Yazılar

Allah Zengin Bizler İse Fakiriz

Kitabın kendisine indirildiği elçilerde, indirilen o kitaba iman eden kitabın mensupları da öncelikle kitapta belirtilen hususlara seksiz ve şüphesiz iman etmek zorundadırlar. İnsanlardan hiç kimse Allah’a dinini öğretmeye kalkışmamalıdır. Zira Allah hiçbir şekilde yarattıklarının kendisine bir şeyler öğretmesine ihtiyacı olmayan bir ilahtır. O yaratılmışlardan hiç birine benzemez ve hiç birinin özelliklerini de kendisinde bulundurmaz. Kısacası Allah yaratıklarına kesinlikle muhtaç değildir. Şayet aksi söz konusu olsa idi o zaman rab ve ilahlığı tartışılır hale gelir idi.

İnandığı davanın İslam’ın mümini olmanın en başta gelen şartlarından birisi kitaba uymaktır. Kitabı kesinlikle kendimize uydurmamalıyız. Kitabı düzeltmek yerine kitapla kendimizi düzeltmeliyiz. Bizler özellikle insanlar ve diğer yaratılmışlar Allah’tan bir parça değiliz. Aksine onun yaratmış olduğu aciz ve zavallı yaratılmışlarız. Herkes durduğu yeri ve haddini bilmek zorundadır. Eğer bu belirttiğimiz hususun aksine davranılır ise ortada Allah’ın dini filan kalmaz. Bundan dolayıdır ki herkes kendisine tanınan alanda hareket etmek zorundadır. Peygamberler dahil hiç kimse Allah’ın koyduğu kuralların dışında din de kural koyma diğer bir ifade ile yaşam tarzı belirleme hakkına sahip değildir. Kendileri için belirlenen kurallara uymak zorundadır veya zorundayız.  Biz yaratılmışlar ister iman edelim ister ise inkar edelim bizim yapmış olduğumuz bu tercihlerin Allah’a zatında ve sıfatlarında herhangi bir fazlalık veya eksiklik meydana getirdiğini asla düşünmeyelim.

Allah tek başına bir ilahtır. İnananların veya inkar edenlerin sayılarına azlığına veya çokluğuna göre konumunu belirleyen bir ilah değildir. Bütün insanlar inkar etseler veya iman etseler onun konumunda hiçbir değişiklik olmamıştır ve olmayacaktır. Bizler ita atımızla veya isyanımızla kendi konumumuzu belirliyoruz. Bundan dolayıdır ki Allah taraftarının azlığına veya çokluğuna göre konumunu belirleyen bir ilah değildir. İster bütün yaratılmışlar ona kulluğu terk etsinler yinede Allah şanından asla bir şey kaybetmez. Bununla sözü nereye getireceğimi siz değerli okuyucularım sanırım tahmin etmişinizdir.

Yazımıza başlık olarak seçmiş olduğumuz Kuran ayetinin tamamının anlamını vererek yazımıza devam edelim. “İşte sizler, Allah yolunda harcamaya çağrılıyorsunuz; fakat içinizden kiminiz cimrilik ediyor. Kim cimrilik ederse o ancak kendisine kendi adına cimrilik eder. Allah zengindir, sizler fakirsiniz. Eğer yüz çevirecek olursanız, yerinize başka bir toplum gelir de onlar sizin gibi olmazlar.”  ( Muhammed suresi-38)  Bu ayet, indiği günkü Müslüman toplumun gerçek durumunu yansıtan ve her toplumda insanların mallarını Allah yolunda harcama karşısındaki ruhsal durumlarını gösteren bir tablo çizmektedir. Ayet onların arasında cimrilik edebilecekler çıkabileceğini ifade etmektedir. Bunun anlamı hiçbir fedakârlıktan kaçınmayarak cimrilik etmeyenlerin de çıkabileceğidir. Böyle bir durum gerçekten de meydana gelmiştir. Bunun örneklerini doğrulayan birçok rivayetler olduğu gibi Kuran’ı kerim de birçok ayetin de bu konuda gerek olumlu gerek ise olumsuz davranışlar sergileyen örnekleri bizlere sunmaktadır. İslam’ın mensupları bu alan da, hoşnutlukla can-ü gönülden verme ve fedakârlık etmenin ve verip harcayarak ferahlık duymanın olağan üstü sayıla bilecek örneklerini gerçekleştirmiş ve insanlığa sunmuştur. Ancak şu kadar var ki, bu söylediklerimiz ortada mala karşı düşkün kimselerin olabileceğine engel değildir. Herhalde bazıları için canı ile cömertlik etmek, malı ile cömertlik etmekten çok daha kolaydı. Yazımıza konu olan bu Kuran ayeti bu tür cimriliği ele almakta ve tedavi etmektedir. Zira kim cimrilik ederse o ancak kendisi için kendi adına cimrilik etmiş olur. Bu davranışı ile Allah’a asla zarar veremez.

Şunu unutmayalım ki, İnsanın can-ü gönülden Allah yolunda harcadıkları ancak ve ancak kendileri için kendi adlarına biriktirilmiş bir sermayedir. Bu birikmiş sermayeye muhtaç olacakları o gün, sahip oldukları her şeyden soyutlanmış olarak mahşere gelip toplanacakları gün o sermayeyi önlerinde hazır bulacaklardır. Eğer Allah yolunda harcamakta cimri davranırlarsa, ancak ve ancak kendilerine kendi adlarına cimri davranmış olurlar. Ancak kendi sermayelerini azaltmış olurlar, mal harcamaktan kaçınırlarsa kendi nefisleri için harcamamış olurlar, bu davranışlarıyla kendilerini kendi elleri ile gelecekte mahrumiyete düşürmüş olurlar.

