir hediyesini kabul etmemektedir. Zira İslam’dan başka din (yaşam biçimi) benimseyip kabul edenlerin Allah kabul ettikleri bu dinlerini onlardan kabul etmemektedir ve ahirette de kaybedip hüsrana uğrayanlardan olacaklarını kitabında açık ve net olarak belirtmiştir. Ramazan ve oruç ile düzelip kendilerine gelmeleri gereken İslam aleminin ne halde olduğu ortadadır. Bizler en azından ümit ediyor ve umuyoruz ki bu ramazan inşallah bu ümmetin aklını başına almasına, kendisine gelip akıttığı kardeşkanına son vermesine vesile olur. Aksi halde tutulan oruçların, meddah ve orta oyunu ile bir oyun ve eğlenceye dönüştürülen ramazan aylarının ahirette bizlere hiçbir faydasının olmayacağını önce kendime sonrada sizlere hatırlatırım.
Selam ve dua ile.