Evet, Şu halde yüce Allah onlardan mal harcamayı ancak kendileri adına hayır dilediği için, nasiplerini çoğaltmak için kendi nasiplerini saklamak ve biriktirmek için istemektedir. Harcayıp sarf ettikleri şeylerden hiçbirisi yüce Allah’a erişmediği gibi kendisi onların harcadıkları şeylere asla muhtaç da değildir. Yine bizler bilmekteyiz ki kesmiş olduğumuz kurbanların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşıcı değildir. Bizim ona ulaşacak olan Allah’tan korkma bilincimiz yani takvamızdır.

Allah zengindir sizler ise fakirsiniz. Size mallarınızı veren O’dur. Harcadığınız şeyleri kendi katında  biriktiren Allah’tır. Dünyada size verdiklerine kendisi asla muhtaç değildir. Her iki dünyada da ve her iki durumda da sizler Allah’a muhtaçsınız. Dünyada onun vermiş olduğu rızka muhtaç olan sizlersiniz. Sizler rızık namına hiçbir şeye güz yetiremezsiniz. Elde ettiğiniz ne varsa ancak O’nun sizlere bahşettiği şeylerdir. Ve ahirette onun vereceği karşılığa muhtaç olan da yine sizlersiniz. Sizin rızkınızı veren de Allah’tır. Sizler ise üzerinize gerekli olan hiçbir şeyi Allah’a veremezsiniz. Ayrıca ahirette de sizlerin biriktirmiş olduğunuz bir sermayenizde yoktur. Ancak söz konusu olan O’nun sizlere olan ihsanıdır. O halde bu cimrilik niye? Bu ihtiras niye? Ellerinizde ne varsa, harcadıklarınıza karşılık elde edeceğiniz ne varsa hepsi yüce Allah’ın katından gelmektedir ve O’nun ihsanıdır.

O halde kimin malını kime vermiyorsunuz? Annelerinizden dünyaya gelir iken elleriniz boş dünyaya gelmediniz mi? Son yolculuğunuzda ellerinizde ne götüreceksiniz? Veya  ne götüreceğiz hiç düşündük mü? Bizler neyin sahibiyiz? Bizler bu dünyaya sahip olmak için değil aksine şahitler olmak için geldik.

İslam bir ölçü ve denge yoludur. Harcar iken de malımızı nasıl ve nerelere ne şekilde ve ölçüde harcamamız gerektiğini de yine rabbimiz olan Allah belirlemiştir. O merhametinin ve ilahlığının gereği olarak mallarımızın tamamını bizlerden istememektedir. Gerekçesini de yine kendisi açıklamaktadır: Cimri kesilir idik. Allah koymuş olduğu denge ile iman edenleri bu hastalıktan korumuştur. Bakın bununla ilgili olarak Kuran’da ne buyrulmaktadır gelin ona kulak verelim: “ Eli sıkı olma, büsbütün eli açıkta olma. Sonra kınanır ve çaresiz kalırsın.” (İsra-29)  Halkı Müslüman olan coğrafyada yaşayan insanımız Allah’ın kendileri için koymuş olduğu Kuran’daki hayat ölçülerini Kendileri gibi birer insan olanların ortaya koymuş olduğu ve tamamen insan aklının ürünü olan sistem, ideoloji ve yönetim biçimleri ile değiştirdiler. Allah’ın koymuş olduğu ölçüleri kabul ettiklerini sözleri ile ifade ettiler ama uygulamaları tamamen farklı oldu. Müslüman olduklarını söylediler ama ticaretlerinde kapitalizmin, siyasetlerinde demokrasinin ölçülerini benimseyip kabul ettiler. Sonrada kendilerinin kalite birer Müslüman olduklarını her fırsatta dile getirmekten asla geri durmadılar. Çünkü onların kabul etmiş olduğu İslam’ın şartı beş imanın şartı ise altıdan oluşmakta idi. Siyasette, ekonomide, hukukta ve hayatın diğer alanlarında uygulanan veya uygulanacak olan hususlar İslam’ın ve İmanın şartlarından sayılmıyordu. Kıldıkları namazları kendilerini kötülüklerden alıkoymuyor ve mallarında Allah’ın dilediği şekilde harcanması hususunu onlara emretmiyordu. Bireysel anlamda dindarlaşan insanlar ne hikmetse toplumsal anlamda İslamlaşmıyorlardı. Bununda nedeni İslam’ın hayatın her alanı ile ilgili koymuş olduğu ölçülerin bu dinin mensupları tarafından tam olarak benimsenip hayata tatbik edilmemesinden kaynaklanmaktadır. İslam dini ayrı siyaseti ayrı bir din değildir. O hayatın bütün alanlarını kapsar ve hayatın tamamını yönetip yönlendirmeye taliptir. O parçacı ve menfaatçi hiçbir yaklaşımı kabul etmez ve onaylamaz. Bundan dolayı da kendisini kabul edenlerden de asla hayatı ayrı dini ayrı kabul etmemelerini onlardan şiddetle ister. Allaha emanet olunuz.

Not: Bu yazı yazılır iken Seyyid Kutup’ un Fi zilal-il  Kuran isimli eserinin 8. cilt inden bazı alıntılar yapılmıştır.

Daha Fazla

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir